• Sonuç bulunamadı

Birinci Meclisin Özellikleri

A. MECLİSİN KURULUŞU VE İLK FİKİR AYRILIKLARI

1. Birinci Meclisin Özellikleri

Osmanlı Devleti’nin başkentinin 16 Mart 1920’de işgal edilmesi ve meclisin çalışamaz hale gelmesi fiili olarak Anadolu Ve Rumeli Müdafaa-i Hukuk Cemiyeti tüzüğünün 4. maddesinin uygulamaya geçirilmesi, bir başka deyişle cemiyetin yurt yönetimini üstlenmesi anlamını taşıyordu171. Bu şekilde Heyet-i Temsiliye Reisi

Mustafa Kemal [Paşa] attığı her adımı hukuka dayandırarak kurulacak olan yeni meclise meşruiyet kazandırmaya çalıştı. Çünkü kazanılan meşruiyet ilerde, padişahın dinsel–geleneksel otoritesine karşı, Mustafa Kemal [Paşa]’nın millete dayalı otoritesinin kabul edilmesi sürecinde önemli bir rol üstlenecekti172. Bundan dolayı

Mustafa Kemal [Paşa], kolordu kumandanları ve valiliklerle temasa geçerek, Ankara’da bir kurucu meclisin toplanmasına ve bu meclis üyelerinin seçiminde uygulanacak esaslara ilişkin görüşlerini kendilerine aktarmıştı. Buna göre Ankara’da toplanacak meclis, “Kurucu Meclis” adını taşıyacak, her livayı temsil eden beşer üye seçilecek, her parti, cemiyet ve zümre tarafından kurucu meclise aday gösterilebilecekti. Seçimlerin bir an önce tamamlanabilmesi için yalnızca liva, il idare ve belediye meclisi üyeleriyle Müdafaa-i Hukuk Heyet-i Merkeziyeleri oy kullanma hakkına sahip olacaktı173. Ancak III. ve XV. Kolordu Kumandanları Kazım Karabekir Paşa ve Albay Selahattin Bey, kurucu meclis fikrine taraftar olmadıklarını belirttiler. Onlara göre kurucu meclis adı altında milletin aklının almayacağı bir meclis toplamak doğru değildir. Böyle bir meclise katılacak kimseler bulmak da güçtür. Bulunsa bile meclisin alacağı kararlar memlekette tatbik kabiliyeti bulamaz

171 Ahmet Demirel, Birinci Meclis’te Muhalefet, İletişim Yayınları, İstanbul 2011, s. 82.

172 Rıdvan Akın, TBMM Devleti (1920-1923) Birinci Meclis Döneminde Devlet Erkleri ve İdare, İletişim

Yayınları, İstanbul 2014, s. 47.

ve uygulanamazdı. Bu sebeple Meclis-i Millî adıyla toplanması ve İstanbul Meclisinden kaçıp Ankara’ya gelenler ile meclisin toplanmasının ve eksikler için seçim yapılması uygun görüldü174. Bu sebeple Mustafa Kemal [Paşa] da “Meclis-i

Müessesan (Kurucu Meclis)” terimi yerine “selâhiyet-i fevkaladeye haiz bir meclis” sıfatını kullanmıştır175. Konjonktürün gerektirdiği temkinlilik meclisin konumunun

açıkça ifade edilmesine engel olmuş, bu da meclisin adı üzerinde tartışmalara sebep olmuştur. Daha sonra Hıyanet-i Vataniye Kanunu ve Büyük Millet Meclisi İcra Vekilleri’nin seçimlerine dair kanunla da “Büyük Millet Meclisi” ismi netleşmiş ve yasallaşmıştır176.

Seçimin ardından 23 Nisan 1920’de yeni seçilen mebuslarla, Hüseyin Avni Bey’in de içinde bulunduğu İstanbul Meclis-i Mebusan’ından gelen mebusların katılımıyla Ankara’da olağanüstü yetkilerle donatılmış olan Türkiye Büyük Millet Meclisi toplandı177.

Birinci dönem Büyük Millet Meclisi kendini bir ihtilal organı olarak ilan etmişti. Manevi şahsiyetinde başkumandanlığı muhafaza (yani İstiklal Savaşı’nı bilfiil) idare eden, millet ve memleketin alınyazısını elinde tutan, en üstün kudret olan milli hâkimiyeti kullanacak, rakip tanımayan tek meşru organdı. Fakat rakipsiz olması, yetkisinin hudutsuz olması demek değildi. Bu hudut kendi yaptığı kaideler ve bunlara kaynak olan gayesi idi. Türkiye Büyük Millet Meclisi Hükümeti bu hususu her fırsatta belirtmiş ve kanunlar, beyanlar, nutuklar, takrirler gibi vesikalarla ilan etmiştir. Bu gaye şu suretle özetlenebilir: Hilafet ve Saltanat’ı, vatan ve milleti, milli

hâkimiyet prensibinin gerektirdiği esaslar dâhilinde kurtarmak178.

174 Rıza Nur, İlk Meclisin Perde Arkası (1920-1923), Örgün Yayınevi, İstanbul 2007, s. 17-18.

175 Mustafa Kemal Paşa meclisin Kurucu Meclis olarak açılması isteğindeki amacını şöyle açıklar:

“toplanacak meclise devletin yönetim biçimini değiştirme yetkisi verilmesini ilk anda sağlamaktı. Fakat bu tabirin kullanılmasındaki maksadı gerektiği gibi açıklayamadığım için veyahut açıklamak istemediğim için halkın alışkın olmadığı bir tabirdir diye Erzurum ve Sivas’tan ikaz edildim.” Mustafa Kemal Atatürk,

a. g. e., C. 1, s. 563.

176 Hasan Kendirci, Meclis-i Mebusan’dan Türkiye Büyük Millet Meclisi’ne Kopuş ve Süreklilikler, Kitap

Yayınevi, İstanbul 2009, s. 34,36.

177 Ahmet Demirel, Birinci Meclis’te Muhalefet…, s. 83.

178 Tarık Zafer Tunaya, Türkiye’de Siyasal Gelişmeler (1876-1938), İstanbul Bilgi Üniversitesi Yayınları,

İstanbul 2009, s. 70-71. Ayrıca bkz: Ömür Sezgin, Türk Kurtuluş Savaşı ve Siyasal Rejim Sorunu, Birey ve Toplum Yayınları, Ankara 1984.

Meclis’in açıldığı 23 Nisan 1920’den Mustafa Kemal [Paşa]’nın önderliğinde Anadolu ve Rumeli Müdafaa-i Hukuk Grubu’nun kurulduğu 10 Mayıs 1921’e kadar geçen süre içinde TBMM rejiminin temelleri atılmış, Ankara Meclisi ve hükümeti millî hareketin tek meşru temsilcisi haline gelmiştir. Meclis’in 23 Nisan’da, en yaşlı üyesi Sinop Mebusu Şerif (Avkan) Bey’in başkanlığında yapılan ilk toplantısının ardından 24 Nisan 1920’de Mustafa Kemal [Paşa], mütarekeden meclisin açılışına kadar olan süreci izah etti ve meclisin İstanbul Hükümeti ve padişahla iyi geçinme eğiliminde olması ve görüşme yapılmak istenmesi üzerine Mustafa Kemal [Paşa], Padişah’ın da ulusun bağımsızlığı ve ülkenin bütünlüğünü sağlamaya çalıştıklarını bildiğini belirtmiş, bir görüşme ayarlamanın yersiz olduğunu belirterek ülke yönetimini bir an evvel ele almak adına hükümet kurulmasına yönelik önergesini açıklamıştır179. Kuvvetler birliği esasına dayanan önerge, özetle, yasama

ve yürütme yetkilerini meclisin elinde toplanması ve meclisten seçilmiş bir heyetin hükümet işlerine yürütmesini istiyor, Meclis başkanının, bu heyetinde başkanlığını üstlenmesi gereğine işaret ediyordu. Mustafa Kemal [Paşa], Padişah’ın İstanbul’da esir olduğunu, bu nedenle İstanbul’la ilişkiye girmenin hiçbir yararı olmadığını belirterek, ülkenin yazgısına bütünüyle el konması gerektiğini sözlerine ekliyordu. Aynı gün ayrı ayrı yapılan iki seçim sonucunda Mustafa Kemal [Paşa] kullanılan 120 oyun 110’unu alarak Meclis Reisi, Celâlettin Arif Bey ise 109 oyla ikinci Reis seçildi180.

Meclis, hükümet üyelerini kendi içinden seçtiği “Meclis Hükümeti” şeklinde teşkilatlanmıştı. Yani meclis, hükümet üyelerini kendi içinden kendisi seçmekte idi. Büyük kumandanlar, sefirler, bir kısım büyük memurlar aynı zamanda meclis üyesi idirler. Yargı yetkisinin bir kısmı İstiklâl Mahkemeleri yoluyla, tamamı ise herhangi bir mahkemeden verilmiş herhangi bir kararı bozmak ve yeniden hüküm vermek yetkisiyle doğrudan doğruya meclis tarafından kullanılmakta idi. Meclis bir yandan cepheleri idare ederken öte yandan müstakil bir devletin esaslarını atmaktaydı. Ancak böylesine olağanüstü yetkilere haiz bir meclis kendisini denetlemesini de bilmiştir. Birinci Büyük Millet Meclisi kendi kendini iki temel

179 Mustafa Kemal Atatürk, a. g. e., C. 2, s. 589.

180 Ahmet Demirel, İlk Meclis’in Vekilleri (Millî Mücadele’de Seçimler), İletişim Yayınları, İstanbul

prensiple denetim altına almıştır: Milletin menfaati, Millî Mücadele’nin menfaati181. Bu prensipler dâhilinde ayrılıkların çok fazla belirgin olduğu mecliste zaman zaman tartışmalar şiddetlense bile vekiller çıkarlarını bir kenara bırakarak millete hizmet etmekten geri durmamışlardır. Meclisi oluşturan vekiller her kesimden insanı temsil etmekte ve düşünce açısından da yine farklı siyasi akımları desteklemekteydiler. Çiftçi, tüccar, avukat, gazeteci, bankacı, memur, asker, tarikat şeyhi, belediye başkanı, aşiret başkanı, mühendis, doktor, işçi vb. gibi çeşitli toplumsal tabakaları temsil eden milletvekillerinin bir arada oturduğu TBMM’de, ilk eğitimini tamamlamış milletvekilleri olduğu gibi, birden fazla yüksekokul bitiren, yurtdışında eğitimini tamamlayan, gerek batı gerekse doğu dillerinden birkaçını, Osmanlı İmparatorluğu içinde yaşayan kimi etnik unsurların dilini bilen milletvekillerine de rastlanmaktadır. Toplumsal kesimleri, konuştukları şiveleri, giydikleri giysileri yönüyle o günün Türkiyesini aynen yansıtan milletvekillerinin Osmanlı İmparatorluğu’nun son dönemini yaşamış ve bu dönemin düşünsel akımları, siyasal mücadeleleri içinde yoğrulmuş kişiler oldukları görülmektedir. İçlerinde birbirine düşman olan İttihat ve Terakki Fırkası ile Hürriyet ve İtilaf Fırkası’nın aktif üyeleri, 1918 sonlarında kurulan çeşitli siyasal partilere bağlı milletvekilleri, hatta profesyonel ihtilalci olarak nitelendirilebilecek olan bazı kişiler de vardı. Bununla birlikte ülke işgal altında olduğu için siyasal mücadelenin yönü değişmiş, milletvekilleri üzerinde özgürce yaşayacakları ve siyaset yapabilecekleri bir vatana ihtiyaçları olduğu için çıkarlarından özveride bulunarak belirli ittifaklar çizgisinde birleşmişlerdir182.

Bu meclis üyelerinin tümü tek bir gaye, ülkeyi yabancı işgalinden kurtarmak fikri etrafında tek vücut olarak hareket etmiştir. Bu konuda millî bir uzlaşma sağlanmış, partileşme ve parti rekabeti ertelenerek millî bağımsızlık sorununu ön plana çıkartılmıştır. Millî güçler önce yerel, ardından bölgesel direniş örgütleri Sivas Kongresi’nden sonra da Anadolu ve Rumeli Müdafaa-i Hukuk Cemiyeti (A-RMHC) bünyesinde toplanmıştır. Meclis açıldıktan sonra A-RMHC’nin genel kurulunun

181 Samet Ağaoğlu, Kuvayı Milliye Ruhu (Birinci Türkiye Büyük Millet Meclisi), Yapı Kredi Yayınları,

İstanbul 2011, s. 31, 34.

182 İhsan Güneş, Birinci TBMM’nin Düşünce Yapısı (1920-1923), Türkiye İş Bankası Kültür Yayınları,

yetkileri meclis genel kuruluna geçmiş, tüm mebuslar A-RMHC üyesi sayılmıştır. Bununla birlikte, her görüşün temsilcisinin yer aldığı TBMM’de, zamanla, kaçınılmaz olarak çeşitli görüş ayrılıkları belirmiş ve benzer görüşleri paylaşan mebuslar zamanla çeşitli ad ve unvanlar altında grup, zümre, parti biçiminde teşkilatlanmıştır183.

Milletvekilleri, bakanların icraatlarını yakından takip etmişler ve herhangi bir suiistimale meydan vermemek için çok çalışmışlardır. Bu işleri yaparken de çok samimi davranmışlardır. Çünkü millet onları dinin son karakolu olan bu vatanı kurtarmaları için Meclis’e göndermiştir. Ellerindeki tek reyin kıymetini biliyor ve buna göre değerlendirerek, mümkün mertebe en iyisini yapmaya çalışıyorlardı. Birinci Meclis döneminde yapılan tartışmalar o günün hatta bugünkü demokrasi anlayışının kat kat üstündeydi. 1920’lerin müsait olmayan şartları içinde milletin içinden çıkmış her çeşit insandan meydana gelmiş Meclis’te her türlü tartışma yapılmıştır184.