• Sonuç bulunamadı

Ne gelen var ne giden Ömür hep böyle geçer Godot gelmez arkadaş Sen ona gitmezsen

-Hayatımın erkeğini bekliyorum -Ne bekliyorsun?

-Maaşıma zam bekliyorum

-Ben sıkıyönetimi bekliyorum. Geçti mi bu taraflardan? -Ben paraları bekliyorum’’ 130

‘’Haldun Taner, Godot’yu Beklerken oyunundaki ümitsiz bekleyişle günümüzdeki bekleyişler arasında paralellik kurarak tarihselleştirme yapar. İkinci Dünya Savaşından sonra yazılan oyundaki karakterler Godot’yu beklerken, günümüzdeki insanlar zam, reform, kredi gibi ihtiyaçlarına göre değişiklik gösteren şeyleri beklemektedirler. Haldun Taner bu yolla toplumsal ve kişisel beklentilerin neler olduğuna dair seyirciye bilgi aktarımı yaparken seyirciyi bilinçlendirme yoluna gider.

İlk perdede genel olarak bölümlerin kısa ve çarpıcı olduğu görülür. Bölümler arasına giren şarkılar oyuna tempo kazandırır. Bölümler seyirciyi düşünmeye, sorgulamaya yöneltir ve dikkatlerini farklı bakış açılarına çeker. Devlet kurumlarının çarpıklığı ve kurum çalışanlarının bilgisizliği gözler önüne serilir. ‘Epik Tiyatro, bilindiği gibi, seyirciyi etkilemek, bilinçlendirmek, eğitmek, hatta öğretmek ister. Bu amaçla sahnede gösterir, açıklar, yorumlar. Haldun Taner de aynı çizgiyi benimser. Ne türde yazarsa yazsın, hedefi hep seyirciyi uyarmak, onu gördükleri üstüne düşünmeye yöneltmek olur. Kimi zaman daha da ileri gider yazar, edilgenliğinden kurtulması için kışkırtır seyirciyi. Yine öteki yazarlar gibi, Haldun Taner’in de oyunlarında dolaylı veya dolaysız olarak devreye girdiği, seyirciyi etkilemeye çalıştığı görülür: Anlatıcı ve Koro benzeri epik unsurlara başvurabilir, metnin

130 Taner, s. 59-60.

99

yapısıyla oynamakla yetinebilir, kişileştirme veya başka yollarda da gösterebilir kendini. Ancak bunları yaparken geriye çekilip alanı seyirciye bırakmaz, onun özgür istenciyle bir karara varmasına pek fırsat tanımaz. Onu kendi görüşü doğrultusunda yönlendirmek, kendi gösterdiği yolda ilerlemişini sağlamak ister. Taner, ‘’seyirciye bir tartışma zemini karar gibi gözüküp aslında ona bazı doğrular dayatmaya çalışır’’ Bu nedenle oyunlarında çok sık araya girecek ve tüm sahne olanaklarını seferber edecektir. Yine aynı bağlamda, sahnede oluşturduğu olay ile bu olayın düşünme, tartışma konusu yapılması için yarattığı ortam, kişiler, durumlar abartıya kaçabilecektir. Yazarımızın ilginç özelliklerinden biri de, ne denli eleştirirse eleştirsin, oyun kişilerine sevecen davranması, daha da önemlisi, mizah duygusunu hiç yetirmemesidir. Gerçekten de insana değer veren, insanı seven bir bakış açısına sahiptir Haldun Taner. Kötü örnek olarak gösterdiklerine bile güler yüzle yaklaşır; ‘kıssadan hisse’ çıkarmasını istediği seyirciye tavrı ise yumuşaktır, babacandır. Haldun Taner’in metinde kendini gösterdiği yerlere bakıldığında dikkati önce yaratılan karşıt durumlar / konumlar, ardında da şaşırtmacalı oyun sonları çeker. Öte yandan Anlatıcı, Koro gibi epik öğeler yazarın doğrudan sözcülüğünü yaparken ayraç içleri, kişi ve oyun adları vb. türü unsurlar da sahnenin salonu etkilemek için başvurduğu öteki yolları oluşturur.’’ 131

Kabare tiyatrosunun olmazsa olmazlarından bir tanesi oyunun hızlı bir tempoda oynanmasıdır. Sahnede hep bir hareket olmalıdır. Seyirci oyuna kapılmamalı, oyundaki hız karşısında şaşkına dönmelidir. Nitekim Haldun Taner Vatan Kurtaran Şaban oyununun temposuyla ilgili yaptığı bir açıklamada şunları söyler:

‘‘Kadıköy vapuruna gidenleri, akşam vapurundan çıkanları seyredin. O kadar ağır aksak, fıstıki makam bir salınış ki bu, derhal teşhisi koyabilirsiniz: Bu insanlar ne işlerine, ne de evlerine pek hevesle gidiyorlar. Yolda, kaldırımda da aynı yavaşlık. Hatta durup durup konuşma, şakalaşma. Ödenekli tiyatrolarımızın geleneksel deklamasyonu genel yavaşlığımıza göre ayarlanmıştır. Seyirci yorulmadan anlasın

100

diye. ‘Vatan Kurtaran Şaban’ oyunuyla yurdumuza kabare tiyatrosunu ilk önerdiğimiz sıralarda genç aktörlerden ricam şu olmuştu:

‘Lütfen çok hızlı bir tempo tutturalım, elektrikli bir hava estirelim. Seyirci sıcak duştan soğuk duşa geçmiş gibi olsun. Kulak kesilsin, göz kesilsin, dikkat kesilsin’ İki ay bu hızı prova ettik ve bir gece perdemizi hızla açtık. Fırtına gibi bir tempoydu, çocukların tutturduğu, seyircinin alışmadığı. Yadırgadı elbet. ‘Başımız dönüyor’ diyenler oldu. ‘Esprilerin çoğunu kaçırıyoruz’ diyenler oldu. ‘Yavaş konuşun yetişemiyoruz’ diyenler oldu. Onlara hep şu cevabı veriyorduk:

‘Hızlı düşünün, durduramıyoruz’

Ama dedik de ne oldu? Kabarenin onuncu yılında onlar hızlanamadı. Biz gün günden yavaşlamaktayız. Tek tek çabalar, olumsuz eski koşullandırmaları ortadan kaldıramıyor. Hızlı konuşmak, hızlı hareket etmek, hızlı düşünmek, zihni uyanıklık gerektirir, olumlu koşullandırmalar gerektirir. Toplumca er geç, bu yolu tutmanın zamanı geldi geçiyor. Buna yatkın olmayanların kenara çekilip,

‘Erişir menzili maksuda aheste giden, Tiz reftar olanın payına damen dolaşır’

Yollu avuntular bulduğu devir çok gerilerde kaldı.’’132

İKİNCİ PERDE

BİRİNCİ BÖLÜM

ŞABAN BEY ISLAHATA GEÇİYOR

İkinci perdenin bu ilk bölümü oldukça kısadır ve bal tutan parmağını yalar felsefesine göre Şaban Efendinin çevresindekilere iş imkanı sunmasına örnek oluşturan bir bölümdür. Bu bölümde de giriş müziği bulunmaz.

132 Haldun Taner, Yaz-Boz Tahtası-Düz Yazılar 6 (Devekuşuna Mektuplar 2), Ankara, Bilgi Yayınevi, 1987, s.172-173.

101

‘‘Mısta: Güzel fikir. Beyaz saçlı bir zat gelmiş. İlkokuldan arkadaşınız olurmuş.

Şaban: İlkokuldan benim beyaz saçlı arkadaşım yok ki… ( İsmail girer ) A sen misin İsmail Bey hoş geldin. ( Elini öpmesi üzerine ) İstağfurullah…

İsmail: Duydum ki büyük mevki sahibi olmuşsunuz. Ben şimdi emekli oldum. Lütfetsen de bir iş verseniz, çoluk çocuk duacınız olacağız.

Şaban: Sen ne iş yapardın İsmail Bey? İsmail: Ben harita subayı idim.

Şaban: Kadastroda olsan iş bulurdum sana, dur ama dur. Zihnimde bir fikir çaktı. İsmail Bey kardeşim sen don yapabilir misin?

İsmail: Efendim?

Şaban: Don dedim don yapabilir misin? İsmail: Terziliğim yoktur beyefendi.

Şaban: Resim olarak resimden don. Resimlere don geçireceğiz de. Harita çizmek gibi bir şey. Geçeceksin müzedeki cıbıldak tabloların karşısına birer don çizeceksin. Üstelik renkli.

İsmail: Ne renk?

Şaban: Kimi düz kimi kollu. Renk olarak milli, mahalli, dini, hamasi renkler tercih edilmeli. Mukaddesatçı donlar olmalı.’’ 133

İKİNCİ BÖLÜM

ŞABAN BEY TRT’DE

Bu bölümde epik tiyatro özelliklerinin net şekilde görüldüğü bölümler mevcuttur. Giriş şansonunun ardından kısa bir diyalog bulunur ve ardından yine bir müzikli anlatım gelir.

Müzikler aracılığıyla siyasi göndermeler devam eder.

‘‘Neden her ihtilal

133 Taner, s. 62-63.

102