• Sonuç bulunamadı

1.3. Tükenmişliğe Etki Eden Faktörler

1.3.1. Bireysel ve Sosyal Faktörler

Bireysel ve sosyal faktörler; yaş, cinsiyet, medeni durum, eğitim durumu, meslekte çalışma süresi, kişilik ve sosyal faktörler olarak sayılabilir. Bu faktörler aşağıda açıklanmaktadır.

1.3.1.1. Yaş

Yaş ve tükenmişlik arasında net bir ilişki bulunmaktadır. Genç çalışanlar arasında tükenmişlik daha yüksekken, yaşlı çalışanlar arasında daha düşüktür (Örmen, 1993: 19).

Genç ve deneyimsiz çalışanlarda, yaşlı ve deneyimli çalışanlara göre daha yüksek seviyede tükenmişlik görülmektedir. Bunun nedeni, beklenti düzeylerinin farklılığıyla açıklanabilir. İşe yeni başlayan gençler; hem kendilerinden hem de kurumdan çok şey beklemektedir. İşin çekiciliği, ödüller, amirlerin takdiri, mesleki gelişim konusundaki yüksek beklentilerin karşılanmaması ve bu koşulların değişebileceğine yönelik beklentilerin gerçekleşmemesi bu kişilerin tükenmişlik içine girmesine sebep olmaktadır. Yaşın ilerlemesi ve deneyim kazanılması bireyleri daha gerçekçi yapmaktadır. Hizmet verdikleri kişilerin takdiriyle ve kurumsal kaynaklarla ilgili beklentileri azalmakta ve dikkatlerini başka yönlere örneğin; kendi becerilerini geliştirmeye yönelmektedirler (Stevens ve O’Neil, 1983: 615).

İşe yeni başlayan kişiler, işin kişiye getirdiği yeni roller ve sorumluluklar ile karşı karşıya olduklarından tükenmişlik riski yüksektir. Aynı şekilde otuz yaşından küçük çalışanlarda tükenmişlik görülme riski yüksektir(Dolu, 1997: 12).

1.3.1.2. Cinsiyet

Cinsiyet farklılıklarının tükenmişliğe etki eden etkenlerden biri olup olmadığı üzerinde birçok araştırma yapılmıştır. Bununla birlikte cinsiyet ve tükenmişlik arasındaki ilişki tam olarak açıklık kazanamamıştır. Pines (1986), Pines ve Aronson (1981) çalışmalarında, kadınların daha fazla tükenmişlikten şikâyetçi olduklarını belirtirken Schwab ve Iwanicki (1982), Streepy (1981) tükenmişliğin erkekler arasında daha yaygın olduğunu söylemektedirler. Ayrıca kadın ve erkeklerin tükenmişlik düzeyleri arasında fark olmadığını iddia eden Kahil (1986), Kalekin ve Fisman (1986), Lemkau, Raferty, Purdy ve Rudisill (1987) gibi araştırmacılarda bulunmaktadır (Yardım, 1995: 12).

Yapılan araştırmalarda, kadınların erkeklere göre yöneticilik pozisyonlarında daha az bulunmaları cinsiyetin tükenmişlik üzerindeki etkileri ile ilgili sonuçların yeterince isabetli olmalarını zorlaştırmaktadır (Yardım, 1995: 13).

Maslach (1982)’a göre erkekler, tükenmişliğin bir boyutunu yaşarken, kadınlar, bir başka boyutunu yaşamaktadırlar. Kadınlar erkeklere göre duygusal tükenmeyi daha yoğun yaşarken, erkekler ise daha fazla duyarsızlaşma yaşamaktadırlar. Bu

değişiklik, erkeksi ve kadınsı cinsiyet rollerindeki farklılıkları yansıtıyor olabilir. Kadınların erkeklere kıyasla daha duygusal ve diğer insanların duygularına karşı daha duyarlı ve girişken olmaları beklenir. Erkeklerin ise daha katı, duygusuz ve dayanıklı olmaları beklenir. Yetiştirilme tarzındaki bu değişiklikler sebebiyle, erkeklerin ve kadınların tükenmişlikle ilgili olarak farklı güçlü ve zayıf yönlerinin olduğu söylenebilir. (Maslach, 1982: 58).

Purvanova ve Muros (2010)’ un çalışmasına göre, kadın çalışanlar, çok az bir farkla erkek çalışanlara göre daha fazla duygusal tükenme yaşarken, erkek çalışanlar bir şekilde kadın çalışanlara göre daha fazla duyarsızlaşma yaşamaktadırlar.

1.3.1.3. Medeni Durum

Yapılan araştırmalara göre tükenmişliği en çok bekar çalışanlar yaşarken, evli çalışanlar tükenmişliği en az yaşayan gruptur. Boşanmış olan çalışanlar genel olarak bu iki grubun arasında yer almaktadırlar. Maslach ve Jackson, Schwab ve Iwanicki, Wernberg genç ve bekarlarda tükenmişliğin daha yüksek olduğunu saptamışlardır, ayrıca Maslach’ın araştırmalarında çocuksuz ailelerin daha büyük risk altında olduğu ortaya çıkmıştır (Sümer, 2005:28).

Aile sahibi çalışanların tükenmişliğe daha dayanıklı olmasının arkasındaki birkaç sebep şöyle sıralanabilir: Öncelikle evli olanların kişilikleri daha dengeli, kararlı ve psikolojik yönden daha olgun bir yapıya oturmaktadır. İkincisi, eş ve çocuklarla ilgilenmek kişiyi daha tecrübeli bir duruma getirmektedir. Üçüncüsü ise, aile üyelerinin sevgi ve desteği çalışana, tükenmişlik duygusuyla başa çıkmada çok yardımcı olmaktadır. Evlilik; ücret, kazanç gibi konularda daha gerçekçi ve daha dikkatli adımlar atılmasını sağlamaktadır (Çimen, 2000: 11).

1.3.1.4. Eğitim

Maslach eğitim ile tükenmişlik arasındaki ilişkinin kompleks bir yapıya sahip olduğunu ifade etmektedir. Araştırmalarında, üniversite eğitimini bırakmış ya da üniversite eğitimi almamış çalışanların daha az tükenmişliğe yakalandıkları, üniversite mezunu çalışanların ise yüksek lisans mezunu çalışanlara göre daha çok

duyarsızlaşma, daha az kişisel başarı ve daha çok duygusal tükenmişlik sorunları ile karşılaştıklarını saptamıştır (Yardım, 1995: 16).

Görülen sonuçların muhtemel bir açıklaması, farklı eğitim düzeyindeki çalışanların farklı işlere girmeleri olabilir. Bu farklılıklar, sadece eğitim düzeylerinde değil, kişilerin çalıştıkları işlerdeki duygusal zorlanmayla da yakından ilgilidir. Eğitim düzeyi yüksek olanlar duygusal tükenmişliğin sorunlarını daha çok yaşamakta fakat tükenmişliğin diğer alt boyutlarıyla mücadelede daha başarılı olmaktadırlar. Yüksek lisans ve lisans eğitimi arasındaki tükenmişlik farkı ise, yüksek lisans düzeyinde kişilerin daha iyi işlere daha fazla pratik tecrübeye sahip olarak girmeleri olarak açıklanabilir (Yardım, 1995: 16).

1.3.1.5. Meslekte Çalışma Süresi

Araştırmalara göre iş deneyimleri birkaç yıldan fazla olan çalışanlarda, bir yıldan az ve beş yıldan uzun süredir çalışanlara göre daha yüksek düzeyde tükenmişliğe rastlanmaktadır (Sümer, 2005: 28). İnsanlara hizmet veren sektörlerde çalışan bireyler, özellikle yaşamının çoğunu iş yerinde geçirenler, çalışmaya başladıktan bir veya iki yıl içinde tükenmişlik yaşama eğilimi gösterirler. (Pines ve Aronson, 1988: 17).

Tükenmişlik, genellikle bireyin iş yaşamının ilk yıllarında ortaya çıkmaktadır. Hizmet verme alanında çalışan bireylerin tükenmişlik için kritik dönemleri birinci ve beşinci yıllar arasındadır. Bu dönemde tükenmişlikle başa çıkmada zorluk yaşayan bireyler, mesleklerini tamamıyla bırakmaktadır (Maslach, 1982: 58–60).

Ergin’e göre tükenmişlik ile çalışma süresi arasında ters yönlü bir ilişki bulunmaktadır, çalışma süresi arttıkça duygusal tükenme ve duyarsızlaşma azalırken kişisel başarı düzeyi artmaktadır. Bu durum, genç çalışanların mesleğe henüz bağlanmamış olmalarından, işe yeni başlayanların eskilere göre daha fazla çalışmaları, daha rutin işler yapmaları, üzerlerinde daha fazla denetim olması vb nedenlerden kaynaklanmaktadır (Sümer, 2005: 29).

1.3.1.6. Kişilik

Maslach’a göre kendilerini aktif bir şekilde ifade eden, inceleyen ve duygularını iş arkadaşlarıyla paylaşan çalışanların, tükenmişlik düzeyleri düşüktür. Çalışanlar yalnızca içlerini dökmekle kalmazlar aynı zamanda hizmet verdikleri kişilerle olan ilişkilerini anlamak ve yeni bakış açıları geliştirmek için bazı fırsatlara sahip olurlar. Eğer kurum, bu fırsatları sağlayacak uygun bir mekanizma oluşturursa süreç işler hale gelecektir (Maslach, 1981: 40).

A tipi kişiliğe veya B tipi kişiliğe sahip olmak da tükenmişliğe etki eden faktörlerdendir, B tipi kişiliğe sahip çalışanlar daha az rekabetçi, kendilerini işlerine daha az veren ve daha az zaman endişesi duyan kişilerdir. A tipi kişiliğe sahip kişiler, rekabetçi kendini işine adamış, sürekli zaman endişesi duyan kişilerdir. Bu kişiler rekabetçi kişilikleri ve daha fazla iş yükünü üzerlerine almaları sebebiyle tükenmişliğe daha yatkın kişilerdir (Sümer, 2005: 31).

Başkalarını ve kendini olumsuz olarak değerlendirmek de tükenmişliğe neden olabilir. Örmen (1993)’ e göre “Dünyaya kara gözlüklerin arkasından bakan bir kişi, insanların değerini takdir etmekte yetersiz kalır; kapasiteleri hakkında olumsuz bir düşünce geliştirir.” Yapılan çalışmalar terapist, danışman, öğretmen gibi mesleklerde çalışanların yardım ettikleri insanlara diğer insanlara göre daha olumsuz baktığını göstermiştir. Yardımcı olunan kişilerin herhangi bir zorluk çıkartmaması ve tamamen normal olması durumundan dahi bu savın geçerli olduğu gözlemlenmiştir. Yardımlaşma ilişkileri, yardım edilen kişiler hakkında olumsuz düşünceler oluşmasına neden olmaktadır, tükenmişlik sendromunun nedenlerinden birisi de, bireylerin diğer insanlar üzerindeki olumsuz düşünceleridir. Ayrıca bireyin kendisi hakkında olumsuz düşüncelere sahip olması, durumu bireyin başarılarından çok başarısızlıklarına odaklanmasına neden olarak bu durumun kendini sürekli olarak devam ettirmesine yol açar. Bunun sonucu olarak da, birey bu olumsuz bakış açısını yeni durumlara taşır ve düşük kişisel başarı hissine neden olur (Örmen, 1993: 8).

Öz güven de tükenmişliği etkileyen bir konudur, öz güveni düşük olan bireyler temel güvene sahip değillerdir tam tersine bu güveni diğer insanlardan almaya

çalışırlar. Diğer insanlara bu şekilde bağımlı olma, bu güvenin onlardan sağlanamaması durumunda duygusal anlamda tükenmelerine neden olur. Kendini tanıyan, kendine güvenen bireyler kısaca bir öz güvene sahip olan bireyler, çevresindeki insanlarla olan ilişkilerinde daha güçlü bir pozisyon alırlar (Maslach, 1982: 63–64).

1.3.1.7. Sosyal Faktörler

Genel yaşam içerisindeki değişimlerle ilgili olarak bozuk yaşam şekli, aile içindeki aşırı sorumluluk, aile statüsü, stres, bir yakının ölümü, ayrılık, ev-iş çatışması, aileden birinin sağlık durumu, cinsel problemler, maddi sıkıntılar, eşin işten ayrılması veya yeni bir işe başlaması, toplumsal endişeler, yasalardaki değişiklikler ve benzeri sosyal faktörler de tükenmişliğe etki etmektedirler (Sümer, 2005: 32).

Benzer Belgeler