• Sonuç bulunamadı

1.7. YENİLİK ENGELLERİ

1.7.2. Bireysel Engeller

Teknolojik değişimlerin ortaya çıkardığı teknolojiye adaptasyon sorunları, işletmelerin iş süreçlerini teknoloji ile uyarlamaya başlamasının etkisinde insanlarda korkulan bir duruma dönüşebilir. “Teknolojik işsizlik” olarak tabir edilen, yeniliğin sonucunda bireyin bilgi, tecrübe ve ustalığının işletmeye uygunluk gösterememesi

durumunda işsiz kalması, teknolojinin endüstride üretim sürecine dâhil edilmesi esnasında personellerce tepki gösterilmesinin başlıca nedeni olarak düşünülmektedir. Robot teknolojisinin gelişiminin etkisinde azalan mesai saatleri, personellerin ücretlerine olumsuz yansıdığı için işletmelerde, çalışanlarca, teknoloji ve yeniliğe karşı direnç gösterilebilmektedir. Çünkü bu teknoloji sayesinde daha kısa sürelerde geleneksel üretime göre daha fazla mamul üretilebilmektedir. Mesela, çalışanlar, yeniliğin işi konusunda monotonluk yaratacağını düşünerek, işin monotonluğundan kaçma eğilimi de gösterebilir.

Teknolojik yeniliklerin, bilgi yetersizliği sebebiyle anlaşılabilmesinin zor olması, bu duruma tepki gösterilmesinde bir etken olarak düşünülebilir. Ayrıca, yenilikler bazı yeni araç ve süreçlerin personellerce öğrenilmesini gerektirmektedir ki bu durum çalışanlar için yeni yük ve görev ifade etmesi sebebiyle ve mevcut rahat ortamı bozacağı düşüncesiyle istenilmeyebilir. İnsanın sosyal bir varlık olması ve tek başına değil de grup halinde hareket etmesi, zamanla ait olduğu grubun özelliklerini benimsemesi ve sergilemesinin etkisinde; ortaya çıkan yeniliklerin grup normlarına ve değerlerine uygun olmaması halinde grupsal tepkiler gösterilir. Bu yüzden, yeniliklerin örgüt kültürüne daha uyumlu olan türlerinin tercih edilmesi önerilmektedir. Personellerin yenilikler açısından fikir bildirebilmesi ve yeniliklerin uygulanması aşamasında rol oynaması, yeniliklerin karşılaşacağı problemlerin aşılması açısında önemli görülmektedir. Çünkü insanın parçası olduğu bir süreci daha rahat kabullendiği düşünülür.

Yeniliklerden sadece işletmenin kazanç sağladığı ancak çalışanlara hiçbir olumlu etkisinin olmadığı düşüncesi de yeniliklere karşı bir tepki doğurabilir. Bu tür yaklaşımların temellerinde örgütlerin önceki yanlış ve kötü personel politikaları yer almaktadır. Bireyin çalıştığı ortamda ekonomik ve sosyal dengesini zaman içinde kurmuş olması ve yenilikler etkisinde bu dengenin bozulacağı endişesi, yeniliği bilmeden ve anlamadan bireyleri ondan uzak durmaya yönlendirmektedir. Örgüt içi iletişim de yenilik sürecinin kabulünde önemlidir. Mesela, resmi kanallardan çalışanların sağlayamadığı bilgilere, çalışanlar gayri resmi kanallardan ulaşmaya çalışarak yanlış bilgilere ulaşarak tepki koyabilir. İşgörenlerin yönetime karşı yeterince

güven duymuyor olması bu tepkilerin gelişiminde etkili olabilir. Örgüt içi eğitimler de yenilik politikalarının uygulanması açısından etkili görülmektedir.

Aşağıda belirtilen faktörlerin örgütlerin yenilikçi yönlerini geliştirici nitelikte olduğu düşünülmektedir (Durna, 2002:215),

 Tepe yönetimce desteklenen yenilik çalışmaları

 Yeni fikirlere yönelik verilen destekler ve yeni fikirlerin kabulü  Hedeflerine duyulan bağlılık

 Güven ve açıklık

 Dinamik ve canlı bir yaşam tarzı  Örgütte oluşturulan moral ortamı

 Bilgi ve deneyimlerle ilgili farklı fikirlerin rahat ifade edilme imkânına kavuşması

 Risk alma güdüsü

İKİNCİ BÖLÜM

KÜRESELLEŞME KAVRAMI VE ULUSLARARASILAŞMA SÜRECİ

2.1. KÜRESELLEŞME OLGUSU

İngilizce ‘Globalization’ kelimesine karşılık gelen ve ‘Küreselleşme’ kavramı, Türk Dil Kurumu’na göre, uluslararası düzlemde yaygınlaşmış iktisadi etkinliklerin işlevsel anlamda birbirlerine eklemlenmesi anlamındadır. Günümüzde yaşanan olaylar etkisinde sıklıkla dile getirilen bu kavramın, neden-sonuç ilişkisi kurularak geniş kullanım alanları bulması sebebiyle, klişe haline geldiği düşünülmektedir (Bayar,2008:25). Literatürde küreselleşme kavramı, uluslararasılaşma, evrenselleşme, liberalizasyon, Batılılaşma, karşılıklı bağımlılık, modernizasyon gibi çeşitli terimlerle eş anlamlı tutulabilmektedir (Akben, 2008:4).

Küreselleşme kavramının iktisadi yönünün ağır basması sebebiyle, kavramın ilk kez ekonomistler tarafından kullanıldığının düşünülmesinin aksine, kavram sosyologlar tarafından kullanılmıştır. Kavramın popülerlik kazanmasında da A. Giddens’in 1980 sonrası ve 90 başlarında gerçekleştirdiği çalışmaların etkili olduğu düşünülmektedir. Ulaşım, haberleşme ve bilişim teknolojilerinde yaşanan gelişimlerin toplumsal ve kültürel yapıları bir takım dönüşümlere sürüklemesi ve mekânsal farklılıkları ortadan kaldırmasının sonucu olarak Giddens kavramı şöyle tanımlamıştır: Tek bir süreç değildir ve karmaşık süreçlerin bir araya geldiği bir olgular kümesidir. İletişim devrimi, hafif ekonomi, 1989 sonrası dünya, kadın ve erkek arasında eşitlik vb. etkenlerinde dikkate alınarak açıklanması gereken bir olgudur. Bu sebeple de “Gücün toplulukların

elinden alınarak küresel arenaya aktarılması” biçiminde basit bir ifadenin küreselleşme açısından yetersiz olacağı düşünülür (Gökdere, 2001:1).

Küreselleşme sürecinin köklerinin, insanlık tarihi kadar uzun olduğu ve hatta farklı coğrafyalarda yaşayan insanların aralarındaki ilişkilerin tesis edildiği dönemlere kadar uzandığı düşünülmektedir. Bu yüzden, kavramın daha rahat anlaşılabilmesi amacıyla, küreselleşmenin gelişimi üç evrede değerlendirilmektedir: 19. yüzyılın sonlarından 1914’lere; 1914’lerden 1950’lere; 1950’lerden günümüze kadar belirlenen bu evrelerin ilki; iktisadi bir ilerleme etkisinde uluslararası ticaretin önündeki engellerin azaldığı, küresel piyasa entegrasyonlarının sağlandığı, ulaşım maliyetlerinde düşüşlerin gözlendiği ve kişilerin serbest dolaşımı açısından var olan kısıtlamaların azaltıldığı dönemi ifade eder. İkinci evrede; Dünya Savaşları ve Büyük Bunalım etkisinde birinci evrede yaşanan gelişmelerin sekteye uğraması sonucunda aşırı milliyetçi eğilimler, iktisadi korumacılık politikaları ve ülkelerde kendine yetme çabalarının ortaya çıkmasıyla birlikte küresel faaliyetlerde gerilemelerin yaşandığı dönemdir. Üçüncü evre ise uluslararası ticaret hacmi ve sermaye akımlarının artış gösterdiği ve gelişen teknolojinin etkisinde küresel üretim süreçlerinde dönüşümler yaşadığı ve yaşanan bu değişimlerin de dünya üzerinde her kesimi etkisi altına aldığı düşünülen dönemdir (Bayar, 2008:27). Evreler arasında yaşanan geçişler, batıda gelişen sanayileşme hareketleri çerçevesinde işgücünün vasfında yaşanan artışlardan ve üretimin sosyal düzenlemelerden sıyrılarak mekanikleşmesinden etkilenmiş ve sonraki basamaklarda yaşanan gelişmeler (ulaşım, iletişim, teknoloji) aracılığında da hızlanmıştır (Avcıoğlu, 2006:1).

Önceleri ulusal nitelikte etkinlikler gerçekleştiren firmalar, küreselleşme etkisinde bu tarz etkinliklerini azaltarak, ulusal pazarlarda rakip sayısındaki artışların da etkisinde uluslararası pazarlara yönelmiştir (Atik, 2007:1). Kofi Annan’ın da ifade ettiği gibi “Günümüzün çok eşitlikçi dünyasında asıl kaybedenler, çok fazla küreselleşenler değil; tam tersine küreselleşmenin dışında ve gerisinde kalanlardır” sözü küresel sürecin ülkeler ve işletmeler açısından nasıl zorunlu hale getirildiğini ve firmaların uluslararasılaşmasının ne denli önemli olduğunu açıklayıcı niteliktedir (Özgen ve Yenipazarlı, 2002:7).

Küreselleşme kavramına yönelik literatürde yer alan bazı tanımlar aşağıda belirtilmiştir,

 Zevklerin, tercihlerin ve fiyatların gönüllü artan şekilde evrenselleşmesi yani pazarın küreselleşmesi; mal ve hizmetlerin standartlaşması neticesinde sektörler arası rekabetin, yani arzın küreselleşmesi ve dünya genelinde, işletme biçimlerinde yaşanan homojenite hareketidir (Tağraf, 2002:36).

 Yerkürenin farklı bölgelerindeki insan, toplum ve devletler arasındaki iletişim ve etkileşim derecesinin ‘karşılıklı bağımlılık’ kavramı çerçevesinde statik bir yapıdan ziyade son derece dinamik ve değişken doğrultuda artış göstermesidir (Bayar, 2008:25).

 Daha fazla bütünleşmiş ve birbirine bağlı bir dünya ekonomisinin oluşmasına yönelik pazarın ve üretimin küreselleşmesi biçiminde iki başlığa ayrılabilen bir kavramdır. Pazarın küreselleşmesi, tarihsel olarak birbirinden ayrı olan ulusal pazarların büyük küresel bir pazar çatısı altında birleşmesini ifade ederken; üretimin küreselleşmesi, üretim faktörlerindeki fiyat ve kalite farklılıklarından yararlanmak amacıyla firmaların ürün ve hizmetlerini dünyanın farklı yerlerinden tedarik etmesini ifade eder (Kartal, 2006:1).

 Temelde uluslararası ekonominin entegre olması ve dış ticaret yatırımlarına açık olması anlamına gelen küreselleşme, ticaret engellerinin giderek azaldığı, sermaye akışının hızlandığı, doğrudan yabancı yatırımların serbestleştiği, göçlerin önündeki engellerin kalktığı bir süreçtir (Zengingönül, 2005:89).

 Dünyanın bir bölgesinde meydana gelen sosyal, politik ve ekonomik faaliyetlerin parçası olan olayların ve alınan kararların, küre dünyanın farklı yerlerindeki bireyleri ve toplulukları etkileyebilmesi durumunu içeren bir kavramdır (Zengingönül, 2005:90).

 Soğuk Savaş sisteminin yerine geçmiş bir sistem olarak 1989’larda başlayan ve Sovyet Sosyalist Cumhuriyetler Birliği’nin dağılması sonucunda ivme kazanan ve dünya ekonomisinin büyük bir bölümünün ticaret ve finans aracılığıyla entegre olduğu bir süreçtir ve böylesi bir gelişim de küreselleşme kavramının ‘Amerikan Hegemonyası’ olarak anılmasında etkili olduğu düşünülür (Zengingönül, 2005:90).  Malların, hizmetlerin, paranın, teknolojinin, fikirlerin, enformasyonun, kültürün ve

 Ticaret, sermaye ve insanın küre etrafında akışkan olduğu; ulaşım gibi fiziksel ve ticari kurallar gibi normatif ve İngilizce’nin küre dünyanın dili olduğu gibi sembolik yapılandırmalarla dolu bir kavramdır (Zengingönül, 2005:84).

 Farklı ülkelerin pazarların ve üretimin, sermaye, teknoloji akışı, mal ve hizmet ticareti dinamiklerinde giderek bağımsızlaşmasına yönelik bir süreçtir (Atik, 2007:3).

 Emek, sermaye ve bilginin ulusal boyuttan, uluslararası boyuta taşınması ve ülkeler arasında yaygınlaşması sürecidir (Akben, 2008:1).

 İmkanlar dâhilindeki ticari aktivitelerin sınırlarının genişlemesidir (Özgen, 2002:19).

 Ulusal ekonomilerin dünya piyasalarına eklenmesi ve bütün iktisadi karar süreçlerinin giderek dünya kapitalizminin sermaye birikimine yönelik dinamikleriyle belirlenmesi sürecidir (Gökdere, 2001:2).

Kavrama yönelik daha pek çok tanım söz konusudur. Bu duruma sebep olarak, küreselleşmeyi açıklamaya yönelik dünya görüşleri, bakış açıları ve ideolojik değişimler etkisinde kavramın içeriğinin de değişime maruz kalması gösterilmektedir. Teknolojik gelişmeler ve yaşanan serbestleşme hareketleri etkisinde üretim, tüketim ve finans alanında yeni sistemlere dayanan bir küresel ekonomi yaratılmaya çalışılması sürecinin hızlı değişiminde başat faktördür (İstiklal vd., 2006:1). ILO tarafından da ifade edildiği üzere, küreselleşmenin kavram olarak geniş bir kullanım alanının olması kavramın tam olarak açık olmasını engellemektedir. Bu yüzden, küreselleşmeyle ilgili bir tanımın esneklik, yoğunluk, hız ve etki gibi ortak kavramları barındırması gerektiği konusunda bir fikir birliği söz konusudur (Zengingönül, 2005:87-90).

Küreselleşme sürecinin unsurları olarak aşağıdakiler gösterilmektedir (Gökdere, 2001:4),

 Ülkeler arası serbest mal ve hizmet ticareti  Sermayenin ve işgücünün serbest dolaşımı

 Bilgi ve teknoloji alanında yaşanan gelişmeler ve transferler  Küresel İşletmeler

 Dünya çapında rekabetçi bir ortam ve böylesi bir ortamın hazırlanması amaçlı düzenlemeler