• Sonuç bulunamadı

1.1. Şiddet Olgusunun Kökeni

1.1.3. Bir Kişilik Sorunu Olarak Saldırganlık

İnsan toplumsal sistem içinde yaşayan bir varlıktır ve bu sistemin ise kendilerine özgü kuralları ve işleyişi vardır. Bireyin toplumsal kural ve davranışları bu sistem içinde belirlenmiştir. Toplumda belli bir düzenin oluşabilmesi için insanların belirlenmiş bu kural ve kanunlara uyması gerekir. Kuralların işlemediği durumlarda da toplumsal kargaşa ortaya çıkmaktadır. Kaos ortamının yarattığı bir olgu olarak saldırgan davranış ve şiddet eylemleri yaşanır.

Saldırgan davranışın doğasına ve kaynağına ilişkin çeşitli kuram ve varsayımlar ileri sürülmüş, değişik yorumlar yapılmıştır. Bu görüşleri ise iki grupta toplamak mümkündür. Birinci grup saldırganlığın içgüdüsel ve dürtüsel; ikinci grup, toplumsal kaynaklı ve örgütlenmiş bir olgu olduğunu kabul etmiştir. Başka bir deyişle, saldırganlık insanda doğuştan gelen ya da sonradan kazanılan bir güdü olarak iki değişik yaklaşımla yorumlanmıştır.

Kelime olarak saldırganlık (Aggression), hâkim olmak, yenmek, yönetmek amacı ile güçlü, şiddetli, etkili bir hareket, fiil, işlem; bir işi bozma, engelleme, boşa çıkarmaya karşı düşmanca, yaralayıcı, hırpalayıcı veya tahrip edici (yıkıcı, yokedici) amaç taşıyan bir davranış olarak tanımlanmaktadır.35

Günlük yaşantıda karşılaşılan engellerin aşılması, sorunların çözülmesi için gerekli dürtülerin ve yaratıcılığın kaynağı olan saldırgan davranışlarla, özellikle atak (cüretkâr) girişimlerle, şiddet arasındaki ilişki ve sınır sürekli tartışma konusu olmuştur. Şiddet; kızgınlık, öfke, kin, nefret, düşmanlık gibi duygu durumlarının etkinlik kazandığı saldırganlık biçimi olarak da tanımlanmıştır.36 İnsanda saldırgan davranışların; kızgınlık, öfke durumunu dışa yansıtan yüz mimiğinden ya da bir sözcükten doğaya, canlıya zarar veren şiddet eylemlerine kadar geniş bir yelpaze

35Yavuz Erten –Cahit Ardalı; “saldırganlık, şiddet ve Terörün Psikososyal yapıları”

Şiddet, Cogito, Kış-Bahar 1996, s.143

içinde yer aldığı ileri sürülmektedir. Literatürde, saldırganlığın bütün canlılarda ortak olan içgüdü ve dürtüyle de ilişkili olabileceği olduğu kabul edilmektedir.37Tüm bu saldırgan davranışlar sonuçta bir kişilik durumunu bize yansıtmaktadır. Buradan hareketle kişilik kavramını kısaca incelemek gerekir.

Kişilik, bireyin bilinç ve bilinçdışı hafızalarını içeren, çevre koşullarının etkisi altında kendi psikolojik süreçlerinde oluşan kendine özgü tutum ve davranışlarını üreten dinamik bir yapıdır. Kişilik, bireyin doğuştan (nature) sahip oldukları donanımları (temperament dimentions) ile sonradan edindikleri (nurture) donanımları (charecter dimentions) kapsamaktadır. Birincisi alanda bireyin psiko- varlığının biyolojik içeriğine, ikincisinde ise sosyal boyutuna vurgu yapmaktadır. Bireyin kendine özgü tutum ve davranışları tamamen bu donanımların bir bütün olarak ürettiği süreçlerdir. Diğer deyişle kişilik, biyolojik ve sosyolojik nitelikleriyle, psikolojik bilinç ve bilinçdışı mekanizmaların aracılığıyla sürekli yeniden kurulum içerisinde olan dinamik bir yapıdır.38 İşte kişiliğin bu dinamik yapısı ile biyolojik ve sosyolojik içeriğindeki belirsizlik farklı kişilik tasarımlarına neden olmaktadır.

İnsan, doğası itibariyle, mutlak biyolojik determinizme göre genetik olarak sıkı sıkıya programlanmış, yeni biyolojik teoriye göre kısmen özgürlüğe açık; rasyonalist kültürel deterministlere göre kültürün ve uzmanların belirlediği; Dewey’e göre alışkanlıkların tanımladığı; Bentham’a göre “homo economicus” Hume, Smith ve Hayek’e göre “irrasyonel”; Freud’a göre cinsel eğilimlerin güdümlediği “vahşi”, Marx’a göre ise “doğa”sını özgürce dışsallaştırması gereken olumlu bir varlığa karşılık gelmektedir.39

Görüldüğü üzere, her düşünür farklı bir kişilik ve “insan” tasarımında bulunmaktadır. Her “insan” tasarımının da farklı toplum, kültür ve yaşam kurgularına yol açmaktadır. Hatta, aynı “insan kuramı”nda farklı yorumlarla

37İbrahim Balcıoğlu; Şiddet ve toplum, Bilge Yayıncılık, İstanbul, 2001, s.18

38T. C. Morgan; Psikolojiye Giriş, Hacettepe Üniversitesi Psikoloji Bölümü Yayını, No:1,

Ankara, 2004, s.43–44

39 Erich Fromm; Yeni Bir İnsan Yeni Bir Toplum, (Çev: Necla Arat),

birbirine zıt teoriler ortaya çıkmaktadır. Bu nedenle toplum, teorileri temelde kişilik kuramlarının birer türevleri olarak ele alınabilir.

Bireyin doğuştan saldırgan olduğuna inanan Freud, insanoğlunun “öldürme” içgüdüsünün etkisi altında birey ve toplum olarak sürekli, savaş içinde yaşayacağına inanır. Bu açıdan insanlar ile hayvanlar arasında bir fark görmez;40 ama şiddetin kökeni sorgulandığında sonradan öğrenilen bir davranışa doğru yönelmektedir. Yani insanoğlu doğadaki vahşi hayvanlar gibi saldırma içgüdüsüyle doğmazlar.

Freud ve onun yolundan giden düşünürlere göre kişilik cinsellik üzerine kurulmuş basit bir insan doğası varsayımını içermekteydi. Freud’a göre kişilik “id”, “ego” ve “superego”dan oluşmaktaydı. Bunlardan “id” (ilkel benlik) içgüdüsel isteklerin tümünü temsil etmekte ve bilinçlilik düzeyine erişimine izin verilmediği için bilinçdışı ile özdeşleştirilmektedir. “Ego” (benlik) ise, yaşama ilişkin gerçekçi yorum yapma işlevini icra eden örgütlenmiş kişiliği; yani bilinçliliği; buna karşın, hem bilinç ve hem de bilinçdışındaki kökleriyle “süperego” (üst benlik), toplumsal buyruk ve yasaklamaların içselleştirilmesini temsil etmektedir. Freud’a göre, insan cinsellik ile saldırganlık eğilimleri arasında çelişki yaşamakta ve üçüncü taraf olarak toplumsal kurallar ve otoriteyi temsil eden superego bu çatışmaya dâhil olmaktadır. Kişilik, cinsellik ve saldırganlık güdülerinin çeşitli biçimlerde yüceltilmeleri ya da bunlara karşı tepki düzenlerinden oluşmaktadır. Ego’nun gerçekçi yorum işleviyle katıldığı bu süreçte, süperego’nun temsil ettiği kurallara uymayan cinsel ve saldırgan eğilimler şiddetle bastırılarak bilinçaltına itilmektedir. Freud’a göre baskı altına alınan bu eğilimler, insanın uygarlık karşıtı karanlık yanını temsil etmektedir. İnsanın tabiatı genellikle vahşi ve kötüdür. Toplum onu uygarlaştırmaya çalışır. Bu nedenle uygarlıkla baskı arasında doğrudan bir orantı vardır.41

40Doğan Cüceloğlu; İnsan Davranışları, Remzi Kitabevi, İstanbul, 2004, s.32 41

Hüseyin Akyıldız; “Bireysel ve Toplumsal Boyutlarıyla Yabancılaşma”, Süleyman Demirel Üniversitesi İ.İ.B.F. Dergisi, Say:3, 1998, s.163–176

Benzer Belgeler