• Sonuç bulunamadı

1.2. BANKALAR VE ASİMETRİK BİLGİ

1.2.1. Bilginin Önemi ve Akerlof’un Limon Problemi

Sözlük anlamıyla bilgi öğrenme, araştırma veya gözlem yoluyla elde edilen gerçek olarak tanımlanmaktadır. Bilgi, ekonomik birimlerin alacağı kararları ve bu kararlardan beklenilen faydayı artırma olanağı sağladığı için değerlidir ve onu elde etmek için belirli bir maliyete katlanmayı gerektirir. Ekonomide kullanılan “tam bilgi” kavramı, piyasada yer alan tarafların mal ve hizmetler hakkında aynı bilgiye sahip olmasını, yani bilginin simetrik olmasını ifade eder. Piyasada yer alan taraflardan birinin daha fazla bilgiye sahip olduğu durumda ise asimetrik bilgi kavramından bahsedilir59.

18. yüzyıldan itibaren, bir çok önemli iktisatçı eksik bilginin ekonomi üzerinde yaratacağı etkilerin farkına varmışlardır. Bunlar arasında Smith, Marshall, Weber, Sismondi ve Mill gibi iktisatçılar yer almaktadır. Örneğin Smith, işletmelerin faiz oranlarını artırdıklarında, en iyi borçluların piyasadan çekildiklerini tespit etmiştir. Smith’e göre eğer borçlular, riskleri tam olarak bilselerdi, borçluya uygun bir risk primi yükleyerek problemi çözerlerdi. Bu iktisatçılar, bilgi problemlerini fark etmelerine rağmen, bunun ekonomide yarattığı sonuçları önemsememişlerdir. Hakim olan neo-klasik iktisat görüşü, piyasalarda bilgi konusundaki kaygıların göz ardı edilmesine yol açmıştır60.

1970’li yıllara kadar piyasa başarısızlığının nedeni bilgi problemlerinden ziyade devlet müdahalesi, tekeller ve dışsallıklar gibi unsurlara bağlanmıştır. Asimetrik bilgi problemi teknik anlamda ilk defa, G. A. Akerlof’un “The Market for

59

Louis Phlips, The Economics of Imperfect Information, Cambridge: Cambridge University Press, 1988, p. 3. Genellikle mal piyasasında ticarete konu olan malla ilgili daha iyi bilgiye sahip olan taraf satıcılardır. Bununla birlikte, alıcının satıcıya göre daha fazla bilgi sahibi olduğu durumlar da vardır. Kredi piyasaları buna verilecek en iyi örnektir.

60

Joseph Stiglitz, “Information and The Change in The Paradigm in Economics”, American Economic Review, Volume 92, No: 3 (June 2002), pp. 460-501.

Lemons: Quality Uncertanity and Market Mechanism” adlı makalesi ile iktisat literatürüne girmiştir. Bu makale, bilgi ekonomisi literatürüne muhtemelen en önemli katkıyı yapmıştır61. Akerlof’un çalışması, kredi borçlularının, gelecekte kredi borçlarını ödeme ihtimali hakkında daha fazla bilgi sahibi olduğu ve kredi verenler ile borçlular arasındaki bilgi açığı fazla ise, kredi verenin kandırılma korkusu nedeniyle kredi borçlusu ile ticari ilişkiye girmek istemeyeceğini ve buna bağlı olarak piyasada dengenin kurulamayacağı düşüncesine dayanmaktadır. Akerlof makalesinde malın kalitesi hakkında satıcıların alıcılardan daha fazla bilgi sahibi olduğu piyasaları analiz ederken “limon” olarak ifade edilen ikinci el otomobil piyasası örneğini kullanılmıştır. Limon, ikinci el piyasada satın alınan, ancak daha sonra sorunlu olduğu anlaşılan otomobiller için kullanılan bir kavramdır62. Akerlof ikinci el otomobil piyasalarında alıcı ve satıcı arasındaki bilgi farklılığından kaynaklanan nedenlerin piyasalarda nasıl bir dengesizlik oluşturabileceğini şu şekilde açıklamıştır63:

Satıcı malın kalitesi hakkında daha doğru bilgiye sahiptir. Alıcı ise malın q ihtimalle iyi kaliteli ve 1-q ihtimalle kötü kaliteli olduğunu bilmektedir. Satın alma sonrasında daha doğru bir q değerini atayacaktır. Alıcı, otomobilin gerçek durumunu tam olarak değerlendiremeyeceği için iyi bir araba ile kötü bir araba arasındaki ortalama fiyatı yansıtan bir fiyattan ödeme yapmak isteyecektir. İyi arabaya sahip olan satıcılar için bu ortalama fiyat, aracın gerçek kalitesini içermediği ve asıl değerinin bu fiyatın üstünde olduğunu düşünerek otomobilini satmaktan vazgeçecektir. Kötü kaliteli otomobil satıcıları ise bu ortalama fiyatın kendi araçlarının gerçek değerinin üzerinde olduğunu bildikleri için kendilerine teklif edilen ortalama fiyattan araçlarını satacaklardır. Sonuçta iyi kaliteli otomobillere sahip satıcılar piyasadan çekilirler, kötü kalitedeki otomobil sahipleri piyasaya hakim olurlar.

61

Karl-Gustaf Löfgren, Torsten Persson and Jörgen W. Weibull, “Markets with Asymmetric Information: The Contributions of George Akerlof, Michael Spence and Joseph Stiglitz”, The Scandinavian Journal of Economics, Volume 104, No: 2 (June 2002), p.197.

62

Başlangıçta sadece ikinci el araba piyasaları ve sigortacılık sektörü ile ilişkilendirilen bu kavram daha sonraki çalışmalar ile bankacılık sektörüne uyarlanmıştır.

63

George A. Akerlof, “The Market for “Lemons” : Ouality Uncertainty and Market Mechanism”, The Ouarterly Journal of Economics, Volume 84, No: 3 (August 1970), pp. 487-492.

Akerlof, “görünmez el” ilkesinin geçerli olmayacağını göstermiştir64. Fiyat mekanizması olarak da ifade edilen görünmez el ilkesinin işleyebilmesi tam rekabet koşullarının varlığına bağlıdır. Alınıp satılacak mal ve hizmetlerin özellikleri, fiyatları ve kalitesi hakkında alıcı ve satıcılar tam rekabet piyasasında bibirlerinin etkisinde kalmadan faydalarını maksimize edecek bilgi düzeyine sahiptirler. Bir piyasada eksik bilginin varlığı fiyat mekanizmasının işlemesini engelleyeceği için piyasa başarısızlığına yol açacaktır. Akerlof sadece bilgisel asimetrinin nasıl piyasa başarısızlıklarına yol açtığını açıklamamış, aynı zamanda geniş kapsamlı sonuçlarına da değinmiştir. Akerlof gelişmekte olan ülkelerin piyasalarında ters seçim etkilerine değinmiştir. Azgelişmiş ülkelerin kredi piyasalarında, “limon ilkesi” güçlü bir şekilde işlemektedir65. 1960’lı yıllarda Hindistan’daki kredi piyasaları ters seçim sorununa örnek olarak gösterilmiştir. Bu piyasalarda yerel piyasalarda kredi verenler büyük şehirlerdekilerden iki katı fazla faiz oranı uygulamışlardır. Ancak bir aracı, bu piyasalar arasında yerel kredi borçlusunun kredi kalitesini bilmeden arbitraj yapmaya çalışmış ve böylece geri ödeme ihtimali zayıf olanlarla birlikte riskler artmış ve ağır kayıpların sorumlusu olmuştur.

Limon problemi mentalitesini finansal piyasalara uyarlamak mümkündür. Finansal piyasalardaki işlemlerde doğru karar vermek durumunda olan taraflar, birbirleri hakkında bilmek istedikleri tüm bilgilere sahip değildirler. İlk olarak sermaye piyasalarını ele alalım. Bu piyasalarda borçlanmak isteyen işletme ile bu işletmenin çıkardığı finansal enstrümanı almak isteyen alıcı arasında bilgi eşitsizliği olduğu varsayımına dayalı olarak limon problemi şu şekilde ortaya çıkacaktır66: Hisse senedi piyasasında alıcı, beklenen kârı yüksek, riski düşük işletme ile beklenen kârı düşük ancak riski yüksek olan işletmeleri ayırt edemeyebilir. Bu durumda menkul kıymet yatırımcısı olan alıcı, hisse senedi için ortalama bir fiyat ödemeye razı olacaktır. Bu fiyat, iyi işletme ile kötü işletmenin hisse senetlerinin fiyatları arasında yer alacaktır. Bu fiyat, aynı zamanda işletmelerin ortalama kalitesini yansıtan bir fiyattır. Ancak, işletmenin iyi durumda olduğunu bilen yöneticiler ya da işletme sahipleri, hisse senetlerini bu ortalama fiyattan satmaya razı olmazlar. Bunun

64

Löfgren, Persson and Weibull, a.g.m., p. 198.

65

Akerlof, a.g.m., pp. 497-498.

66

Ali Şen, “Asimetrik Bilgi-Finansal Kriz İlişkisi”, Dumlupınar Üniversitesi Sosyal Bilimler Dergisi, Sayı: 14, Nisan 2006 s. 4; Mishkin, a.g.e., p. 175.

nedeni, işletme sahip veya yöneticilerinin potansiyel yatırımcılardan daha fazla bilgi sahibi olmaları ve işletmelerinin gerçekten iyi bir durumda olduğunu bilmelerdir. Alıcının teklif ettiği fiyat, işletme hisse senedinin gerçek değerinin altındadır. Dolayısıyla, bu fiyattan satış gerçekleşmez. Bu durumda piyasada menkul kıymetlerini satmak isteyenler sadece yüksek riskli işletmeler olacaktır. Çünkü, alıcının teklif ettiği fiyat, bu işletmelerin menkul kıymetlerinin gerçek değerinin üzerinde olacaktır. Sonuçta piyasada kötü durumdaki işletmelerin hisse senetleri işlem görürken, iyi işletmelerin hisse senedi satışları sınırlı düzeyde kalacaktır.

Menkul kıymet piyasasında tahvil satın almak isteyen bir yatırımcı da benzer sorunla karşılaşabilecektir. Yüksek riskli ve düşük riskli işletmelerin tahvillerini ayırt edemeyen yatırımcı, eğer faiz oranı tahvil ihraç etmek isteyen işletmenin geri ödememe riskini karşılamaya yetecek kadar yüksek ise tahvil satın almak isteyecektir. Ancak düşük riskli işletme sahipleri bu yüksek faiz oranından borçlanmak istemeyeceklerdir. Bu durumda piyasada borçlanmak isteyen yüksek riskli işletme tahvilleri kalacaktır67.

Kredi piyasalarında da limon problemi, kredi veren açısından düşük riskli yatırım projeleri ile yüksek riskli yatırım projelerini belirlemek sorun olacağı için ortaya çıkacaktır68. Örneğin, kredi talebinde bulunan bir girişimci, planladığı yatırım projelerinin riskleri ve getirileri hakkında, kredi veren kurumlardan daha fazla bilgi sahibidirler. Bu durumda kredi verenler, riskli kredi alıcıları ile riski düşük kredi alıcılarını birbirinden ayırt edemezler. Yüksek riskli kredi alıcıları yüksek faiz oranında kredi almaya razı olurken, düşük riskli kredi alıcıları yüksek faiz oranını ödemek istemezler. Sonuçta, yüksek riskli kredi alıcıları kredi temin ederken, düşük riskliler kredi almak istemeyeceklerdir. Riski yüksek olan kredi alıcılarının daha fazla kredi alması, kredi piyasalarını etkinlikten uzaklaştıracaktır.

Leland ve Pyle piyasalarda bilgi transferinin gerçekleşmemesi nedeniyle piyasaların kötü bir performans göstereceğini ifade etmişlerdir69: “Projenin finansmanı düşünüldüğünde kalite unsuru oldukça değişkendir. Girişimci projesinin

67

Mishkin, a.g.e., p. 175.

68

Frederic S. Mishkin, “Asymmetric Information and Financial Crises: A Historical Perspective”, NBER Working Paper, No:3400, July 1990, p. 2.

69

kalitesini bilirken kredi veren projelerin kalitesi ile ilgili ayrım yapamaz. Piyasa değeri, projenin ortalama kalitesini yansıtır. Ancak, projenin ortalama maliyetinin ortalama değerinden daha büyük olması durumunda düşük kalitedeki projelerin potansiyel arzı daha büyük olacaktır. Çünkü tam bilginin olmadığı piyasalarda girişimciler projelerini daha kolay kabul ettirecek ve kesin bir kâr elde edebileceklerdir. Dolayısıyla önemli düzeydeki bilgisel asimetrinin varlığı ve zayıf/kötü projelerin arzının iyi proje arzına göre daha fazla olması finans piyasalarını başarısızlığa itecektir.