• Sonuç bulunamadı

BİRİNCİ DÜNYA SAVAŞI DÖNEMİ

C. Çıkardığı Dergi ve Gazeteler

II. BİRİNCİ DÜNYA SAVAŞI DÖNEMİ

Atilhan, Osmanlı Tarihi’nde ayrı bir öneme sahip olan ve adeta destan durumuna getirilen Çanakkale Muharebelerine katılmamış olsa da konu üzerinde verdiği bilgi ve yorumlarla dikkat çekmektedir219. Muharebelerin askeri ve stratejik analizlerini yapmamış ancak tarihin bu dönemini, sahip olduğu ideoloji perspektifinde değerlendirmiştir. Yazdıklarına göre, Çanakkale Cephesi’nde dahi Siyonizm’in etkileri görülmektedir. Hatta İngilizlerin Çanakkale Boğazı’na taarruzları, sırf bu Siyonist idealler ekseninde gerçekleşmiştir.

216

Atilhan, Yahudi Dünyayı Nasıl İstila Ediyor, Aykurt Neşriyatı, İstanbul 1962, s. 30. 217

Atilhan, "Damarlarında Tek Damla Türk Kanı Bulunmayan Bir Adamın Hezeyanı Karşısında", Hüradam, 1 Ocak 1960, Nu: 432, s. 4.

218

Durmuş Yalçın (ve diğerleri), Türkiye Cumhuriyeti Tarihi, C.I, AKDTYK Atatürk Araştırma Merkezi, Ankara 2000, s. 63.

219

Osmanlı Devleti’nin katılımıyla bir dünya savaşı halini alacak olan Avrupa’daki çatışmalar hakkında geniş bilgi vermek, doğrudan konumuzla ilgili olmadığı için Atilhan’ın da içinde bulunduğu savaşın bir cephesi olan Sina ve Filistin Cephesi üzerinde daha çok durulacaktır. Ancak kendisi katılmasa da bu satırlar arasında Çanakkale Cephesi’ne değinmek durumundayız ki; Atilhan bu cephede İngiliz ordusu içinde savaşan Yahudilerden ve Siyonist taburlardan bahsetmektedir. Yine kendisi Çanakkale’de savaşan Türk askeriyle aynı kaderi, aynı yerde yaşayacaktır ki zaferle birlikte buradaki birliklerin bir kısmı Sina Cephesi’ne gönderilecektir (Şerif Güralp, Bir Askerin Günlüğünden –Çanakkale Cephesinden Filistin’e- Güncel Yay., İstanbul 2003, s. 12. Şerif Güralp Bey, Türk subay kadrosunun tutumuyla ilgili ilginç bir kayıt daha düşmüştür. Bunda, istasyonlarda ve yollarda subayların erlerle fazla meşgul olmayıp tavla oynadıkları bilgisi yer almaktadır).

Bu konudaki fikirleri, Atilhan’ın hayal dünyasında meydana getirdiği fikirler gibi gözükmemektedir. Çünkü referans olarak aldığı kaynak yine düşman tarafına aittir. Yahudi Yarbay J.H Patterson tarafından Fransızca kaleme alınmış olan Vers Constantinople

(İstanbul’a Doğru) isimli kitaptan hareket etmiştir. Atilhan’a göre iki yüz sayfalık bu kitap,

İsrailoğulları’nın küfran ve nankörlük şaheseridir220. Yahudi gönüllülerinden oluşturulmuş bir Siyonist kıtası Çanakkale’dedir ve hemen hemen 500 Yahudi’den oluşmaktadır221. Kitaba göre Yahudiler, İtilaf devletlerinin Rusya’ya yardım götürmesi için çalışmıştır. Yine kitabın 13. sayfasından alınan bilgiye göre de Patterson şunları ifade etmektedir: “Evet, İstanbul’un

sükûtu hayati bir ehemmiyeti haizdir. Bu bizim Şarktaki ve Garptaki prestijimizi arttıracak ve Mısır, Irak ve İran’daki nüfuzumuzu takviye edecektir.”222 Süleyman Kocabaş’ın sayılarını 600 olarak belirttiği bu gönüllülerin Zion Mule Corp (Siyon Katır Alayı) adında toplandıkları görülmektedir223. Rus ordusundan emekli Yahudi asıllı subay Trumpledor’un liderliğinde meydana getirilmiş olan bu alayın komutanlığını, Siyonizm’e olan sempatisi ile tanınan İngiliz John Henry Patterson yapmaktaydı224. Patterson’un komutanlığı altındaki Yahudi askerler, Siyon idealleri altında gayet inançlı bir şekilde kendilerini adamış gözüküyorlardı.

"23 Mart 1915'de genç Yahudi gönüllüleri Gibari Karargâhında harekete hazırlanmış bulunuyorlardı. Çok müessir bir merasimle bu hareket tebcil ve takdis edildi. İstanbul'u zapt edecek ve Türk'ün burnunu kıracak bu hareket, Yahudi milleti için ne büyük bir şeref teşkil ediyordu. Hahamın okuduğu duayı bütün erler ellerini havaya kaldırarak aynen tekrar ediyor ve Türk'ün burnunun kırılarak Konstantiniye'nin zaptının Yahudilerin büyük hisseleri olmasını tebarüz ediyorlardı."225 Adı geçen Yahudi gönüllüler üzerinde müthiş bir psikolojik

tesir yapıldığı görülür. Çanakkale'ye gelen Yahudi gönüllülerinin kumandanı Yarbay Patterson, karaya ayak basar basmaz şunları söyler: “Dört buçuk asırdır barbar sürülerinin

eline düşmüş olan şu güzel İstanbul'u vahşi Türklerin elinden almak şerefini Yahudi milletine

220

Atilhan, İslam ve Beni İsrail, s. 223. 221

Atilhan, Yahudi Dünyayı Nasıl İstila Ediyor, s. 221. 222

Atilhan, Yahudi Dünyayı Nasıl İstila Ediyor, s. 218, 219. 223

Süleyman Kocabaş, 1915 Çanakkale Savaşları ve Türk-Dünya Tarihindeki Yeri, Bayrak Yay., İstanbul 2005, s. 78.

224

Kocabaş, 1915 Çanakkale Savaşları, s. 79. 225

Atilhan, "Vatana Hıyanet Bu Derece Müdafaa Edilmez", Hüradam, 19 Mayıs 1959, Nu: 368, s. 4. Esasen bunlar Yahudilerin İngiliz siyasetine alet edildiğine işarettir. Ian Hamilton, Siyon Katır Alayı hakkında şunları yazacaktır:

“Komutanları korku romanları yazarı olan biriydi ve denetimim sonunda Yahudilerden faydalanacağımıza inandım. Mamafih bu birlik ‘Siyonist Alayı’ haline getirilmeye çalışılıyordu. Yahudilerden bizim çıkarlarımıza uygun bir şekilde faydalanabilirdik. Şöyle ki; onları kendi çıkarlarımız için istismar edip Yahudi gazetecilerin ve bankerlerin çabalarını sağlardık. Yahudi gazeteciler bizim davamıza renk katar, Yahudi bankerler kesemize para yığdırırdı” (Kocabaş, 1915 Çanakkale Savaşları, s. 79.)

kazandırınız.”226 Bu kıtaların oluşturulmasının geniş bir organizasyon gereği olduğu da

açıktır. Bir zamanların Roma Belediye Başkanı olan meşhur Yahudi Nathan, Yahudilerden oluşan bu müstakil kıtanın, Çanakkale'de Türklere karşı cephe almasında büyük bir rol oynamıştır227. Kocabaş’a göre, İsrail ordusunun temelleri bu alayın kurulmasıyla atılmış, bu alay Siyonist emel uğrunda ilk savaşını Gelibolu’da vermiştir228.

Dünyayı büyük bir felakete sürükleyen nedenlerin Atilhan tarafından çok daha değişik noktalara dayandırıldığı görülmektedir. Her şeyden evvel Atilhan, kalıplaşmış ideolojisiyle bu savaşı tek bir sebebe bağlar: Yahudi devletinin kurulması. Ona göre bu asıl sebeptir, diğerleri ise sadece görünür taraflarıyla önem kazanır229. “…Milletlerin kanını emen Yahudi, Birinci

Dünya Harbi’ni çıkarmış, sonra Cemiyet-i Akvamı kurarak milletlerin dizginlerini ele almak istemiştir.”230. Henry Ford da bir sözü hatırlatarak şunları söylemiştir: “Eski bir vecizede,

‘Harpler, Yahudilerin hasat mevsimidir’ denmektedir… Bütün harplerde onların malzeme

kadar istihbarat tüccarlığı da yapmış olduklarının görülmüş olması, hiç de şaşırtıcı değildir. Bunun adı harp vurgunculuğu ve casusluktur.”231

226

Atilhan, “Ne Oluyoruz, Meydanı Bu Kadar Boş Mu Sandınız?”, Yeni İstiklal, 13 Kasım 1963, Nu:142, s.2 227

Atilhan, Farmasonlar, s. 28. 228

Kocabaş, 1915 Çanakkale Savaşları, s. 80. 229

Atilhan tarzı bir komplo teorisi düşüncesi, günümüz siyasî olayları üzerinde de böyle bir bakış açısının henüz geçerliliğini sürdürdüğünü göstermektedir. Özellikle ABD’nin Ortadoğu politikasının altında yatan gerçeklik, Amerikalı bazı yazarlar tarafından da vurgulanmıştır (Ayrıntılı bilgi için Bknz: Grace Halsell, Tanrıyı Kıyamet’e Zorlamak, Kim Yay., Ankara 2003). Kıyamet Teorileri, Evanjelizm, İllüminati, Gizli Dünya Devleti,

Masonluk, Siyonizm gibi kavramlar, popüler kitaplarda sıkça işlenmiştir. Türkiye’de de yoğunlukla Milli Görüş

fikri çerçevesinde bu kavramlar sıkça kullanılırken, Milli Görüş perspektifinde yayımlanan birçok eserde de özellikle bu batılı kaynaklar vazgeçilmez referanslar olarak kabul edilmiştir. Günümüzde dünya çapında önde gelen silah fabrikalarının Yahudilerin elinde olması, bunların pazarlanması için savaş senaryolarının hazırlanması sanki bu düşünceleri destekler gibi görünürken, Atilhan’ın “Yahudilerin kanla beslendiği” söylemiyle adeta bir paralellik arz eder. Benzer bakış açısı Atilhan’ın, Birinci Dünya Savaşı’nın sebeplerinde

Milliyetçilik fikrinin ne kadar tesirli olduğu konusunda bir analiz yapan Macar Tibor Von Ekkard’dan aldığı şu

ifadelerde gizlidir: “19. Asrın milli hareketi, haddi zatında milletler arasında mevcut düşmanlıktan değil, ancak

materyalist menfaatlerin doymak bilmeyen hırsından doğan harple neticelenmiştir. Demek oluyor ki büyük harbin sebebi milliyet olmamıştır. Milletin gönlüne kök salan ve milletin arzu ve ihtiyaçlarını tanıyan, kendi tekâmülünün en büyük amilini milli endividüalitenin tekâmülünde gören hakiki ve doğru anlaşılan milliyet hiçbir zaman yüz binlerce, milyonlarca kardeşini, ırkdaşını savaş mezbahasına göndererek büyük kapital, büyük endüstri ve ticaret için onları feda etmez”(Atilhan, Dünya Nazarında Yahudilik ve Masonluk, Selamet

Basımevi, İstanbul 1935, s. 44.). Alışılagelmiş komplo teorileri, insanları her savaşın altında bir Yahudi arama gibi bir düşünceye sevk ederken, günümüzde de Antisemitizm ateşini besleyen unsurlar halini almıştır. Bu bağlamda günümüzden altmış sene öncesine varan Atilhan’ın söylemleri, söyleyen farkıyla içerik aynı kalmak kaydıyla sürmektedir. Rifat N. Bali, Türkiye’de AKP iktidarının Atilhan ismini ağzına almasa da onun bu konudaki düşüncelerini benimsediğini ve kılıfına uydurarak hayata geçirdiğini belirtmiştir. Bunda da AKP’nin kurucularının Milli Görüş bünyesinde yetişmiş olmalarının rolü birinci derecededir (Rifat N. Bali ile 2 Şubat 2012 tarihli ile görüşme). Kapatılan Refah Partisi İstanbul eski milletvekillerinden Bahri Zengin de Cevat Rifat Atilhan'ın eserlerinin ilk kuşak Milli Görüşçüler üzerinde derin etkisi olduğu ve partide devam eden Siyonizm temasının bu etkiye dayandığı kanısındadır (İhsan D. Dağı, Kimlik, Söylem ve Siyaset -Doğu -Batı Ayrımında Refah Partisi Geleneği, İmge Kitabevi Yay., Ankara 1998, s. 32).

230

Atilhan, İslam ve Beni İsrail, s. 339. 231

Atilhan’ın, yukarıdaki söylemlerinde özellikle yabancı referansları daha sıklıkla kullandığı görülmektedir. Bu kaynakların yanı sıra bizzat Yahudi lider veya din adamlarının itirafları olarak nitelendirdiği sözlerini de yazılarında bolca göstermiştir. Zira Siyonizm’in kurucusu olarak bilinen Thedor Herzl, henüz 1895’lerde –alanı biraz daha dar tutmakla beraber- muhtemel bir savaşta Yahudilerin alacağı tavrı dahi belirten şu cümleleri sarf ediyordu: “İstikbaldeki bir Avrupa savaşı bizim teşebbüsümüze bir zarar vermez, bilakis

faydalı olur. Zira bütün Yahudiler bütün varlıklarıyla karşı tarafa, emin olan tarafa geçiverirler.” demekteydi232. Savaşın en şiddetli hal aldığı yıllarda ise Sarbon Üniversitesi profesörlerinden Yahudi kökenli Bash, 23 Nisan 1916’da Gustave Herve’nin gazetesine şunları yazmıştır: “Arkadaşlar, gün yakındır, her şey bunu haber veriyor. Devasa topların

gürültüsünden ve mitralyözlerin şimşeklerinden sonra Mesih, sizin Mesih’iniz zuhur edecektir.”233 Yine meşhur Balfour Deklarasyonu’na işaret edilirken, Dinmis Hanau adlı bir yazarın British Truth adlı eserindeki şu sözleri hatırlatılır: “Yahudilerin tam, kati ve

muzafferane Arzı Mevud’a avdeti Rusya’nın yıkılmasından sonra husul bulacaktır. Bu mühim tebeddülatı yaklaşan büyük harpten bekleyebiliriz. Bu harp, Avrupa milletlerinin başı ucunda asılı duruyor. Şunu da unutmamalıdır ki bunun en büyük neticesi şu olacaktır; Türkiye İmparatorluğu parçalanacak ve o vakit İngiltere gibi büyük bir devlet Filistin’de bizden başkalarının yaşamasına müsaade etmeyecektir.”234

Meşhur Siyonist liderlerden Weizman235, savaştan kısa bir süre sonra sanki bunları itiraf etmiştir. The New Palestine’nin Nisan 1923 tarihli sayısında Weizman’ın daha sonradan tekzip edilmeyen bir demeci yayınlanmıştır: “Zannediyorum ki harbin başlıca neticesinden

birisi de milli Yahudi yurdunun kurulması hadisesi teşkil ettiğini, harbin bitarafâne yazılacak tarihi gösterecektir. Biz bunun için harp ettik ve Türklerin mağlubiyetine hizmet ettik. 1897 Siyonist Kongresi’nin kararlarına ve Siyon Hükemasının protokollerine uyularak otuz milyon Avrupalının telef olmasına sebep olduk.”236

232

Thedor Herzl, Hatıralar, (Türkçesi: Ergun Göze), Boğaziçi Yay., İstanbul 2002, 42. 233

Atilhan, Gizli Devlet ve Fesat Programı, Aykurt Neşriyat, İstanbul 1964, s. 34. Beklenen Mesih konusunda, birbiriyle örtüşen parçalar da yok değildir. Herzl’in tanıştığı Albay Goldsmid’e göre; sofu İngilizler Yahudilerin Filistin’e göçünden sonra çıkacak bir Mesih’e inanıyor ve onu bekliyorlardı. Bu yüzden bu göçe yardım bile edebilirlerdi. Viyana’daki İngiliz Elçiliği Papazı William Hechler’e (ebcet hesabıyla eski metinlere anlam vermekle tanınmıştır) göre ise Herzl, “Beklenen adam” dır. O’na göre Herzl’in Filistin’i ele geçirmesi akabinde de Hıristiyanların beklediği Mesih rücu edecektir. Ona elinden gelen yardımı yapmaya amadedir. Ancak Yahudilerden bazıları Sabetay Sevi örneğinden dolayı Herzl’e biraz şüphe ile bakmaktadırlar. (Herzl, Hatıralar, s. 53, 62.).

234

Atilhan, Gizli Devlet ve Fesat Programı, s. 34-35. 235

Weizman da Siyonist emellerinin gerçekleşmesi konusunda bir hayli mesai yapmıştır. 236

Yukarıda adı geçen 2 Kasım 1917 tarihli Balfour Deklarasyonu adeta bugünkü İsrail’in temelini oluşturmuştur237. Bu temeller, D’İzraeli’nin İngiltere’nin başbakanlığını yaptığı dönemlerde atılmıştır. Öyle ki, İngiltere onun sayesinde adeta bir Yahudi istilasına maruz kalmıştır238. Hatta bir zaman İngiltere Hükümeti’nin ismini İsrail Hükümeti yapmak istemiş, “Bütün gizli teşekküllerin ve cemiyetlerin başında mutlak surette Yahudiler

bulunmalıdır ve bulunmaktadır.” demek gibi ilginç bir slogana imza atmıştır239. İngiltere’de Kraliçe Viktorya ve D’İzraeli devri, bu bağlamda Yahudilerin altın devirlerinin başladığının işaretiydi. Kral Edward zamanında ise bu devirler zirve yapmıştır240. İşte aslında, “İngiliz

hükümetlerini daima Türk hükümetlerinin düşmanı yapan kuvvet ve saik ve müessir İngiliz milleti değil, bu milletin mukadderatına el koymuş olan Yahudilerdir.”241 Yine Atilhan’a

göre, bir diğer önemli isim Lloyd George’dur. Bu adam İngiltere’yi, Yahudiliği ve Farmasonluğu mahvolmaktan kurtarmıştır242.

Yahudilerin İngiliz hükümetine tesirleri, karşılıklı menfaatler üzerine dayanıyordu. Alexandre Beim, Thedor Herzl ve Siyasî Siyonizm adlı eserinde İngiltere'ye yönelik olarak şunları demektedir: "İmparatorluğunuzun yolu üzerindeki Filistin elinize geçerse elbette

şarkın menfaatleri de sizin olacaktır. Eğer bizim muhtariyetimizi kabul ederseniz, devletinizin Filistin'e sahip olmasına en büyük yardımı sizlere vadediyoruz."243 Bu yardım elbette parasal yardımdır ve Yahudiler ellerindeki servetleri Siyon’da buluşmak üzere dökmeye hazırdırlar. İngiltere’ye yapılan maddi yardımlar ilerde birer şantaj unsuru olarak kullanılacaktır. Mesela Churchill, İngiltere’yi kesinlikle harbin içine atacak olan Morgentav planını kabul etmek zorunda kalacaktır. Yoksa Büyük Britanya iflasa gidecekti. Çünkü dünya Yahudiliği İngiltere’ye 6.500.000 dolar borç vermişti244. Churchill’in Siyonistlerle sıkı ilişkiler içinde bulunması aslında devletin tamamen aleyhinde sonuçlar doğurmuştur. Yıllar sonra bile bunlar dış siyasette söz konusu edilmiş ve yapılan analizlere önemli bir referans olmuştur. 3 Kasım

237

Atilhan, İslam’ı Saran Tehlike ve Siyonizm, Cemal Azmi Matb., s. 44. Ayrıca Bknz: Stanford Shaw and Ezel Kural Shaw, Osmanlı İmparatorluğunda ve Türkiye Cumhuriyetinde Yahudiler, C.2, (Çev: Meriç Sobutay), Kapı Yayınları, İstanbul 2008, s. 322; David Fromkin, Barışa Son Veren Barış (Çev. Mehmet Harmancı), Sabah Kitapları, İstanbul 1993, s. 287-296). 2 Kasım 1917’de Balfour Hükümeti, Baron Rotschild’e yazdığı bir mektupla; “Yahudi olmayanların inançlarına ve hürriyetlerine halel gelmemek kayıt ve şartıyla

Yahudilere Filistin’de bir Yahudi Yurdu tesis etme” müsaadesi vermiştir. Bu, bir bakıma Siyonizm’in ilk resmî

başarısı olarak kabul edilmektedir (Herzl, Hatıralar, s. 344.). 238

Atilhan, Yahudi Dünyayı Nasıl İstila Ediyor, s. 15. 239

Atilhan, Farmasonluk, s. 66. 240

Atilhan, Yahudi Dünyayı Nasıl İstila Ediyor, s. 16. Kral Edward’ın Yahudi cemaati reisine, “Sir… Bu fakir

ve büyük Yahudi halkının vaziyetini düzeltmek için her şeyi yapınız” demesi, işe nereden başlandığını göstermesi

açısından önemlidir (Atilhan, Yahudi Dünyayı Nasıl İstila Ediyor, s. 41). 241

Atilhan, Yahudi Dünyayı Nasıl İstila Ediyor, s. 24. 242

Atilhan, Yahudi Dünyayı Nasıl İstila Ediyor, s. 76. 243

Atilhan, Masonluğun İçyüzü, Bedir Yay., İstanbul 1966, s. 83. 244

1956 tarihli Heins Weber imzalı Adnan Menderese yazılan mektupta "Churchill, Balfour

beyannamesi ile İngiltere’nin mezarını kazdı ve Farmasoncu Siyonist siyaseti, İngiliz İmparatorluğunun hayatına mal oldu. Bunu bugün her gözü gören biliyor." denmektedir245. Yine savaştan sonraki yıllarda, bir ayağı çukurda ve yarı mefluç vaziyette olan Churchill’in, pişmanlık ve vicdan azabı içinde, Almanya'ya reva gördüğü haksızlıkları hatırlayarak "Biz

yanlış domuzu öldürdük." demesi tarihe geçmiştir246.

Savaşın görünürde bahanesi, Avusturya- Macaristan Veliahdı François Ferdinand’ın 28 Haziran 1914 günü Saraybosna’da Princip adlı bir Sırplı tarafından öldürülmesi olmuştur247. Atilhan, olayın failini dahi İsrailoğulları’na bağlamıştır ki, ona göre Prinçip, bu iş için Yahudilerden yüklü miktarda para almıştır248. Savaşın başlaması ve gelişmesinde bu gizli gücün etkisini belirtmesi konusunda önemli bir bilgiyi Atilhan, yine itiraf olarak nitelendirdiği bir alıntıyla vermektedir. Selamet Mahfeli Neşriyatı arasında yer alan bir kitaba göre

“Onsekizinci asrın muzlim ve bulutlu seması altında bütün Avrupa barut mahzeni üzerinde oturarak an be an infilaka muntazır bir fedai manzarası arz ederken, Masonluk bu mahzene ateş verecek uzun fitile ateş verecek bir kahraman şeklinde kendini göstermiştir.” Atilhan

kendi yaptığı açıklamada sözlerini şu şeklide bağlar: “Esasen bizim iddiamız da budur. Bütün

dünya harp ve ihtilâllerini hazırlayan Yahudi, her memlekette kendi uşak ve yatakları olan Farmasonları çalıştırır ve bombanın fitilini onlara ateşlettirir. İşte yukarıda itirafları.”249

Osmanlı Devleti, savaş başlamadan önce kendisine hararetle müttefik aramış ama ittifaklara kabul edilmemiştir. Bunda artık Devlet-i Âli Osmanî’nin, diğer devletler tarafından karikatürlere dahi konu olan paylaşılacak pasta olarak görülmesinin büyük rolü vardır. Osmanlı’ya karşı temkinli yaklaşan ve dolayısıyla da tereddüt besleyen Almanya, kendi içindeki tartışmalarda II. Wilhelm’in etkisiyle, Osmanlı Devleti ile ittifakı kabul edecektir. Yapılan mukaveledeki maddelerden birine göre Alman askeri kademesi, Osmanlı Devleti emrinde çalışacak ve Osmanlı ordusunun sevk ve idaresinde fiili nüfuz sahibi olacaklardır. Öyle ki Filistin Cephesi’nde bu durumu Atilhan, gayet kızgınlık veren bir durum olarak anlatacak, Türk kumandanlarının dikkate bile alınmadığından yakınacaktır250.

245

BCA, 030.01.6.31.22 246

Atilhan, Medeniyetin Batışı, Aykurt Neşriyatı, İstanbul 1963, s. 14. 247

Armaoğlu, 20 Yy. Siyasî Tarihi, s. 103. 248

Atilhan, Menemen Hadisesinin İçyüzü, s. 68. 249

Atilhan, Kendi Vesikalarına Göre Masonluk Nedir?, s. 56. 250

Bunlardan bir örnek haberleşme konusundadır. Savaş sırasında önemli bir yeri olan haberleşme ile ilgili olarak Atilhan’ın yaptığı yorumlardan yola çıkarak, savaşın tüm birimlerinde bu Alman kontrolünün ne derecede etki olduğunu öğrenmek mümkündür. (Cevat Rifat, “Suriye Hezimet-i Faciası ve Sebepleri”, Tasvir-i Efkâr, 13 Kânunuevvel 1334 (13 Aralık 1918), Nu: 2589, s.2). Bu konuyla ilgili ayrıntı ileriki sayfalarda verilmiştir.

Almanya, savaşa Osmanlı’nın yanında girme kararı alırken, şüphesiz kendi savaşına giriyordu ve Osmanlı’nın akıbeti doğal olarak umurunda bile değildi. “Alman kendi vatanı

için kendi menfaati için bütün dünya ile harp eder. Fakat onların Türkler için dökülecek yarım damla bile kanı yoktur.”251 derken Atilhan, bu gerçeğe dikkat çekecektir. Almanlar, Osmanlı Devletini ne kadar kendi çıkarları ekseninde değerlendirdiklerini pek de gizlemiyorlardı. Örneğin İttihat ve Terakki Hükümeti, 9 Eylül 1914’de tek taraflı olarak kapitülasyonları kaldırdığını ilan ettiğinde, buna en fazla itiraz Almanya’dan gelmiştir252.

Almanya, İngiltere’yi Ortadoğu’da Osmanlı ile uğraştırarak oyalama taktiğini benimsediğinden, Kanal Cephesinin açılmasında Osmanlı yönetimine sürekli telkinlerde bulunmuştur. Askerî açıdan tamamen hayalden ibaret olsa gerek, harekâta Alman Generali Liman Von Sanders Paşa dahi itiraz edecektir253. İngilizlerin 150.000 kişilik kuvvet yığdıkları bölgeye 4. Ordu Komutanı olarak Ahmed Cemal Paşa, 35.000 kişilik bir kuvvetle gelmişti254. Kanal Macerası, yapılan iki harekâtın da başarısızlığa uğramasıyla adeta ikinci bir Sarıkamış Vakası olacaktır255.

Sonuçları itibariyle Osmanlı Devleti başta olmak üzere çok uluslu imparatorlukları tarih sahnesinden silen Birinci Dünya Savaşı, cereyan ettiği bölge dolayısıyla en büyük zararı Osmanlı Devletine yapmıştır. Peşi sıra savaşlardan kafasını kaldıramayan Osmanlı Devleti, nüfusunun en güzide kısmını bu savaşlarda kaybedecektir. Bunda, büyük devletlerin Osmanlı’ya karşı olan asırlık kini kadar, sonucun bu derece vahim hale gelmesinde idaredeki zaafın da büyük rolü olmuş, mesuller olarak görülen Mahşerin Üç Atlısı Enver, Cemal ve Talat Paşalar256 kendilerini ülke topraklarının dışına atmışlardır. Yüze inen tokat kabilinden sayılan hezimetler zinciri ile bir millet, uzun süre kendisine gelememiştir. "…Bir kumar

masasında rest çeker gibi milletin reyini almaya dahi lüzum görmeden girdiğimiz Birinci Cihan Harbi, üç milyon Türkün canına kıydıktan sonra talihin abus çehresi kendini gösterdi."257

251

Cevat Rifat, “Suriye Hezimet-i Faciası ve Sebepleri”, Tasvir-i Efkâr, 16 Kânunuevvel 1334(16 Aralık 1918), Nu: 2592, s.2.

252

Yusuf Hikmet Bayur, Türk İnkılabı Tarihi, C. III, Türk Tarih Kurumu Basımevi, Ankara 1991, s. 162. 253

Bayur, Türk İnkılabı Tarihi, s. 181-182. 254

Birinci Dünya Harbinde Türk Harbi, Hicaz, Asir, Yemen Cepheleri ve Libya Harekâtı 1914-1918, Gen. Kurm. ATASE Yay., Ankara 1978, s. 165.

255

Bayur, Türk İnkılabı Tarihi, s.313. 256

Bir eserinde Atilhan, Talat Paşa’nın Yahudilere Filistin’de bir yurt verilmesini daha 1907’de vaat etmiş olduğunu belirtir. Buna göre de “Yahudi devletinin resmi kuruluş tarihi 1948 ise de hakiki tesisi 1908’dir” der (Atilhan, Yahudi Dünyayı Nasıl İstila Ediyor, s. 216). Başka bir yerde de Yahudilere Filistin topraklarında muhtariyet sözü verdiğini yazmaktadır (Atilhan, 31 Mart Faciası, Aykurt Neşriyatı, İstanbul 1969, s. 175). 257

Ancak bu vahim sonuç, bir bakıma farklı bir yönü de göstermiştir. Dünya Harp

Tarihi'nde yüzyıllardan beri türlü muharebelerle yıpranmış, yorgun, fakir ve eğitilmemiş, iyi

Benzer Belgeler