• Sonuç bulunamadı

Dua: Eserin son 60 beytinden oluşan(b.1601-1660) bölümüdür Bu bölümde Nabi oğluna mutlu ve huzurlu bir hayat sürmesi için dua ve dileklerde bulunmuştur.

Değerler Eğitiminde Gelenekten Yararlanmak

10. Dua: Eserin son 60 beytinden oluşan(b.1601-1660) bölümüdür Bu bölümde Nabi oğluna mutlu ve huzurlu bir hayat sürmesi için dua ve dileklerde bulunmuştur.

Nabi eserindeki bu muhtevayla oğluna ve gelecek kuşaklara öğütler verirken aynı zamanda yaşadığı dönemin bozulmuş, çürümeye yüz tutmuş siyasal, sosyo-ekonomik ve kültürel yapısı ile ahlaki değerlerinin durumuna ilişkin de tarihe not düşmektedir. Burada dile getirilen konular toplumsal hastalıklar olarak her devirde varlığını sür- dürmektedir. Sağlıklı bir toplum için sağlıklı bireylere ihtiyaç vardır. Ona göre çocuk- lar ve gençlik bu hastalıklardan ne düzeyde uzak tutulursa o derece başarılı ve sağlıklı bireyler yetişecektir. Çocuk için öncelikli modeller aile bireyleri ve öğretmenlerdir. Bunlar teorik doğruları kendi davranışlarıyla bozup yıkmamalıdırlar. Nabi, sunduğu önerilerle öncelikli olarak büyüklerin(ana-baba, öğretmenler) gençlere doğru örnek olmalarını beklemektedir. Söylenen ile yapılanın çelişkili olması çocuklarda çifte ki- şiliğin oluşumuna zemin hazırlar. Söylenenin yapılmasının çok da gerekli olmadığı fikri bir kere zihinlere, benliklere yerleşince sonra bunu oradan söküp atmak hiç de kolay olmamaktadır.

Yöneticilik konusundaki görüşlerinden, Nabi’nin öğüt ve eleştirilerinde makam mevki gözetmediği anlaşılmaktadır. Nereden, kimden gelirse gelsin, kötülüklere, yan- lışlıklara karşı çıkmış, muhatabı kim olursa olsun iyilik ve güzellikleri önermekten geri durmamıştır. Onun iyilikleri teşvik etme ve kötülüklerden sakındırma çabaları, olumsuzluklar yüzünden mutsuzluğa sürüklenen topluma hayatı güzelleştirmenin mümkün olduğunu gösterip ümit ve yaşama sevinci aşılamak amaçlıdır.

Eserin muhtevasından anlaşılacağı üzere Nabi’nin eğitim anlayışında öne çıkan bazı figürler vardır. Bunlardan baba, oğul, taşralı, alim ve cahil figürleri, pedagojik kurgusunun temelini oluşturur. Bu kavramlara getirdiği açılım tam olarak kavranma- dan onun pedagojik yöntemi doğru anlaşılamaz. “Baba” ve “alim” tiplemeleri, özenti yoluyla benzeşim kurulacak temel karakterlerdir. “Taşralı” ve “cahil” tiplemeleri de uzak durulması gereken kişilik ve sıfatları temsil etmektedir. “Oğul” ise bu olumlu ve olumsuz tiplemeler yardımıyla eğitilecek kişiyi sembolize etmektedir.

Baba: Nabi ideal bir baba modelinin somut örneğini kendi şahsında temsil et- mektedir. Buna göre baba, tecrübeli ve bilge bir kişiliktir. Oğluna hitapta kullandığı sevgi ve şefkat dolu ifadelerden onun, oğlunu çok seven, sevdiğini de türlü iltifatlarla

açıkça belli eden, hayatın olumsuz koşullarından etkilenmesinden endişe duyan du- yarlı bir baba olduğu görülmektedir. Onun ifadelerinden, endişeleri yanında çocuğu- nun geleceği konusunda büyük ümitler beslemekte olduğu da anlaşılmaktadır(Kap- lan. 2012: 32-34). Çocukta görmek istediği güzellikleri zaten varmış gibi göstermek, sakındırmak istediği nitelikleri de özenle kaçındığı olumsuzluklar olarak sunmakta, açıktan öğütler vermek yerine özendirme yöntemini benimsemektedir. Üslubundan, onun nasıl örnek kişilikler olmaları gerektiği konusunda okuyucuya kendi üzerinden bir model sunduğu görülmektedir. Onun bu tavrını, otoriter, çocuklarına yüz verme- yen, sevgisini belli etmeyen geleneksel baba tipine bir tür karşı çıkış olarak değerlen- dirmek mümkündür.

Oğul: Nabi’nin tasvirini yaptığı, özelliklerini zikrettiği oğul tipi, aynı zamanda model olarak sunduğu ve yetiştirilmesi için çaba sarf ettiği model insandır. Bunun bazılarınca öne sürüldüğü üzere “çıkarcı, rahatına düşkün, bencil, pasif ” bir insan tipi olmadığı söylenebilir(Kaplan.2012:43). Günümüz koşullarından bakarak, 18.yy insanını değerlendirmek yanıltıcı olacağı gibi, Nabi gibi geniş halk kitlelerine hitap eden yaygın eğitim amacı güden bir aydının görüşlerinin, örgün eğitim kurumlarının işlevleri açısından değerlendirilmesi de yanıltıcı olacaktır.

Nabi’nin burada model olarak sunduğu çocuk tipi, eleştirel düşünen, dindar, sağ- lam karakterli, ahlaklı, ilmi çok önemseyen, sanatkâr ruhlu bir kişiliktir. Öğütlerinde- ki özendirme ve sakındırmalarla bu çocuğu bir şahsiyet eğitimine tabi tutmaktadır. Onda var olduğunu söyleyip övgüler dizdiği bazı özellikler, aslında şairin önemsediği ve özendirme yoluyla çocuğa benimsetmeye çalıştığı övülesi niteliklerdir. Aynı şe- kilde çocuğa hitabında, onaylamadığı veya olumsuz gördüğü bazı nitelikleri de öğüt türünde ifadelerle tavsiye etmek yerine zaten bu özelliklerden uzak olduğuna vurgu yaparak sakındırma yolunu tercih etmiştir. Bir taraftan çalışmaya, ilim öğrenmeye, meslek sahibi olmaya özendirirken diğer taraftan da dini ve toplumsal değerler, ahla- ki kurallarla karakterini de şekillendirmeyi amaçlamaktadır.

Taşralı: Nabi’nin taşralı olarak nitelendirdiği ve olumsuz taraflarına dikkat çekerek sakınılması gereken bir model gibi sunduğu insan tipleri ise bencil, tefeci(b.414-418), ilim ve sanattan mahrum(b.419-420), para ve makam peşinde koşturan(b.421) şahsi- yeti bozuk kişiler olarak dikkat çekmektedir. Bu yönüyle Nabi’nin pasif ve orta tip bir insan modelini yüceltmediği gibi bu tür kişiliklere sempatik bakmadığı açıkça görül- mektedir. “Rütbe ve mal varken ilim ve kemal öğrenmek neye yarar”(b.421) ifadesi, Nabi’nin olurlamadığı taşralının tipik özelliklerini yansıtmaktadır.

Çağın Problemleri Karşısında Eğitim Sempozyumu | 219 218 | Değerler Eğitiminde Gelenekten Yararlanmak - Hayriyye-i Nabi Örneği - • Yrd. Doç. Dr. Ali Gurbetoğlu

Münevverliğin gerçek örneklerini görmeden, bu taşralının ne derecede olumsuz bir tip olduğunu kavramanın kolay olmayacağına inanan Nabi, taşralının büyük değil, büyüklenen, bilen değil bilgiçlik taslayan, akıllı değil ukala olduğunu anlayabilmek için öncelikli olarak gerçek münevverleri tanımanın gerekliliğine inanır. O nedenle İstanbul’un mutlaka görülmesi gerektiğini söylemektedir. Taşrada sükse yapanların İstanbul’da nasıl değersizleştiğinin ancak bu şekilde anlaşılacağını(b.435-437) düşü- nür. Burada Nabi’nin dikkat çektiği taşralı tipi, köylü değil, daha çok şehirli anlamın- dadır. Zira onun yaşadığı dönemde rağbet gösterilen öncelikler para, servet, makam ve eğlence gibi değerler şehir hayatında mevcuttu(Kaplan.2008:140).

Alim: Nabi, önemsediği ve oğluna örnek gösterdiği alim tipinin de bazı özel- liklerini sıralar. Bunlar içerisinde dini ilimleri derinlemesine öğrenmeye yarayacak Arapça, tefsir, hadis, fıkıh gibi ilimlere vukufiyet önceliklidir(b.320-325). Önemsedi- ği alanlardan birisi de irfandır(b.330). Asrının geçerli tüm bilimlerinden en azından haberdar olunmasını ister(b.322). Bunların hepsinin derinlemesine öğrenilmesini zorunlu görmediği gibi felsefeden de kaçınmayı önermektedir(b.331). Bu düşünce- leriyle ansiklopedik bilgiyi önemsediği, uzmanlaşmayı reddettiği, felsefeye de karşı olduğu izlenimi verse de bir halk eğitimcisi olarak gerçekte bu bilimlerin derinliğine dalmanın sıradan bir vatandaş için hem zaman kaybı hem de yanlış anlamalar yüzün- den fayda yerine zarar getireceğine inandığı sonucu çıkarılabilir. Çünkü imkanı olana ilmin derinliklerine dalmasını önermektedir(b.319). O halka karşı gösteriş amaçlı bilgilerden kaçınılmasını önerir(b.329). Ona göre alimin önemli özelliklerinden birisi kitap sevgisidir. O, kitabı alim kişilikler kadar önemli görür. Toplum içerisinde gerçek yol göstericilerin (mürşid) her zaman bulunmayacağı gerçeğinden hareketle, kitapla- rın bu görevi her zaman yerine getirebileceğine inanır(b.333).

Cahil: Nabi, cahil diye nitelendirdiği bir diğer insan tipinin kaba yönlerini öne çıkararak alaya alır ve gözden düşürmeye çalışır. Cahilin niteliklerine sahip olmanın insan onurunu küçültücü yönlerine dikkat çeker. Cahil kimseleri belirgin sıfatlarıyla okuyucuya tanıtmaya çalışırken nitelik açısından sıklıkla alim-cahil karşılaştırması yapar. “Cahiller alimle kıyas edilince eşek derecesinde, belki daha aşağı bir durumda- dırlar”(b.305) nitelemesi yapar.

Ona göre cahil, gerçekleri göremeyen, dünyadan habersiz, makam sahibi de olsa hor ve hakir kalmaya mahkûm bir varlıktır(b.306-310). İlmin değerini bilmez ve anlamaz, bu yüzden ilim meclislerinden uzak durmayı yeğler(b.343).

Nabi’nin tasvir ettiği bu tipler kuşkusuz ki, yaşadığı 18.yüzyıla ait karakteristik

tiplerdir. Her biri o dönemin toplumsal yapısında bir zümreyi temsil eden bu tipler Hayriye’de oldukça yalın ifadelerle çok güzel tasvir edilmiştir. Bu tiplerin daha ka- lıcı olarak zihinlere kazınması için yerine göre ironiye de başvurmuştur. Bu yolla bir anlamda kendi döneminin tarihine her devir okuyucusu için tanıklık etmiştir. Her devirde farklı prototiplerinin görülebileceği bu figürlerin tarihsel süreç içerisinde ne tür şekillere girebileceklerini de okuyucusuna göstermiştir. Benzer dertlerle boğuşan günümüz dünyası, Nabi’nin yöntemlerinden ve gösterdiği çözüm yollarından yarar- lanmaya muhtaçtır.

Nabi’nin Eğitimde Yöntem Anlayışı

Nabi öğrenmeyi ve öğrendiklerini içselleştirmeyi keyif verici bir sürece dönüş- türmek çabasındadır. Aslında öğrenme, doğası itibariyle keyif verici bir faaliyettir. Çocuklar, ilgilerini çeken şeyleri, özellikle oyunları büyük bir zevk duyarak öğrenir ve hemen uygulamaya koyulurlar. Bu durum, bilgiyi edinme sürecinde oluşturulacak içten bir arzu ve heyecanın, o bilgiyi hayata taşımada da etkili olduğunu gösterir. Hayatta gerekecek konuları ve değerlere ilişkin esasları öğrenip kavramada çocuklar neden aynı zevki duymasın? Bunun mümkün olduğunu düşünür.

Onun değerler konusunda sistem ve kurumlara yönelik eleştirel tavrı, suçlayıcı-a- lay edici ve yol gösterici eleştiriler olarak başlıca iki başlık altında ifade edilebilir. Kaçınılmasını gerekli gördüğü tavır veya tutumların yanında kazanılması gerekenleri de tablolaştırarak sunması, bunları birbirlerinin tamamlayıcısı olarak aynı derecede önemli görmesindendir. Birincisi, ortaya somut öneriler koymasa da somut betim- lemelerle eğitim açısından yanlış olan, aksayan veya bilinçli yönlendirmeler içeren boyutları bazen suçlayıcı bazen de ironik bir dille, tüm açıklığıyla ortaya koyar. İkin- cisi ise, birincinin eleştiri ve verilerinden de yararlanarak geleceğe dönük daha yararlı ve işlevsel bir eğitim tasavvuruna zemin hazırlar. Kullandığı yöntemlerden bazıları şöyledir:

Hitap tarzındaki sevgi, saygı ve incelik: Nabi oğluna tüm hitaplarında son derece övgü, sevgi ve saygı dolu sözcükleri özenle seçmiştir. Hemen her öğüdünün başında bu sevgi ve övgü sözcüklerini ihmal etmemiştir. Övgülerinde oğlunun varlığından duyduğu memnuniyeti ifade eder. Örneğin “babasının canı (b.100), gözümün nu- ru(b.147), ciğerimin paresi(b.67), hayatımın nurunun parıltısı(b.68), Allah’ın hediye- si(b.83), hayır ve bereketimin aslı(b.68), babalık bağının seçkin meyvesi(b.159), şeref soyunun hayırlı halefi(b.211)” gibi övgü dolu hitaplarla kendisi için oğlunun ne kadar değerli olduğunu gösterir. Bu övgü ve iltifatlarında bir diğer amacı da gönülden ile-

Çağın Problemleri Karşısında Eğitim Sempozyumu | 221 220 | Değerler Eğitiminde Gelenekten Yararlanmak - Hayriyye-i Nabi Örneği - • Yrd. Doç. Dr. Ali Gurbetoğlu

tişime geçmek suretiyle, sunacağı öğütler için muhatabın kalbine nüfuz etmenin yol- larını bulmaktır. Nabi’nin bu noktada kullandığı yöntem, mensubu bulunduğu İslam dininin pratikleriyle de uyumludur. Nabi’nin model aldığı Hz. Peygamber’in hayatı çocuk sevgisi konusunda benzer örneklerle doludur.

Muhatabın güzel niteliklere zaten sahip olduğunu ima etme: Nabi’nin oğluna hi- tap tarzında bir diğer incelik, önemsediği ve kazandırmaya çalıştığı nitelikleri sayıp dökmeden önce bu niteliklerin zaten oğlunda mevcut bulunduğunu ima ederek, yeni bir şey söylemediği, zaten kendisinde var olan nitelik ve erdemleri sadece hatırlattı- ğı intibaı vermesidir. Nabi’nin oğluna hitabında buna ilişkin pek çok örnek vardır. “Temiz huylu(b.121), ebedî yüceliğe doğru koşan, edep çimenliğini süsleyen(b.122), güzel vasıfların seçkin örneği(b.558), Allah’ın rızasını arayan(b.744), varlık okulunda edep öğrenen(b.842), ölümsüz değer peşinde koşan(b.1039), akıl kanununu yücel- ten(b.1114), arkadaşlık kuralının öğreticisi (b.1497)” gibi övgüler bunlardan bazıla- rıdır.

Olumsuz niteliklerden uzak olduğuna vurgu yapma: Nabi, oğlunu uzak tutmak istediği olumsuz tutum ve davranışları doğrudan sunmadan önce, bu niteliklerden onun zaten uzak olduğuna vurgu yaparak onu bu olumsuz niteliklerden daha da uzaklaştırmayı bir yöntem olarak kullanmıştır. Bu tutumuna ilişkin “Suret tuzağın- dan başı özgür olan(b.693), şöhret tutkusundan azade olan(b.744)” gibi ifadeleri ör- nek gösterilebilir. Onun ağırlıklı olarak olumsuz tutum ve nitelikler üzerinde vurgu yapmak yerine onların zıttı olan olumlularını öne çıkarmak gibi bir yolu tercih ettiği görülmektedir. Bu tutumunda “olumsuzlukları tasvirin temiz zihinleri bulandırabile- ceği” şeklindeki geleneksel yargının etkisi olabilir.

Yanlışlardan çok doğruları gösterme: Yöntem olarak doğruları öne çıkararak özde- şim kurmaya yönelten, yanlışların zararlı yönlerini gözler önüne sererek, içten gelen bir istekle kaçınmayı sağlayacak bir yöntemi benimseyen Nabi, yanlışlardan çok doğ- rulara vurgu yaparak, doğru olanı zihinlere nakşetmek ister.

Olumlu-olumsuz nitelikleri birlikte sunma: Kazandırmak istediği olumlu tutum- ları ve kaçındırmak istediği olumsuz alışkanlıkları ayrı ayrı sıralamak yerine zıtlarıyla birlikte sunmayı tercih eder. Böylece olumlu tutumların güzelliğini, olumsuzların da sevimsiz yönlerini yan yana aynı tablo içinde sunar. Sözgelimi, yalancılığın ikiyüzlülüğe yönlendirdiği ve insani ilişkilerde bozgunculuğa sebep olduğu ifade edilirken, hemen ardından doğru sözlü olmanın yararlarına vurgu yapılmaktadır(b.839). Yine aceleci- liğin sakıncalarına vurgu yapılırken sabrın yararları sıralanmaktadır(b.1033-1035).

Böylece parçadan bütüne gitmek yerine parçayı bütün içerisinde göstermeyi daha yararlı bulduğunu gösterir.

Şahsa değil niteliğe eleştiri: Nabi, çağdaş pedagojinin vurgu yaptığı gibi “sen” di- lini kullanmaktan kaçınır. Eleştirilerini şahsa değil niteliğe yöneltir, olumlu niteliği yüceltirken olumsuz niteliği de yererek okuyucunun nezdinde itibardan düşürür.

Öğütlere direnci sevecen üslupla kırma: Eğiten ile eğitilen arasında sıcak bir ilişki kurulmasını önemseyen Nabi, bunu verilecek mesajların yerine ulaşmasının bir ön şartı olarak görür. Muhatabına mesajları en tatlı ve hoşa gidecek sıfatlar eşliğinde sunarak stratejisini, mesaja karşı oluşabilecek olası direnci oluşmadan kırmaya dönük inşa etmiştir.

Onun değerleri öğretip benimsetmede kullandığı yöntemler geleneksel alışkan- lıklardan farklıdır. İletişim konusunda dili çok iyi kullanmış, çağdaş pedagojinin önemsediği yöntemleri 18. Yüzyılda kullanarak çağının ne kadar ilerisinde olduğunu göstermiştir.

Eğitimsel Hedefleri

Nabi, eğitimsel açıdan beceri ve davranış değiştirme konusu üzerinde pek dur- maz. Onun daha ziyade bilinç değiştirme, bilinçleri eğitme gibi bir kaygıdan hareket ettiği söylenebilir. Bir başka deyişle, davranışları düzenleyen bilişsel süreçler olduğu- na inandığı için eğitimde bu süreçleri hedef almıştır. Beceri ve davranışlardaki değiş- meyi bu sürecin doğal sonucu olarak beklemektedir. Onun öğütlerinden eğitimsel beklentileri altı maddede özetlenebilir:

Güçlü bir Allah inancı: Sağlam bir kişilik oluşturmada ontolojik bir temelin ku- rulması gerektiğine inanan Nabi, varlıkların varoluşundaki hikmetlere dikkat çekerek muhatabını bir yaratıcının varlığı fikrine yönlendirir(b.27-34). Varlığı yaratıcı fikriyle temellendirdikten sonra varlık-insan ilişkilerini irdeler ve bu yolla insanda sorumlu- luk bilincini inşa etmeye çalışır.

Zorlama olmadan, içten bir arzuya dayalı din eğitimi: Mutlu olmak için sağlam bir Allah inancını öne çıkarır. Örneğin, “iki cihanda mutlu olmak için kendini tanı- malısın(b.351)”. Çünkü “marifet manevi bir devlet ve rabbani bir elbisedir(b.340)”. İbadetlerin şekilsel boyutundan çok içsel tecrübeye dayalı, mutluluk verici boyutu- nu öne çıkararak mısralarında tablolaştırır. Örneğin namazı “ruhen arınma vasıta- sı(b.149)”, orucu “melekiyet sıfatına bürünme aracı(b.164)”, haccı “insanın gerçek ha-

Çağın Problemleri Karşısında Eğitim Sempozyumu | 223 222 | Değerler Eğitiminde Gelenekten Yararlanmak - Hayriyye-i Nabi Örneği - • Yrd. Doç. Dr. Ali Gurbetoğlu

yata yolculuğu(b.202)”, zekatı “malın temizleyicisi ve bereketi(b.216)” şeklinde sunar. Böylece ibadetlerin şekilden öte bir ruhu olduğuna dikkatleri çeker.

İlim öğrenmeye içten bir istek uyandırma: Bilgiyi, insanı hayvandan ayıran en be- lirgin nitelik(b.305) olarak gösterir. Zira ilim Allah’ın sıfatı olarak bir kutsiyet taşıdı- ğı için insani tüm erdemlerin en yücesidir(b.289). İnsanın ihtiyaçları çeşitlidir. Çeşitli ilimlerle kendini donat ki gerekli olduğunda kullanabilesin(b.301). İlimlerin dış ka- buğunda kalma, zira cevher denizin sahilinde değil derinliklerinde bulunur(b.319). Peygamberimiz de ilim öğrenmenin herkes için zorunluluk olduğunu bildirmiş, “Rabbim ilmimi artır” diye dua ederek örnek olmuştur(b.292). Çünkü iyi ve kötü an- cak ilim sayesinde ayırt edilebilir. Bu bakımdan ilimden mahrumiyeti ebedi hayattan mahrumiyettir(b.300).

Nefsin arzu ve isteklerini kontrol: Her şeye aşırı istek duymayı insanları yanlışa sürükleyen temel etkenlerden sayar(b.492). İlk yanlış adımın, insanlara ihtiyaçlarını açarak minnet yükü altına girmeyle başladığını(b.486) düşünen Nabi, Allah’ın ver- dikleriyle yetinmenin, kanaatkar olmanın rahat yaşamanın yollarını açtığına inanır. Ona göre altın, gümüşten yapılacak harman, ekmek, pirinç ve yağın yerini tutma- yacaktır(b.507). Gözünü ve gönlünü zengin tutmalı, aç gözlülük yapıp insanlar na- zarında itibar yitirmemelidir(b.511). Minnet ile sunulan nimetlerden kaçınmalı, fa- kirlik korkusuna da kapılmamalıdır(b.509). Sunulan ikramlar için de karşı ikramda bulunmak ihmal edilmemelidir(b.513).

Karşılık beklemeden yardım etme bilinci kazandırma: Fakirlere, düşkünlere, muh- taç ve yetimlere, hiçbir karşılık beklemeden yardım elini uzatmak(b.235-236), onla- rın durumundan dersler çıkarıp şükürdar olmak(b.264) gerekir. Muhtaçlara yardımı bir lütuf değil, yardımı kabul edenin yüceliği olarak görmek ve yapılan iyiliği asla başa kakmamak gerekir. Zira fakirlik kişinin kendi tercihi değildir. Fakirler bir anlamda iyilik yapma aracı olarak nimet sayılmalıdır(b.233). Elindeki imkanları zorda olan- larla paylaşarak(b.241-243) şükrü kuru bir söz olmaktan öteye taşımak gereklidir. Bu konuda çizdiği tablolarla okuyucunun fakir ve düşkünlerle empati kurmasına yardım eder.

Güzel ahlaklı olmayı özendirmek: Nabi’nin ahlaki öğütlerinde edep ve kibir ko- nuları önemsenir, iyi ve kötü sıfatlar birlikte zikredilerek kötüden kaçındırma ve iyiye yönlendirme çabası güdülür. Edep insanın süsü, edepsizlik de şeytanın tabiatı(b.590) olarak nitelendirilirken büyüklük taslamanın küçümsenmeye sebebiyet vereceği uya- rısı yapılır(b.584). Kötü huy ve alışkanlıkların da sahibini çirkinleştirdiğine dikkat

çekilir(b.565). Edepli olmak saygı görmeye sebep olur(b.587). Allah her yerde ha- zırdır, bu yüzden edep süsünü hiçbir zaman terk etmemelidir(b.590). Cahil kimse- lerle tartışmaya girmemek gerektiği(b.586) gibi kimseyi de cehaletle itham ederek mahcup etmemelidir(b.628). Yüzüne karşı yapılan övgüler de riya ile bulaşmış(b.609) olduğundan itibar edilmemelidir.

Sonuç

Günümüz Türk eğitim sisteminin kazandırmayı hedeflediği temel beceriler, şüphesiz ki, çağın sorunlarıyla baş edebilecek nitelikte insan yetiştirme arayışları- nın tezahürlerindendir. Bu beceriler, tutum ve davranışlara dönük olarak zihinsel ve psikomotor beceriler şeklinde iki grupta ifade edilebilir. Zihinsel beceriler kültür- den, gelenek ve değerlerden beslenirken, psikomotor beceriler çağın koşullarına göre sürekli gelişmek durumundadır. Zihinsel becerilerde başarısızlığın, psikomotor be- cerilerde de başarıyı olumsuz etkilediği günümüzde daha iyi anlaşıldığından eğitim programlarında değerler öğretimi önem kazanmıştır. Ancak bu değerlerin benimse- tilmesinde ciddi sıkıntılar yaşanmaktadır.

Eğitimle ilgili ne kadar yenilik getirilirse getirilsin, eğer uygulanabilir değilse veya uygulama sahasına konmamışsa hiçbir değeri yoktur. Uygulama konusunda eğitici- lerin (ebeveyn, öğretmen) nitelikleri ön plana çıkmaktadır. Niteliksiz eğiticiler her zaman ciddi sorundur. Günümüz değerler eğitiminde kullanılacak yöntemler kadar, bunları kullanacak öğreticilerin de niteliği son derece önemlidir.

Değerler eğitiminde arzulanan başarı için tarihsel malzeme olarak gelenekten ya- rarlanma adına Nabi’nin öğütleri yol gösterici olabilir. Onun olumlu ve olumsuz yönleriyle dikkat çektiği tipleri, kişiliklerden çok niteliklere vurgu yaparak, adeta cis- me büründürerek sunması, öykündürmeye çalıştığı nitelikleri yüceltip kaçındırmaya çalıştığı nitelikleri tüm irite edici boyutlarıyla gözler önüne sermesi, günümüz değer- ler eğitimi açısından yararlı yöntemler içerir.

O, değerler eğitiminin köklü bir din eğitimi ile başlamasından yanadır. Bunun insanlarda otokontrol sağlayacağını düşünerek kötülüklerin de bu yolla önlenebi- leceğine inanmaktadır. Onun eğitimde önemsediği bir diğer boyut, insan onur ve haysiyetine değer verilmesidir. “Gençler söz dinlemiyor, nasihatten hoşlanmıyor” tü- ründen söylemler, onların gönül dünyasının kapılarını açmada yaşanan başarısızlıkla- rın sonucudur. Onun oğluna hitap tarzlarında gençlerin gönüllerine açılan kapıların şifreleri mevcuttur. Bu noktada çocuğun açıktan övülüp sevilmesinin yanlış telakki

Çağın Problemleri Karşısında Eğitim Sempozyumu | 225 224 | Değerler Eğitiminde Gelenekten Yararlanmak - Hayriyye-i Nabi Örneği - • Yrd. Doç. Dr. Ali Gurbetoğlu

edilmesi şeklindeki günümüz anlayışı sorgulanmalıdır.

Değerler eğitiminde başarıya ulaşmak için değerlerin uygun modeller aracılığıy- la verilmesi, tümelden tikele bir yol takip edilmesi, dizeler veya sloganlar halinde zihinlere kazınması etkinliklerine yer verilmesi gerekir. Çocuklara yönelik hikaye ve romanlarda kahramanlar aracılığıyla önemsenen değerler, iyi ve kötü kavramları zihinlere nakşedilmeli, öğretim kademelerine göre müfredat değerler konusundaki çelişkilerden arındırılmalıdır.

Her şey okul kurumundan beklenmemeli, çağımız kitle iletişim araçlarının gü-