• Sonuç bulunamadı

Türkiye’de de yetersiz ve dengesiz beslenme sorunlarının başında toplumların beslenme konusunda gereğince eğitilmemiş ve bilgisiz olmaları gelmektedir (Şimşek, 1991).

Sağlığın korunması ve hastalıkların iyileşme hızının arttırılmasında, beslenme konusunda bireyin ve toplumun bilinçlendirilmesi gerekmektedir. Bu sebepten insan sağlığı üzerinde etkili olan, yönlendiren, eğiten kişilerin yeterli düzeyde beslenme

bilgisine sahip olması gerekmektedir (Özçelik ve Sürücüoğlu, 2000). Özellikle öğretmenlerin beslenme bilgileri yeterli olmalı ve öğrencilerin doğru beslenme alışkanlıklarını kazanmaları için bu bilgilerin öğrencilere aktarılması gerekmektedir. Atatürk Üniversitesi öğrencilerinin beslenme bilgi düzeyini ve beslenme alışkanlıklarını saptamak amacıyla 17,000 lisans öğrencisi üzerinde yapılan araştırmada öğrencilerin % 87,4’ünün öğün atladığı ve en fazla atladıkları öğünün sabah kahvaltısı olduğu belirlenmiştir. Beslenme alışkanlık puan ortalamasının erkeklerde, beslenme bilgisi puan ortalamasının kızlarda istatistiksel olarak daha yüksek olduğu saptanmıştır. Üniversiteden önce ilde yaşayan öğrencilerin beslenme bilgi puan ortalamasının daha yüksek ve aradaki farkın önemli olduğu saptanmıştır. Medeni durum, aile tipi ve kalınan yerin beslenme bilgi puan ortalamasını önemli düzeyde etkilemediği belirlenmiştir. Öğrencilerin beden kütle indeksi ile beslenme alışkanlık puanı ve aylık kişisel gelirleri arasında pozitif yönde korelasyon saptanmıştır (Vançelik ve ark, 2007).

Tıp doktorlarının beslenme bilgi düzeylerini belirlemek amacıyla 300 doktor üzerinde yapılan araştırmada, doktorların %5,33’ünün “iyi”, %82,34’ünün “orta”, %12,33’ünün “yetersiz” beslenme bilgi düzeyinde oldukları belirlenmiştir (Özçelik ve Sürücüoğlu, 2000). Beslenme eğitimi; toplumu yeterli ve dengeli besin tüketme alışkanlıklarının geliştirilmesi, yanlış alışkanlık ve olumsuz beslenme uygulamalarının ortadan kaldırılması, besinlerin sağlık bozucu duruma gelmesinin önlenmesi, besin kaynaklarının daha etkin ve ekonomik kullanımı konularında eğiterek beslenme durumunun düzeltilmesini amaçlar (Ahsen, 1994).

Özellikle ailelerin sosyoekonomik durumlarının düşük olması, aile bireylerinin besin tüketim sıklıklarını olumsuz yönde etkilemekte ve besin öğesi ihtiyaçlarının karşılanamamasına neden olmaktadır. Beslenme alışkanlıkları; kişinin günlük öğün sayısı, ana öğünlerde ve ara öğünlerde tükettikleri besinlerin tür ve miktarları, yiyecek satın alma, yemek hazırlama, pişirme ve servis gibi ana özelliklerin yanında, kişilerin hızlı ve yavaş yemek yemesi, besinlerin ağızda iyi çiğnenmesi, üzüntü, neşe ve yorgunluk durumlarında besin tüketimi, besinleri sıcak ya da soğuk tüketme gibi davranış kalıplarını içeren bir bütünlük teşkil etmektedir. Ayrıca eğitim düzeyi, adet ve gelenekler, iklim, çevre, kentte veya kırsal alanda yaşama gibi faktörler de beslenme alışkanlıklarına etki etmekte ve yönlendirmektedir. Bu nedenle, bireylerin beslenme alışkanlıklarını değiştirmek ve yeni bir şekil vermek gerçekten zordur. Bu durum, hem

beslenme bilgisini gerektirmekte hem de yoğun bir çaba istemektedir (Sürücüoğlu, 1999).

Yapılan çeşitli araştırmalar, toplumumuzun önemli bir kısmının dengesiz beslenmekte olduğunu göstermektedir. Dengesiz beslenmenin etkilediği grupların başında ise gelişmekte olan çocuklar gençler, gebe ve emzikli anneler gelmektedir (Baysal ve Küçükaslan, 2003). Küçük yaşlarda pek çok faktörün etkisiyle kazanılan yanlış beslenme alışkanlıkları, çocukların ileriki dönemlerinde de aynı şekilde devam etmektedir (Kayhan ve ark. 2000).

Dengesiz beslenmenin nedenleri araştırıldığı zaman, beslenme bilgilerinden yoksunluğun diğer faktörler kadar çok önem taşıdığı görülmektedir. Bu bakımdan dengesiz beslenmenin önlenmesinde beslenme eğitimi büyük önem taşımaktadır (Baysal ve Küçükaslan, 2003).

Beslenme eğitimi, toplum ya da grubun yaşam biçimine ve özelliklerine de uygun olmalıdır. Böyle olmadığı zaman eğitim başarılı olamaz dolayısıyla davranış değişikliği oluşmaz. Eğitim, öğretimle sağlanılan ilk önce tutum daha sonra da davranışa dönüştürülmesi sürecidir. Beslenme eğitiminde bilginin öğretilmesi kadar, öğretilen bilgilerin kullanımının da sağlanması gerekir. Beslenme eğitimi örgün eğitimin her aşamasında yar almalıdır. Beslenme alışkanlıkları doğumdan itibaren başlayarak birçok etmenin karşılıklı etkileşimiyle ailede şekilleneceğinden beslenme eğitiminin ailede ve küçük yaşlarda başlatılması gerekir. Ailenin eğitimi için de yaygın eğitim yöntemleri kullanılmalıdır (Bulduk, 2005).

2.8. Beslenme ile İlişkili Kronik Hastalıklar

2.8.1. Şişmanlık (Obezite)

DSÖ’ne göre obezite; vücuttaki yağ dokularında aşırı miktarda yağ birikmesidir (Burniat ve ark, 2002). Obezite, enerji alımı ve harcanması arasındaki dengesizlik sonucu oluşan, vücutta yağ dokusu artışı ile karakterize, kalp-damar, solunum, sindirim, hormonal sistem gibi vücutta birçok organ ve sistemi etkileyerek önemli bozukluklara zemin hazırlayan, morbidite ve mortalitede artışa yol açan, bireyin yaşam süresini ve

kalitesini olumsuz yönde etkileyen ve bu nedenlerle de tedavi edilmesi gereken bir hastalıktır (Özenoğlu, 2002).

Türkiye’de obezite önemli bir sorundur. Ülkemizde BKİ 25-29,9 arasında olanların oranı erkeklerde %37,9, kadınlarda %32,1; BKİ 30 üstünde olanların ise erkeklerde %9,6, kadınlarda %23,6 olduğu tahmin edilmektedir. Kadınların %52,2’si kilolu (BKİ >28 kg/m2), %18,8’i ise obezdir (BKİ >30 kg/m2) TNSA-2003’de kadınların (15-49 yaş) beslenme durumları BKİ kullanılarak ölçülmüştür. Gebe olmayan annelerin ortalama BKİ ’si 26,5’dir. Annelerin %2’sinden daha azının BKİ ’si 18,5’in altındadır. Her beş annenin üçü fazla kilolu grubunda olup BKİ ’si 25,0’in üzerindedir. Obezite anneler arasında bir sorun olup, annelerin %23,0’ünün BKİ değeri en az 30’dur ( Anon4, 2003).

2.8.2. Zayıflık

Zayıflık, beden ağırlığının, boy uzunluğuna göre az olmasıdır. Bu durumda, vücudun yağ dokusunun oranı, diğer dokulara göre azalmıştır. Zayıflık alınan enerjinin harcanandan daha az olması veya alınan besin öğelerinin vücut tarafından kullanılamaması sonucu oluşur. Vücut, harcadığı kadar enerji alamadığı zaman enerji açığını kendi yağ deposunu kullanarak kapatmaya çalışır. Bu tür zayıflık, çocuklarda, gençlerde ve ağır işlerde çalışanlarda daha sık görülür. Harcanandan daha az enerji alınması, diyetin miktar ve kalite açısından yetersiz olmasından kaynaklanabilir veya sindirim bozuklukları, dolaşım bozuklukları, enfeksiyon ve bağırsak parazitleri gibi nedenlerle, besin öğelerinin vücutta kullanılması engellenebilir. Çocukluk ve gençlik dönemlerinde ortaya çıkan zayıflık büyümeyi engeller. Aşırı zayıflık çalışma verimini düşürür. Zayıflıkta direncin azalması sonucu enfeksiyonlara yakalanma kolaylaşır, hastalıkların iyileşme süresi uzar. Aşırı zayıflık da, aşırı şişmanlık kadar yaşam süresini kısaltır ve osteoporoz riskini arttırır (Alphan, 2001).

Benzer Belgeler