• Sonuç bulunamadı

II. ÇALIġMANIN METODU VE SINIRLARI

1.1.3. Belâgat Ekolleri

Belâgat ilmi, Ġslâmî dönemle beraber değiĢik mecralarda yol aldığı için çeĢitli kaynaklardan beslenmiĢtir. Bu farklı serüveni nedeniyle temel olarak iki karaktere bürünmüĢtür. Böylece baĢlangıcından bu döneme kadar gelen belâgat araĢtırmaları,

41

Kılıç, “Belâgat”, s.383.

42Bedevî Tabâne, el-Beyânu‟l-ʻArabî, Mektebetu Anglo el-Mısriyye, Kahire 1958. s. 347, 380, 393;

Abdülazîz Atîk, ʻĠlmu‟l-Me„ânî, Dâru‟n-Nahdati‟l-Arabiyye, Beyrut 2009, s. 28-30; Kılıç, “Belâgat”, s 383.

(her ne kadar Ġsimlendirme konusunda farklı görüĢler mevcut olsa da)43 uyguladıkları metot bakımından “kelam ve felsefe ekolü” ile “edebiyat ekolü” olarak ikiye ayrılmıĢtır.

1.1.3.1. Kelam ve Felsefe Ekolü

Bu ekolde daha ziyade açık ve net mantıkî-felsefi tanımlar, tasnifler ve terimler hâkimdir. Bu ekol mensupları, belâgat alanında meĢhur kiĢilerden bol örnekler vermek suretiyle, sanatsal ve edebi unsurların hâkim olduğu bir üslûp ve anlayıĢ geliĢtirme yoluna gitmiĢlerdir. Bunun yerine mantık kurallarına göre bir tanım ve bu tanıma uygun bir örnekten oluĢan anlaĢılması zor, yoğun bir metin ortaya koymayı tercih etmiĢlerdir. Bu zor ve karmaĢık metinlerin anlaĢılabilmesi için de, özellikle es-Sekkâki‟den sonraki Belâgatçılar, ayrıca Ģerh, haĢiye ve ta‟likât yazma ihtiyacını duymuĢlardır.44

Bu ekole mensup âlimlerin belâgat ilmine mantıkî-felsefÎ bir çerçevede yaklaĢtıkları ve onu sanatsal ve edebi üslûptan uzaklaĢtırdıkları iddia edilmiĢtir. Bu nedenle gerek klasik gerekse çağdaĢ dönem bazı belâgat araĢtırmacıları tarafından ağır eleĢtirilere maruz kalmıĢlardır.45

Bu tür eleĢtirilerin yanında, hicrî ikinci asırdan baĢlayıp altıncı asrın sonuna kadar devam edegelen belâgat çalıĢmalarının, tarif, tasnif, terimleri ve çerçevesinin artık belli bir disiplinle yapılması kaçınılmaz bir gerçek olmuĢtur. Aslında bu zaman diliminde Ġslâm dünyasında hâkim olan ilmî anlayıĢın bunu zorunlu kıldığı söylenebilir. Zira sadece belâgat değil bütün dinî ilimler aynı metotla iĢleniyordu. Dolayısıyla es-Sekkâkî ve sonraki âlimlerin yaptığı, döneminin yaygın anlayıĢını belâgat ilmine uyarlamaktan ibaret olduğu kanısına varılabilir.46

43 Ġsimlendirme konusunda geniĢ bilgi için bkz. Ġbn Haldûn, Mukaddime, DervîĢ Cüveydî (thk), el-

Mektebetu‟l-Asriyye, 2.b, Beyrut1995, s. 552; Nasrullah Hacımüftüoğlu, “Belâğat Ekolleri ve

Anadolu Belâgat ÇalıĢmaları”, AÜĠFD, S 8, Erzurum 1988, s. 116. 44 Dayf, el-Belâgat: Tatavvur ve Tarîh, s. 272-274; Kılıç, “Belâgat”, s.382

45 Dayf, el-Belâgat: Tatavvur ve Tarîh, s. 272-274; Hımsî, Mebâhis fî „Ġlmi‟l-Me„ânî, Câmi„atu‟l- Ba„s, s. 20-22.

46

Huseyn, el-Muhtâsar fî Tarîhi‟l-Belâga, s.185-186; Hâmid Sâlih Halef Rabî„î, Mekâyîsu‟l-

Belâga beyne‟l-Udebâ ve‟l-„Ulemâ, MenĢûrâtu Câmi„ati Ümmi‟l-Kurâ, Mekke 1996, s. 724;

Halil Ġbrahim Kaçar, Edebî Yönden Hazif Üslûbu, Ocak Yayıncılık, Ġstanbul 2007, s. 30; Irmak, Arap Belâgatında Haber-ĠnĢâ Meselesi, s.23.

Daha çok Ġslam dünyasının doğu kesiminde hâkim olan bu ekolun esaslarına göre yazılmıĢ birçok eser vardır. Bunların baĢlıcaları Fahreddîn er-Râzî‟nin

Nihâyetü‟l-Îcâz fî Dirâyeti‟l-İ‟câz‟ı, es-Sekkâkî‟nin Miftâhu‟l-‟Ulûm‟u, Bedreddîn b.

Mâlik‟in (ö.686/1287) el-Misbâh fî „Ulûmi‟l-Me‟ânî ve‟l-Beyân ve‟l-Bedî‟‟i, Hatîb el-Kazvînî‟nin Telhîsu‟l-Miftâh‟ı ile el-Îdâh fî „Ulûmi‟l-Belâğa‟sı, Sa‟duddîn Teftâzânî‟nin el-Mutavvel ile Muhtasaru‟l-Me‟ânî‟si gibi eserlerdir. Ayrıca daha sonra bunlara yazılan Ģerh, haĢiye ve ta‟likatlardır.47

1.1.3.2. Edebiyat Ekolü

Bu ekol mensupları mantıkî-felsefi terim ve tariflerden çok edebi zevk ve sanat ölçülerini esas almıĢtır. Bol örnek ve Ģahitlerden hareketle edebi zevkin ve bir belâgat üslûbunun ortaya çıkmasına gayret göstermiĢlerdir. Bu ekolde, konuların tarif ve taksimlerine fazla yer verilmez, üslûp sade ve konular kolayca anlaĢılırdır. Çünkü kâtiplerle Ģairler, garip ve kaba olmayan kelimeleri kullanmada en çok titizlik gösteren edebiyatçılardır. Bu ekole mensup mensup belâgatçıların yazdıkları eserlerin okunup anlaĢılması, kelam ve felsefe ekolüne göre daha kolay olması sebebiyle bunlarla ilgili Ģerh, haĢiye ve ta‟likat yazılma ihtiyacı duyulmamıĢtır.48

Daha çok Arapçanın ana dil olarak kullanıldığı Arabistan yarımadası, Irak, Suriye, Mısır ve Mağrib‟de egemen olan bu ekolun esaslarına göre yazılmıĢ birçok eser vardır. Ġbn ReĢîk‟in el-‟Umde‟si, Ġbn Sinân el-Hafâcî‟nin Sirru‟l-Fesâha‟sı, Usâme b. Münkız‟ın (ö.584/1188) el-Bedî‟ fî Nakdi‟ş-Şi‟r‟i, Ziyâuddîn Ġbnü‟l-Esîr‟in (ö.637/1239) el-Meselü‟s-Sâir‟i ile el-Câmiu‟l-Kebîr‟i ve Ġbn Ebi‟l-Ġsbâ‟ el- Mısrî‟nin Bedî‟u‟l-Kur‟ân‟ı, bu ekolün baĢlıca eserleri olarak zikredilebilir. Yahya b. Hamza el-Alevî bu iki mektebin görüĢlerini birleĢtirmek suretiyle et-Tırâzü‟l-

Mutazammin adlı bir eser yazmıĢsa da kendisinden sonra pek takipçi bulamamıĢtır.49 Netice itibariyle bu iki ekolü net bir Ģekilde birbirinden ayırabilmek pek mümkün görünmemektedir. Ancak Ģöyle bir gerçek var ki; Ġslam dünyasında belâgat denince akla ilk gelen, kelam ve felsefe ekolü ve bu ekole mensup müelliflerin

47 Bekrî ġeyh Emîn, el-Belâğatü‟l-„Arabiyye fî Sevbihe‟l-Cedîd, Dâru‟l-ʻĠlim li‟l-Melâyîn, Beyrut

1990, s. 46-47; Kılıç, “Belâgat”, s.382.

48 Hacımüftüoğlu, “Belâğat Ekolleri ve Anadolu Belâgat ÇalıĢmaları”, s.118; Kılıç, “Belâgat”,

s.382.

eserleri olmuĢtur.50

Ġbn Haldûn (ö.808/1406), kelam ve felsefe ekolünün meânî ve beyân ilimlerinde edebiyat ekolünden çok daha güçlü olduklarını belirtmiĢtir. Ona göre bunun nedeni, doğudaki maddî geliĢmiĢliğin kazandırdığı kemâl ve yüksek seviye ile Arap olmayan unsurların bu ilimlere gösterdikleri ilgiden kaynaklanmaktadır.51

Benzer Belgeler