• Sonuç bulunamadı

ahenk içerisinde iş birliğinde bulunma hali olarak ifade edilebilir. Uyum bir bütündeki mevcut parçaların birbirleriyle oluşturdukları yapıcı ilişkidir (Ruşen,1996).

İnsan bedeninin anatomik yapısı ve fonksiyonları bilindiğinden fiziksel rahatsızlıkların tanımlanması ve “normal”in bulunması kolaylaşmakta, buna karşılık psikolojik düzeyde ölçüt olabilecek normal bir modeli bulunmamaktadır. Bu nedenle bilimsel olarak uyum ve uyumsuzluğun ayırımını yapacak psikolojik düzeyde bir ölçüt bulunmamaktadır. Bu doğrultuda uyumu tanımlamada farklı ölçütler öne süren farklı yaklaşımlardan faydalanılmaktadır (Bayraktar,1999).

Uyum kavramına ilişkin farklı ölçütler öne süren farklı yaklaşımlardan önde gelenleri aşağıda kısaca açıklanmıştır.

Psikolojik yaklaşım; psikolojik yaklaşımlar çerçevesinde Freud'un öncülüğünü yapmış olduğu kişiliğin anlaşılması çalışmalarında, kişiliğin id, ego ve süperego olmak üzere üç sistemden meydana geldiği ve insan davranışlarının bu üç sistemin sonucu oluştuğu ifade edilmektedir.

İd, kişinin haz ilkesiyle ilişkili olup kişinin enerji kaynağı konumunadır. Cinsellik, saldırganlık, açlık gibi öncelikli dürtüler sonucu oluşan gerilimi azaltma görevindedir. İd için ahlaki değerler geçerli konumda değildir. Ego, kişinin çevresinde yaşanan gerçeklerle kendi id’i arasındaki tampon görevindedir. Ego gerçekçidir ve kişinin mantıklı ve bilinçli davranmasına yardımcı olur. Ego kişinin ortaya koymuş olduğu tavırdır.

Süperego, toplumda mevcut olan ahlaki değerlerin kişi tarafından kabul edilmesidir. Ego’yu kusursuz olmaya zorlar, onu doğru olana yönlendirmeye çalışır. İd’den gelen olumsuz dürtüleri bastırarak ego’yu rahatlatır (Tiryaki,2002,s.110).

İnsan kişiliğinin sağlıklı ve uyumlu bir şekilde gelişmesi, id, ego ve süperegodan oluşan bu üç sistem arasındaki ilişkilerin dengeli oluşuyla açıklanmaktadır (Enç,1984,s.39).

Freud'un öncülüğünü yapmış olduğu psikanalitik yaklaşıma bir tepki olarak ortaya çıkan davranışçı yaklaşım insanlardaki olumsuz davranışların doğuştan gelmediğini, bu davranışlarında iyi davranışlar gibi sonradan öğrenildiğini savunur (Başaran,1996,s.29).

Yanlış davranışı pekiştirme veya model alma metodu kişinin kötü davranışları öğrenmesine neden olmuştur. Cüceloğlu normal dışı davranışların, normal davranışlar gibi öğrenme süreciyle oluştuğunu ifade etmektedir (Cüceloğlu,1993,s.404).

Uyum, insanın çevresi ile olan etkileşimi sırasında olağanın üstünde bir tepkisini gerektirecek bir etki ya da uyanan değişikliğinin ortaya çıkmadığı denge durumu, uyumsuzluk ise, insanın çevresi ile etkileşimi sırasında gücünün üstünde bir tepkisini gerektirecek bir etkiye ve uyarana, karşı koyması gereken tepkide ve yanıtta bulunamamasından dolayı; bireyin içine düştüğü ruhsal durumdur (Bayraktar,1999,s.17).

İnsancıl yaklaşım; insancıl yaklaşımda kendini kabul edebilme, gizli güçlerini gerçekleştirme, isteklerini yerine getirebilme, başkalarıyla iyi ilişkiler kurabilme ve yaşamı sevmenin, sağlıklı ve uyumlu olmanın işareti sayılırken, bunların yokluğu ise, sağlıksız ve uyumsuz olmanın işareti sayılmaktadır. İnsancıl yaklaşımının öncülerinden A. Maslov, gizli güçlerini gerçekleştirme yönünde davranan bireylerin normal ve uyumlu bireyler olduğunu, uyumsuzluğun ise insanın temel ve doğal olan kendini gerçekleştirme yapısı engellendiğinde ortaya çıktığını öne sürmektedir. İnsancıl yaklaşımda birey kendi istediği gibi davranabiliyorsa ve çevresiyle ilişkilerinde bu şartları yaratabiliyorsa uyumlu, tersi durumlarda ise uyumsuzdur (Bayraktar,1999,s.17).

İstatistiksel yaklaşım; uyum kavramının matematikselleştirildiği bu yaklaşımda uyum normal dağılım eğrisi ve ortalama ile beraber ifade edilmektedir (Geçtan,1992,s.26).

Bu tür yaklaşımda kişinin önceden belirlenmiş olan standart değerlere ulaşması beklenir. Önemli olan alt ve üst sınırların içerisinde kalabilmek ve çeşitli

istatistiki formüller sonucunda arzu edilen matematiksel sonuçlara ulaşmaktır. Bu değerlerin dışında sonuç almak uyumsuzluk olarak yorumlanmaktadır. Bu tür yaklaşımda göz ardı edilmemesi gereken en önemli unsur toplumdaki değerlerin farklı coğrafyalarda ve farklı toplumlarda aynı şekilde anlaşılmayacağı sonuçlarının farklılık göstereceğidir (Şahin,1994).

A. Kahn, normalin tanımlanmasındaki güçlüğe dikkat çekmiş. Kişiye göre normalin değişeceğini, normalin kime ve neye göre ele alınması gerektiğinin cevabının bulunamayacağının altını çizmiştir (Kahn,1984).

Toplumsal uyumu bozulan insanlarda ruhsal bozukluklar gözlenir. Kaygılı ve kızgın olma eğilimleri artar. İnsan, ortam ve koşullardaki değişikliklere adapte olabildiği ve uyum sağladığı sürece sağlığını, mutluluğunu ve düzenini korumuş olur. Uyumun bozulması bir denge ve düzen gereksinimi ortaya çıkarır. Kişi bu uyumsuzluk durumundan kurtulmak için bilinçli veya bilinçsiz olarak belirli bir çaba harcar. Kimi zaman bu çaba yeterli olur. Kimi zamanda yeni denge ve düzen kurarak farklı biçimde uyum sağlanmış olur (Lazarus,1984,s.169).

Dengeden (Homeostatis) söz edildiğinde üç tür belirgin dengenin bir araya gelmesi ifade edilir. Bunlar; biyolojik, psikolojik ve sosyal dengedir. Biyolojik denge durumları genetik olarak programlanmıştır. Organizma, sorun durumunda kendi mekanizmalarını devreye sokarak uyum sağlamaya çalışır. Psikolojik dengede ise bireyin düşünsel, duygusal ve davranışsal mekanizmaları arasındaki dengeden söz edilmektedir. Burada özellikle durulması gereken konu “bilişsel denge” (cognitive homeostatis) kavramıdır (Anıl,1999).

Bilişsel denge, insanın dış dünyadaki uyaranlar ile o uyaranlara ilişkin zihninde oluşturduğu resimlerin uyuşması anlamındadır. İnsan beyni dış dünyadan gelen uyaranlara bir anlam vermek üzere programlıdır. Beynin çalışma sistemi sürekli olarak dış ve iç uyaranlardan gelen bilgiyi örgütleme ve anlamlandırmaya yöneliktir. Beynin, anlam verme işini yapamadığı zaman bu bilişsel dengenin ve uyumun bozulması anlamına gelir (Hisli,1984).

Tüm tanımlar incelendiğinde davranış bilimcilerin uyum kavramına farklı yaklaştığını görmekteyiz. Bu nedenle uyum kavramının görece bir kavram olduğunu ifade edebiliriz. Genelde uyum kavramı “normal”, uyumsuzluk kavramı ise “normal dışı” olarak kabul görmektedir. Çoğu zamanda birbirlerinin yerine kullanılmaktadır. Sonuçta her kişinin aynı özellikleri göstermesi farklı ruhsal ihtiyaç, istek ve arzularından dolayı mümkün değildir. Uyum kavramında herkesi kapsayacak bir tanımlama mümkün değildir. Önemli olan kişinin beklentileri doğrultusunda eksikliklerini farklı özellikleriyle nasıl tamamladığı, kendisi ve çevresiyle kurduğu uyumlu ilişkidir.