• Sonuç bulunamadı

A. Uluslararası Sistem Açısından

1. Batı Faktörü

Coğrafi keşiflerle birlikte Hindistan, Çin gibi Uzakdoğu ülkeleri, Batılı devletler için önemli sömürge alanları olarak görülmekteydi. Ancak Avrupa’dan, Uzakdoğu’ya ulaşımdaki zorluklar, sömürgeci devletlere yeni bir güzergah yaratma zorunluluğunu ortaya çıkarmıştı. Đlk olarak Đngilizler, 17. Yüzyıl’dan itibaren, Akdeniz’den, Hint Denizi’ne kadarki karasal coğrafyada bulunan stratejik bölgeleri, elde edilmesi gereken hedefler olarak belirlemişlerdi. Bu doğrultuda Đngiltere, 1704 yılında Cebelitarık Boğazı’nı, 1814 yılında ise Akdeniz’in merkezinde bulunan Malta Adası’nı işgal etmişti. Böylelikle il Vadisi’nden, Victoria Gölü’ne, oradan da Arabistan, Mezopotamya, Güney Đran, Afganistan ve Hindistan’a kadar olan güzergahı27 kontrol altına almak isteyen Đngiltere için, Osmanlı Đmparatorluğu’nun bölgedeki nüfuzunun kırılması gerekmekteydi.

27 Waylet ve Jackh, a.g.e., s. 20.

Đngiltere’nin, Ortadoğu’ya yönelik politikasındaki rakibi ise öncelikle 18.

yüzyıl Fransa’sı idi. I. apolyon(Bonapart) liderliğindeki Fransa, 1798 yılından itibaren ilk olarak, Đngiliz kontrolündeki Malta adasını almış, yine aynı yıl Mısır’ı işgal etmişti.28 Ancak Fransa’nın, Akdeniz’den, Hint Denizi’ne kadar yaratmak istediği sömürge imparatorluğu, Đngiltere ve Rusya’nın, 1801 yılında Osmanlı Đmparatorluğu’na destek vermesi neticesinde sonuçsuz kalmıştı.

1871 yılında birliğini sağlayan Almanya ise Bismarck dönemi ile daha çok Avrupa içi dengeler için uğraş vermekteydi. Ancak Bismarck’ın görevden ayrılması sonrası Kayzer II. Wilhelm, diğer Avrupalı devletler gibi sömürge yarışına dahil olmak istemekteydi. Bu noktada Almanlar, “Doğuya Doğru(Drang ach Osten)” stratejisini geliştirerek Đsveç’ten, Orta Avrupa’yı, Balkanlar’ı ve Anadolu’yu geçerek, Irak üzerinden Basra Körfezi’ne kadarki coğrafyada etkin olmak istemekteydi.29 Almanya’nın, bu stratejisi göz önüne alındığında, Đngiltere’nin, Hindistan’a uzanan sömürge güzergahı ile Almanya’nın, Đsveç’ten, Basra’ya kadarki istekleri, Irak’ta çakışmaktaydı. Đngiltere ve Almanya arasındaki bu rekabet, Birinci Dünya Savaşı ile Đngiltere lehine sonuçlanmıştı.

Birinci Dünya Savaşı’nda, Irak Cephesi’nde, Osmanlı Đmparatorluğu’nu mağlup eden Đngilizler, Mondros Ateşkes Antlaşması’nın 7. maddesine dayanarak, Musul bölgesini de işgal etmiş ve Irak’ın kontrolünü ele geçirmişti. Zira 1918 yılından, Đhtilalin gerçekleştiği 1958 yılına kadarki bu süreçte Irak, Đngiltere mandaterliği altında yer aldığı için Irak’a, “Đngiliz Irak’ı” tanımlaması

28 Arı, Geçmişten Günümüze…, s. 91.

29 Waylet ve Jackh, a.g.e., s. 23.

yapılmıştı.30 Dolayısıyla Türkiye’nin, Irak Krallığı ile olan ilişkileri de Đngiltere’nin etkisi altında şekillenmişti.

1926 Ankara Antlaşması ile Musul Sorunu’nun çözülmesinin ardından, Irak Krallığı üzerindeki Đngiliz kontrolü de devam etmişti. Bu süreçte Irak, iç işlerinde nispeten serbest hareket edebilme imkânını kazanırken, dışişleri ve savunma bakımından tamamen Đngiltere’ye bağlıydı. Bu noktada Irak, her ne kadar Đngiliz nüfuzu altında yer alsa da belli bir dönemde istikrarını kazanmış olması, Türkiye ile ilişkilerine de olumlu şekilde yansımasını sağlamıştı.

Đkinci Dünya Savaşı sonrası oluşan “Đki Kutuplu Sistem” içerisinde Türkiye, Ortadoğu politikasını, Batı perspektifinde tanımlamaya çalışmıştı. Bu dönemde Türkiye’nin, Đngiltere ve ABD ile yakın ilişkiler kurmaya çalışması ve aynı oranda Arap Ortadoğu’suna karşı mesafeli kalmasına sebep olması31 sebebiyle Türkiye’nin, Irak ile yakınlaşması, zorunluluk arzetmekteydi.

Kore Savaşı’nın ardından, Batılı devletler ile Sovyet Rusya’nın yeni mücadele alanı Ortadoğu’ya kaymıştı. Batılı devletler ile birlikte Türkiye ve Irak, Sovyetler Birliği’ni, kendileri için bir tehdit olarak görürken, tam aksine Mısır ve Suriye gibi Arapların liderliğini üstlenmeye çalışan devletler için Sovyetler Birliği, Batı’ya karşı dengeleyici bir güç konumundaydı. Böyle bir ortamda Đngiltere, Ortadoğu’da ortaya çıkan güvenlik boşluğunu doldurabilmek için ABD, Fransa, Türkiye ve Mısır’ın katılmasını öngördüğü Ortadoğu Komutanlık Projesi’ni geliştirmişti. Ancak bu Proje’ye, âsır yönetimindeki Mısır karşı çıkmış ve

“Bağlantısızlar Hareketi”ne yönelmeye başlamıştı. Dolayısıyla Proje’ye, Irak

30 Polk, a.g.e., s. 75.

31 Ömer Kürkçüoğlu, Türkiye’nin Arap Ortadoğu’suna Karşı Politikası(1945-1970), Ankara: Barış Kitap Basım ve Yayın, [t.y.], s. 7.

dışında hiçbir Arap devletinden destek gelmemiş, dahası Batı’ya karşı tepkinin artmasına sebep olmuştu. ABD ise yeni süreçte bu olumsuz havayı dağıtacak adımlar atmaya yönelecekti.32

ABD’nin liderliğinde, ilk defa Dışişleri Bakan Dulles’in ortaya attığı “Kuzey Setti” projesinde, Türkiye’ye özel bir önem verilmekteydi. itekim Dulles, ABD’nin, Türkiye ve Ortadoğu politikaları için “Türkiye’ye yardım edilmeliydi.

Çünkü Türkiye’nin, Arap ülkelerine bir örnek teşkil ettiği açıktır. ABD ve Batı Bloğu’nun, Ortadoğu itibarı ise düşüktür. Bunu düzeltmeliyiz” diyerek33 Türkiye’yi, Arap ülkeleri ile ilişki kurabilecek, laik ve modern bir siyasal yapıya sahip devlet olmasını, önemli bir avantaj olarak görmekteydi. Bu noktada Arap ülkeleri arasında, Batılı devletler ve Türkiye ile yakın ilişkileri bulunan Irak’a da önemli görevler düşmekteydi. Çünkü Irak, stratejik konumu itibariyle Arap Ortadoğu’sunun en doğusunda yer almakla birlikte, bu coğrafyayı, Sovyet Rusya’dan ayıran bir hatta bulunmaktaydı.

6 Haziran 1955 tarihinde, Ortadoğu’da, Türkiye Cumhuriyeti Başbakanı Adnan Menderes’in, Irak’ı ziyareti ile başlayan süreç, Bağdat Paktı’nın kurulması ile sonuçlanmıştı. Pakta daha sonra Đngiltere, Pakistan ve Đran da katılmıştı. Bu Pakt genel olarak; Sovyet nüfuzunun Ortadoğu ve Akdeniz’e inmesini engellemek, petrolün Batı’ya güvenli bir şekilde aktarılmasını sağlamak, Đsrail’in varlığının devamını sağlamak gibi bir takım amaçlar içermekteydi.34

32 A.g.e., s. 51.

33 amık Behramoğlu, Türk Amerikan Đlişkileri: Demokrat Parti Dönemi, Đstanbul: Yar Yayınları, 1973, s. 54.

34 Mustafa Albayrak, “Bağdat Paktı’ndan Irak Đhtilaline Türkiye’nin Ortadoğu Politikası(1954-1958),” http://www.akademikizdusum.com/yazar/163-yrd-doc-dr-mustafa-albayrak-bagdat-pakti39ndan-irak-ihtilline-turkiye39nin-ort.html, Erişim Tarihi, 30 Haziran 2010.

Paktın kurulmasının ardından, Paktı destekleyen tek Arap ülkesi Irak olmuştu. Mısır, Suriye ve Lübnan ise Pakta katılmaları yönündeki teklifleri geri çevirmişlerdi. Dolayısıyla Irak dışında, hiçbir Arap ülkesinin katılmadığı Ortadoğu Savunma Projesi’yle başlayan bu süreç, Bağdat Paktı ile bir kez daha etkisiz kalmış ve başarısız olmuştu. Paktın imzalanması ile Ortadoğu bölgesinde, Sovyetler Birliği’nin nüfuzu artmaya başlamış ve bu devletin desteğini alan Baas Hareketi, Suriye’den başlayarak Irak’ı da etkisi altına almıştı. 1958’de Irak’ta, ihtilal ile sonuçlanan bu süreçte, Türkiye’nin, Batılı devletlerle birlikte Ortadoğu politikasını tanımlamaya çalışması, Arap ülkeleri arasında tek müttefiki konumunda bulunan Irak’ın da kendisinden uzaklaşmasına sebep olmuştu.