• Sonuç bulunamadı

1955 BAĞDAT PAKTI VE TÜRKĐYE’ Đ ORTADOĞU

C. Komisyon Raporunun Milletler Cemiyeti’nde Görüşülmesi

II. 1955 BAĞDAT PAKTI VE TÜRKĐYE’ Đ ORTADOĞU

Türkiye, Batı Bloğu ile yakınlaşan ilişkileri çerçevesinde, Ortadoğu bölgesine yönelerek Irak, Pakistan ve Đran ile yakın ilişkiler kurmaya başlamıştı. Ancak bu yakınlaşma düzeyinin, Sovyet tehdidine karşı, bir pakt etrafında şekillenmesi gerekmekteydi.

Bağdat Paktı’na Gidilen Süreçte Türkiye-Irak Đlişkileri

1950 yılından itibaren Ortadoğu bölgesinde, Sovyet tehlikesine karşı, Batılı devletler ile Türkiye arasındaki savunma projeleri başarısızlıkla sonuçlanmıştı.

ABD açısından, Ortadoğu Komutanlığı ve Ortadoğu Savunma projelerinin başarısızlığa uğramasının ardındaki temel neden, Đngiltere’nin izlediği, yanlış ve tek taraflı politikalardı. ABD için yeni süreçte, Ortadoğu’da bir savunma örgütünün kurulması, Đngiltere’nin kişisel çıkarlarından daha önemli bir mesele olarak görülmekteydi.451

ABD’nin, Ortadoğu’da almak istediği rol, Sovyetler Birliği ile doğrudan çatışmaya girmekten kaçınmak; Sovyetler Birliği’nin, Akdeniz’de egemen güç olmasını engellemek; petrolün düzenli bir şekilde Batı’ya aktarılmasını sağlamak ve Đsrail Devleti’nin varlığının devam ettirmesine destek olmak gibi bir takım amaçlar etrafında şekillenmekteydi.452 Bu doğrultuda ABD, Đkinci Dünya Savaşı sonrası, Sovyetler Birliği’ne karşı, Avrupa ve Uzakdoğu’da nüfuz alanları

451 Kürkçüoğlu, Türkiye’nin Arap…, s. 51.

452 Oral Sander, Türk-Amerikan Đlişkileri(1947-1964), Ankara: Sevinç Matbaası, 1979, s. 126.

yaratarak, “çevreleme”453 politikası izlemeye başlamıştı. Ancak bu strateji, Đran ve Mısır’daki iç karışıklıklar nedeniyle Ortadoğu açısından yetersiz olarak görülmeye başlanmıştı. ihayet ABD Dışişleri Bakanı John Foster Dulles tarafından, ilk kez gündeme getirilen “Kuzey Setti( orthern Tier)” stratejisi ile bu aksaklıkların giderilmesi amaçlanmıştı.454

“Kuzey Setti” stratejisine göre Ortadoğu’daki Arap devletlerinin, emperyalizm algılaması nedeniyle Batılı devletlerden ziyade, kendi aralarında iş birliği yaratacak ortamların hazırlanması amaçlanmaktaydı. ABD açısından, bu stratejinin yürütülmesi için en uygun ülke Türkiye idi. Zira Türkiye’nin, Irak ve Pakistan ile yakın ilişkileri bulunmaktaydı. Ayrıca Türkiye, laik ve demokratik yapısıyla ATO’da yer alan tek Ortadoğu ülkesiydi. Dolayısıyla Arap ülkelerini etkileyebilirdi.

ABD Dışişleri Bakanı Dulles, “Kuzey Setti” stratejisi için 1953 yılının başlarından itibaren, Ortadoğu ülkelerine çeşitli ziyaretlerde bulunmuştu. Bu görüşmeler sonucunda Dulles, Amerikan Hükümeti’ne, Ortadoğu ülkelerine daha fazla ekonomik ve askeri yardım yapılması gerektiğini belirten bir rapor sunmuş, ancak Ortadoğu devletlerini ortak bir payda etrafına buluşturamamıştı.455 ABD için bu gelişmelerden sonra, kurulması planlanan pakt için en uygun devletler, Türkiye ile birlikte Irak, Đran ve Pakistan’dı. itekim Mehmet Şevki Yazman, Zafer gazetesindeki yazısında bu duruma değinmekteydi. Yazman’a göre ATO, Ortadoğu’daki güvenlik gereksinimlerinin karşılayamayabilirdi. Ayrıca Yazman,

453 “Çevreleme Politikası(Containtment Policy)”: Đlk defa George F. Kenan tarafından, komünizmin yayılmasını engellemek için kullanılan bir kavramdı. Bu stratejiye göre SSCB’nin yayılmacılığını engellemek adına ABD liderliğinde, Sovyetler Birliği’ne sınır olan bölgelerde, ittifak zincirleri kurulması amaçlanmıştı.

454 Sander, Türk-Amerikan..., s. 127.

455 Armaoğlu, a.g.e., s. 525.

Đsrail’e dahi karşı galip gelemeyen Arap Birliği’ne mensup devletlerden oluşacak bir Ortadoğu Birliği’nin, Sovyet tehdidine karşı ayakta kalmasının zor olduğunu, bu nedenle olası bir Pakt’a Irak, Đran ve Pakistan gibi istekli devletlerin alınması ile daha aktif hareket edilebileceğini belirtmişti.456

Dulles’in ortaya koyduğu strateji çerçevesinde, ABD ilk olarak 28 Aralık 1953 tarihinde, Pakistan ile “Teknik ve Ekonomik Yardım Antlaşması”, 19 Mayıs 1954 tarihinde ise “Karşılıklı Savunma ve Yardım Antlaşması”nı imzalamıştı.457 Türkiye de 2 isan 1954 tarihinde, Pakistan ile Karaçi Antlaşması’nı imzalamıştı Böylelikle Ortadoğu savunması için gerekli olan paktın ilk adımları da gerçekleştirilmişti.458

Đkinci olarak, 1952 yılında, Mısır’da darbe ile yönetimi ele geçiren Cemal Abdül âsır, Đngiliz denetimi altındaki Süveyş Kanalı’nı millileştirmek istemişti.

Bu durum, Ortadoğu bölgesinde, Đngiltere-Mısır ilişkilerini olumsuz yönde etkilediyse de 19 Ekim 1954 tarihinde, bir uzlaşı sağlanabilmişti.459 Bu gelişme karşısında, Ortadoğu’da aktif bir görüntü çizmek isteyen Demokrat Parti Hükümeti’nin tavrı net olmamakla birlikte, Cumhurbaşkanı Celal Bayar, Süveyş’in boşaltılarak Mısır’a bırakılmasını, kendi çıkarlarına aykırı olacağını düşünmekteydi.460 ihayet Đngiltere, Mısır ile imzaladığı antlaşma maddeleri arasına, 17 Haziran 1950 tarihli, “Arap Ligi Devletleri Ortak Savunma Antlaşması”na atıfta bulunarak, bu antlaşmayı imzalayan devletlerle birlikte, Türkiye’ye silahlı bir saldırı olması durumunda, Đngiltere’nin, Süveyş Üssü’ne

456 Zafer, 2 Şubat 1954.

457 Kürkçüoğlu, Türkiye’nin Arap…, s. 54.

458 Koçsoy, a.g.e., s. 90.

459 Kürkçüoğlu, Türkiye’nin Arap…, s. 57.

460 Burçak, a.g.e., s. 174.

asker çıkarma hakkının olacağını belirten maddeyi de ekletmişti.461 Böylece Đngiltere, Süveyş üzerindeki nüfuzunu devam ettirirken, Türkiye ile Irak arasında yapılması planlanan antlaşma öncesinde gelebilecek tepkileri de en aza indirmeye çalışmıştı. Zira daha önce Türkiye ile Pakistan arasında imzalanan antlaşmaya dahil olmak konusunda Irak Hükümeti’nin, Mısır’dan yana ciddi endişeleri bulunmaktaydı. Özellikle Irak bu konuda, Đngiltere-Mısır Antlaşması’nın imzalanmasını beklemiş ve tavrını bu duruma göre belirlemeye çalışmıştı.

Antlaşmanın gerçekleşmesinin ardından Irak Başbakanı uri Sait Paşa, 18 Ekim 1954 tarihindeki demecinde, “Mısır’ın, Đngiltere ile Süveyş konusunda yaptığı antlaşma neticesinde, Đngiltere’nin sunmuş olduğu teklifi kabul etmesini memnuniyetle karşıladığını” belirterek, bundan sonraki süreçte Irak’ın temel dış politika hedeflerini şöyle sıralamıştı:

1) Savaş tehlikesini önlemek ve Birleşmiş Milletler Antlaşması’nın, 51.

ve 52. maddelerine dayanarak barışsever devletlerle işbirliği yapmak,

2) Irak’ın güvenliği, komşu devletlerin yani, Türkiye ve Đran’ın güvenliği ile mümkündü. Bu güvenliği sağlayıcı tedbirleri almak, 3) Arap devletleri ile daha barışçıl bir ahenk yaratmak.462

uri Sait Paşa, Irak’ın dış politikası parametrelerini açıkladıktan sonra, Irak’ın güvenliği için gerekirse kurulması planlanan pakta da dahil olabileceklerini ifade etmişti.463

Üçüncü olarak, Đngiltere-Mısır Antlaşması’ndan sonra, Irak’ın da Ortadoğu Savunma Paktı’na alınabileceği üzerinde durulmuştu. Stratejik açıdan önemli bir konuma sahip olan Irak’ın, Pakta dahil edilmesiyle Sovyet tehdidine karşı daha

461 Armaoğlu, a.g.e., s. 525.

462 Akşam, 19 Ekim 1954.

463 A.g.g.

etkin olunabileceği düşünülmekteydi. Çünkü Irak, Azerbaycan’dan, Abadan’a kadarki petrol bölgelerinin geçiş güzergâhı üzerinde yer alırken, aynı zamanda Đran ve Arap Yarımadası gibi komünizm dalgasına kapılabilecek bölgelerin de merkezinde bulunmaktaydı.464

Dördüncü olarak, 28 Şubat 1953 tarihinde Türkiye, Yunanistan ve Yugoslavya arasında “Dostluk ve Đşbirliği Antlaşması” imzalamıştı.465 Bu antlaşmayı Türk Hükümeti, Atlantik’ten, Pakistan’a kadar kurulmasını istediği güvenlik hattının ilk ayağı olarak nitelendirmişti. Ancak 1955 yılında, Türkiye-Yunanistan arasında ilişkilerin olumsuz yönde ilerlemesi, bu antlaşmanın amaçlarını da sonuçsuz bırakmıştı.

Yukarıda bahsedilen gelişmeler neticesinde, Bağdat Paktı’na gidilen sürecin de önü açılmış oluyordu. ABD, Đngiltere ve Fransa, Sovyet tehdidine karşı böyle bir oluşumu desteklerken; Pakistan, Keşmir Sorunu’nda, Hindistan’a karşı, Batılı devletlerin desteğini sağlamak istemekteydi.466 Irak ise Türkiye ile birlikte Batılı devletlerle ilişkilerini geliştirerek Pakt sayesinde, Arap devletleri üzerinde etkin bir konuma gelmeyi amaçlamaktaydı. Zira Adnan Menderes’in, Irak’ı ziyareti öncesi, Irak’ın Ankara Büyükelçisi Akif El-Alusi, Ortadoğu’da yapılacak antlaşmanın, ortak güvenliği sağlamak için gerekli olduğunu vurgulamıştı.467 Ayrıca Irak, bu beklentilerinin yanında, Türkiye ile böyle bir antlaşma yoluna gidilmesinden sonra Türkiye’nin, yeniden Kuzey Irak topraklarına yönelebileceğinden de endişe duymaktaydı.468 Ancak Türkiye’nin, Batı Bloğu ile

464 Mümtaz Faik Fenik, “Türkiye-Irak Dostluğu,” Zafer, 19 Ekim 1954.

465 Armaoğlu, a.g.e., s. 527.

466 Kemal H. Karpat, Ortadoğu’da Osmanlı Mirası ve Ulusçuluk, çev. Recep Boztemur, Ankara, Đmge Kitabevi, 2001, s. 173.

467 Zafer, 23 Aralık 1954.

468 Öke ve Mütercimler, Yalnızlıktan Saygınlığa…, s. 121.

uyum içerisinde, Ortadoğu’da işbirliğini sağlamaya yönelik çabaları, Irak üzerinde herhangi bir toprak isteminde olmadığını da göstermekteydi. itekim, Mümtaz Faik Fenik, “Arap Alemi ve Türkiye” başlıklı yazısında, Türkiye’nin Ortadoğu’da ulaşmak istediği hedefleri şöyle ifade etmişti:

“Biz bu bölgede ne istiyoruz? Huzur, sükunet, emniyet ve bilhassa kuvvet istiyoruz. Bütün bunlar ise ihtilaflarla değil, karşılıklı anlaşmalar ile meydana gelir. Türkiye, milli misak ve hudutlarını çizmiştir. Bunun dışında kimseden bir karış toprak istediğimiz yoktur. Başkalarının da bizden bir karış toprak isteyebileceklerini düşünemeyiz. Çünkü böyle bir talebin akılla, mantıkla, birlikle ve nihayet herkesin gözü önünde olan realitelerle zerre alakası yoktur.”469

Ayrıca Fenik, devletlerin dış politikalarında başarıya ulaşabilmesi için daha yapısalcı olmaları gerektiğini de sözlerine eklemişti.

Türkiye-Irak arasındaki görüşmeler, 6 Ocak 1955 tarihinde, Başbakan Adnan Menderes’in, Bağdat’ı ziyaretiyle başlamış, 12 Ocak’ta ise antlaşmanın imzalanmasının ardından, ortak bir tebliğ ile sona ermişti. Türkiye-Irak arasındaki tebliğ, şu maddelerden oluşmaktaydı:

1) Ortadoğu’nun, istikrar ve emniyeti için tesis edilmesi gerektiği, geçen Ekim ayında bir tebliğ ile ilan edilmiş olan işbirliğinin bir an önce gerçekleşmesini ve genişlemesini temin maksadıyla Türkiye ve Irak bir anlaşma imzalayacaklardır,

2) Bu antlaşmaya, vakit kaybetmeksizin çok yakın bir zamanda nihai şekil verilip imzalanacaktır,

3) Taraflar, bu antlaşmanın nihai şeklini almasına tekaddüm edecek, çok kısa zaman zarfında bu mevzuda, kendileriyle beraber hareket etmek arzusunu gösterecek devletlerle sıkı temas halinde bulunacaklar, mümkün olursa vesikanın imzasının, onlarla birlikte yapılmasına çalışacaklar ve her halükarda, imzadan sonra dahi aynı gayretlere devam edeceklerdir.470

469 Mümtaz Faik Fenik, “Türkiye ve Arap Alemi,” Zafer, 3 Kasım 1954.

470 “Türkiye Irak Münasebetleri,” Forum Dergisi, Cilt: 2, Sayı: 21(1 Şubat 1955), ss. 8-9.

Başbakan Adnan Menderes, antlaşmadan sonra Irak Meclisi’nde yaptığı konuşmada, Türkiye ve Irak’ı birbirine bağlayan din, kültür, tarih gibi bir çok faktörün olduğuna değinerek, her iki hükümetin de milletinin faydası için ortak hareket etmesi gerektiğini belirtmişti.471

Bağdat Paktı, Türk basınında da geniş bir şekilde yer edinmişti. Bu konuda Zafer Gazetesi başyazarı Mümtaz Faik Fenik antlaşmayı,

“…Tebliğ bize gösteriyor ki Adnan Menderes’in, Bağdat’ı ziyareti, barışın korunması hakkında çok güzel bir başarı ile neticelenmiş bulunmaktadır. Bu da sağlam, dürüst ve azimli dış politikamızın en güzel eserlerinden biridir… Bilahare Pakistan ile aktedilmiş olan ittifak, barış cephesini, Hint hudutlarına kadar götürmüştür. Şimdi dost Irak ile yapılacak antlaşma ise Ortadoğu’da mühim bir boşluğu dolduracak ve bu cepheyi gediksiz bir hale koyacaktır. Şüphe yok ki Irak’ta varılan karar, bu bölge ile beraber bütün dünya barışı için dahi büyük ehemmiyeti haizdir…”

şeklinde yorumlayarak Paktın, sadece Türkiye-Irak ilişkileri açısından değil, Ortadoğu barışı için de önemli bir gelişme olduğunu belirtmişti.472

Akşam Gazetesi ise Paktın, önemli bir başarı olduğunu manşetine taşımakla birlikte, antlaşmanın özgünlüğü konusunda şu yorumu getirmişti:

“…Dünkü tebliğin en büyük hususiyeti, şimdiye kadar milletlerarası temaslardan sonra yayınlanan klasik tipteki dostluk beyanlarından farklı olarak yapıcı unsurlar ihtiva etmesidir… Tebliğin ikinci mühim hususiyeti, Türkiye ile Irak arasında imzalanacak antlaşmanın, Ortadoğu’da, Birleşmiş Milletler prensipleri içinde, barışı korumak ve tecavüzleri önlemek maksadıyla tedbirler alınacağının belirtilmesidir…

Yine tebliğden anlaşıldığına göre bu antlaşmanın imzalanmasından önce, Türkiye ve Irak’la aynı gayeleri güden devletler arasında bir takım temaslar yapılacak ve antlaşmaya bu devletlerin de katılmalarının teminine çalışılacaktır….”473

471 Milliyet, 13 Ocak 1955.

472 Mümtaz Faik Fenik, “Bağdat Tebliği,” Zafer, 14 Ocak 1955.

473 Akşam, 14 Ocak 1955.

Milliyet gazetesi yazarı Ali aci Karacan ise yazısında antlaşmanın, Ortadoğu güvenliğini sağlamak adına büyük bir başarı olduğunu ifade etmişti.

Karacan, yazısının devamında,

“Şimalden gelebilecek büyük komünist dalgalarına karşı kurulan büyük medeniyet seddinin, birkaç gediğinden biri, bu antlaşma ile tıkanmış olacaktır. Bu ahidname, Irak bölgesini şu veya bu müsellah aşiret tahriklerinden, halifeler diyarının, tecavüz üssü ve geçidi haline getirmek isteyen saldırıcıların tecavüzünden kurtaracak, Yugoslavya’dan, Pakistan’a çekilen hattın mühim bir kısmını, Bolşevik istila emellerine kapayacaktır…”474

şeklinde bir yorum yaparak antlaşmanın, Türkiye-Irak ilişkileri düzeyinden ziyade, genel anlamda Sovyet tehdidinde karşı yapılmış olduğunu belirtmişti.

Ahmet Emin Yalman ise Vatan gazetesindeki köşesinde, antlaşmanın amacının, “ikili bir pakt meydana getirmek değil, bütün komşuların beraberliğiyle, bölge istikrarını dörtbaşı mamur bir kale haline getirmek” olduğunu yazmıştı.475

Ulus gazetesinde ise ihat Erim de Irak Paktı’nı destekleyici bir tavır alması, muhalefet çizgisindeki yazarların da hükümetin dış politikasını desteklediği şeklinde yorumlanmıştı.476

Türkiye-Irak arasındaki tebliğin yayımlanmasından sonra taraflar, 24 Şubat 1955 tarihinde, Paktı imzalayarak, kamuoyuna ilan etmişlerdi. Toplam 8 maddeden oluşan “Türkiye-Irak Karşılıklı Đşbirliği Antlaşması(Bağdat Paktı)”na göre taraflar, Birleşmiş Milletlerin kararlarına uygun düşecek şekilde, karşılık olarak güvenlik ve savunma alanında işbirliğine gitmeyi taahhüt etmişlerdi.477 Ayrıca antlaşmada yer alan, “…Arap Birliği üyesi devletlerden, herhangi birisinin

474 Ali aci Karacan, “Türkiye-Irak Antlaşmasının Ehemmiyeti,” Milliyet, 14 ocak 1955.

475 Ahmet Emin Yalman, “Đstikrarın Bir Zaferi,” Vatan, 14 Ocak 1955.

476 “Ortadoğu’da Kıvılcım”, Akis Dergisi, Cilt: III, Sayı: 47 (30 isan 1955), s. 6.

477 Đsmail Soysal, Türkiye’nin Uluslararası Siyasal Bağıtları, Cilt: 2, Ankara: Türk Tarih Kurumu Basımevi, 1991, s. 502.

ya da bu bölgenin güvenlik ve barışı ile aktif biçimde ilgili olan ve taraflarca kesinlikle tanınan herhangi bir devletin katılmasına, açık bulunacaktır(madde 5)”

maddesi ile de Paktın, diğer devletlerin katılımına açık olduğu belirtilmişti.478 Türkiye ile Irak arasında yapılan antlaşmaya, daha sonra 4 isan 1955’de Đngiltere, 23 Eylül 1955’de Pakistan, 3 Kasım 1955’de ise Đran katılmıştı.479 Türk Dışişleri Bakanı Tevfik Rüştü Aras, 26 Şubat 1955 tarihindeki beyanatında, Bağdat Paktı konusundaki görüşlerini şöyle ifade etmişti:

“…Hiç şüphe etmiyorum ki bugün Türk milleti, bütün memleket sathında aynı sevinci bol bol idrak etmekte ve bu mesut günü tesid eylemektedir… Bu anlaşma ile yalnız kendi emniyetimizi değil, kendi emniyetimizin en büyük mesnedi olan dünya emniyetini temin için yeni bir adım atıyoruz…” 480

Demokrat Parti’nin bu başarısına, iç ve dış politika konularında, kendilerine muhalefetten de destek gelmekteydi. CHP basın sözcüsü Turgut Göle’nin, antlaşma maddelerine değinerek, Paktın imzalanmasına ilişkin olumlu bir tavır almıştı.481 Cumhuriyetçi Millet Partisi’nden Osman Bölükbaşı ise son günlerde hükümetin Ortadoğu’daki barış girişimlerini desteklediğini ifade etmişti.482

Bağdat Paktı’nın imzalanmasından sonra, Batılı devletlerle birlikte Pakistan ve Đran, Pakta olan desteklerini açıklarken; Sovyetler Birliği, Mısır, Suudi Arabistan, Ürdün ve Đsrail sert tepki vermişler, Suriye ve Lübnan ise tarafsız kalmışlardı. Mısır ise Türkiye’yi , “Batı dostu” olmakla suçlamış, Đsrail de Paktı

478 A.g.e., s. 502.

479 Kürkçüoğlu, Türkiye’nin Arap…, s. 66.

480 Zafer, 27 Şubat 1955.

481 “Đşin Mühim Tarafı”, Akis Dergisi, Cilt: 3, Sayı: 43(5 Mart 1955), s. 9.

482 A.g.m.

kendisine yöneltilmiş bir hareket olarak algılamıştı. Pakt sonrası, Irak ile ilişkileri kesilen Sovyetler Birliği de Paktı sert bir şekilde eleştirmişti.483

Ortadoğu bölgesinde bulunan devletleri, ortak bir zemin içerisinde bir araya getirmeyi hedefleyen Bağdat Paktı, amaçlarına ulaşamadan kısa sürede etkisiz bir teşkilat halini almıştı. Bağdat Paktı’nın başarısız kılan bazı sebepler bulunmaktaydı;

Đlk olarak Bağdat Paktı, 1951 yılından itibaren Đngiltere’nin, Ortadoğu bölgesindeki girişimlerinin başarısız olması sonucu, ABD’nin devreye girmesiyle imzalanan bir antlaşma idi. Bu Paktın temel amacı ise Sovyet tehdidine karşı, Türkiye ile birlikte, özellikle Arap ülkelerinin katılımını sağlamaktı. Ancak Pakta, Irak dışında hiçbir Arap ülkesi katılmamış, aksine Mısır, Suudi Arabistan ve Suriye gibi ülkeler, Türkiye ve Irak’a yönelik ciddi bir kutuplaşma içerisine girmişti. Dolayısıyla Bağdat Paktı’na, Arap ülkelerinin dahil olmayışı, Paktın başarısızlığa uğramasının ana sebeplerinden bir tanesi olmuştu.

Đkinci olarak, Arap ülkelerin katılmasının önündeki engellerden birisini de Đngiltere teşkil etmekte idi. Bağdat Paktı’nın, öncelikle Ortadoğu ülkelerinden oluşacak bir örgüt olması amaçlanmıştı. Ancak 1955 yılında, Đngiltere’nin, Pakta dahil olmasının ardından Arap ülkeleri bu Paktı, “Batı’nın eserinden başka bir şey olmadığı” şeklinde tanımlamışlardı. Zira ABD de Pakta üye olmayarak gerek Sovyet Rusya gerekse Arap ülkelerinden gelebilecek tepkileri engellemek istemişti.

Đkinci Dünya Savaşı’ndan sonra Türkiye ve Irak’ın, Batı ile ilişkileri çerçevesinde, Ortadoğu’nun liderliği üstlenme çabaları karşısında, Mısır ve Suriye, Sovyetler Birliği’ne yönelmişlerdi. Bu sebeple Sovyet Birliği yanlısı Arap

483 Kürkçüoğlu, Türkiye’nin Arap…, ss. 62-63.

ülkeleri, Bağdat Paktı’na dahil olmakla bu devletin ekonomik ve askeri desteğinden mahrum kalınabileceği korkusuna kapılmışlardı. Dolayısıyla, Bağdat Paktı’nın başarısızlığa uğramasındaki bir diğer neden de Sovyetler Birliği’nin, Ortadoğu’daki nüfuzundan kaynaklanmaktaydı.

Bağdat Paktı, sonuçları itibariyle gerek Türkiye gerek Irak gerekse Batı Bloğu açısından tam bir fiyaskoya dönüşmüştü. Türkiye’nin, 1950 yılından itibaren Ortadoğu ülkeleri ile ilişkilerini Batı perspektifinde tanımlamaya çalışması, kendisine oldukça zararlı sonuçlar doğurmuştu..

Sonuç olarak, Kore Savaşı’ndan sonra, Ortadoğu bölgesine kayan Batı-Sovyet mücadelesinde ABD ve Đngiltere, Arap ülkeleri ile birlikte, komünizm tehdidine karşı ayakta durmayı planlamaktaydı. Ancak bu durum karşısında, halihazırda Đngiliz ve Fransız nüfuzu altında bulunan Arap ülkeleri, bağımsızlıklarını kazanma adına, Sovyetler Birliği’ni bir tehdit olarak değil, destekleyici bir faktör olarak algılamışlardı.