• Sonuç bulunamadı

Basel II’nin öngördüğü yenilikler ile birlikte bilgi kaynakları açısından birbirine bağımlı olan tüm piyasa oyuncuları üzerinde etkiler oluşturması beklenebilir. Öncelikle Bankalar olmak üzere resmi denetim otoriteleri, piyasalar, hissedarlar ve yatırımcılar ile mudilerin Basel II uzlaşısının etkilerine dikkat etmeleri gerekecektir. Ayrıca bağımsız derecelendirme kuruluşlarının öneminin daha da artması sürpriz olmayacaktır. Bütün bu oyuncuların yanı sıra bağımsız denetim

otoriteleri de yaptıkları denetimler ile resmi otoritelere yaptıkları denetimler sayesinde resmi otoriteler ve diğerleri için ayrı bilgi kaynağı oluşturmaktadır

2.4.1 Bankalar Üzerine Etkisi

Basel II standartlarına geçiş sırasında dikkate alınacak temel hususlar, ilgili ülkenin bankacılık sektörünün temel karakteristiklerinden bağımsız değildir. Dolayısıyla konuya ilişkin değerlendirmelerde bulunurken, sektörün risk yönetimine bakış açısı, riskleri yönetme kapasitesi, kurumsal yönetişim ilkelerine yaklaşımı gibi hususların dikkate alınması gerekmektedir.

Bu kapsamda, Türk bankacılık sistemine ilişkin değerlendirmelerde bulunulmadan önce, Basel Komite tarafından yapılan “3. Sayısal Etki Çalışması (QIS3)”na ilişkin bilgiler sunulacaktır. Ekim 2002’de, 43 ülkeyi kapsayacak şekilde başlatılan çalışmaya, 13 tane G10 ülkesinde 188 banka, diğer 30 ülkeden de 177 banka katılmıştır. Söz konusu çalışmaya ülkemizden, sektörün aktif büyüklüğü açısından %60’ını oluşturan 6 banka da katılmıştır.

QIS3’ün sonuçlarına göre standart yaklaşım çerçevesinde bütün ülkeler için sermaye yükümlülüğü artışı görülmektedir. 1.Grup bankalar açısından mevcut yükümlülüklerinde daha büyük artışlar tahmin edilmektedir. İleri içsel derecelendirme yaklaşımında ise, sermaye yükümlülüklerinde azalmalar oluşmaktadır. Dolayısıyla, Basel II ile bankaların risklerini kendi içsel derecelendirme sistemi çerçevesinde ölçmelerinin teşvik edilmesinin sonuçları, burada açıkça görülmektedir.

QIS3’ün sermaye yükümlülükleri üzerindeki etkisine ilişkin tablo aşağıda sunulmaktadır (BIS,2003).

Tablo 6 QIS 3 Sonuçları

Standart İçsel Derecelendirme İleri İçsel Derecelendirme

Ortalama Azami Asgari Ortalama Azami Asgari Ortalama Aza

mi Asgar i G10 Birinci Grup 11% 84% -15% 3% 55% -32% -2% 46% -36% İkinci Grup 3% 81% -23% -19% 41% -58% --- --- -- --- - AB Birinci Grup 6% 31% -7% -4% 55% -32% -6% 26% -31% İkinci Grup 1% 81% -67% -20% 41% -58% --- --- - --- Diğer Ülkeler 1&2 12% 103% -17% 4% 75% -33% --- --- ---

Kaynak: BIS (2003), Yeni Uzlaşının Sınır ötesi Uygulamasına ilişkin Üst Düzey Prensipler

2.4.2 Türkiye’deki Bankacılık Sektörü Üzerine Etkisi

Konuya Türkiye’deki bankacılık sistemi açısından baktığımızda sektördeki ulusal bankaların önemli bir kısmının standart yaklaşımları en kısa zamanda uygulayabilecekleri düşünülmektedir. Ancak, ileri düzey yaklaşımların uygulanmasının önünde veri kısıtlarının bulunduğu bilinmektedir. Türkiye’deki kayıt dışı sektörün varlığı ve standart olmayan muhasebe kayıtlarına dayanan, eksik verilerin oluşturduğu ve bankaların 2-3 yıldır kullandıkları mevcut “skoring” sistemleri ileri düzey yaklaşımların benimsenmesini zorlaştıracak gibi görünmektedir. Dolayısıyla, ilk aşamada dışsal kredi derecelendirme notları önem arz edecektir.

Türkiye’deki bankacılık sektöründe faaliyet gösteren uluslararası nitelikteki yabancı bankaların, Basel II’ye geçişi kendi maliyetlerini düşürmek için fırsat olarak görmeleri mümkündür. Özellikle, merkezlerinin daha önceden ileri düzey

yaklaşımları kullandığı yabancı bankaların, bu alanlara yapmış oldukları yatırımlar ve tecrübeleri sayesinde ulusal bankalara göre avantaj kazanmaları ihtimali mevcuttur. (Yayla, Kaya, 2005, s.41–43)

Türkiye’deki bankacılık sektörünün Basel II’ye bakışına ilişkin BDDK tarafından çeşitli çalışmalar yapılmakta olup, bu çalışmanın önemli ayaklarından birisini de ülkemizdeki 50 bankaya uygulanan ve Aralık 2005’de sonuçları açıklanan Basel II 2. Anket çalışması (BDDK,2005b) oluşturmaktadır.

Basel II uygulamasında Türkiye’deki bankacılık sektörünün konsolide bazda genel değerlendirmesine bakıldığında şu sonuçlar elde edilmiştir.

1. Sektörün tamamına yakınının Basel II uyum çalışmalarına başladığı ve yarısına yakın bir bölümünün ise süreci kapsamlı bir proje olarak ele aldığı görülmektedir. Özellikle banka ölçeği büyüdükçe sürecin daha detaylı ve kapsamlı ele alındığı görülmüştür. Sektör aktif toplamının tamamına yakın kısmı Basel II’ye yönelik strateji ve politikaları belirlemiş, ilgili strateji ve politikaları yönetim kurulu onayından geçirmiştir. Geçiş süreciyle ilgili sektörün yarısı yatırımlar için bütçe tahsisi yapmış ya da planlamıştır.

2. Sektörün 01.01.2007 tarihi itibariyle, kredi, piyasa ve operasyonel risk hesaplama yöntemlerinden standart yöntemlerle konsolide hesaplama yapabileceği belirlenmiştir.

3. Son dönemde bankaların, kredi riski üzerine çalışmalarını ve yatırımlarını arttırdığı görülmektedir. Bankaların büyük çoğunluğu, kredi riski ölçümüne standart veya basitleştirilmiş standart yöntemle başlamayı planlamaktadırlar. İlerleyen dönemde sektör aktifinin önemli bir kısmını oluşturan bankalar ileri yöntemlerle hasaplama yapmaya geçeceklerinin

beyan etmişlerdir. Sistemin tamamına yakın bir çoğunluğu kredi riskini standart yöntemle hesaplama konusunda gerekli teknik bilgiye sahiptir.

4. Operasyonel risk hesaplanması açısından bankalar daha çok standart, alternatif standart ve temel gösterge yaklaşımını tercih etmekte ve adı geçen yöntemler konusunda sektör yeterli teknik bilgi ve altyapıya sahiptir.

5. Piyasa riski ölçümünde diğer risklere nazaran Türkiye’deki bankacılık sektörünün daha tecrübeli ve hazır olduğu görülmektedir. Sektörün tamamına yakın kısmı içsel modelleri olarak günlük karar alma, limit belirlenmesi gibi süreçlerde kullanmaktadır.

Öte yandan BDDK tarafından, Temmuz 2003’te aktif büyüklüğü açısından sektörün %95’ini teşkil eden 23 bankanın katılımıyla yerel bir sayısal etki analizi çalışması başlatılımış olup söz konusu çalışmanın sonuçları Aralık 2004’de yayımlanmıştır. (BDDK, 2004).

Bir ticari işletmenin ve konumuz itibari ile bir bankanın amacı belirli limitler ve kıstaslar dâhilinde maksimum karı elde etmektir. Yeni uzlaşı ile birlikte her bankanın kendi karmaşıklık düzeyi, ölçek ve rekabet içinde bulunduğu diğer bankaların durularını da gözeterek kendi bünyesine uygun risk yönetim tekniklerini benimseyip uygulaması gerekecektir.

Uygulamalara yönelik düzenlemelerde bilgi sistemlerinin yenilenmesi, risk birimlerinin oluşturulması ve personele gerekli eğitimlerin verilmesi gerekecektir. Banka içi risk modellerinin oluşturulması için harcanan emek ve zaman bu modellerin oluşumu için olmazsa olmaz olarak nitelendirilen geçmiş zamana yönelik verilerin toplanarak bir sisteme oturtulması ve bu veritabanının sürdürülebilirliğinin sağlanması Basel II’ye geçişin maliyet tarafını oluşturmaktadır. Kredi risk hesaplamalarında yabancı para cinsinden menkul kıymetlerin yüksek risk ağırlığına

tabii olmalarına bağlı olarak sermaye yeterlilik rasyosunda azalıştan en fazla özel bankalar etkilenecektir.

Bankaların bugün kullandıkları kredi skorlama sistemleri niceliksel ve niteliksel anlamda geliştirilerek kendi içsel modelleri için uygulayacakları kendi içsel derecelendirme sistemlerine dönüşecektir. Bu konuda en büyük sorun en az 5 yıllık günlük bazda tarihsel veri gereksinimi olarak gözükmektedir. Bankaların bu konuda veri tabanı oluşturmaları da önem arz etmektedir.

Yeni uzlaşının belki de en önemli olumlu etkisi temelde risk ağırlığındaki önemli azalmalar (%100 yerine %75) nedeniyle bireysel kredilerde hissedilecektir. Dolayısıyla önümüzdeki dönemde Türkiye’deki bankaların bireysel kredilere daha da agresif bir biçimde yönelmeleri beklenebilir.

Basel II ile birlikte bankaların finansal bilgilendirme raporlarını daha sık ve daha şeffaf yayınlama gereksinimi doğmaktadır. Rapor sonuçlarının yatırımcı ve mudileri etkileyeceğini, bunun bankanın piyasa değerinin ve mali durumunu etkileyeceğinin farkında olan banka yönetimleri, taşıdıkları risklere göre daha etkin risk yönetimlerinin geliştirilmesi yolunda gayret göstereceklerdir.

Bankalar kredi portföylerini çeşitlendirerek risk ağırlıklarını azaltma yoluna gidebilecek ve böylece fiyatlama yapma imkanları doğacaktır. Bunun doğal sonucu olarak bankalar farklı ürünlerle farklı piyasalara gireceklerdir. Ülkemizde 2004 yılında faaliyete geçen İzmir’deki Vadeli İşlemler Borsası gibi türev piyasalarının gelişmesinin de bu amaca hizmet edeceği ortadadır.

2.4.3 Basel II’nin Reel Sektör Üzerine Etkisi

Reel sektör üzerindeki öncelikli etki kredi kaynaklarına ulaşabilmek için iç/dış derecelendirmeye artan gereksinim olacaktır. Şirketler özellikle şeffaflık, yeni bilginin toplanıp açıklanmasına yönelik artan beklentilere cevap verebilecek

durumda olmalıdırlar. Buna karşın bankalardan muhtemelen standart ürünler, daha az hizmet ve daha yüksek faiz talebi ile karşı karşıya kalacaklardır. Müşterilerin borç verenlere yeni ve zamanında bilgi verebilmek için ek maliyetlere katlanmaları kaçınılmaz olacaktır. Borçlanma koşullarının iyileştirilmesi, performansın izlenebilmesi için göstergelerin kullanılması, banka-müşteri bağının güçlendirilmesi, daha iyi teminatlandırma taleplerinin karşılanması ve derecelendirme sürecinin yönetilmesi gibi konularda daha fazla çaba harcanması gerekecektir.

2.4.3.1 Şirketler üzerine etkisi

Şirketler açısından durum değerlendirildiğinde, bankalar ister standart metotları kullanarak kredi riski hesaplanmasında bağımsız derecelendirme şirketlerinin borçlular hakkında verdikleri notları ve buna ilişkin Basel II kapsamında belirlenen oranları kullansın, isterse içsel derecelendirme metotlarını kullanarak kredi riskine ilişkin parametreleri kendileri belirlesinler, şirketlerin eskisine göre çok daha şeffaf bir yapıya kavuşarak kayıt altına girmeleri bir gereklilik haline gelmektedir. Şirketler, bankalardan daha ucuz kaynak temini imkânlarına kavuşmak için derecelendirme faaliyetlerine tabi olmak durumundadırlar. Derecelendirmeyi yapan taraf ister banka isterse bağımsız derecelendirme kuruluşu olsun bu durum şirketlerin daha sağlıklı bir mali yapıya kavuşmalarını, mali yapılarını gösterir şeffaf bir finansal yapıya kavuşmalarını ve dolayısıyla kayıt altına alınmalarını gerektirmektedir.

Kayıt altına alınmadan sermaye piyasalarından faydalanma imkanı bulunmayan şirketler Basel II’nin uygulanmaya başlamasıyla bankalardan kaynak temininde de zorluk yaşayabilecektir. Kaynak temininde şeffaflık ve kayıt altına alınma konularında Basel II ile beraber eskisine nazaran daha eşit platformlarda yer almaya başlayacak olan sermaye piyasaları ve bankacılık sektörü arasındaki rekabetçi farklılıklar da bu sayede azalmış olacaktır.

2.4.3.2. KOBİ’lere Etkileri

KOBİ’ler gelişmiş ve gelişmekte olan tüm ekonomilerde önemli bir yere sahiptir. Uluslararası ekonomik ilişkilerde yaşanan gelişmeler, rekabet koşullarındaki hızlı değişme, teknoloji alanındaki yenilikler yanında ekonomik faaliyetleri düzenleyen kurallardaki değişmeler KOBİ’lerin performansını etkiletmedir. Son zamanlarda uluslararası finans siteminde yoğun olarak tartışılmakta olan Basel II düzenlemesi dolaylı olarak KOBİ’leri çok yakından ilgilendirmektedir.

Ülkemizde değişik KOBİ tanımlamaları bulunmaktadır. Hazine müsteşarlığı’nın tanımına göre; imalat sanayinde faaliyette bulunan ve yasal defter kayıtlarında arsa ve bina hariç, makine ve teçhizat, tesis, taşıt araç ve gereçleri, demirbaşlar vb. toplamının net tutarı 400.000 YTL’yi aşmayan;

- 1–9 işçi çalıştıran çok küçük ölçekli

- 10–49 işçi çalıştıran işletmeler küçük ölçekli

- 50–250 işçi çalıştıran işletmeler orta ölçekli işletmelerdir.(TBB, 2004, s.4–5).

En fazla 400.000 YTL. tutarında sabit yatırım harcaması yapan işletmelerin tüm yatırımları KOBİ kapsamında değerlendirilir.

Basel II uygulamaları nedeniyle KOBİ’lerin ciddi anlamda fon sıkıntısı çekmeleri ve dolayısıyla borçlanma maliyetlerinin artacağı konusunda genel bir görüş oluşmuştur. Basel II’ye göre satış cirosu 50 milyon Euro’nun altında olan şirketler KOBİ olarak tanımlanmaktadır. Kredi riskinin hesaplanmasında, KOBİ’ler ayrıca kullandıkları kredi büyüklüklerine göre de sınıflanmaktadır. Toplam satış cirosundan bağımsız olarak bir bankadan kullandığı nakdi ve gayrinakdi kredi toplamı 1 milyon Euro’nun üzerinde olan KOBİ’ler kurumsal kredi statüsünde yer almaktadır. Satış cirosu 50 milyon Euro ve kullanılan kredi tutarı 1 milyon Euro’nun altında ise ilgili kredi perakende sınıfında sayılmaktadır. Standart yaklaşıma göre perakende krediler için %75 risk ağırlığı uygulanırken kurumsal krediler sınıfına

dahil edilen KOBİ’ler iç/dış derecelendirme kuruluşlarınca verilen notlara göre risk ağırlığına tabii olacaklardır (Yayla, Kaya, 2005, s.48).

Tablo 7

Basel II Standart yaklaşım’da KOBİ’lerin risk ağırlıkları Sınıflandırma Yıllık Ciro Kredi Tutarı Risk Ağırlığı Kurumsal KOBİ > 50 Milyon Euro > 1 Milyon Euro Derecelendirme

notuna göre ağırlıklandırılır. Perakende KOBİ* < 50 Milyon Euro < 1 Milyon Euro Standart %75 *Birbiriyle aynı risk gurubunda bulunan işletmeler veya şahıslar tek bir işletme olarak kabul edilmektedir. Bu tür firmalar verilen kredilerin tutarı toplam perakende portföyünün %2’sini geçemez

Kaynak:BIS (2005)

Derecelendirilmemiş KOBİ’ler için %100 risk ağırlığı uygulanacaktır. İçsel derecelendirmeye dayalı (İDD) yaklaşımda ise tamamen bankanın içsel metotları çerçevesinde belirlenen parametreler çerçevesinde risk ağırlıkları hesaplanmaktadır. Bu bakımdan özellikle içsel derecelendirmeye dayalı yaklaşımı uygulayan daha çok orta ve büyük ölçekteki bankaların KOBİ kredilerine olan yaklaşımları konusunda belirsizlik devam etmektedir.

Sonuç olarak, Basel II çerçevesinde KOBİ’lere kullandırılacak olan krediler ve bu kredilerin maliyeti KOBİ’lerin satış büyüklüğü, kullandırılacak kredi tutarı ve teminatı gibi faktörler ve banka tarafından uygulanacak olan yaklaşıma göre şekillenecektir. Özellikle Türkiye gibi görece daha düşük kredi notuna haiz gelişmekte olan ülkelerdeki KOBİ’lerin muhasebe raporlama standartlarındaki problemler, denetim yetersizliği, kurumsal yönetim konusundaki eksiklikler ve zayıf mali yapıları yüzünden ucuz fon kaynaklarına ulaşımlarının zorlaşacağı düşünülmektedir. Fakat görece sağlam teminat yapısı, yüksek derecelendirme notu

ve dolayısıyla daha düşük temerrüt oranlarına sahip KOBİ’ler için bu süreç olumlu sonuçlarda doğurabilecektir.

2.4.4 Düzenleyici Otoriteler Üzerine Etkisi

Denetim otoriteleri mevcut durumda farklı finansal kurumların faaliyet gösterdiği karışık bir ortamda çalışmakta ve bankalarla ilgili sorunların erken tespit edilebilmesi için daha iyi ve zamanında bilgilendirilmeye gereksinim duymaktadırlar. Basel II’nin yürürlüğe girmesi ile birlikte yeni açıklama standartları sayesinde daha fazla bilgiye daha kısa zamanda erişme imkânı doğacaktır. Motive edici hususlarda ve yanlış uygulama yapanları cezalandırmada alınan mesafe sayesinde finansal istikrar ve şeffaflığa daha fazla katkı sağlanabilecektir. Ancak iyi eğitimli ve kalifiye personele ihtiyacın nasıl giderileceği, riskler arasındaki bağları yansıtan düzenlemelerin yapılması ve bankaların stres testi ile senaryo analizi gibi teknikleri kullanarak değerlendirmede bulunmalarının teşvik edilmesi gibi konularda daha fazla çaba harcanması gerekecektir.

Basel II’nin ana amacı olan daha etkin, sağlıklı ve şeffaf bankacılık sistemi oluşturulması ile BDDK’nın kuruluş nedeni olan sağlam ve sürdürülebilir istikrar sayesinde tasarruf sahiplerinin haklarını korumak ve kredi sisteminin etkin bir biçimde çalışmasının sağlamak arasında paralellik mevcuttur. Ancak uygulama bazında bu paralelliğin de sağlanabilmesi için bankacılık sektörünün karmaşıklığı ve büyüklüğü, dışa açıklık, bankaların risk yönetme ve yeni yaklaşımları uygulayabilme kapasiteleri ve BDDK’nın bu yaklaşımları değerlendirme kapasitesi ve kaynakları gibi etmenler rol oynayacaktır.(Yayla, Kaya, s.44)

Türkiye bankacılık sisteminin Basel II ile ilgili hazırlıkları BDDK bünyesinde yürütülmektedir. Basel II ile ilgili bugüne kadar yapılan çalışmalar şu şekilde özetlenebilir; (BDDK, 2005, s.4)

- BDDK’nın Basel II’ye ilişkin 3.istişari metin hakkındaki görüşlerini Basel komitesine bildirmesi

- 2002 yılında, G-10 ülkeleri dışındaki ülkelerinde katıldığı ilk etki çalışması niteliğindeki 3. sayısal etki çalışmasına bankacılık sektöründe önemli paya sahip 6 banka ile Türkiye de katkıda bulunmuştur.

- QIS-3 çalışması ile ilgili nihai değerlendirme toplantısı, Basel komitesi ve diğer ülke denetim otoritelerinin katılımıyla Mart 2003’te BDDK’nın ev sahipliğinde gerçekleşmiştir.

- Mart 2003’te Türkiye Bankalar Birliği bünyesinde, BDDK yetkilileri ve birçok bankanın risk yönetiminden sorumlu yöneticilerinin katılımıyla “ Basel II Yönlendirme Komitesi” oluşturulmuştur. Bu komite ayda bir kez toplanarak Basel II’ye geçiş süreci ile ilgili çalışmalar yapmaktadır. - QIS-3’teki tecrübelerden de faydalanarak,SPK ve TCMB’nin de

katılımıyla BDDK’nın koordinasyonunda Basel II ile ilgili konularda eşgüdümün sağlanarak ortak ve sağlıklı kararlar alabilmek amacıyla “Basel II Koordinasyon Komitesi” kurulmuştur.

- BDDK bünyesinde her biri ayrıca çeşitli komitelerden oluşan ve Basel II ile ilgili teknik konularda çalışma yapan “Basel II Proje Komitesi” ve “Risk Odaklı Denetim Komitesi” olmak üzere iki adet çalışma komitesi kurulmuştur.

BDDK’nın perspektifinden bakıldığında Basel II ile ilgili olarak Türkiye’deki bankacılık sektöründeki bekli de en önemli eksiklik çoğu yerel bankanın tercih etmesi beklenen standart yaklaşım kapsamında önem arz eden derecelendirme notlarına özellikle KOBİ’ler gibi pek çok borçlu kurumun sahip olmamasıdır. Türkiye’deki kayıt dışı sektörün yaygınlığı, muhasebe standartlarıyla uyumlu verilerin eksikliği ve standart yaklaşım altında değerlendirilecek olan pek çok şirketin derecelendirme notuna sahip olmaması geçiş sürecinde Basel I ile paralel hesaplamalar yapılması gerekliliğini ortaya koymaktadır. Bu bağlamda, geçiş süreci ile ilgili bu tür gereksinimlerin giderilmesi, gerekli sistemlerin oluşturulması ve kalifiye personel yetiştirilmesi BDDK’nın sorumluluk alanları arasında yer almaktadır. (Yayla, Kaya, 2005, s.45)

BDDK’nın gözetiminde, bir tür derecelendirme kurumu olarak hareket etme amacıyla bütün bankaların müştereken katılacağı fakat yönetimi özerk olan bir Risk Derecelendirme ve İstihbarat Merkezinin oluşturulması ve büyük miktarlı kredi ve risk değerlendirme taleplerinin değerlendirilerek hem banakların hemde BDDK’nın kredi ve risk değerlendirme yükü ve maliyeti önemli oranda azaltılabilecektir.

Devlet ve hükümet yetkilileri politik ve mali istikrarı koruyarak ülke kredi notunun yükselmesine katkı sağlamalarının yanı sıra denetimden sorumlu kurumlar ( BDDK ve SPK) ile Hazine, TCMB ve derecelendirme kuruluşları arasındaki koordinasyonun güçlendirilmesini sağlamalıdırlar.

2.4.5 Derecelendirme Kuruluşları Üzerine Etkisi

Bağımsız derecelendirme kuruluşları aslında mevcut durumda oligopolisttik bir piyasa ortamında faaliyet göstermekte, yeni kuruluşları kabul görüp uluslararası tanınırlık kazanmaları güç gözükmektedir. Basel II uzlaşısı ile birlikte para ve sermaye piyasası oyuncularının derecelendirme taleplerinin artması her ne kadar daha küçük ve çok sayıda yeni kurumun oluşmasına neden olup rekabeti arttıracak olsa da sektörün büyüme potansiyelini olumlu etkileyecektir. Ancak bağımsız derecelendirme kuruluşlarının, derecelendirme kriterlerinin daha şeffaf olması taleplerine de cevap vermesi gerekecektir. Denetim otoritesi onayının alınması, derecelendirme kalitesinin istikrarlı ve yüksek tutulması ile aracılık işlevinden faydalanılması çaba harcanması gereken diğer hususlar arasında gösterilebilir.

Günümüzde, özellikle gelişmiş ülkelerdeki sermaye piyasalarında kredi türevleri de dahil olmak üzere kıymetleştirme yönünde bir eğilim bulunmaktadır. Basel II uzlaşısı bu konuların sermaye yeterliliği üzerindeki etkisine ayrıntılı bir biçimde değinmiştir. Bu bakımdan borçlanma piyasaları ile menkul kıymetleştirme ve türev piyasalarındaki büyümenin aynı hızla devam etmesi beklenebilir. Fakat Basel II prensipleri çerçevesinde düşük kalitedeki şirketler sermaye piyasaları yerine

bankalara yönelebilecek ve bu da piyasaların müşteri tabanında bir azalmaya neden olacaktır. Bu sonucu engellemek için yatırımcı güveninin artırılması ve düzenleyici ortamın geliştirilerek dalgalanmanın azaltılmasına yönelik önlemlerin alınması gerekecektir. (KPMG, 2003, s.4)

Ülkemizde bankacılık sisteminin gelişmişlik düzeyi ve yapısı dikkate alındığında, Basel II Sermaye Uzlaşısının uygulamaya başlanması ile Uzlaşının en önemli ayaklarından biri olan kredi riskinin tespiti hususunda, bankacılık sistemimizde ağırlıklı olarak dışsal derecelendirme faaliyetine bağlı yürütülecek standart metotların uygulanması beklenmektedir. Bu kapsamda, fon temininde banka kredilerinin ağırlığı ve derecelendirme faaliyetinin kredi maliyetleri üzerindeki etkisinin Basel II ile birlikte artacağı da göz önünde bulundurulduğunda, derecelendirme faaliyetlerinin düzenlenmesine ilişkin çalışmaların büyük önem kazanacağı düşünülmektedir.

Derecelendirmenin bu denli önem kazanmasının olumlu olduğu kadar olumsuz yanları olduğu da öne sürülmektedir. Basel II’nin uygulanabilmesi için mevcut durumda toplam borçluların ne kadarının derecelendirme notuna sahip olduğu önem taşımaktadır. Örneğin, Avrupa’daki durumun tersine, şirketlerin yaygın olarak bir kredi notuna sahip olmadığı bir yapıda doğrudan içsel derecelendirme yaklaşımlarının uygulanması daha anlamlı bulunmaktadır. Ancak söz konusu yaklaşımların uygulamasının özellikle gelişmekte olan ülkeler açısından daha zor olduğu ileri sürülmektedir.

Yapılan çalışmalarda, derecelendirme kuruluşlarının ülke notlarındaki değişimlerin piyasa hareketlerini gecikmeli takip ettiği, tüm kredi kuruluşlarının notlarını değiştirmede yavaş davrandıkları görülmektedir. Ayrıca, özellikle Asya krizi sonrasında tüm derecelendirme kuruluşları not sistemlerini yeniden değerlendirmişlerdir. Yeni derecelendirmede kısa vadeli borçlara, bankacılık sektöründeki risklere, likidite riskine duyarlılığı ve buluşma etkisine daha büyük