• Sonuç bulunamadı

C- Terör Örgütleri (Madde 7)

V- 5187 Sayılı Basın Kanunu

4. Basın Suçları ve Basında Sorumluluk Rejim

5680 Sayılı Kanun’da basın yoluyla işlenen suçlarda cezai sorumluluk konusunda birlikte sorumluluk yoluna gidilmişti. Mülga kanunda ceza sorumluluğu “(…) suçu meydana getiren yazıyı veya haberi yazan veya resmi veya karikatürü yapan kimse ile beraber b mevkutenin ilgili sorumlu müdürüne (…)” denilmek suretiyle eser sahibi ile sorumlu müdürde bulunmaktaydı. Bununla beraber, sorumlu müdüre verilecek hürriyeti bağlayıcı cezaların para cezasına çarptırılacağı belirtilmişti. Süreli yayınlarda eser sahibinin belli olmaması durumunda sorumlu müdür, eser sahibi belli olmayan kişinin kimliğini en geç mahkeme tarafından yapılacak ilk sorguya kadar doğru şekilde açıklamaz ise eser sahibi gibi sorumlu olacak ve hakkında verilecek hürriyeti bağlayıcı ceza para cezasına çevrilmeyecekti. 5187 Sayılı Kanun’un 28. maddesindeki düzenlemeye göre 18. ve 22. maddedeki suçlar dışında bu kanunda öngörülen suçlar için verilen para cezaları hürriyeti bağlayıcı cezaya çevrilemez.218 5187 Sayılı Kanun’un 12. maddesinde düzenlenen süreli yayın sahibinin, sorumlu müdürün ve eser sahibinin haber kaynaklarını açıklamaya zorlanamayacağı hükmü gereği 5187

217Çankaya/Yamaner, s. 123-124.

Sayılı Kanun’da sorumlu müdür eser sahibinin kimliğini açıklamaya zorlanamayacaktır. 5187 Sayılı Kanun ise 11. maddede Ceza Hukuku’ndaki klasik sorumluluk sistemini benimseyerek süreli ve süresiz yayınlarda cezai sorumluluğun ilk etapta eser sahibinde olacağını belirtmiştir.219 Yargıtay’ın da bu isabetli olarak bu görüşü benimsediği 20.12.2005 tarihli kararında;

“5187 sayılı Basın Kanununun 11. maddesi uyarınca davaya konu yayının eser sahibi araştırılıp sonucuna göre sanıkların hukuki durumunun tayin ve takdiri gerekirken, eksik soruşturmayla yazılı biçimde hüküm kurulması, (…) bozmayı gerektirmiş (…)” kanaatine varmıştır.220

5187 Sayılı Kanun’un 5680 Sayılı Kanun’dan farklı olarak kabul ettiği söz konusu sistem ceza sorumluluğunun şahsiliği ile üçüncü kişilerin fiillerinden sorumlu olmama prensiplerine uygundur.221 Süreli yayınlarda sorumlu müdür ve sorumlu müdürün bağlı olduğu yetkililerin sorumlu olabilmesi için eser sahibinin belli olmaması ya da eserin yayımı sırasında cezai ehliyete sahip olmaması ya da yurt dışında olması sebebiyle Türkiye’de yargılanamaması ya da eser sahibine verilecek cezanın başka bir suçtan dolayı kesin hükümle mahkum edildiği cezaya etki edememesi hallerinden en az birinin varlığı gereklidir.

5187 Sayılı Basın Kanunu’na göre ceza sorumluluğu bakımından süreli olmayan yayınlarda sorumluluk yine ilk etapta eser sahibinin olacaktır. Süreli yayınlar bakımından sorumlu müdürün sorumluluğu için aranan şartların varlığı halinde süreli olmayan yayınlarda yayımcı sorumlu olacaktır. Fakat 11. maddenin ilk fıkrasındaki düzenlemeden farklı olarak ikinci fıkrada yayımcının belli olmaması veya basım sırasında ceza ehliyetine sahip bulunmaması ya da yurt dışında bulunması nedeniyle Türkiye’de yargılanamaması hallerinde basımcı sorumlu olacağı belirtilmiştir. 5680 Sayılı yasada ise süreli olmayan yayınlardaki sorumluluk süreli yayınlardaki sorumluluk esaslarına tabi idi. Tek fark sorumlu müdürün sorumluluğu yerine yayıncının sorumluluğunun söz konusu olmasıydı.222 Yargıtay’ın müstehcen içerikli dergi yayınlamak suçundan yerel

219Çankaya/Yamaner, s. 129.

220Yargıtay 8. CD, 20.12.2005, 2004/10487 E, 2005/12302 K; (çevrimiçi) www.hukukturk.com 221İçel/Ünver, Kitle Haberleşme Hukuku, s. 270.

mahkeme’nin 20.09.2004 tarihinde sanık hakkında verdiği mahkumiyet kararını bozma gerekçelerinden biri şu şekildedir:

“(…) 26 Haziran 2004 tarihinde yürürlüğe giren 5187 sayılı Yasanın 2. maddesinin 1. fıkrasındaki eser sahibi tanımı, aynı yasanın cezai sorumluluk başlığı altındaki 11. maddesi hükmü, TCK. nu(ı)n 426. maddesi ile birlikte değerlendirilip, araştırma yapılarak, TCK. nu(ı)n 2. maddesi de gözetilmek suretiyle sonucuna göre hükmedilmesi lüzumu (…)”.223

Basın Kanunu’nun 11. maddesinde basının yargıyı etkilememe yükümlülüğü düzenlenmiştir. Cumhuriyet savcısının görevini etkin bir şekilde yerine getirmesini temenni amacı taşıyan madde düzenlemesine göre hazırlık soruşturmasının başlamasından takipsizlik kararının verilmesine kadara geçecek sürede işlem yapıldığına dair haberler ayrık olmak üzere224 Cumhuriyet Savcısı, hakim ve mahkeme işlemlerinin ve soruşturma ile ilgili diğer belgelerin içeriğine yönelik haber yapılması durumunda yayımcının ağır para cezası ile sorumlu olacağı düzenlenmiştir. 5187 Sayılı Kanun’un 21. maddesinde Türk Medeni Kanunu hükümleri gereğince evlenmeleri yasaklı olan kişiler arasındaki cinsel ilişkiyle ilgili haberlerde söz konusu kişilerin, Türk Ceza Kanunu 414., 415., 416., 421., 423., 429., 430., 435., ve 436. maddelerinde işlenen suçlara ilişkin suçlarda mağdurların, 18 yaşından küçük olan kişilere ilişkin suçlara ya da 18 yaşın altındaki kişilerin işlediği suçlarda bu kişilerin kimliklerinin açıklanması yasaklanmıştır. 20. maddede ise cinsel saldırı, cinayet ve intihara özendirmeye ilişkin haberlerde haber sınırını aşan ya da kişileri söz konusu fiillere özendiren haberlerin yapılması yasaklanmıştır.

2. Basın Yoluyla Doğan Saldırılarda Hukuka Uygunluk Nedenleri I- Genel Olarak

Yukarıda belirtildiği üzere Anayasa madde 12 kişilik haklarını düzenlemiştir. Bununla bağlantılı olarak yine Anayasa’nın 20. Maddesinde özel hayata ve aile hayatına saygı gösterilmesi gerektiği belirtilmiştir. Bu düzenlemelerden başka

223Yargıtay 5. C.D., 06.06.2006, 2005/18002 E, 2006/4992 K; (çevrimiçi)www.hukukturk.com 224Çankaya/Yamaner, s. 125.

Türk Medeni Kanunu’nun 24. maddesinde; “hukuka aykırı olarak kişilik hakkına saldırılan kimse, hakimden saldırıda bulunanlara karşı korunmasını isteyebilir. Kişilik hakkı zedelenen kimsenin rızası, daha üstün nitelikte özel veya kamusal yarar ya da kanunun verdiği yetkinin kullanılması sebeplerinden biriyle haklı kılınmadıkça kişilik haklarına yapılan her saldırı hukuka aykırıdır.” düzenlemesi yer aldıktan sonra yine Türk Medeni Kanunu’nun 25/3 maddesinde “Davacının, maddi ve manevi tazminat istemleri ile hukuka aykırı saldırı dolayısıyla elde edilmiş olan kazancın vekaletsiz iş görme hükümlerine göre kendisine verilmesine ilişkin istemde bulunma hakkı saklıdır.” ve Borçlar Kanunu’nun 49. maddesinde, “Şahsiyet hakkı hukuka aykırı bir şekilde tecavüze uğrayan kişi, uğradığı manevi zarara karşılık manevi tazminat namıyla bir miktar para ödenmesini dava edebilir. Hakim, manevi tazminatın miktarını tayin ederken, tarafların sıfatını, iştigal ettikleri makamı ve diğer sosyal ve ekonomik durumlarını da dikkate alır.” düzenlemeleri basının basın özgürlüğünü kullanırken bireylerin kişilik haklarını ihlal etmemeleri gerektiğini ortaya koymaktadır.

Yukarıda yer verilen yasal düzenlemeler incelendiğinde de görüleceği üzere çeşitli yasalarla hem basın özgürlüğü, hem de bireylerin kişilik hakları güvence altına alınmıştır. Hukuk düzeni çatışan iki değeri aynı anda koruyamayacağından, basın özgürlüğünün kullanılmasının sınırlarının çizilmesi gerekmektedir.

II- Hukuka Uygunluk Nedenleri

Yargıtay Hukuk Genel Kurulu tarafından da benimsenen Yargıtay 4. Hukuk Dairesi’nin yerleşik içtihatları ışığında basının tarafsız ve özgür biçimde kamuoyunu aydınlatma, düşünce ve görüşleri eleştirme, tartışma, haber verme gibi görevleri bulunmaktadır.225 Basının söz konusu görevlerini yerine getirebilmesi için ona belirli bir ayrıcalık ve etkinlik alanı bırakılmalıdır. Basına böyle bir etkinlik alanının tanınmasının sebebi bireylerin ve kitlelerin özgürce haber alabilmesidir. Yukarıda da değinildiği üzere basının özgürlük alanı ile

225“Davaya konu haber/yazının ve resimlerin dayanağı olan olgular yadsınamaz temel gerçekler olduğuna göre, bazı yan noktalar ve eleştirinin sert olması, haber/yazıyı hukuka aykırı kılmaz. Aksi takdirde basın özgürlüğü, düşünce özgürlüğü ve düşündüğünü ifade hakkı, özgürlükçü demokratik düzenin öngörmediği biçimde kısıtlanmış ve hatta tazminat sorumluluğu korkusu içinde basın işlevini yerine getiremez olur.” HGK, 14.10.1998-695/702; (naklen Erol Çetin, Açıklamalı - İçtihatlı Basın Hukuku Hukuk - Ceza, 2. Baskı, Seçkin Yayıncılık, Ankara 2004, s. 174-175).

bireylerin kişilik hakları dengelenmelidir. Basının haber verme görevini yerine getirmek suretiyle kullanacağı hakkın özel hukuk alanındaki sınırını çizen ilkeler gerçeklik, toplumsal ilgi, kamu yararı, güncellik ve konu ile ifade arasındaki düşünsel bağlılıktır. Basının belirli bir haberi verirken bu ilkeler doğrultusunda hareket etmesine rağmen bireylerin veya kitlelerin kişilik hakları ihlal edilse dahi ortaya çıkan bu durumdan dolayı basının sorumluluğu yoluna gidilemez.

“Basının, haber verme fonksiyonunu yerine getirirken kullanacağı hakkın özel hukuk alanındaki sınırı gerçeklik, kamu yararı ve toplumsal ilgi, güncellik, konu ile ifade arasında düşünsel bağlılık kuralları ile belirlenmiştir. Haber verme hakkı bu sınırlar içerisinde kaldığı sürece hukuka uygundur.”226

Basının haber yapma özgürlüğü ile bireylerin kişilik haklarını sık sık karşı karşıya getiren durumlardan biri de basının politik faaliyetlerle ilgili politikacıları hedef alarak yaptığı haberlerdir. Yargıtay’ın konuya bakış açısına göre, politik faaliyetlerde bulunanlar, toplum içinde edindikleri imajdan kolay sıyrılamazlar. Söz konusu imajdan dolayı da politikacıların eleştirilerin ve tartışmaların odağını oluşturmaları kaçınılmazdır. Siyaset sahnesinde yer alan kişiler kendilerine yönelen alkışlar kadar sert eleştirilere de katlanmak durumundadırlar.

1995 Aralık seçimlerinde bazı partiler arasında ittifak kurulması gündeme gelmişken bu ittifakın öznelerinden biri olan Yeni Demokrasi Hareketi’nin lideri C.B’nin yakın tarihte adının karıştığı Kahramanmaraş olaylarının C.B ile ilgili öfke toplanmasına yer açtığına ve bu durumun ittifaka gölge düşürmesi sebeplerine ilişkin basında çıkan bir haberde C.B hakkında sanık ifadesi kullanılmıştır. Söz konusu durumdan dolayı davaya konu haber/yazı nedeniyle davacının (C.B) kişilik haklarına saldırıldığı iddiasıyla davalılar hakkında manevi tazminat davası açılmıştır. Yerel Mahkeme davayı kısmen kabul etmiştir. Davalılar vekilinin yaptığı temyiz neticesinde Yerel Mahkeme kararında direndikten sonra dosya Hukuk Genel Kurulu’nun önüne gelmiştir. Hukuk Genel Kurulu, Özel Daire’nin bozma kararında açıkladığı gerektirici nedenleri benimsemiş ve direnme kararını bozmuştur. Özel Daire’nin gerekçeli kararına göre; gerçekten de anılan Kahramanmaraş olayları sonucunda C.B’de suçlanmış,

tutuklanmış, hakkındaki ceza davası beraatle sonuçlanmıştır. Dolayısıyla C.B’nin sanıklığı adli bir gerçekliktir; zira kimse sanıkla hükümlüyü karıştıramaz. Aksi takdirde kişilik hakları ihlal edilmiş olur. Söz konusu eleştirilerin odağındaki kişiler politikacılar olduğunda, ülkeyi yönetme isteğinde olduklarından dolayı, toplum içinde edindikleri imajdan haksız da olsa, kolayca sıyrılamazlar. Sık sık tartışmaların merkezinde bulunmaları açıklanan nedenlerden dolayı kaçınılmazdır.

“ Haber/yazıda davacı için ‘mahkum’ değil ‘sanık’ sözlerine yer verilmiştir. Sanıklığı da adli bir gerçektir. Her ne kadar, sanık sıfatı dava sonucuna kadar sürdüren bir tanımlama ise de, politikacılar için, bazı olaylarda, bu değerlendirmelerin yapılması da onlar yönünden kaçınılmaz bir durumdur. Nitekim, gündemdeki bir kısım seçim ittifakları da gerçekleşmemiştir.”227