• Sonuç bulunamadı

3. Parasal Aktarım Kanalları

3.3. Kredi Kanalı

3.3.1. Banka Kredileri Kanalı

Banka kredileri kanalı, bankaların, geleneksel faiz oranı kanalında olduğu gibi sadece pasif tarafını değil, aktif tarafını da içermektedir. Ayrıca kredi kanalında, finansal piyasalardaki asimetrik enformasyon problemini çözebileceği düşünülerek ekonomide bankaların önemli role sahip oldukları üzerine vurgu yapılmaktadır. Kredi kanalına göre, sıkı para politikası uygulaması sonucunda krediler sınırlanmakta ve bankaya bağlı borçlular için dış finansman primi yükselmektedir. Dış finansman primi üzerindeki parasal şokun etkisi banka kredisi dışında fon bulamayan küçük firmalarda, banka kredisi dışında fon bulabilen büyük firmalara nazaran daha büyük olmaktadır. Dolayısıyla bu durum, hasıla seviyesindeki dalgalanmaların sadece faiz oranı etkisiyle değil, dış finansman primiyle de açıklanmasını zorunlu hale getirmektedir77.

Banka kredileri kanalı, kredi piyasalarında asimetrik enformasyon problemini çözmede bankalara özel bir rol verdiği için ve para politikası şoklarından etkilenen bankaların kredi davranışları üzerinde odaklandığı için, dar anlamda kredi kanalı olarak da ifade edilmektedir78.

Kredi kanalının çalışabilmesi için üç varsayımın geçerli olması gerekmektedir. İlk varsayım olarak, geleneksel faiz oranı kanalının aksine banka kredisi ve finansman bonolarının firmanın finansmanı açısından tam ikame varlıklar olmaması gerekmektedir79. Bu varsayımın geçerliliği, asimetrik enformasyon probleminin varlığıyla açıklanmaktadır. Finansman bonosu, hanehalkına ihraç edilen bir menkul kıymettir. Hanehalkının firma hakkındaki

77 Christina D. Romer, David H. Romer, “Credit Channel or Credit Actions? An Interpretation of The

Postwar Transmission Mechanism”, NBER Working Paper, No: 4485, October 1993, ss. 1-40.

78 Kuttner ve Mosser, a.g.m., s. 17. ; Çavuşolu, a.g.m., s. 7.

79 Ahmet Şengönül, “Banking Risks and Effectiveness of Bank Lending Channel in Turkey”,

bilgisi o firmaya borç verecek ve daha sonra da firmayı düzenli olarak gözetleyip denetleyecek ölçüde değildir. Bu yüzden, hanehalkı ya firmaya hiçbir şekilde borç vermeyecek ya da gözetleme ve denetleme işlevini yerine getirecek bir gözetleyici vekile (delegated monitor) yani bankaya ihtiyaç duyacaktır. Firmalar açısından bakıldığında ise, firmalar, ihraç edecekleri menkul kıymetleri ters seçim ve ahlaki riziko gibi problemler içermediğini hanehalkına ispatlamak için bir finansal aracıya ihtiyaç duymaktadırlar. Bu ihtiyaç da, finansman bonosu ihracı ile banka kredisi kullanmanın niçin birbirini tam ikame eden finansman şekilleri olmayacağını ortaya koymaktadır80.

İkinci varsayım olarak, para otoritelerinin uyguladıkları politikaların bankaların kredi arzını etkilemesi gerekmektedir. Para otoritelerinin mevduat munzam karşılıklarını kullanarak piyasaya müdahale ettiği varsayıldığında, kredi hacmi üzerindeki etkinin mevduat munzam karşılıklarına ve mevduat munzam karşılıklarının da bankaların sahip olduğu mevduat miktarına bağlı olduğu düşünüldüğünde, kredi kanalının çalışması finansal sistem içerisinde toplam mevduat miktarının büyüklüğüne bağlı olacaktır. Bu durumda, bankaların aktif- pasif yapıları ve portföy tercihlerine dayanan dört durumun kredi kanalının etkin bir şekilde işleyip işlemeyeceğinin anlaşılması için incelenmesi gerekmektedir. Bunlardan ilki, banka dışı finansal aracıların varlığı ve büyüklüğüdür. Banka dışı finansal aracıların varlığı ve finansal sistem içerisinde önemli bir paya sahip olmaları durumunda mevduat dışı finansal kaynak yüksek olacaktır. Bu durumda, para otoritelerinin mevduat munzam karşılıklar ile oluşturdukları politikanın toplam kredi arzını etkileme yeteneği azalacaktır. Öte yandan, banka dışı finansal aracıların finansal sistem içerisindeki payı düşük olsa da, eğer toplam işlem miktarı üzerinde marjinal oyuncular olarak bir etkileri varsa ve fiyatı etkileyebiliyorlarsa, kredi kanalı yine çalışmayacaktır. Buradaki marjinal etkinin anlamı şudur: Bir malın fiyatını kısa vadede belirleyen şey o malın stok miktarı değil, alım-satıma konu olan miktarıdır. Aynı durum faizler için de geçerlidir. Banka dışı finansal aracılar, toplam finansal sistem içerisinde düşük bir paya sahip olsalar da, eğer ikinci el işlemlerinde yeterince aktifseler, faiz oranının yükselmesini önleyebilirler. Faiz oranının yükselmemesi (uyum göstermemesi)

sonucunda kredi kanalı çalışmaz. İkincisi, bankaların rezervlerdeki değişime kredilerden ziyade tahvillerinin miktarını değiştirerek tepki vermeleridir. Bankaların uygulanan para politikası sonucunda doğacak olan likidite ihtiyaçlarını kredilerini azaltarak değil, toplam tahvil stokunu azaltarak gidermeleri kredi kanalının çalışmasını engellemektedir. Üçüncüsü, bankaların mevduat dışı kaynak toplama yetenekleridir. Para otoritelerinin mevduat munzam karşılıkları kullanarak yapacakları herhangi bir müdahale mevduat dışı kaynakları etkilememektedir. Bu yüzden, bankaların mevduat dışı kaynak toplama yetenekleri arttıkça, kredi kanalının işlemesi o derece zorlaşmaktadır. Dördüncüsü, risk tabanlı sermaye gerekliliğinin varlığıdır. Bankacılık sisteminin kredi ve tahvil arasında yaptığı portföy tercihi, likidite ihtiyacı ve toplam riski tarafından belirlenmektedir. Öte yandan, bankalar günümüzde çok sayıda kısıtlamaya tabidirler. Bu kısıtlamaların bir bölümü, bankaların risk üstlenme seviyesini kontrol etme amacı taşıyan ihtiyati düzenlemelerdir. Risk bazlı sermaye yeterlilik koşulları, belli kişi ve kuruluşlara açılacak krediler için tavan uygulamaları, seçici kredi politikaları, diğer risk kısıtlamaları bunlardan bazılarıdır. Bu düzenlemeler, bankaların toplam risk seviyesini kontrol etmeye yönelik sınırlamalar içermektedir. Bu sınırlamaların ise aktarım süreci üzerindeki etkisi tartışmalıdır. Toplam kredi miktarını sınırladığı için aktarım mekanizmasını zayıflattığı yönünde görüşler olduğu gibi; ekonomideki devrevi hareketlere bağlı olarak banka bilançolarının kredi kalemlerinde ortaya çıkan aşırı dalgalanmaları azalttığı da ileri sürülmektedir. Dolayısıyla, bu ihtiyati düzenlemeler gerektiğinde para politikasının etkinliğini artıracak şekilde kullanılabilmektedirler81.

Üçüncü varsayım olarak, parasal şokları tamamen nötr olmaktan koruyacak mükemmel uyumlu olmayan bir fiyat ayarlaması olması gerekmektedir. Merkez bankasının yaptığı herhangi bir parasal müdahale ilk olarak finansal aracılara yansımaktadır. Burada hanehalkı ve firmalar arasında bir fark ortaya çıkmaktadır. Firmalar, finansal aracılara daha yakın çalışmakta ve bu nedenle parasal değişikliklere hanehalkından daha çabuk uyum göstermektedirler. Bu durum, kredi faizlerinin piyasa koşullarına mevduat faizlerinden daha çabuk tepki göstermesine neden olmaktadır. Firmaların, bankaya bağımlı ve hanehalkının, bankaya bağımlı

olmayan olarak ele alınması durumunda; parasal bir daralma kredi faizlerini, mevduat faizlerinden daha önce yükseltecektir. Bu durum, bankaları aktif kompozisyonlarını ayarlamaya yani kredi miktarlarını daraltmaya yönlendirecektir. Çünkü, bankalar aktif taraflarında artan likidite ihtiyaçlarını, pasif tarafında aynı hızla karşılayıp giderememektedirler. Eğer, kredi ve mevduat faizleri mükemmel uyumlu olup, aynı anda hareket etselerdi; bankaların aktiflerini yeniden düzenleme ihtiyacı doğmayacak ve kredi kanalı çalışmayacaktı82.

Bu varsayımlar altında, banka kredileri kanalı şu şekilde işlemektedir: Genişletici bir para politikası uygulaması (M↑), banka rezervlerini ve banka mevduatlarını artıracaktır. Bunun sonucunda, banka kredilerinin miktarında (L↑) artış olacaktır. Bankaya bağımlılar için kredilerdeki bu artış yatırım harcamalarında artışa neden olacaktır. Yatırım harcamalarının artması ise, hasıla seviyesini artıracaktır. Bu durum şematik olarak aşağıdaki gibi gösterilebilir83:

M↑ Î banka mevduatları ↑ Î L↑ Î I↑ Î Y↑ (12)

Para politikasının bankalara gitmeksizin hisse senedi ve tahvil piyasaları aracılığıyla kredi piyasalarına erişebilen daha büyük şirketlerden ziyade banka kredilerine daha fazla bağlı olan daha küçük firmalar tarafından harcamalar üzerinde daha büyük bir etkiye sahip olduğu, kredi kanalının önemli bir çıkarsamasıdır84.