• Sonuç bulunamadı

1. BÖLÜM

3.1. Mao Döneminde Çin’in Sosyal Planlama Ekonomisi

3.1.1. Bağımsızlık Döneminde Çin’in Ekonomik Durumu

Çin’in bağımsızlık kazanması yeni bir dönüm noktasına imza atmıştır. 1840 yılındaki Afyon Savaşıyla başlayan yarı sömürge ve yarı feodal düzene son verildi. Çin binlerce yıllık devlet geleneğinde esas tehdit olarak kuzeydeki bozkır milletlerinden kendini müdafaa etme stratejisi uygulamiştir. En güçlü dış tehditler hep kuzeyden geldiği için “Çin Seddi” gibi müdafaa kuruluşlar kuzey sınırlarını korumak için yapılmıştır. Doğu ve güney doğu sahil bölgelerine gelecek, bir güçlü dış tehdit olmadığından kuzeyde yapıldığı gibi büyük müdafaa kuruluşları bu bölgelerde yapılmamıştır. Bu yüzdendir ki deniz ve deniz kuvvetlerine çok ilgi duyulmamıştır. Çin’in imparatorluk geleneği hep kara kuvvetlerine bağlı kalmıştır.

Ama bu Çin’in deniz kuvvetlerine sahip olmaması anlamı taşımaz, fakat deniz kuvvetlerinin devletin eski dönemlerinde yüzleştiği gerçeğiyle ikinci konumda ilgi sergilemektedir. Devlet içinde ticaret, taşımacılık, askerlerin bir bölgeden diğer bölgeye taşınması gibi amaçlara hizmet eden kanallar ve nehirlerden oluşan oldukça gelişmiş suyollarına sahip olduğundan gemicilik sanayisine hep sahip olmuştur. Hatta Ming döneminde, Zhenghe’nin liderliğinde düzenlendiği deniz seferleri aynı dönemdeki Avrupa deniz kuvvetlerini bile gölgede bırakıyordu. Fakat ondan sonra gemiciliğin gerilemesiyle dış ticaret maalesef kısıtlanmaya maruz kalır(Wei ve Chongqing,2011:5).

Avrupa toplumunda meydana gelen bir kaç asırlık siyasal, iktisadi, teknoloji, fikir alanındaki kökten değişimler Avrupa ve dünyanın kaderini büyük ölçüde etkilediği gibi Çin’i de etkiledi. 19. Yüzyılın ortalarındaki İngiltere saldırısıyla Çin’e gelen dış tehdit artık atlı bozkırlardan değil ateşli silahlarla donatılmış yabancı deniz kuvvetlerinden gelecektir. 1840 yılındaki ilk Afyon Savaşını, 1856-60 İngliz-Fransız müttefik kuvvetlerinin saldırısı(İkinci Afyon Savaşı), 1884 Çin- Fransız Savaşı, 1894 Çin-Japonya Savaşı, 1900 yılındaki sekiz-müttefik devletin saldırısı vb. bunları takip eden eşitsiz anlaşmalarla büyük miktarda tazminat, toprak ve nüfuz bölgeleri elde etmiştir(Jian,1992:6).

Yabancılar, Çin’in merkezi hükümetin zayıflığı, modern teknolojilerden yoksul olmasından yararlanarak güçlü askeri ve modern kapital üstünlüğüyle Çin’deki siyasi ve iktisadi etkisini güçlendirmiştir. Bazı topraklar modern kapitalist Avrupa ve Japonya gibi

78

yabancılar tarafından işgal edilmiş, eşit olmayan anlaşmalarla bu devletler Çin’deki nüfuzunu genişletmek için yarışmıştır. Devlet gelirinin birçoğu tazminat ve yabancılara borç ödemek için sarf edildiğinden kalkınma için yeterli yatırım yapamadı. 1911 yılındaki devrimler Mançu yönetimi devredilse de kurulan yeni devlet Çin’in yarı sömürge gerçeğini değiştirmekten yetersiz kalır. 1868 yılındaki ıslahattan sonra kısa süre zarfında toplumsal olarak her alanla muhteşem ilerlemeler kayıt ederek modern devletler statüsüne gelen Japonya ise Çin’de kendi nüfuzunu inşa etmek için batı kapitalist güçleriyle rekabet edebilecek duruma gelmiştir.

Çin’e egemen olma amacıyla mücadele veren Japonya 1930 yıllarının başından beri etki alanında bulunan Mançurya’yı ele geçirmeyi başardı ve orada kukla bir devlet bile kurdu. 1937 yılında ise tüm Çin’i ele geçirmek istilasını başlattı ve kısa vadede çok başarılı olarak birçok önemli kent ve ticaret alanlarını ele geçirdi(Ponting,2011:791). Bu dönemde Japonya askeri, teknoloji ve ekonomik güç bakımından Çin’den üstündü. Ama bunlar Japonya’nın Çin’i işgal etmesinde yeterli değildi. Japonya küçük bir ada devletiydi, kıtasal yapıya sahip olan Çin’le karşılaştırıldığında toprak ve nüfusun büyüklüğü açısından çok küçüktü.

Çin’den başka yine Kore yarım adası ve Güney Doğu Asya ülkelerine de genişlediğinden bu kadar geniş alanları uzun dönem istila edebilecek potansiyel kaynaklara sahip değildi. Uluslararasındaki gelişmeler ve diplomatik yeterlilik de gerekiyordu. Japonya’nın Doğu Asya’daki egemen güç olma hırsı başka bir büyük devletin en aşırı çabaları sayesinde engellenebilirdi(Kennedy,1996:242-3). Bir de Pasifik’te Amerika’yı karşısına alması, Japonya ve Japon karşıtı güçler arasındaki güç dengesini tersine çevirir. Hem Sovyet hem Amerika Japonya’nın Asya’da egemen güç olmasını istemiyordu. Japonya sonunda Çin’e egemen olmada başarılı olamadı ve Çin’in müttefiklerinden Amerika ile Sovyet önderliğindeki ittifak devletler karşısında ikinci dünya savaşının sonunda yenilgiye uğramıştır.

Japonya savaşının sonunu takip eden Çin iç savaşı 1949 yılında Mao Zedong önderliğindeki komünist devriminin zaferiyle sona erdi. 1840 yılındaki ilk Afyon Savaşıyla başlayan ardı ardına devam eden işgale karşı mücadeleler ve iç savaşlar 1949 yılındaki yeni kurulmuş devlete ise tükenmiş bir Çin Ekonomisini miras olarak bırakmıştır.

79

Yıl 1820 Çin 1950 Çin 1820 Batı

Avrupa 1950 Batı Avrupa GSYİH (Kışı başına) dolar 600 439 1 204 4 579 GSYİH milyar 228.6 239.9 160.1 1396.2 Milyon nüfus 381.0 546.8 133.0 304.9 (Madison,2001:249).

Afyon Savaşı’nın arifesinde bile, Çin ekonominin büyüklüğü olarak dünyadaki en büyük ekonomiydi. Batı Avrupa iktisadinın boyutu Çin’e kıyasla baya küçük olsa da, iktisadin büyümesi hızlanmış ve kişi başına refah düzeyinde Çin’i geçmiştir. Avrupa’da patlak veren sanayi devrimi ve modern bilginin gelişmesi iktisadin kurulmasında kökten değişiklikler yaptı. Üretim geleneksel yöntemden makineleşmiş üretim şekline geçiş yaparak verimlilik daha da artış gösterdi. Çin’de ise üretim şekli ve toplumun iktisat yapısında eskisine göre kökten değişiklik ortaya çıkmadı. İktisadin yapısı geleneksel tarımsal karakterini korudu, üretim şekli ise kaba güç ve ilkel aletlere dayandığından gelişmiş kapitalist devletlerin makineleşmiş üretim şekli karşısında rekabet edebilmekten zayıf kalır. Çin’in bir sonraki iktisadi büyüme oranı maalesef sıfırın birnebze üzerinde seyir etmiştir. Devletlerin büyüme oranındaki farkların uzun bir süreç devam etmesi dünya ekonomik güç dengesindeki değişimlere yol açmıştır.

19. yüzyılın başlarında Çin ekonomisinin büyüklüğü Avrupa’nın ilerisindeydi; ama bu ekonomik kalkınmada da ileri anlamına gelmezdi. Çünkü iktisadi kalkınma ne kadar fazla üretim yapıldığı ya da ne kadar fazla çıktı oranı arttığından ziyade aynı zamanda ürünlerin üretiminde ve dağıtımında kullanıldığı teknoloji, kurumsal düzenlemelerin yapısını da dikkate almak zorundaydı. Batı’nın makineleşmiş modern üretim şekline karşılık, Çin’deki kapitalist sanayinin %80’i el sanatları endüstrisidir(Heping,1999:54). Ekonomik gelişmesiyle iyi bir örnek olarak bilindiği 1933’te bile, Çin imalat sanayisinin milli gelir içindeki payı sadece %9,1 civarındaydı. Bunun içinde makineleşmiş üretim %27 ve el sanatları %73oranındaydı(Xiang ve Li,2015:64).

80

1840 yılındaki Afyon Savaşıyla, Çin piyasasının Batı kapitalistleri tarafından zorla açılmasıyla, hazır batı ürünleri Çin’e akın etmiştir. Bu da, Çin geleneksel sanayisinin yıkımına neden olmuştur. Qing İmparatorluğunun son dönemlerindeki yönetiminin zayıflığı, modernleşmeye pek istekli olmaması ve başarılı politikalar üreterek kalkınmayı ve modernleşmeyi gerçekleştirebilmesine engel oldu. Yabancı baskısı ve sömürgecilik politikaları modernleşmeyi daha da zorlaştırır. Diğer bir etken ise, Çin’in geleneksel feodal ekonomik yapısında tarımsal piyasalar serbest değildi. Tarım ekonomisi yarı kapalı, hükümetin sıkı gözetimi altındaydı; tarımsal alanda uzun süre teknolojik yenilikler olmadığından üretkenlik seviyesinde bir durgunluk yaşanmıştır.

Hem devlet içi hem dış güçlerin olumsuz etkenlerinin sonucunda dünyadaki değişimlere kendini uyduramayarak, Çin dünyadaki en büyük iktisat konumunu kayıp eder. Bununla birlikte iktisadin büyümesi nüfusun büyümesinin gerisinde kalmıştır. Çin’in 1820 yılındaki kişi başına düşen gelir düzeyi 600 dolardan, 1950 yılında 439 dolara düşmüştür. Şehirleşme ve eğitim düzeyi çok düşüktür. 1950 yılın başlarında nüfusun %13’nden az bir kısmı şehirde yaşıyordu, okur yazar oranı %20’ye bile ulaşmıyordu(Lei ve Guotian,2005:13-14). Farklı düzeylerde, Çin’de modernleşme hareketleri zaman zaman olmuşsa da, toplumun büyük çoğunluğunu etkileyememiştir. Japon yatırımlarının etkisinde Mançurya ’da sanayi alanında gelişmeler kayıt edilmiştir. Doğudaki liman şehirlerinde genişleme ve ticaretin canlanması olumlu iktisadi olaylardan sayılabilir. 1901’de Çin Doğu Demiryollarının ve ardından Güney Mançurya Demiryolları’nın yapımıyla Kanada ve Avustralya ile kıyaslanabilir hale getirmek politik açıdan alt üst olan Çin için hayati önem taşıyordu(Ponting,2011:790). Çin kapısının zorla açılmasından sonra modern bilgi ve teknolojilerin gelişiminde bazı olumlu etkenler yaşanmıştır. Ama Çin iktisadinın yaklaşık %90’ını oluşturan bireysel tarım ve el sanat iktisadi kurulması geride kalmış ve eskisi gibiydi(Jian,1992:7).

Bazı sektörlerde büyümenin olumlu işaretleri görülmüşse de, geleneksel yaşam tarzı, eski fikir düşünce, modern bilgi ve iktisadi yönetim sisteminden uzak olan ve fakirlik hayatında hâkim durumunda olan çoğunluktaki Çin toplumu için bunlar çok fazla bir şey ifade etmiyordu. Enflasyon iktisadi buhran yaratmış, devlet genelinde ticaret aksamış, iktisat iflas etmişti. Coğrafik olarak çok geniş, millet ve kültür bakımından çeşitli, gelişmişlik düzeyleri bölgeden bölgeye farklı olan bir devleti nasıl bir arada tutmak hem de ona düzen getirmek Çin’i tekrar inşa etmekteki önemli noktaydı. 18. yüzyılda dünyanın en gelişmiş büyük iktisat merkezi konumundan, yüzyıllarca süren duraklama, dış müdahaleler, iç savaş

81

vb. nedenlerden dolayı dünyanın en fakir toplumlarından biri durumuna düşen bir ülke için refah arayışında bulunarak, çabalar harcayarak ülkeyi kalkındırmak, Çin’in sonraki yönetiminin ilk görevlerinden olacaktır.