• Sonuç bulunamadı

2.2. TÜRK SİNEMASI’NDA TAŞRAYA BAKIŞ

2.2.1. Başlangıçtan 2000’li Yıllara Kadar Türk Sineması’nda Taşra Temsili

2.2.2.2. Bağımsız Sinemada Taşra Temsili

Türk Sineması’nda önemli dönüşümlerin yaşandığı 1990’lı yıllar itibariyle, anlatının merkezi kentten taşraya doğru kaymaya başladığı ve bu yıllardan itibaren taşra imgesinin ayrı bir anlam, önem kazandığını söylemek mümkündür. 60’lı yıllara kadar üretilen filmlerde İstanbul’un merkez konumda olması, taşranın göz ardı edilmesine neden olmuştur (Suner, 2015). Bu yıllarda artan taşradan şehirlere göçlerle birlikte merkez ve taşra arasında oluşan mesafeli ilişki, zamanla taşranın daha görülür hale gelmesini sağlar. 2000 sonrası Türk Sineması’nda ise genellikle kimlik ve aidiyet kavramlarıyla birlikte ele alınan taşra imgesi, daha soyut, öznel ve psikolojik

mahrumiyetlerin yarattığı sıkıntıyı ifade etmenin en önemli yollarından birisi haline gelmiştir (Parça, 2017: 51). Taşra filmlerinin son dönem Türk Sineması’nda artmasına yönelik yönetmen Atalay Taşdiken’in yorumu da dikkate değer niteliktedir:

“Taşrayla ilgili filmler artmaya başladı. Bunda bence birincil etken, yeni kuşak sinemacıların film çekmeye başlaması, bu imkânı bulabiliyor olması, ki bunların çok büyük bir bölümü taşra kökenli yönetmenler yazarlar ya da senaristler. Bunun 2000 sonrasında objektiflerin taşraya yönelmesiyle ilgili önemli bir etken sayılması gerektiğini düşünüyorum. Yeni kuşak, kökeni taşra olan sinemacılar…”

(A. Taşdiken ile kişisel görüşme, 16 Temmuz 2018).

Yılmazkol’a göre (2011: 57-58) Yeni Türk Sineması’nda, taşraya dönüşün en iyi örneklerini, Nuri Bilge Ceylan Kasaba (1997) ve Mayıs Sıkıntısı (1999) filmleriyle vermiştir. Bu filmler bağımsız sinemanın taşraya bakışını şekillendiren bir kırılma noktası yaratmıştır. 2000 sonrası bağımsız Türk Sineması’nda taşra temsili, popüler sinemadaki gibi nostaljik bir bakış açısına sahip değildir. Örneğin, Türk bağımsız sinemasının öncülerinden olan Nuri Bilge Ceylan (Atam, 2011) filmlerinin taşraya bakışı ‘nostaljik’ değildir. Onun filmleri genelde evin, çocukluğun ve taşranın hiçbir şekilde geride bırakılamayacağını, ilelebet şimdiye ait olgular olarak kalacağını ifade etmektedir. Bu özellikleriyle Nuri Bilge Ceylan taşraya masalsı olarak değil, “doğrudan bugün yaşadığı durumuyla, taşrada ne kaldıysa ya da neye dönüştüyse ona bakmaktadır” (Suner, 2015: 106). Nuri Bilge Ceylan filmleri için yapılan bu yorum aslında Yeni Türk Sineması’nda bağımsız sinema alanında filmler üreten yönetmenlerin çoğu için de genellenebilir.

Bağımsız Türk Sineması’nda taşra, kimi zaman kendi taşrasını yaratmaya çalışan insan halleri, kimi zaman şehirlerin taşrasında yaşayanlar, kimi zaman da merkeze olan coğrafi uzaklık anlamında değerlendirilerek beyazperdeye yansıtılmıştır. Bu filmlerde insanların kendilerini şehirlere ya da taşraya ait hissedememe durumları, yaşanılan buhranlar, çabalar karakter ekseninde filmlerde yer almıştır. Bağımsız Türk Sineması’nda anlatısını taşra fonunda kuran başlıca filmler şöyledir: Kasaba (1997), Mayıs Sıkıntısı (1999), Uzak (2002)- Nuri Bilge Ceylan; Karpuz Kabuğundan Gemiler Yapmak (2004)- Ahmet Uluçay; Beş Vakit (2006)- Reha Erdem; Adem’ in Trenleri (2007)- Barış Pirhasan; Pandora’nın Kutusu

(2008)- Yeşim Ustaoğlu; Tatil Kitabı (2008)- Seyfi Teoman; Mommo: Kız Kardeşim (2009), Meryem (2013)- Atalay Taşdiken; Vavien (2009)- Yağmur Taylan, Durul Taylan; Yumurta (2007), Süt (2009), Bal (2010)- Semih Kaplanoğlu; (Yılmazkol, 2011: 58) Tepenin Ardı (2012)- Emin Alper; Sivas (2014)- Kaan Müjdeci; Kalandar Soğuğu (2015)- Mustafa Kara.

Özgür Yılmazkol “Son Dönem Türk Sineması’nda Taşra Temsili” (Yılmazkol, 2011: 59-60) adlı çalışmasında, 2000 sonrası Türk Sineması’nda taşranın hangi anlamlarda kullanıldığına ayrıca dikkat çekmiştir. Yılmazkol’un ilk olarak ele aldığı anlam ‘bir kaçış / sığınma mekânı’ olan taşradır. Şehirler, özelikle sanayileşme süreciyle birlikte bütün ikilemleri, karmaşıklığı ve telaşına rağmen içerisinde barındırdığı insanlara umut vadeden ve onlara daha yüksek bir refah seviyesi sunan yapılardır. Ancak 2000 sonrası Türk Sineması’ndaki filmlerde yer alan ana karakterlerde bu genel algının dışında bir farklılık söz konusudur. Türlü sıkıntı ve açmazlara rağmen taşra, bu filmlerde modernleşmenin de etkisiyle şehirde bunalan, çeşitli olumsuzluklar yaşayarak yeniden döndükleri, sığındıkları yer olarak tasvir edilmektedir. Taşranın bu şekilde bir kaçış/sığınma mekânı olarak konumlandırılmasının nedeni bazı önemli değerlerin henüz bu yerlerde kaybolmamasıdır. Sonbahar (2008) ve Yumurta (2007) bu tür filmlere örnek olarak verilebilir. Sonbahar’da Yusuf 12 yıl tutuklu kaldığı cezaevinden çıktığında köyüne döner. Yumurta’da ise, Yusuf karakteri taşradan eğitim almak için çıkar ve yıllar sonra geri döndüğünde, kasabada kalmayı tercih eder.

Taşraya yönelik diğer bir anlatım boyutu da ‘bir çocuk bakışı’ olarak taşradır. Bu filmlerde çocuk genellikle, bozulmamışlığın, temizliğin, saflığın ve kırılganlığın temsili olarak kullanılmıştır. Ancak bağımsız sinemada bu temsil, popüler sinemada olduğu gibi neşe ve mutluluk mekânı ya da çocuk üzerinden geçmiş dönemlere gönderme yapmak yerine; genel olarak günümüzdeki taşrayı var olan tüm sıkıntılarıyla ele alınmaktadır. Bu tutumu sergileyen filmler ise şöyle örneklenebilir; Karpuz Kabuğundan Gemiler Yapmak (2004), Beş Vakit (2006), Tatil Kitabı (2008), Mommo: Kız Kardeşim (2009), Bal (2010), Sivas (2014). Yılmazkol’ un ifadesiyle;

“…Son dönem Türk Sineması’nda mekânın bozulmamışlığı ve saflığı taşra ile kişilerin bozulmamışlığı, kırılganlığı ve iyi niyeti çocuklar aracılığıyla anlatılmıştır. Bu bağlamda modernizmin karşısında konumlanan geleneksellik ve geleneksel değerler taşra-çocuk perspektifinde izleyenlere aktarılmıştır. Tatil Kitabı filminde Ali, Karpuz Kabuğu’nda Recep ile Mehmet, Yumurta, Süt, Bal filmlerinde Yusuf, Mommo Kız Kardeşim filminde Ahmet ile Ayşe çocuk bakış açısından taşra yeniden inşa edilmiştir…” (2011: 68-70).

Yılmazkol’un bu tespiti popüler sinemada taşranın çocuk karakterler üzerinden temsiline karşı; bağımsız sinema kanadında yer alan yönetmenlerin taşra-çocuk karakterler eksenindeki anlatımlarının nasıl farklılaştığını anlamak açısından önemlidir. Bu yerinde tespit, 2000 sonrası Bağımsız Türk Sineması’nda ve özelinde Atalay Taşdiken filmlerinde taşra ailesinin nasıl konumlandırıldığını anlamak açısından da yol gösterici olacağı öngörülmektedir.