• Sonuç bulunamadı

Tylor’ın görüşlerinden yararlanan Frazer, büyüyü yanlış bir bilim (false science), verimi olmayan bir sanat olarak değerlendirir. Aldatıcı bir rehber olan büyü, doğa kanunlarının taklit edildiği yapay bir sistemdir (Frazer, 1954: 11).

Malinowski’ye göre büyü, başlangıçtan beri, insan için yaşamsal çıkar konusu olan fakat insanın normal akli çabaları dışında kalan bütün nesne ve olayların başlıca bir tamamlayıcısıdır. Büyü yalnızca insanın içinde bulunan ve büyü sanatıyla serbest bırakılabilen, kendini sesiyle ifade eden ve ayinin uygulanması yoluyla aktarılan bir güçtür (Malinowski, 1990: 64-65).

Lévy-Bruhl, büyüyü mistik deneyim olarak değerlendirir. İlkel toplumlardaki mistik deneyim, özünde görünmeyen bir dünyaya ait olan varlıklarla bağlantı kurmaktan ibarettir. İlkel düşünce yapısına göre insanın başına gelen kötülüklerde mutlaka büyülü bir gücün düşmanca müdahalesi vardır. Bundan dolayı ilkeller, modern insanlar gibi başarısızlık veya talihsizlik yaşadıkları zaman bunun sebebini kazaya bağlamayıp büyüsel nedenler aramaktadırlar. (Lévy-Bruhl, 2016: 32-52).

Lévy-Strauss, büyüyü konsensüs olarak tanımlamıştır. Bu olgu, toplum ve büyücü arasında bir uzlaşmadır. Toplum, doğaüstü güçlere sahip olduğuna inandığı büyücüye ayrıcalıklar tanır. Bunun karşılığında da büyücüden toplumun

beklentilerini karşılaması ve tanınan ayrıcalığın bedelini ödemesi beklenir. Bir uzlaşma olan büyü durumunun etkili olabilmesi için üç temel kural bulunmaktadır: Büyücünün yaptığı uygulamanın etkili olacağına inanması, büyüden etkilenecek kişinin büyücünün gücüne inanması ve kamuoyunun inanç ve beklentileri (Lévy- Strauss, 1993: 39). Bu üç kuraldan herhangi biri eksik olursa büyünün gerçekleşmeyeceğini söylemek mümkündür.

Mauss’a göre davranışların büyü olarak değerlendirilebilmesi için tekrar edilmesi ve bütün grubun bu davranışlara inanması gerekmektedir. Geleneksel olaylar şeklinde tanımlanan büyü ayinlerinin şekli, bir kişiden diğerine aktarılabilir ve ayin düşünce yoluyla benimsenebilir. Tanımları farklı olsa da hukuki eylemler, dinî ayinler ve teknik gibi pratik eylemler, büyüyle karıştırılmaktadır. Hukuki eylemlerin bünyesinde ayinlerin olmamasına karşın zamanla ayinsel eylemler biçimine dönüşmüştür. Büyü ile iç içe olan tekniğin etkisini olağanüstü güçlerden değil mekanik sitemlerden aldığı düşünülmektedir. Dinî ayinler, tanrılara adak sunulan, ilahiler okunan ve kurbanlar kesilen eylemlerdir. Büyü ayinleri bu eylemlerden uzak olduğu için dinî ayinlerden ayrılmaktadır (Mauss, 2013: 70-74).

Burton ve Grandy, büyüyü saklı veya gizli yollarla doğa dışı şeyler oluşturma sanatı veya teknolojisi şeklinde tanımladıktan sonra bazı büyücülerin servet kazanmak için büyüsel işlemlere başvurduklarını fakat büyünün asıl amacının her şeye kadir olmak, Tanrı’nın güçlerini elde etmek veya Tanrı’nın yerine geçmek olduğunu söylemektedirler. Gerçek büyücüler, Tanrı gibi olmayı ve evreni fethetmeyi amaçlarlar. Astrolojinin doğuşuna sebep olan “Yukarısı nasılsa aşağısı da odur” düşüncesine göre tanrıların, gezegen ve yıldızların hareketleri yeryüzüne doğrudan yansır ve insanları etkiler. Büyülü dünya görüşünde ise bu düşüncenin tam tersi olan “Aşağısı nasılsa yukarısı da öyledir” düşüncesi temel alınmaktadır (Burton ve Grandy, 2005: 54-58).

Rivers, büyü ve dinin ayrılan yönlerine değinirken büyüyü insanın kendi gücü üzerinde ya da doğasında var olduğuna inanılan güçlerin üzerinde etkili olmalarına bağlı olan uygulamalara başvurduğu bir sosyal süreçler kümesi olarak açıklar (Rivers, 2004: 12).

İbn Haldun, büyüyü çeşitlerine göre şu şekilde tanımlamıştır:

1. Sihir: Herhangi bir alet ve yardımcı unsur olmaksızın sadece himmet (kalbin teveccühü, dikkatin bir noktaya teksifi) ile tesir meydana gelir.

2. Tılsım: Feleklerin veya unsurların mizacından veyahut sayıların hassasından bir yardımcı sayesinde tesir.

3. Göz bağlama: Muhayyile hâlinde olan tesirdir. Bu çeşitten tesire sahip olan şahıs muhayyile kuvvetlerine yönelerek hayaller üzerinde bir çeşit tasarruf ederek faaliyette bulunur. (İbn Haldun, 2009: 899).

Er-Râzî, dilcilerin sihri “Gizli olan ve sebebi bilinmeyen bir şey” olarak açıkladıklarını söyledikten sonra büyü için “Sebebi gizli olan, hakikatinin aksine tahayyül edilen göz boyama ve aldatma ile yapılan her şeye isim olarak verilir” tanımını yapmaktadır (er-Râzî, 1988: 260-261).

Coşkun, büyüye olan bakış açısını “Şeytan yardımı ile ve bazı sebeplere sarılarak batılı hak suretinde göstermeye sihir denir. Sihir yapabilmek için habis bir nefis sahibi olmak gerekir. Çünkü şeytandan yardım alabilmek ve onunla münasebet kurabilmek için habis olmak başka bir deyişle şeytanlaşmış olmak gerekir” şeklinde açıklamıştır (Coşkun, 2007: 68).

Büyü için “Bir adamı hasta etmek, felakete uğratmak, öldürmek için yapılan bedhahane, düşmanane, tahripkârane ameliyelerdir” tanımını yapan Gökalp, büyünün telkinden ibaret olduğunu ileri sürmektedir. Kötü niyetli birinin yaptığı büyünün hedef alınan kişiyi etkilemesi için hedefteki insanın bundan haberdar olması gerekir. Eğer etki edilecek kişi, bu durumdan haberdar değilse yapılan büyü amacına ulaşamaz. Aynı şekilde ak büyü de telkinden ibarettir. Tedavi edici büyünün etkili olabilmesi için hastanın öncelikle kendisine yapılan kara büyüden sonrasında da iyileştirilmek için yapılacak olan ak büyüden haberdar olması gerekir (Gökalp, 2017: 130).

Boratav, iyi veya kötü sonuçlar almak için tabiat öğelerini, yasalarını etkilemek ve olayların olağan düzenlerini değiştirmek için girişilen işlemlerin tamamının büyü olduğunu ifade etmektedir. (Boratav, 2016: 121)

Hançerlioğlu, Dünya İnançları Sözlüğü adlı eserinde büyüyü “Doğaüstü güçlerle doğanın etkilenebileceği inancı” şeklinde açıkladıktan sonra büyünün araştırmacılar tarafından insanlığın en eski dini olarak kabul edildiğini dile getirir (Hançerlioğlu, 2000: 93).

Örnek, büyüyü “Temelinde dinamist dünya görüşüyle tabunun, çaresizlik, istek, çağrışım vb. psikolojik nedenlerin yattığı belli bir teknikle belli kurallar gerektiren ve büyücüler tarafından uygulanan pratik bir sanat” olarak değerlendirir (Örnek, 1971: 52).

Tanyu, büyüyü tabiatüstü gizli güçlerle ilişki kurularak veya kendilerinde gizli güçler bulunduğuna inanılan bazı doğal nesneler kullanılarak zararlı, faydalı veya koruma amaçlı bazı sonuçlar elde etmek için yapılan işler olarak tanımladıktan sonra büyülerin ahlaki amaç taşımadığını ve kutsalla bir ilişkisinin olmadığını belirtir (Tanyu, 1992: 501).

Araştırmacıların tanımından yola çıkılarak büyünün doğaüstü varlıkların gücünden yararlanılarak insanüstü etkiler meydana getirilmeye çalışılan uygulamalar ile bu varlıkların zararlı etkilerinden korunmak için yapılan pratikleri kapsadığı düşünülebilir. Sosyal antropologlar, büyünün fiziksel ihtiyaçları gidermek için kullanılan bir araç olduğu görüşünde birleşirlerken İslam âlimlerine göre büyü, zararlı etkilere ve insanları yanıltıcı özelliklere sahip olan bir olgudur.