• Sonuç bulunamadı

İlk Olarak 1999 yılında Pentagon’un raporlarında “Büyük Ortadoğu Planı” olarak yer alan proje, bu coğrafyanın demokratikleşmesini (!), yani yeniden şekillendirilmesini öng örmektedir. Planın fikir babasının, tarihçi Bernard Lewis olduğu iddia edilmektedir. Bu kapsamda Bernard Lewis, “Bu coğrafyadaki bütün milli kimliklerin çözülerek, bütün halkların Ortadoğu kimliğinde birleştirilmesi ve İstanbul’dan yönetilen bir “Ortadoğu Birleşik Devletleri” kurulması fikrini savunmuştur. Daha Sonraları ABD basınında çıkan bir takım yazılardan öğrenilen “Büyük Ortadoğu” Kavramı, "Büyük Ortadoğu Planı” adı altında, en açık biçimde, G.W. Bush'un "ulusal güvenlik danışmanı" Condoleeza Rice tarafından 2003 yılının Ağustos başında Washington Post gazetesine yazdığı bir makalede yer almıştır.153

Condoleeza Rice "Ortadoğu'yu Değiştirmek" başlıklı yazısında, 22 devletten oluşan ve 300 milyon nüfusa sahip olan bölgede "değişimin" gerçekleştirilmesinde Irak işgalinin kilit öneme sahip olduğunu belirtmiştir. Condoleeza Rice "Irak'ın özgürleştirilmesi, bölgeye İkinci Dünya Savaşı sonrası Avrupa'da yaşananlarla kıyaslanabilecek bir değişim yaşatacak. Büyük çatışmaların bitiminden yaklaşık 100 gün sonra İs rail ile Filistin arasında barış adımı atıldığını görebiliyoruz. Değişmiş Irak, nefret duygularının filizlenemeyeceği bir Ortadoğu için anahtar ülke olabilir." diyordu. Yazısında, bölgede daha uzun kalacaklarını belirten Rice, "Fas'tan Basra körfezine kada r olan tüm Ortadoğu ülkelerinde siyasi ve ekonomik değişimler yaşanacağını, Saddam Hüseyin rejiminin son bulmasının, bölgedeki değişimi kuvvetlendirdiğini, Arap aydınlarının, Arap hükümetlerinden eksik olan özgürlük anlayışını tanımlamalarını istediklerini , yeni bir Arap manifestosundan bahseden bölgesel liderlerin, Arap ülkelerinde iç reformlara, daha fazla siyasal paylaşıma ve ekonomik açıklığa destek verdiklerini" yazıyordu.

153

Diğer bir görüşe göre de, başta batılılar (AB ) ve Rusya olmak üzere Dünya politikasında sözü geçen devletleri ABD’nin Ortadoğu politikasına ortak çıkmasını öngören bu proje, ilk kez Amerika Dışişleri Bakan Yardımcısı Marc Grossman tarafından, Abu Dhabi Televizyonu’ nda 2003 yılının Ekim ayında yapılan bir söyleşide ortaya atılmış tı. Bir başka Dışişleri Bakan Yardımcısı, William J. Burns, Washington’da 2003 Kasımında verdiği bir konferansta konuyu biraz daha geliştirdi ve Ortadoğu’da bir birine bağlı dört sorunun çözümlenebilmesi için Batı dünyasının ABD ile iş birliği yapmasını vu rguladı. Bu dört sorun şunlardı:

• Iraklıların birleşmiş, istikrarlı ve müreffeh bir Irak Devleti kurmalarına yardımcı olmak.

• Filistin sorununun “ iki devlet “ ilkesi üzerinden çözümünü gerçekleştirmek.

• Terörist ve/veya terörü destekleyen devletle rle savaşmak.

• Ortadoğu ülkelerindeki siyasal ve ekonomik reformları desteklemek.

Burns’ a göre yeni Atlantik işbirliğinin ve dayanışmasının temelini bu alanda yapılacak işbirliği oluşturacaktı. Aynı görüşler, üç aşağı beş yukarı, 2004’ün başlarında yapı lan Davos toplantılarında Başkan Yardımcısı Dick Cheney tarafından da dile getirildi. ABD Başkan Yardımcısı Dick Cheney, Davos'ta, “Özgürlük ve Refah” Vadeden Büyük Ortadoğu projesinin ayrıntılarını açıklamıştır.

Ortadoğu ülkelerinin çoğunun demokrasiye el verişli olmayan toplumsal ve siyasal yapılarını geçmişteki deneyimleri nedeniyle Bush ve çevresindekilerden çok daha iyi bilen bazı AB üyeleri ile Rusya, üstelik Bush yönetiminin demokrasi getireceğim diye Irak’a yakında bir iç savaşa dönüşmesinden bile korkulan bir kargaşa getirmiş olmasına bakarak, bu projeye pek sıcak bakmamaktadır. Dahası, ABD’nin petrol sevdasında bugün bile Ortadoğu’daki gelenekçi tutucu yönetimleri desteklemekte olmasına bakarak, Bush’un bu projesinin içtenliğine inanmamaktadır.

Yine de bütün dünyayı karşısına almak pahasına da olsa ABD, Büyük Ortadoğu Projesini, adım adım hayata geçirme niyetinde ve kararlığında gözükmektedir. Sonuçları açısından değerlendirildiğinde, şu an tek süper güç konumunda bulunan ABD’yi dünya hâkimiyetin e biraz daha yaklaştıracak ve siyasi, ekonomik ve askeri etkinliğini daha da arttıracak olan Proje, gerçekleştiğinde, Fas’tan Endonezya’ya kadar uzanan ve çoğunluğunu Müslümanların oluşturduğu çok geniş bir coğrafya, ABD’nin etki alanına girmiş olacak. 1990’ların başında, çoktan hazır olduğu anlaşılan ve gerçeğe dönüşmesi için Bush önderliğindeki ‘şahin’ cumhuriyetçi politikacıların iş başına gelmesinin gerektiği ve başlangıç için de 11 Eylül ayarında sarsıcı bir ateşleyici etkene ihtiyaç duyan bu Proje’nin ABD açısından amaçlarını şu şekilde sıralamak mümkündür:154155

 "Terörle mücadele" sloganı ile terör örgütleri, teröre destek veren ülkeler ve/veya hareketlerin tasfiyesinin sürdürülmesi ve ABD'yi rahatsız eden oluşumların dağıtılması.

 Enerji kaynaklarının de netlenmesi ve ulaşım koridorlarının güvence altına alınması. (Hazar havzası, Basra Körfezi, Doğu Akdeniz, Kızıldeniz ve Malaka Boğazı'nın "emin ellere" geçmesi.) Dolayısıyla siyasi ve ekonomik reformların bu stratejik noktaların çevresinde başlatılması.

 ABD-İsrail karşıtlığını besleyebilecek eğitim müfredatlarının değiştirilmesi. Bu kapsamda Filipinlerdeki okullarda CIA uzmanları ders verirken, Endonezya, S. Arabistan ve Mısır'da eğitim müfredatı değiştirilmiştir.

154

Durmazuçar, Vedat, Ortadoğu’da Suyun Artan Stratejik Değeri, IQ Yayıncılık, 2002, İsranbul,

s 33.

155

 Bölge ülkelerinin askeri güçlerinin kont rol altına alınması/ zayıflatılması. Kitle imha silahlarına sahip olan, olmaya niyetlenen ülkelerin engellenmesi.

 Marshall yardımı tarzında benzer yardımların başlatılması, buna paralel olarak Amerikan nüfuzunun yaygınlaştırılması.

 Bölgede Batı karşıtlığı nı besleyen anlaşmazlıkların çözümü. Bazı anlaşmazlıkların Afganistan, Irak ve Filistin'de denendiği gibi "Karzai modeli" şeklinde yönetimlerin işbaşına getirilerek dondurulması. (Başkentlerin Afganistan’da olduğu gibi emniyet altına alınarak Başa getirilen yönetimin korunması,)

 Batı'nın askeri ve ekonomik kontrolünün önünü açacak yönetici kadroların oluşturulması, güçlendirilmesi, işbaşına getirilmesi.

 Kafkaslar, Orta Asya, Güneydoğu Asya ve Ortadoğu'da AB, Rusya ve Çin'in durdurulması, Türkiye'nin bu cep hede kullanılması.

 Ortadoğu'da Türkiye öncülüğünde Batı'nın hazmedebileceği türde bir İslam anlayışının geliştirilmesi ve bölgenin bu paralelde dönüştürülmesi.

Büyük Ortadoğu Projesi’nin altında ekonomik, siyasi ve stratejik açıdan birçok nedenler yatmak tadır. ABD, AB, Çin -Rusya-Hindistan gibi güçlerin, gelecek için dünya kaynaklarını paylaşma planından başka bir şey olmayan bu kavgada, Ortadoğu ülkelerinin ortak bir tavrı olmamakla birlikte, Türkiye’nin barışı destekler bir tavırla, askeri destek verme a rasında gidip gelmesi dikkat çekicidir. Bazı görüşlere göre ok artık yaydan çıkmıştır. Büyük güçlerin çatışması salt ekonomik açıdan yürümektedir, diğer bütün konular göstermelik ya da ikincil öneme sahiptir. 156

Büyük Ortadoğu Projesi kapsamında yaşanan büt ün bu gelişmeler Ürdün ve Türkiye’yi, Dünya’nın en sıcak bölgesinin tam da ortasına düşürmüştür. Bir yandan Balkanlar, bir yandan Kafkaslar, bir yandan da Ortadoğu’daki

156

Kaynak, Prof. Dr. Mahir, Büyük Ortadoğu Projesi , Röportaj Faruk Bilgin, İlk Yayınları, 2004, İstanbul, s 28.

çatışmalar, bölgede ciddi bir istikrarsızlık ortamı yaratmıştı. Türkiye ve Ürdün, çok ince bir siyaset izleyerek hem bu ateşin dışında kalmak hem de, doğru yerde doğru biçimde saf tutarak Dünya siyasetinden dışlanmamak durumundaydılar. Bu anlamda, Türkiye’nin Ortadoğu’daki yerini incelemeden ve Ortadoğu’nun Türkiye için önemini ve hassasiyet ini ortaya koymadan, Türkiye – Ürdün ilişkilerini anlamak ve açıklama olanaklı değildir. Çünkü Türkiye’nin Ürdün politikası, Türkiye’nin Ortadoğu politikasının bir uzantısı, bir parçasıdır.