• Sonuç bulunamadı

Şeria ve onu destekleyen Yarmuk Nehirleri tarafından sulanan Ürdün Vadisinde, İsrail’de ve Golan tepeleri bölümünde yaşanan su sorunu; bölgede İsrail ve Arap komşuları arasında mevcut olan siyasî gerilimi daha da artıran bir unsur olarak gündemdedir. Şeria Nehri ve koll arının sularının paylaşımı

145

Hıristiyanlık üç ana mezhepten oluşur: Katolik, Ortodoks ve Protestan. Ortodoksluk Balkanlar, Doğu Avrupa ve Rusya'da; Katoliklik İtalya, İspanya ve Güney Amerika'da; Protestanlık ise Avrupa'nın kuzeyi ile Kuzey Amerika'da yaygındır. Prote stanlığın çok çeşitli alt kolları bulunmaktadır. Bunlardan Scofield İncil'ini referans alan Evanjelik geleneğe göre, kıyametin kopmasından önce Hz. İsa yeryüzüne ikinci kez gelecek ve az sayıdaki yeniden doğuşçu Hıristiyan'ın ruhları semaya yükselecek. Onl ar rahat koltuklarından aşağıda, iyiler ordusunun başındaki İsa ile kötüler ordusunun başındaki Deccal arasında Armagedon'da geçen, kanlı kıyamet savaşını seyredecekler. Hz. İsa'nın dönebilmesi ise yeryüzünde sahnenin hazırlanmasına bağlıdır. Türkiyenin en genç komplo teorisyeninin savaşla ilgili büyük senaryoları, <http://www.tempodergisi.com.tr/toplum_politika/01351/>, (02.08.2006).

146

konusunda 1955 yılında ABD’nin arabuluculuğu ile taraflar yılda ortalama 1.213 Milyon m³ olarak hesaplanan Şeria sularının 35 Milyon m³’nü Lübnan'ın, 132 Milyon m³’ünü Suriye, 720 Milyon m³’ünü Ürdün’ün, kalan yaklaşık 326 Milyon m³’ünü İsrail’in kullanması konusunda anlaşmışlardır. Şeria Nehri ve kollarına ilişkin bölge ülkeleri arasında gerçekleşen ikinci anlaşma 1979 –1980 yıllarında İsrail ve Ürdün arasında yapılan gizli anlaşmadır. Bu anlaşma ile Yarmuk Nehrinin su paylaşımı k onusunda ve Ürdün’ün kral Abdullah Kanalının temizlenmesi konusunda iki ülke anlaşmıştır. İsrail kanalın temizleme çalışmalarında kendi mühendislerinin kullanılması için izin vermiştir. Görüldüğü gibi özellikle o yıllarda Arap devletlerinin yönetimlerinin meşrutiyeti, İsrail’i bulunduğu topraklardan atma yolundaki çalışmalara dayanmasına rağmen, su iki ülkeyi anlaşma masasına oturmaya zorunlu kılmıştır.

İsrail’in komşuları olan Arap ülkeleriyle yaptığı savaşların bir nedeni de Şeria Nehri sularının pay laşımı konusunda çıkan anlaşmazlıklar olduğu söylenebilir. Tarih literatüründe Altı Gün Savaşı olarak isimlendirilen savaşın sonucunda İsrail tarafından aşağıda belirtilen önemli stratejik üstünlükler sağlanmıştır. Ürdün Nehri’nin membaında bulunan Banias ve Hasbani sularının Yarmuk Nehri’ne çevrilmesi için Suriye tarafından geliştirilmekte olan proje engellenmiştir.

- Ürdün Nehri’nin batı yakasının işgali ile İsrail, Ürdün Nehri’nin ana kolu üzerinde kıyıdaş ülke konumunu kazanmıştır.

- Batı Şeria’daki yeraltı su kaynaklarına el konulmuştur.

İsrail’in Ortadoğu’daki izlemiş olduğu yayılma politikasının ana noktasını su kaynaklarına ulaşmak oluşturmaktadır. Bunun için İsrail sınırlarının su kaynaklarını içine alacak şekilde çizmeye özen göstermiştir. Golan tepe lerinin işgalinin bir sebebi stratejik önemi, diğer nedeni de Banyas suyunun kaynaklarına ulaşmaktır. İsrail’in Batı Şeria bölgesini işgal etmesi Ürdün Nehrine ortak olmasını sağlamıştır. İsrail’in ayrıca Lübnan’ı Hasbani ve Litani sularını kontrol etmek i çin işgal ettiği de söylenebilir. İsrail’in mevcut kullandığı suyun %40’ının Batı Şeria ve Golan tepelerinden sağlanmış olması bu görüşünü doğrulamaktadır. Ürdün havzasına dâhil olmayan Lübnan’ın Litani ve

Asi Nehirleri Suriye ve İsrail’in Lübnan’daki başl ıca nüfus çatışmasının sebeplerindendir. Suriye, kuzeyindeki Asi Nehrini kontrol ederken İsrail Litani Nehri’nin kontrolünü sağlamaktadır. İsrail’in, Batı Şeria ve Gazze şeridi bölgesi ile Ürdün, her yıl en az 300 –400 Milyon metreküp su açığı ile karşı k arşıyadır. Bazı uzmanlara göre bu açık en az 500 - 600 Milyon metreküpe kadar yükselmektedir. İsrail, yenilenebilir su kaynaklarının %95’ini şu anda kullanmaktadır. İsrail su ihtiyacını karşılamak için gelişmiş teknoloji kullanmaktadır. Ayrıca su ithaliyle bu açığını gidermeye çalışmaktadır. Ürdün’ün, su rezervlerini artırmak, en önemli meselelerinden biridir. Bu amaçla yeni barajlar kurulması, yeni yeraltı su kaynakları aranması ve Amman’ın acil su ihtiyacı için yağmur sularının biriktirilip arıtılması plan lanmaktadır. Ancak, ülkenin mali durumunun iyi olmaması finansman sorunu yaratmaktadır. Ürdün’ü su rezervlerini artırmaya zorlayan iki neden vardır. Birincisi, Ürdün’ün artan nüfusuna yetecek suyu yoktur. İkincisi ise, bu ülkede arıtma tesisleri, teknoloj isi yeterince gelişmediğinden su kirliliği problemi ortaya çıkmıştır. Ayrıca Ürdün’ün kullandığı suların tuzluluk oranı diğer ülkelerinkinden de fazladır. İsrail, içme suyunun % 40’ını işgal altında tuttuğu Batı yakası ve Gazze şeridindeki yeraltı kaynaklarından sağlamaktadır. Şeria Nehri ile Akdeniz arasında kalan şeritte 6 milyonu aşkın insan yaşamaktadır. Bu nüfus, mevcut kaynaklardan 1,9 Milyar metreküp su kullanmaktadır. Yalnızca İsrail, 4,5 Milyon nüfus için 1,7 Milyar metreküp su tüketmektedir. Böyle ce, yörede yaşayan Filistin halkının ihtiyaç duyduğu suyu sınırlayıp, Batı Şeria’nın su rezervinin % 90’ını İsrail kendi amaçları için kullanmaktadır. Su kaynakları elinden alınan Filistin halkı, Şeria Nehri sularının sadece 200 Milyon metreküpünü kullanab ilmektedir. Bir o kadar su da yenilenemeyen kaynaklardan karşılanmaktadır. Yenilenmeyen kaynaklar bir süre sonra bitecektir.

Madrid Konferansından sonra ikili barış görüşmeleri çerçevesinde, 13 Eylül 1993 tarihinde Washington’da İsrail ile Filistinliler ar asında imzalanan anlaşma ile önemli bir adım atılmış ise de henüz çözüme kavuşturulamamış meseleler vardır. Özerk yönetime ilişkin “Prensipler Deklarasyonu” Filistinlilerin Toprak ve Su İdaresi kurmasını ve bu yönetimin yetki ve sorumluluklarının ortak bir komitece saptanmasını öngörmektedir. Ayrıca bu komitenin Batı Şeria ve

Gazze’de yeraltı su kaynaklarının kullanılması konusunda denetim görevi de yapması kararlaştırılmıştır. Bu deklarasyon ile İsrail denetim görevi kapsamında; Yahudi yerleşim yerlerinde su kullanımına zarar verecek girişimleri veto etme yetkisini saklı tutmuştur. Görüldüğü gibi, 2000’li yıllarda bölge nüfusunun hızla arttığı varsayıldığında bilhassa Ürdün, Suriye ve İsrail arasında tavizsiz anlaşmazlıkları yüzünden su kaynaklarını rasyone l kullanmadıkları söylenebilir. Bölgedeki Arap ülkeleri su kaynaklarından verimli bir şekilde yararlanmak için teknoloji ve finansman ihtiyacı duymaktadır. Finansman ve teknoloji bakımından gelişmiş bulunan İsrail’le işbirliğine gitmek kaçınılmaz bir sonuçtur. Şeria Nehri ve kollarındaki su meselesini çözmenin yolu bölge ülkelerinin işbirliği ile sağlanabilir. Yoksa çözümsüzlüğün yıllarca sürmesi doğal karşılanmalıdır.147