• Sonuç bulunamadı

Bütçe açıkları, özellikle 1970’li ve 1980’li yılların başlarından itibaren ekonomik gündemin en önemli konuları arasında yer almıştır. Bütçe açığı genel olarak devletin belli bir mali yıl içinde bütçe gelirleri ve giderleri arasındaki fark olarak tanımlanmaktadır.30 Bütçe açığının nedeni, kamu harcamaları artış eğiliminde iken bütçe gelirlerinde azalma meydana gelmesi ya da bütçe gelirlerinin bütçe harcamalarından daha az artması olarak ifade edilebilir.

30 Haluk Egeli, “Türkiye’de Planlı Dönemde Bütçe Açıklarının Bütçeleme Sistemleri Açısından Ekonomik Etki ve Sonuçlarının Değerlendirilmesi”, Yayımlanmamış Doktora Tezi, Dokuz Eylül Üniversitesi, SBE, İzmir, 1997.s.53

1.3.1. Geleneksel Açık

Geleneksel açık, borç anapara geri ödemeleri hariç (ama borçlanmanın faiz ödemeleri dahil) bütün kamu harcamaları ile borçlanma dışındaki kamu gelirleri arasındaki fark şeklinde ifade edilmektedir. Geleneksel açık tamamen nakit bazda ölçüldüğünde “ Kamu Kesimi Net Borçlanma Gereği” şekline dönüşmektedir. Genel olarak kamu kesimi net borçlanma gereği, denk bütçelerin gerekliliğini vurgulayan kanunlardaki açık ölçüm yönetiminden daha kısıtlayıcıdır ve olağan kamu geliri olarak devlet tahvillerinin satışını içine alarak tipik bir biçimde bütçeyi dengelemektedir. 31

Geleneksel açık:

Harcamalar − Gelirler Finansman

Bu formülasyonda pay ile payda da yer alacak değişkenleri irdelemek gerekmektedir. Pay ile paydayı ayıran iki kriter bulunmaktadır. Birincisi, devlet borcu kriteridir. Bu kritere göre bütçe açığını etkileyen ve yükümlülüklerde herhangi bir değişme meydana getirmeyen harcamalar paya; yükümlülükleri değiştirenler, pozitif veya negatif finansman, çizginin altına yazılır. Buna örnek olarak borç faiz ödemelerinin paya, anapara ödemelerinin ise paydaya yazılmasını gösterebiliriz.32

Ekonomik açıdan bu kalemler, talebin uyarılmasında farklı etkiler yapar. Faiz gelirlerindeki artışın toplam talebi etkilediği fakat anapara ödemelerinin yeni bir gelir yaratmadığı için toplam talep üzerinde herhangi bir etkide bulunmadığı söylenebilir. Çizgi üstü ile çizgi altını ayıran ikinci kriter ise maliye politikası kriteridir. Bu kritere göre hükümet sadece finansman amaçlı olarak değil maliye politikası amacına uygun olarak da borçlanabilir. Bunların geri ödenmesi söz konusu olmayacaksa bu kalemler üst kısma yazılmalıdır. Çünkü geri ödenmeyen kamu borçları Merkez Bankası’ndan kaynaklanan gelirdir.33

31 Hüseyin Şen, “Mali Açık Nasıl Ölçülür”, Maliye Dergisi, sayı:131, Ağustos1999,ss.141-147 32 İsmail Güneş, Türkiye`de Bütçe Açıkları Ve Finansman Yöntemleri,

http://idari.cu.edu.tr/igunes/butce/yontem.pdf s.1,( 05/04/2007)

33 İzzettin Önder ve Hülya Kirmanoğlu, “Kamu Açıklarının Tanımlanması, Ölçümü Ve Etkileri”, Kamu Kesimi Finansman Açıkları, X.Türkiye Maliye Sempozyumu, 14-18 Mayıs 1994, Kemer- Antalya, No:554, İstanbul, 1996,s. 35

1.3.2 Birincil Açık

Bütçe harcamaları içine faiz ödemeleri de dahil edildiği zaman ortaya çıkan bütçe açıkları kamu otoritesini takdirine bağlı olan açıklar değil daha önceki bütçe açıkları tarafından belirlenen açıklardır. Bu nedenle bütçe açıklarından faiz ödemeleri çıkartıldıktan sonra kalan ‘‘Birincil Açık’’ hükümetin bütçenin kontrol edebileceği kısmını gösterir.

Literatürde faiz dışı açık olarak da tanımlanan birincil açık, faiz ödemelerinin kamu harcamaları dışında tutulması suretiyle hesaplanan bütçe açığıdır.

Birincil açık = KKBG – Toplam Borç Faiz Ödemeleri

Birincil açık, genel olarak kamu kesiminin borçluluğunu ölçmekte ve maliye politikasının uzun dönemde sürdürülebilirliğinin değerlendirmesine imkân tanımaktadır. Bilindiği gibi para politikasında meydana gelen değişmelere bağlı olarak, faiz oranları da değişmektedir. Örneğin para arzı arttırılınca faiz oranları düşme yönünde eğilim gösterir. Değişen faiz oranları ise iç ve dış borç miktarının büyüklüğüne bağlı olarak bütçe açığını etkilemektedir. Para politikasının etkisinden arındırılmış, yalnızca maliye politikasının sonuçlarını yansıtan bir bütçe açığına ulaşılmak isteniyorsa birincil açığa bakmak daha anlamlı olacaktır.34

1.3.3. Konsolide Bütçe Açığı

Konsolide bütçe dengesi, konsolide bütçe gelir ve harcamalarının farkından oluşmaktadır. Bu çalışmada da genel olarak bütçe açığı ile ifade edilmek istenen konsolide bütçe açığıdır. Mali yıl başında, genel bütçe tahmini gelirleri ile katma bütçe tahmini gelirleri toplamının, ilgili idarelerin yıl boyunca üstlenecekleri tahmini giderlere yetmemesi durumunda konsolide bütçe açığı meydana gelir.

1.3.4. İşlemsel Açık

Bütçede gerçek faiz ödemesini bulabilmek için nominal faizi enflasyon etkisinden arındırılarak reel faiz oranının hesaplanması gerekmektedir. Bu konuda en yaygın kabul görmüş olan yaklaşım, işlemsel bütçe açığı kavramı olarak ifade

34 Erdem Ekrem ve Esra Siverekli, “Türkiye’de Kamu Açıklarının Yapısı ve Dağılımı”, Kamu

edilmektedir. İşlemsel bütçe açığı, birincil bütçe açıklarına, enflasyonun etkisinden arındırılmış reel faiz ödemelerinin eklenmesi ile elde edilmektedir.35

Bütçe açığından enflasyon etkisi ile büyüyen kısmının çıkarılmasıyla hesaplanan açığa işlemsel veya operasyonel açık denir. Bu durumda işlemsel açık, birincil açık ile faiz ödemelerinin reel toplamı olarak ifade edilebilir.36

Enflasyon karşısında, nominal faiz oranlarında enflasyon oranı kadar meydana gelen artış, enflasyonun anapara üzerinde meydana getirdiği aşınmayı telafi etmektedir. Ancak nominal faiz oranları enflasyondan fazla artıyorsa, devletin borç senetlerine sahip olanlara doğru bir reel kaynak transferi olmaktadır. Buna göre enflasyon nedeniyle aşınmayı karşılayan kısım borcun amortizasyonu olarak ifade edilmektedir. Bu yaklaşım enflasyonist bir ortamda dönem sonu itibariyle nominal faiz oranlarının iki bileşkesini göstermektedir:

İ = r (1+ π) + π

Bu eşitlikte, (r) iç borç senetlerinin getirisini, (π) ise anaparanın enflasyona karşı aşınmasını telafi eden kısmını ifade etmektedir. İşlemsel açık, yüksek iç borçlu ve yüksek enflasyonlu ülkeler açısından önemli bir düzeltme olmakla birlikte, bu ölçümün cari ödemeler bilançosuna daha yakın olduğu ve orta vadeli mali politikaların oluşturulması bakımından yetersiz kaldığı da iddia edilmektedir. Bu açıklamalardan da anlaşılacağı gibi işlemsel açık yüksek enflasyonun geçerli olduğu ekonomiler için önemli bir gösterge sayılabilir. Enflasyonist baskıların yüksek olduğu ülkelerde, geleneksel ve işlemsel açıklar arasında önemli farklar olduğu gibi bu iki ölçüye ait trendler de farklı boyutlar gösterebilir. İşlemsel açığın ekonomik mantığı ise ekonomik etkileri itibariyle enflasyonun uyardığı faiz ödemelerini dışlamasıdır. Diğer bir deyişle faiz ödemeleri, alacaklılar için yeni bir gelir olmayıp, sadece anaparadaki aşınmayı telafi etmektedir. Bu nedenle faiz ödemeleri, tekrar devlet tahvillerine yatırılmadıkları için toplam talebi etkilemezler. Halbuki faiz

35, M. İbrahim Turhan, “Kamu Kesimi Açıklarının Reel Makro Ekonomik Sonuçları ve Bankacılık Kesimine Etkileri”, Marmara Üniversitesi Bankacılık ve Sigortacılık Enstitüsü Araştırma

İnceleme Yazısı.,2002, s.9

ödemelerinin reel kısmı toplam talebi etkileyici bir özelliğe sahip olduğundan işlemsel açığın hesaplanmasında dikkate alınmaktadır.37