• Sonuç bulunamadı

1. GİRİŞ

1.3.3. Büro Değerlendirme ve Tez Yazımı Çalışmaları

Büro ve sahada elde edilen verilerin değerlendirilmesi ve yorumlanması büro çalışmalarında gerçekleştirilmiştir. Sonuçların ve jeolojik olayların açıklanabilmesi amacıyla grafik, şema, çizelge, şekil ve jeolojik enine kesitler hazırlanmış ve

6 sonuçta tez yazımı gerçekleştirilmiştir.

1.4. Önceki Çalışmalar

İnceleme alanı ve çevresinde değişik amaçlı yapılan birçok çalışma mevcut olup bunlardan bazıları şöyle sıralanabilir;

Romieux (1942), inceleme alanını da içine alan Sivrihisar, Paşadağları ve Emirdağları bölgelerinin 1/100 000 ölçekli jeoloji haritasınıda çıkarmış ve çalışmasında özellikle tektonik durum üzerinde ayrıntılı olarak durmuştur.

Sivrihisar doğusunda KB-GD gidişli masiflerin bir granit antiklinal çekirdeği etrafında kurulu olduğunu, bu olayında Karakaya-Sivrihisar plütonundan ileri geldiğini belirtmiştir.

Weingart (1954), Eskişehir-Sivrihisar civarında yeralan metamorfikleri Paleozoik’e dahil etmiştir.

Erol (1955), inceleme alanında kristalize kalkerlerin genelikle metamorfik şistler üzerine geldiğini ve bunların şistlerin arasında bazen mercekler bazende şeritler halinde bulunduğunu söyleyerek, bunların rekristalize kalkerlerden ayrılmasının gerekli olduğunu belirtmiştir.

Erişen (1974), Hamamkarahisar (Sivrihisar) kaplıcasına ilişkin MTA tarafından hidrojeoloji etütleri programı çerçevesinde yapılan incelemede, çalışma alanındaki kaynaklardan biri olan Çardakhamamın kaynağının yer aldığı sahanın jeolojik yapısını incelemiş ve kaynağın KD-GB uzanımlı bir fay ile DB uzanımlı bir fayın kesim noktasından çıktığını ileri sürmüştür.

Ünalan ve Yüksel (1978), inceleme alanının devamı niteliğindeki Haymana-Polatlı Havzası’nın Paleosen–Erken Eosen aralığında gelişmiş KB–GD doğrultulu bir graben olduğunu ve Neojen karasallarının bu grabeni açısal uyumsuzlukla örttüğünü belirtmişlerdir. Ayrıca Sakarya Nehri’nin faylarla denetlenen dirseklerinin

7 varlığı, Neojen volkanizması ve sıcak su kaynakları ile meydana gelen depremlerin (örn: 1974 Yenimehmetli depremi) bu fayların bir bölümünün halen aktif olduğunu kanıtladığına değinmişlerdir.

Kulaksız (1981), bölgede yer alan metamorfikleri kuzey ve güney metamorfikleri olarak ikiye ayırmış ve Paleozoyik yaşını vermiştir.

Kulaksız ve Philips (1983), Sivrihisar, Kaymaz civarındaki glokofan şistleri Tetis denizinin kapanması esnasında eski bir adayayı kökünün Avrupa kıtası ile çarpışmasına ait bir veri olarak değerlendirmişlerdir.

Ölmez ve Yücel (1985), Eskişehir ve yöresinde jeotermal enerji arama amaçlı çalışmalarında bölgede Neojen yaşlı kayaçların örtü, kristalen şist ve ofiyolitlerin hazne kaya niteliğinde olduklarını vurgulamışlardır.

Ercan (1986), Orta Anadolu’daki tüm Senozoyik volkanizmasını çalışmış, bunlardan inceleme alanının güneyinde yer alan Konya ve Karaman volkaniklerinin Miyo–Pliyosen yaşlı, kalkalkalen karakterde kabuksal kökenli bir volkanizma olduğunu belirtmiştir.

Tekin ve Çetiner (1988), Hidrojeoloji çalışması kapsamında Gümüşkonak kasabasında yaptıkları ön incelemede kaplıcanın debisinin ve sıcaklığının arttırılması için hidrojeoloji etüdü yapılmasını önermişlerdir.

Umut ve diğerleri (1991), İnceleme sahasını da içine alan geniş bir alanda yaptıkları çalışmalarında, bölgeyi oluşturan en alt birimin şistler olduğunu belirtmişlerdir.

Çemen ve Dirik (1992), Tuzgölü Havzası’nın bölgedeki Maastrihtiyen öncesi temel kayaçlar üzerinde gelişmiş, genişlemeli bir havza olabileceğini öne sürmüşlerdir.

Ölmez ve Uzel (1993), Sıcak sulara yönelik hidrojeoloji çalışmalarında Paleozoyik

8 yaşlı kristalize kireçtaşı ve mikaşist; senozoyik yaşlı linyit arakatkılı kil, kumtaşı, kireçtaşı ve marn ardalanması (Tersiyer) ile yamaç döküntüsü ve alüvyon (Kuvaterner) bulunduğunu belirmişlerdir.

Gençoğlu ve İrkeç (1994), Sivrihisar civarındaki sedimanter sepiyolit oluşumlarının ortamsal yorumunu yapmıştır. Neojen çökelerinin ekonomik sepiyolit yataklanmaları açısından önemli olduğunu belirtmiştir.

Tunoğlu ve diğerleri (1994), Neojen serinin en üst seviyesindeki gölsel kireçtaşlarının fosil içeriğini çalışarak birimin yaşının Pliyosen olduğunu belirlemişlerdir.

Tokay (2001), Yüksek mühendislik tez çalışmasında Eskişehir fay zonunun İnönü-Dodurga segmentinin yaklaşık BKB-DGD doğrultusunda uzanan normal faylanma karakterinde olduğunu ve KB-GD doğrultulu sağ yanal atımlı fayların bu fayla kesilip havzayı güneyden sınırladığını belirtmektedir. İnönü–Dodurga fay segmentinin Geç Miyosen’den bu zamana kadar aktif olduğununun düşünüldüğünü ileri sürmüştür.

Dirik ve Erol (2003), Tuzgölü ve çevresinin tektonomorfolojik evrimi üzerine yaptıkları çalışmada, gelişimi Geç Kretase’de bir graben olarak başlayan Tuzgölü Havzası’nın ilk kez Eosen’de sıkıştığını ve Geç Miyosen–Erken Pliyosen’de batıya kaçmaya başlayan Anadolu Levhası’nın daha önceden çalışmış olan fayları tekrar harekete geçirerek fay kontrollü iç havzaların oluşmasını sağladığını belirtmişlerdir.

Koçyiğit (2005), Batı ve Orta Anadolu’yu kapsayan çalışmasında Cihanbeyli fay zonunun 60 km uzunlukta ve 2-4 km genişlikte bir graben olduğunu belirtmiştir.

Ocakoğlu (2007), Anadolu plakası içindeki ana aktif yapılardan biri olan Eskişehir Fay Zonu (EFZ)’nun, Eskişehir civarında, Alpu ve Bozüyük arasındaki 100 km’lik bir bölümünde incelemelerde bulunmuştur. Morfotektonik gözlemler ile çalışma

9 alanı boyunca Eskşehir Fay Zonu (EFZ)’nun BKB yönünde 15 km genişliğinde bir zon olarak uzandığını ve 5-25 km uzunluğundaki yaklaşık 21 fay seğmentinden oluştuğunu belirtmiştir.

Özsayın ve Dirik (2007), İnönü-Eskişehir Fay Sistemi’nin Yeniceoba-Cihanbeyli (Konya-Türkiye) bölümündeki yaptığı incelemede, bölgede yayılım gösteren kayaçları Neojen öncesi temel ve Neojen ve sonrası örtü birimleri olmak üzere iki ana grupta toplamış, Neojen birimlerini ayrıntılı olarak incelemiş ve sınırlı yayılıma sahip Cihanbeyli Formasyonu’nun Kuşça üyesini ilk kez bu çalışmada tanımlamıştır. İnönü-Eskişehir Fay Sistemi’nin güney doğudaki uzantısını oluşturan Cihanbeyli ve Yeniceoba fay zonlarını, neotektonik dönemde meydana gelen deformasyonları tespit etmek için kırıklar halinde incelemiş ve fay düzlemleri üzerinden alınan kayma verilerinin kinematik analizler sonucunda değerlendirilmesiyle Yeniceoba fay zonunun iki, Cihanbeyli fay zonunun tek evreli bir deformasyon geçirdiğini bulmuştur. Ayrıca her iki fay zonu üzerinde tespit edilen ve güncel çökelleri kesen kinematik analiz sonuçlarına göre günümüzde bu bölgenin KKD-GGB doğrultusunda açıldığını tespit etmiştir.

Akıl (2008), Çalışma alanında yer alan Yeniceoba fay zonu, Yeniceoba ovasının güney kenarından başlayarak kuzeybatıya doğru Günyüzü kasabasına kadar devam ettiğini, bu zonun, KB-GD doğrultulu genelde kuzeye eğimli faylardan oluştuğunu ve hem temel hem de örtü birimlerini kestiğinden bahsetmektedir.

Yeniceoba fay zonu üzerinde meydana gelen deformasyonları tespit etmek için segmentler halinde incelemiş. Yeniceoba fay zonundan alınan fay-kayma verilerinin kinematik analizleri sonucunda fay zonunun üç evreli bir deformasyon geçirdiği ortaya koymuştur. Yeniceoba fay zonunun, ilk deformasyon evresinde, Orta-Geç Miyosen döneminde KKB-GGD doğrultulu sıkışmaya bağlı olarak sağ yanal karekterde olduğunuda ortaya koymuştur. Fay zonunun birinci sıkışma evresinin ardından çalışma alanında alt-orta Pliyosen döneminde kısa süreli KKD-GGB doğrultulu ikinci bir sıkışma evresi saptanmış. Yeniceoba fay zonunun son deformasyon evresinde ise Geç Pliyosen’de KD-GB açılmaya bağlı olarak normal

10 fay karekterli olarak çalıştığını tespit etmiştir.

Demiroğlu (2008), Havzada, geçirimsiz ortam olarak sınıflandırılan metamorfik şistler, granitik kayaçlar ve diyabaz dayklarıyla sınırlanan Paleozoyik yaşlı mermerler, sıcak ve soğuk sular için ana rezervuar kayaç olduğunu ve havza içindeki Neojen yaşlı kireçtaşları, konglomeralar ve Kuvaterner yaşlı alüvyonların ise diğer önemli akiferler olduğunu belirmiştir. Yüksek kotlarda yer alan gelişmiş kırık çatlak sistemine sahip mermerlerin üst akiferi oluşturduğunu ve sığ dolaşımlı bir kısım kaynaklar bu akifer sistemini drene ettiğini söylemiştir. Havzanın toplam yıllık beslenimi 29,6*106 m³/yıl, boşalımı ise 31,8*106 m³/yıl hesaplamıştır.

Günyüzü havzası akiferleri geçirimsiz birimlerle sınırlandırıldığı için ortaya çıkan beslenme-boşalım arasındaki boşalıma yönelik artı değer (beslenme eksikliği), mermerlerdeki dike yakın tabaka doğrultuları, kırık çatlak sistemi nedeniyle noktasal beslenmeler ve kar yağışı ile açıklamıştır.

11 2. BÖLGESEL JEOLOJİ

Bu bölümde, bölgenin genel stratigrafisi verilecek ve bunun yanında tektonik gelişimi önceki çalışmalara göre daha geniş bir çerçevede özetlenecektir.

2.1. Bölgesel Stratigrafi

Bölgede, en yaşlı birimleri Paleozoyik yaşlı ayrılmamış gnays, metagranit, şist, mermer, amfibolit ve benzeri kayaçlar oluşturur. Bu birimlerle geçişli olan Paleozoyik yaşlı kristalize kireçtaşı ve dolomitik kireçtaşları daha üstte yer alır.

Paleozoyik yaşlı birimleri Mesozoyik yaşlı granodiyorit, granit türünden derinlik kayaçları keser. Temel birimlerin üzerinde uyumsuzlukla Neojen çökelleri yer alır.

Neojen, yer yer jipsli, yer yer de turbalı seviyeler içeren, kabaca kil, marn ve kireçtaşlarından oluşan Üst Miyosen-Pliyosen yaşlı birimler ve açık kahve, kırmızımsı kahverengi, kırmızımsı renkli çamurtaşı, kumtaşı ve konglomeralardan oluşan Pliyo-Kuvaterner birimleri ile temsil olunur. İstifin en üstünde ise Kuvaterner yaşlı traverten, yamaç molozu ve alüvyonlar yer alır (Şekil 2.1).

2.2. Bölgesel Tektonik

Kuzeybatı Anadolu sınırları içinde kalan Sakarya havzası, oldukça karmaşık tektonik özellikler sergileyen bir bölgedir. Genel olarak İzmir-Ankara-Erzincan okyanus kolunun Geç Kratese’de kapanması ile bir araya gelmiş üç ana tektonik birlik ve bu birliklerin otokton ve para-otokton örtüleri yer almaktadır. Kuzeyden güneye sırayla İstanbul zonu, İntra-Pontid sütur zonu, Sakarya zonu, İzmir-Ankara-Erzincan sütur zonunun güneyinde Anatolid-Torid platformuna ait metamorfik birimler ve bu birimlerin üzerinde Tersiyer çökelleri yer almaktadır (Göncüoğlu ve diğ., 1996).

2.2.1. Paleotektonik dönem

Tetis’in Geç-Paleozoik’te açılmış ve Geç-Triyas’ta kapanmış bölümüne Paleo-Tetis, Triyasta açılıp Tersiyerde kapanmış olan kesimine de Neo-Tetis denilmiştir.

Tetis okyanusunun gelişiminin devamında, modellere göre (Şengör,1991;

12 Dercourt,1993) Gondwana kıtasının kuzeyi Pasifik türü aktif bir kenar olarak kabul edilirken, Tetis tabanın kuzeyden bu kıtanın altına dalarak sürekli bir şekilde yay adalarının kıtadan kopmasıyla aralarında Neotetis okyanusları (İntra Pontid, Vardar, İzmir-Ankara-Erzincan ve İç Toros okyanusları) oluşmuştur. Geç Kretase-Eosen aralığında olan Neo-Tetis Okyanusunun kuzey kesimi Sakarya kıtacığı altına dalarak, bölgenin temel jeolojisi ve tektoniği oluşmuş ve bugünkü konumunu kazanmıştır (Şengör, 1979, Şengör ve Yılmaz, 1981).

Kuzey Anadolu’da İzmir-Ankara-Erzincan kuşağı boyunca yay önü havzalarının geliştiği saptanmıştır. Bu kuşak boyunca gelişen havzaların istifleri iki kaya grubu tarafından altlanmakta olup, bunlar Anadolu Napı ya da daha yaşlı olan Karakaya Napıdır. Sığ deniz çökellerinin altında kıtasal temel kayaların bulunması (Karakaya) Tetisin daha çok kıtasal bir deniz olduğuna işaret etmektedir.

İki kıta arasında, Tetis okyanusunun içinde yer alan ve Gondwana kuzeyinde riftleşme sonucu oluşan kıtacıklar (Rodop-Pontid, Sakarya kıtası ve Anatolid) iki büyük kıta arasındaki yakınsama ile aralarındaki Tetis okyanusları kapanmış ve bu kenetlenme sonucu Alp-Himalaya orojenik kuşağı ve orta kesiminde yerleşen tektonik birimlerden Anadolu plakası oluşmuştur.

2.2.2. Neotektonik dönem

Türkiye’de neotektonik devre, Bitlis Kenet Kuşağı boyunca Anadolu-Arap kıtası çarpışması ile başlamıştır. Şengör’e (1980) göre Türkiye’nin neotektonik dönemini şekillendiren 5 ana yapı ve bu ana yapıların belirlediği üç ana neotektonik bölge bulunmaktadır (Şekil 2.2).

Buna göre neotektonik dönemini şekillendiren ana yapılar;

1-Ege-Kıbrıs yayı

2- Sağ yönlü Kuzey Anadolu Fay Zonu

13 3-Sol yönlü Doğu Anadolu Fay Zonu

4- Bitlis-Zagros Kenet Kusağı

5- Ölü Deniz Fayı’dır

Bu ana yapıların şekillendirdikleri üç ana tektonik bölge ise;

1- Doğu Anadolu sıkışma bölgesi

2- Ege graben sistemi

3- Orta Anadolu ovalar bölgesidir (Şekil 2.2).

1- KAFS ve DAFS’nun kesiştiği Karlıova kavşağının doğusunda ve Bitlis-Zagros kenet kuşağının kuzeyinde kalan bölge Doğu Anadolu sıkışma bölgesini oluşturur.

Bu bölge K-G yönlü sıkışma tektoniği altında deforme olmaktadır.

2- Isparta üçgeninden kabaca K-G yönlü bir hattın batısında kalan bölge Batı Anadolu genişleme bölgesidir. Bu bölge K-G yönlü gerilme etkisi altındadır.

3- İki bölge arasında ise Orta Anadolu ovalar bölgesi yer alır. Bu bölge kuzeyde KAFS güneydoğuda DAFS ile sınırlı ve Karlıova ekleminin batısında kalan bölgedir. Oblik faylarla sınırlı gerilme kökenli havzalardan oluşur. Ege graben sisteminin doğuya doğru gittikçe zayıflayan bir devamıdır. Bunlar en geniş anlamda Türkiye’nin Neotektonik bölgeleridir.

Isparta açısının KB kanadını sınırlayan Fethiye-Burdur fay zonu ile Eskişehir Fayının kesistiği bölgenin batısı ile Helen yayının kuzeyinde kalan bölge KD genleşme bölgesidir (Barka vd, 1995; Barka ve Reilinger, 1997). Bu bölge KD-GB yönlü gerilme etkisi altındadır ve Batı Anadolu, Ege Denizi, Marmara bölgesi ve Yunanistan’ı kapsamaktadır.

Şekil 2. 1. Çalışma Alanı ve yakın çevresini gösterir jeoloji haritası (1:500.000 ölçekli (Ankara paftası) Türkiye Jeoloji Haritası MTA Gen. Md.’lüğü 2002’den alınmıştır).

14

Şekil 2. 2. Türkiye ve çevresinin ana neotektonik bölgelerini ve ilişkili yapıları gösteren harita. Renk kodları kendine ait deformasyon türünü ve buna bağlı olarak ortaya çıkan sedimanter havza tipini temsil eden ana tektonik bölgeleri göstermektedir. (Koçyiğit ve Özacar (2003), Woolside vd. (2002), Zitter vd. (2005); Çiftçi (2007)’den değiştirilerek alınmıştır).

15

16 Batı Anadolu genişleme bölgesinin doğu sınırı kama şekillidir. Batı Anadolu’da D-B ve BKB-DGD gidişli riftler ve ilişkin faylar egemen yapılardır. Genişleme rejimi aynı zamanda Marmara ve Kuzey Ege bölgesinde üç kola ayrılan KAFS’yi de etkiler.

Kuzey-Güney sıkışması Oligo.-Miyosen (Gökten ve diğ., 1988) ve erken Pliyosen (Koçyiğit ve diğ., 1995) boyunca sürmüştür. Bu görüşe karşı olarak Seyitoğlu vd.

(1997) ile Yürür ve diğ. (2002) bölgenin Orta-Geç Miyosen boyunca genişleme rejiminden etkilendiğni ortaya koymuşlardır. Orta Anadolunun kuzey bölgesindeki Sakarya kıtası ile Toros sistemi arasındaki sıkışma bölgede KKD-GGB gidişli geniş bir molas çukurluğu oluşturmuştur. Bu havza sıkışmanın devamında ters faylarla daha küçük havzalara bölünmüştür. Bu havzalarda sedimantasyona kalk-alkali ve kalk-alkali volkanizmalar da eşlik etmiştir. Sıkışma rejimi sonrası geç Pliyosen’den itibaren yeni bir tektonik rejim bölgede hakim olmuştur. Ankara bölgesinde yapılan tektonik çalışmalara göre Sakarya kıtası ile Menderes-Toros ve Kırşehir sistemi arasındaki yakınlaşma Koçyiğit vd. (1995)’ne göre Oligo-Miyosen ve Pliyosen; Seyitoğlu vd. (1997) ve Yürür vd. (2002)’ne göre Erken Miyosen’de sona ermiştir. Bu yakınsama sonucu KKD-GGB doğrultulu dağ arası havzalar oluşmuş ve bu havzalarda çökelen malzemeye volkanizma da eşlik etmiştir.

Çalışma alanı, Orta Anadolu’nun batısında yer almaktadır. Orta Anadolu bölgesinin en önemli yapısal unsurları: güneyde sol yanal doğrultu atımlı Ecemiş fay zonu, orta kesimde KB-GD doğrultulu Tuzgölü fay zonu, hemen doğusunda Kaman-Kırşehir fayı, batıda İnönü-Eskişehir Fay Sistemi (İEFS), KD‘da ise Kırıkkale-Erbaa fayı ve bu faylara bağlı havzalardır. Sağ yanal Kuzey Anadolu Fayı Zonu ve Kırıkkale-Erbaa Fay Zonu tarafından yaratılan KB-GD sıkışma sonucu Çankırı havzasının batı kenarında Neo-Tetis kenet zonu tektonik kama şeklinde yeniden hareketlenmiştir. Eldivan-Elmadağ Kıstırılmış Tektonik Kaması (EKTK) adı verilen bu neotektonik yapı, bindirme faylı doğu kenarına ve normal faylı batı kenarına sahip olup, Geç Pliyosen’den beri 2.8 km’lik kısalmayı karşılamaktadır. Bu sonuç Anadolu levhasının GB’dan çekilmesi modelinden ziyade doğudan itilmesi modeli ile uyumludur (Seyitoğlu ve diğ., 2009).

17 İnönü-Eskişehir Fay Sistemi (İEFS)

BKB-DGD gidişli İnönü-Eskişehir fay sistemi oldukça fazla normal bileşen kapsayan sağ yönlü bir fay sistemidir. Uludağ’dan Sultanhanı’na kadar uzanır.

İnegöl ile Sultanhanı arasında 430 km uzunluğa ve 15-25 km genişliğe sahiptir.

Batı yarısı BKB, doğu yarısı ise KB gidişlidir. Bu fay zonunun önemli yapısal unsurları batıdan doğuya doğru, İnegöl, Bozüyük grabenleri, Orta kesimde Sivrihisar yükselimi (horstu), kuzeyde Eskişehir güneyde Çifteler-Akgöl grabenleri, doğuda ise Tuzgölü grabenidir. İEFS diri bir fay olup küçük ve orta büyüklükte deprem üretir. Son yüzyıl içinde 1956 Eskişehir depremi (M:6.5) depremi ile bu zon kırılmıştır (Özsayın, 2007).

Neojende gelişen tektonik olaylar (K-G yönlü gerilmeler) neticesinde de İnönü-Eskişehir-Sivrihisar istikametinde gelişen düşey faylar oluşmuştur. Bu faylar Eskişehir'in güneyinden geçmekte olup, bir sistem oluşturmaktadır. Bu düşey fay sistemi üzerinde sintetik ve antitetik fayların da gelişmiş oldukları izlenmiştir.

İnönü-Eskişehir Fay Sistemi’ni Dirik ve Erol (2003) “Eskişehir-Sultanhanı Fay Sistemi” ve Koçyiğit ve Özacar (2003) “İnönü-Eskişehir Fay Zonu” olarak adlandırılmıştır. Fay sisteminin tip lokalitesinin İnönü ilçesi olması, ancak bu geniş makaslama zonunun özelliklerinin batıdan doğuya doğru değişmesi ve farklı birçok fay zonundan oluşması nedeniyle “sistem” seviyesinde değerlendirilmesi uygun görülmüş ve “İnönü-Eskişehir Fay Sistemi” olarak yeniden isimlendirilmiştir (Özsayın, 2007; Özsayın ve Dirik, 2007).

İEFS, Ege-Batı Anadolu bloğunu, kuzeydoğuda Orta Anadolu bloğundan ayırmakta olup, genel karakteri sağ yönlü doğrultu atımlıdır ve bir miktar normal bileşene de sahiptir. Bu zon içerisinde Pleyistosen ve Holosen birimlerinde görülen depolanma sırasına ve sonrasına ait faylanmalar bölgenin en az Pleyistosen’den beri aktif olduğunu kanıtlamaktadır (Altunel ve Barka, 1998). Sivrihisar’a kadar bir dizi segment halinde bulunan bu sistem, Sivrihisar’dan sonra güneydoğuya dönerek üç fay zonuna ayrılmaktadır. Bunlar sırasıyla Ilıca, Yeniceoba ve

18 Cihanbeyli fay zonlarıdır (Koçyiğit, 1991, 2005; Çemen vd., 1999; Dirik ve Erol, 2003; Dirik vd., 2005) (Şekil 2.3). Bu fay zonları Cihanbeyli’nin güneydoğusunda Dirik ve Erol (2003) tarafından tanımlanan Altınekin fay zonuyla kesişmektedir.

Cihanbeyli ile Sultanhanı arasında KB-GD gidişli birbirine paralel faylar ise Özsayın ve Dirik (2005) tarafından Sultanhanı Fay Zonu olarak adlandırılmıştır.

Tersakan Gölü’nün batısından başlayıp Sultanhanı ilçesinin güneydoğusuna kadar devam eden bu zon yüzeyde belirgin bir fay morfolojisi sergilememektedir.

Şekil 2. 3. Orta Anadolu ve çevresinin tektonik haritası (Dirik ve Erol, 2003; Dirik, 2001; Dirik ve Göncüoğlu, 1996; Göncüoğlu vd., 1996; Koçyiğit ve Özacar, 2003’ten ve Özsayın, 2007’den alınmıştır).

Kuzeyde Günyüzü, güneyde Çifteler havzası olarak bilinen bu havzaları Yaltırak

19 ve diğ., (2005) Trakya-Eskişehir fay zonu üzerinde gelişen havzalar olarak göstermişlerdir. Bu hat birçok araştırmacı tarafından Eskişehir fay zonu olarak bilinmektedir. Birkaç fay zonundan oluştuğu için Eskişehir-Sultanhanı fay sistemi olarak adlandırılan bu yapı, Tuz gölünün güneyinde Sultanhanı civarından itibaren gözlenir (Dirik ve Erol, 2000). KB yönünde Cihanbeyli-Günyüzü ve Eskişehir’e kadar uzanarak muhtemelen Eskişehir fay zonu ile birleşir. Bu zon ilk olarak Koçyiğit (1991) tarafından Haymana güney batısında Ilıca Fay Zonu olarak adlandırılmıştır. Yaklaşık KB-GD doğrultulu olan fay zonu, Yeniceoba ovasının kuzey kenarına kadar izlenmekte olup, Ilıcaözü vadisinin çizgisel yapısı ve sıcak su kaynakları bu fay zonu boyunca gözlenen önemli özelliklerdendir. Yeniceoba ve Cihanbeyli fay zonları ilk olarak Çemen ve diğ. (1999) tarafından adlandırılmıştır.

KB-GD doğrultulu fay zonları, birbirlerine paralel-yarı paralel, yüksek açılı normal fay bileşenli sağ-yanal doğrultu atımlı faylardır. Fay zonu boyunca temele ait birimlerde dahil olmak üzere yaşlı birimler Miyosen-Pliyosen yaşlı çökellerle yan yana gelmiştir (Dirik ve Erol, 2000). Maastrihtiyen'de geliştiği düşünülen Eskişehir-Sultanhanı fay sistemi, Miyosen'de bölgedeki havzaların gelişimini kontrol etmiştir.

Bu çalışmaların dışında Yaltırak (2002), Eskişehir-Tuz gölü arasında yer alan KB-GD doğrultulu söz konusu fayların devamı tek bir zona ait sağ yanal bir doğrultu atımlı fay zonu olduğunu öne sürmüştür. Yaltırak (2002), Trakya-Eskişehir fayı adı verdikleri bu fay zonunun, Kuzey Anadolu fayı tarafından Marmara bölgesinde üç yerden kesildiğini ve fay zonunun doğrultu atımlı işlevini yitirdiğini, artık KAF ile ilişkili bir normal fay zonuna dönüşerek faaliyeti sürdürdüğünü belirtmişlerdir. Bu

Bu çalışmaların dışında Yaltırak (2002), Eskişehir-Tuz gölü arasında yer alan KB-GD doğrultulu söz konusu fayların devamı tek bir zona ait sağ yanal bir doğrultu atımlı fay zonu olduğunu öne sürmüştür. Yaltırak (2002), Trakya-Eskişehir fayı adı verdikleri bu fay zonunun, Kuzey Anadolu fayı tarafından Marmara bölgesinde üç yerden kesildiğini ve fay zonunun doğrultu atımlı işlevini yitirdiğini, artık KAF ile ilişkili bir normal fay zonuna dönüşerek faaliyeti sürdürdüğünü belirtmişlerdir. Bu