• Sonuç bulunamadı

Bu çalışmayı ortaya çıkaran araştırma sürecinin başından itibaren karşılaşılan ve özellikle yöntem bakımından sorun teşkil eden kısıtlayıcı faktörlerin başlangıç itibariyle çalışma sonuçlarını olumsuz yönde etkileyebilecekleri izlenimi edinilmişse de, zamanla tam da bu kısıtlayıcı faktörlerin hem konunun sağlıklı bir biçimde sınırlandırılmasında, hem kavramsal ve kuramsal açılımlara ulaşmada, hem de yöntem sorununun disiplinlerarası yaklaşım ışığında çözülmesinde birer avantaja dönüştüğü söylenebilir. Buna göre çalışmanın oluşum sürecinde karşılaşılan başlıca kısıtlayıcı faktörler şöyle sıralanabilir:

1.1.3.1. Tanım ve Ölçüm Sorunları

Aşağıda temel kavramlar kısmında da görüleceği gibi, çalışmaya konu olan başlıca kavramların kapsam ve sınırları durum ve bağlama göre değişebilmektedir. Bu belirsizlik sorununu aşabilmek için bazı kavramlar içinden çıktıkları veya kullanıldıkları bağlamlara göre değişen yaklaşımlar çerçevesinde literatürdeki çeşitliliği yansıtacak şekilde ele alınmış, kuramsal bölüm açısından önem arzeden bölgeselleşme gibi temel kavramlar ise çalışma bağlamında yeniden tanımlanmıştır.

Öte yandan konunun ölçüm imkanlarına, dolayısıyla sayısal kesinliklere yer vermeyecek bir yapıda olması, buna bağlı olarak kuramsal düzeydeki saptamalar açısından hangi dinamiklerin ne derece aktör niteliği taşıdığı, bunların birbirleri üzerinde ne ölçüde etkide bulundukları gibi hususların sayısal olarak ifade edilmeye müsait olmaması da ilk bakışta bir kısıtlama olarak karşımıza çıkmaktadır. Bu durum karşısında, hem analize dahil olan yapıları tanımaya yardımcı olan, hem de bunlardaki değişimi ortaya koyan nitel (kalitatif) veriler benimsenmiş, bu yapıların süreç içinde sergiledikleri bir takım davranış kalıplarını saptayarak bölgeselleşme sürecini aktör/dinamiklerin sahip oldukları bu davranış kalıpları ve bunlardaki değişimin yönü itibariyle ortaya koymak daha uygun bulunmuştur. Esasen bu çalışmanın kuramsal kısmı açısından da temel kaygı nicel (kantitatif) verilere dayalı, statik yönü ağır basan bir analizden çok, yapıların ve aktörlerin değişip dönüştüğü bir

süreci bunların geliştirdikleri tepkileri ve davranış kalıpları çerçevesinde ele almak olduğundan, son tahlilde nicel analiz hayati bir eksiklik teşkil etmemektedir. Zira bazı durumlarda nispeten edilgen konumda görünen birtakım unsurların zamanla giderek daha bağımsız hareket eden birer aktör haline dönüşmeleri ve bu süreçte söz konusu unsurların davranış kalıplarında ortaya çıkan bazı değişiklikler özü itibariyle nitel olup bu çalışmanın kapsamı bakımından dinamikler arasındaki ilişkilerin doğasını daha belirgin bir biçimde yansıtmaktadır.

1.1.3.2. Konunun Sınırlandırması

Bütünleşme ve bölgeselleşme süreçlerinin karmaşık yapısına bağlı olarak bu süreçlere iştirak eden unsurların birbirinden ciddi ölçülerde farklılaşması, dolayısıyla genel tablonun homojenlikten uzak bir görünüm arzetmesi ve analizi kolaylaştırabilecek basit tasnif çabalarına meydan okuması, konunun kuramsal açılımlara da elverecek bir biçimde sınırlandırılması açısından ciddi engeller olarak karşımıza çıkmaktadır. Buna göre analiz konusunu oluşturan süreç/yapının değişken geometrili doğasına bağlı olarak bu sürece iştirak eden ve/veya yapıyı oluşturan unsurların geniş bir coğrafi düzlemde şu biçimlerde farklılaştığı gözlenmektedir:

- Uzun bir süre gerek klasik uluslararası ilişkiler kuramı, gerekse de onunla aynı doğrultuda gelişen hükümetlerarası işbirliği yaklaşımı doğrultusunda bütünleşme sürecinin temel aktörleri olarak görülen üye devletlerin idari- siyasi yapılanmalarının birbirinden faklılaşması;

- Bu üye devletlerdeki idari-siyasi yapılanmalarını oluşturan ulusaltı düzeydeki birimlerin birbirinden farklılaşması;

- Gerek üye devletlerin idari-siyasi yapılanmalarının gerekse bunları meydana getiren alt birimlerin zaman içinde farklılaşması.

Bu duruma bağlı olarak konuya ilişkin literatürün genellikle üye devletlerin her biri üzerinde ayrı ayrı yoğunlaşan durum çalışmalarıyla şekillendiği dikkati

çekmektedir56. Halbuki bu çalışmaların Birlik çapında böylesi bir sürecin dikkat çekici boyutlara ulaştığına ve bu süreçte birlik politikalarının önemli rolleri olduğuna işaret etmesi, her ne kadar birbirinden farklı bağlamlarda gelişseler de ulusal düzeyde gözlenen süreçlerin ortak noktalarının varlığı ve bu ortak noktaların temel belirleyicisinin de bütünleşme süreci olması, söz konusu olguyu daha geniş bir düzlemde, yani AB ölçeğinde incelemeyi zorunlu kılmaktadır. Bu durumda da her bir üye ülkenin teker teker incelenmesi çalışmanın kapsamını aşacağından tüm ilgili üye ülkelerde yaşanan bölgeselleşme sürecini örnekleyebilecek, bölgeselleşme bakımından bunların önemli bir kısmıyla asgari müştereklere sahip bir üye devleti ele alan bir durum çalışmasından yola çıkarak konuyu sınırlandırmak hem kaçınılmaz hem de yöntem bakımından daha sağlıklı görünmektedir. Bu noktada hem tarihsel ve jeopolitik arkaplanı itibariyle, hem de günümüzde AB’de gözlenen bölgeselleşme hareketleri bakımından merkezi bir konum teşkil eden ve bu yönüyle “Avrupa jeopolitiğinin laboratuarı” olarak nitelendirilen57 İtalya böylesi bir durum çalışmasına temel teşkil etmek üzere seçilmiş, dolayısıyla bu ülkenin özellikle son 10-15 yılda ivme kazanarak ülkeyi federalleşme sürecine sokan bölgeselleşme deneyimi de bu çalışmanın kuramsal boyutları açısından bir çıkış noktası olarak benims miştir.

en

Bununla birlikte çalışmanın konusu Avrupa bütünleşmesinde bölgeselleşmenin dinamikleri olduğundan, ve başlıca amaç da Batı Avrupa merkezli olarak ortaya çıkan bu süreci yine Batı Avrupa’nın coğrafi bağlamında mümkün ölçüde genelgeçer bir yaklaşımla açıklamak olduğundan, bu çalışmanın yalnızca İtalya’da bölgeselleşmeyi ele alan bir durum çalışması olduğu söylenemez. Nitekim çalışmada İtalya, ilgili başlık altında daha ayrıntılı olarak açıklanacağı gibi, kendine has tarihsel, jeopolitik, siyasi ve idari karakteristikleriyle merkezi bir konum teşkil

56 Durum çalışmalarıyla ilgili olarak bkz. Barry Jones, Michael Keating (der.), The European Union and the Regions, Oxford University Press, New York, 1995; Mario Caciagli, Regioni d’Europa, Devoluzioni, Regionalismi, Integrazione Europea, Mulino (Yayınları), Bologna, 2003; Maurice Croisat, Jean-Louis Quermonne, L’Europe et le Fédéralisme, Montchrestien (Yayınları), Paris 1999.

57 Klaus Stemmermann, “Die Föderalismusdiskussion in Italien: ‘Ein Gespenst ging um in Italien...’ oder der Weg zu einer föderalen Wirtschafts- und Gesellschaftsordnung”, Günther Ammon, Matthias Fischer, Thorsten Hickmann, Klaus Stemmermann (der.), Föderalismus und Zentralismus: Europas Zukunft zwischen dem deutschen und dem Fransözischen Modell, Nomos Verlaggesellschaft, Baden-Baden, 1996, s. 97.

etmekle birlikte, zaman zaman karşılaştırmalı yaklaşımların ışığında diğer üye ülkelere de analizin hemen her aşamasında göndermede bulunulacaktır. Bir başka deyişle, bu kadar karmaşık değişkenlere sahip bir analiz konusu için her ilgili ülkenin ayrıntılı olarak ele alınması bilimsel bir araştırmada konunun sınırlandırılması ilkesiyle ters düşeceğinden, ayrıca kuramsal bir yaklaşımı hedefleyen böylesi bir çalışmanın gerektireceği mümkün ölçüde basitleştirici ve genelleyici yaklaşımla da uyuşmayacağından, hem diğer ülkelerle pek çok noktada asgari müştereklere sahip olması bakımından hem de salt bölgeselleşme olgusu bakımından en uygun örneklemi teşkil etmesi bakımından İtalya, bu karmaşık sürecin analizinde merkezi bir konuma sahiptir.

.1.3.3. Süreç-Yapı İkilemi ve Kuramsal Sorunlar

sağlamaktadır. Bu bakımdan, yukarıda sözü edilen ana çizgilerden hem kurumsalcı

1

Bağımsız değişken olarak benimsenen bölgeselleşme olgusu bağlamında bağımlı değişken olarak ele alınacak olan Avrupa bütünleşmesinin aynı zamanda hem son derece dinamik bir süreci ifade etmesi, hem de bu süreci kurumsal düzlemde temsil eden AB’nin bir yapı olarak karşımıza çıkması, dolayısıyla analiz konusunun durum ve bağlama göre bazan süreç boyutunun, bazan da yapı boyutunun ön plana çıkması da başlangıç aşamasında bir yöntem sorununa işaret etmekteydi. Bu sorunu aşmak üzere bu dinamik ve karmaşık süreç/yapı mümkün ölçüde bütüncül (holistik) bir yaklaşım ışığında değerlendirilmeye çalışılmış, bu doğrultuda da gerek kurumsalcı eğilimli yaklaşımlardan, gerekse de süreç analizini ön plana çıkaran kuramsal araçlardan faydalanılmıştır. Esasen yukarıda da belirtildiği gibi tarihsel emsallerden yoksun özgün bir deneyim olarak karşımıza çıkan Avrupa bütünleşmesinin bu her iki boyutunu söz konusu sürecin farklı düzeylerdeki görünümleriyle harmanlayarak açıklayan bütüncül bir kuram da henüz bulunmamaktadır58. Bununla birlikte ilgili literatürün ortaya koyduğu ve ana hatları yukarıda kısaca özetlenen yaklaşımlar, bölgeselleşme sürecini kuramsal bir model çerçevesine oturtmaya yardımcı olacak temel kuramsal araçları yeterli ölçüde

58 Gerçi bütünleşme sürecinin aynı zamanda bir inşa sürecini ifade etmesine, dolayısıyla henüz bu sürecin iki temel boyutunu oluşturan derinleşme ve genişleme süreçlerinin tamamlanmamış olmasına bağlı olarak kimi yazarlar böyle bir çabayı yersiz bulmaktadırlar (Peterson, 294).

çizgide gelişen çok düzeyli yönetişim yaklaşımı59, hem de uluslararası ilişkiler disiplini çerçevesinde süreci ön planda tutacak şekilde gelişen aktör odaklı realist çizgideki yaklaşımlar bu çalışmanın kuramsal altyapısının temel bileşenlerini oluşturmuştur. Diğer yandan ortaya çıkan saptamaların bütünleşme sürecindeki genelgeçerlik düzeyinin belirlenmesinde de karşılaştırmalı perspektiften yararlanılmıştır.