• Sonuç bulunamadı

B. Fesih

1. Azil

Vekâlet akdinde vekil, müvekkilin ona duyduğu güvenden dolayı verdiği yetkiyle müvekkil adına hukuki tasarrufta bulunmakta olup ve bu ilişkide güven unsuru oldukça önemli bir yer tutmaktadır. Dolayısıyla müvekkilin vekile duyduğu güvenin ortadan kalkması gibi durumlarda bu ilişkiyi devam ettirmek ve vekili hala müvekkil adına tasarrufta bulunmaya yetkili saymak müvekkilin rızasının dışında olup bu durum borç ilişkilerin kuruluş ve devamında karşılıklı rızasının esas olması483 kaidesine aykırıdır. Nitekim vekâletin bağlayıcı olmayan (gayr-i lâzım) ve izin verme mahiyetinde bir akit olması da bu maslahata binaendir. Dolayısıyla ister vekile karşı duyduğu güvenin kaybolması veya işinin görülmesinden beklediği menfaatin kalmaması durumunda isterse haklı bir gerekçeye dayanmadan, müvekkil dilediği zaman vekili azletme hakkına sahiptir.484 Akit yapıldığı sırada vekilin azledilmeyeceği şart koşulsa

veya “seni her azlettiğimde tekrar vekilimsin” diyerek literatürde vekâlet-i devriye olarak geçen şekilde vekâlet verilse dahi müvekkilin vekili azil hakkı devam etmektedir.

481 Bardakoğlu, “Fesih”, DİA, XII, 428. 482 Bkz. Bardakoğlu, “Fesih”, DİA, XII, 429. 483 en-Nisâ, 4/29.

484 Aybakan, Vekâlet Sözleşmesi, s. 70; Ayrıca bkz. Kâsânî, VII, 460; İbn Kudâme, VII, 234; Remlî, V,

107

Çünkü vekâlet müvekkilin hakkı olduğundan onun bu hakkını kullanamaması uygun görülmemiştir.485 İslâm hukukunda müvekkil, vekile karşı “seni vekil etmedim”

şeklinde vekâleti inkar ettiğinde de vekili azletmiş kabul edilmektedir.486

Ancak azlin hangi şartlarda ve ne zaman hüküm ifade ettiği hususu mezhepler arasında tartışmalıdır. Hanefîlere göre, vekil eğer azil anında mecliste hazır değilse, azledildiğini öğreninceye kadar vekilliği devam eder ve yaptığı tasarruflar geçerlidir. Bu konuda Hanefîler, “hitabın hükmünün hitap edilen bunu bilmedikçe hitap edilen hakkında sabit olmadığı” kaidesini zikretmektedirler. Çünkü bir yandan tasarruf yetkisinin elinden alınması öte yandan ise yaptığı tasarruflardan doğan haklardan sorumlu olması nedeniyle vekillikten azledilmek vekile zarar verebilir.487 Vekile azil haberinin bildirilmesi, mektup, elçi veya haberci vasıtasıyla olur.488 Bu durum BK’da da aynı şekildedir.489

Mâlikîler’den İbn Ferhûn da bu konuda Hanefîler gibi düşünmektedir. Ona göre, müvekkilin vekili azli ancak dâvanın başlamasından önce ve vekile bildirilmiş olursa geçerlidir. Vekile yapılacak bildirimde geç kalınmamalıdır. Çünkü dâvadan önce vekilin azilden haberdar olması gerekir. Dâva başladıktan sonra vekilden habersiz yapılan azil geçerli değildir.490 Ahmed b. Hanbel’den yapılan iki rivayetten birine ve Şâfiî mezhebinde geçerli olan diğer görüşe göre, gıyabında vekâlet verildiğinde vekâletin kurulmuş olması için vekilin haberdar olması gerekmediği gibi, azlin hüküm ifade etmesi için de vekilin haberdar olması şart değildir. Çünkü vekâletin geçerli oluşu müvekkilin hakkı nedeniyledir. Müvekkilin kendi hakkını kullanmasında ise kişinin eşini boşamasında veya kölesini azat etmesinde olduğu gibi tek başına hareket edebileceğini savunurlar.491

İslâm hukukunda müvekkile tanınan vekâlete son verme hakkı, vekâlete vekilin ve başkasının haklarının taalluk etmesi durumlarıyla sınırlandırılmıştır. Bu durumda,

485 Ali Haydar, III, 566. 486 Ali Haydar, III, 566.

487 Serahsî, XIX, 15-16; Merginânî, III, 112. 488 Kâsânî, VII, 460; İbn Kudâme, VII, 235.

489 “Vekilin vekâletinin nihayet bulduğuna dair ıttıla peyda eylemeden evvel yaptığı işlerden müvekkil

veya mirasçıları, vekâlet baki imiş gibi mesuldürler.” (BK md. 398)

490 İbn Ferhûn, I, 135.

108

ancak ilgili hak sahibinin izni şartıyla müvekkil bu hakkını kullanabilir. Mesela Mâlikîlere göre, vekâlet ücretli ise ya da vekil için vekâletin görülmesi sonucunda muavaza dışında bir menfaat bulunması durumunda, vekilin vekâlete hakkı taalluk etmiştir. Çünkü akit icâreye dönüşeceğinden müvekkilin vekili azil yetkisi kalmaz. Vekâlet ücretli olduğunda, ancak ücretin aşırı olması durumunda müvekkil için bu durum bir ayıp sebebi sayılarak, müvekkile vekâleti fesih hakkı verilmiştir.492 Dâvacının talebi üzerine dâvalının vekil tayin etmesi ise, vekâlete başkasının hakkının taalluk etmesi durumuna dair kaynaklarda sıkça verilen bir örnektir. Bu durumda tayin edilen vekil, dâvacı hazır bulunmadıkça, dâvalı müvekkil tarafından azledilememektedir. Böyle bir durumda müvekkilin azli, kendisinin olmayan bir hakkın iptali anlamına gelir.493 Çünkü dâvacı dâvalının vekili huzurunda hakkını istediği zaman ispat edebileceğine güvendiğinden, dâvalının onun haberi olmadan vekili azletmesi, onun hakkını ispat etme imkânından mahrum kalarak zarar görmesi anlamına gelebilir. Burada dikkat çekilmesi gereken nokta, dâvacının azil anında hazır bulunması yeterli olup rızasının şart olmadığıdır. Dâvacının kendisine vekil tayin etmesi durumunda ise zaten hak sahibi kendisi olduğundan vekili dilediği şekilde azletme hakkına sahiptir.494

Mâlikîler’de genel kuralın bir istisnası olarak, dâva vekâletinde müvekkil ancak vekil dâvaya başlamadığı ya da en fazla iki duruşmaya katıldığı sürece vekili azletme yetkisine sahiptir.495 Vekilin mahkemede üç veya daha fazla duruşmaya katılması halinde ise müvekkilin onu azil hakkı kalmamakla birlikte eğer vekil, müvekkile zarar verecek şekilde karşı tarafa bir yakınlık gösterirse, müvekkilin bu hakkının devam ettiği ifade edilmektedir. Müvekkilin bu şartlar gerçekleşmeden vekilini azletmesi durumunda ise vekilin ilk müvekkiline düşman olmaması şartıyla karşı tarafın onu vekil tutma hakkı doğmaktadır.496 Ancak Mâlikîler’de de dâvanın so-

nuçlanmak üzere olmaması şartıyla, müvekkilin vekili diğer vekâlet türlerinde olduğu gibi her zaman azil hakkı olduğuna dair görüşler de yer almaktadır.497

492 İbn Ferhûn, I, 133.

493 Serahsî, XIX, 7; Kâsânî, VII, 461. 494 Ali Haydar, III, 567.

495 Kârâfî, VIII, 14-15. 496 İbn Ferhûn, I, s. 133. 497 İbn Rüşd, II, 302.

109

Belgede İslâm Hukukunda Dâva Vekâleti (sayfa 117-120)