• Sonuç bulunamadı

Azerbaycan KĠA‟da Anlam GeniĢlemesine UğramıĢ Arapça Alıntı

II. BÖLÜM

3.2. Azerbaycan KĠA‟da Anlam GeniĢlemesine UğramıĢ Arapça Alıntı

Arapçada (âfeh) “hastalık, zarar, dert, âfet” anlamlarında kullanılmaktadır (Cubrân, 1967, s.185; Baranov, 1976, s.58). Azerî Türkçesinde “âfet” “ bela, felaket, facia, bedbahtlık” anlamını içerir. “Çevik hareket eden, baĢkalarından çabuk hareket eden birisi” hakkında da “afet” kelimesi kullanılmaktadır (Ahundov, 2004, s.25; Ahundov, 2006, s.51).

KĠA‟da bu kelimenin kullanımı:

“Deyirler yer üzerinde bütün canlıların sebebkarı GüneĢi de bir avazıma, bir soyuma afeti hedeleyir.” (Genclik, 1989, s.18).

“Bir meleksen- pak temiz, hem de Ģirin, füsunkar, Bir afetsen, esirin olan çetin gurtarar.” (Ulduz, 1983, s.28).

Arapça (âķibeh) “sonuç” anlamındadır (Cubrân, 1967, s.995; Luis, 1969, s.518; Enîs, 1972, s.619; Baranov, 1976, s.526). Azerî TürkĢesinde “âgibet” “sonuç, sonuç olarak” anlamlarında kullanılır. Bu kelime günlük konuĢmada “akĢamın (sabahın) hayır!” (iyi akĢamlar) cevap olarak “agibetin hayır!” Ģeklinde kullanılır (Ahundov, 2004, s.33; Ahundov, 2006, s.88).

KĠA‟da bu kelimenin kullanımı:

“Kerki kendinin acı agibeti.” (Mübarize, 1991, s.1). “Yana-yana kül olan od, Hey alıĢıb alovlandın, Ay zavallı agibetin Bu imiĢse niye yandın?!”

(Davud Ordubadlı)” (Azerbaycan, 1989, s.101).

“Oda hegigetdirki, Ģeherlerin, kendlerinde öz agibetleri var.” (Ulduz, 1989, s.88).

Arapça (‛aśr) “asır, öğleden sonraki vakit, bir Ģeyin sıkıp suyunu çıkarmak” anlamlarında kullanılır (Cubrân, 1967, s.1028; Luis, 1969, s.508-509; Enîs, 1972, s.610; Baranov, 1976, s.663; el-Bustânî, 1969, s.700). Azerî Türkçesinde “asr” Arapçadan farklı olarak “yüzyıl, ikindi vakti ” anlamında kullanılır (Ahundov, 2004, s.219; Ahundov, 2006, s.379; Abdullayev, Orucov, ġirvani, 1966, s.195; Mezemli, Alhasov, 2000, s.33).

KĠA‟da bu kelimenin kullanımı:

Onsuz da boğaza yığılan esrin, Bir gün boğazında galacag bu söz” Musa Elekberli (halg Ģairi Behtiyar Vahabzade`ye) (Azerbaycan, 1989, s.107).

“XIX asr insanın maddi ehtiyaclarına elmin uyğunlaĢdırılması ideyasını elan etdi.” (Genclik, 1989, s.11).

“Ümumiyyetle Azerbaycan aĢig dastanları orta asrlarden baĢlayarag XIX asradek inkiĢaf merhelesi keçirilmiĢdir.” (Medeni Maarif ĠĢi, 1981, s.29). “Realist satira XX asredek heç bir vaht halgın mügedderatı uğrunda mübarizede bu geder yahindan, feal iĢtirak etmemiĢ.” (Azerbaycan, 1987, s.107).

“Sonralar “novruzi”adlı mükellafiyyet ve vergi veren ehalinin üzerine goyuldu ve orta asrlar boyu Azerbaycanda novruzi vergisi adlanırdı.” (Ulduz, 1989, s.41).

Arapça (âĢıķ) “seven, aĢık, sevgili” anlamlarında kullanılır (Luis, 1969, s.507; Baranov, 1976, s.661; Cubrân, 1967, s.993). Azerî Türkçesinde “âĢig” “tutkun, çok seven, meftun” anlamlarını “çok sevmek, sevgiyle bağlanmak” anlamında kullanılır (Abdullayev, Orucov, ġirvani, 1966, s.29; Mezemli, Alhasov, 2000, s.37).

KĠA‟da bu kelimenin kullanımı:

“Ne ganır Ģeme neçün aĢig olub pervane?” (Sabir Emirov) (Edebiyyat ve Ġncesenet, 1989, s.3).

“AĢig olmag degil asan bele halu hetine,

Tagetu tab gerek hubların möhnetine.” (Ulduz, 1989, s.93). “Nedendir danıĢmayıb aĢigler tek susmağın

Bir az danıĢ, açılsın o gülen dodaglar barı.” (Ulduz, 1990, s.44). “Hızırdan badeni alıb “nuĢ eleyen” gencin üreyi od tutub yanır, gelbi nurla dolur, ona derhal ilham gelir aĢig olur.” (Elm ve Heyat, 1988, s.29).

Arapça (bedî‛) “beleğat ilmine ait olan” anlamında kullanılır (Cubrân, 1967, s.311; Enîs, 1972, s.43; Baranov, 1976, s.71; el-Bustânî, 1969, s.190). Azerî Türkçesinde “bedii” “güzel, yakıĢıklı, güzel sanatlar alanındaki aktiviteye ait olan” anlamlarında kullanılır (Ahundov, 2004, s.81; Ahundov, 2006, s.265; Abdullayev, Orucov, ġirvani, 1966, s.43).

KĠA‟da bu kelimenin kullanımı:

“Estetik terbiye anlayıĢı son derece ehateli ve mürekkeb olub bedii-estetik zövgün terbiyesi, mürekkeb ictimai-estetik meselelerin hellini teleb edir.” (Medeni Maarif ĠĢi, 1981, s.3).

“Diger terefden o, eserin ideya-bedii tekamülünün formalaĢmasına hidmet edir, sujeti zenginleĢdirir.” (Elm ve Heyat, 1988, s.29).

“ġübhesiz birinci növbede edebi-bedii tefekkürün elece de onun tekamül meylinin esas daĢıyıcıları M.V.Vidadinin, hüsusen M.P.Vagifin diline digget verilmelidir.” (Elm ve Heyat, 1988, s.23).

”Mehdi hemiĢe bedii eserde dile birinci dereceli mesele kimi bahırdı.” (Azerbaycan, 1988, s.129).

Arapça (câhil) “cehile” fiilinin ismi fâili olarak “bilgisiz, ümmî” anlamlarındadır (el-‛Âyid, 1988, s.274; Baranov, 1976, s.146; Enîs, 1972, s.144). Azerî Türkçesinde “câhil” “hiç bir Ģeyden haberi olmayan, bilgisiz” anlamındadır (Ahundov, 2006, s.379; Abdullayev, Orucov, ġirvani, 1966, s.752; Mezemli, Alhasov, 2000, s.140).

KĠA‟da bu kelimenin kullanımı:

“Cahillik neticesinde baĢı çıkmadığı iĢden heveslenmiĢ Golmstremin bele bir gülünc tarihini tesevvür ede bilmezsiniz.” (Ulduz, 1989, s.29).

“Meclisi pozğun görürem gorhuram,

Milleti cahil görürem gorhuram.” (Molla Nesreddin, 1907, s.2). Arapça (emân) “tehlikesi olmayan, affetmek” anlamlarında kullanılmaktadır (Luis, 1969, s.18; Enîs, 1972, s.27; Baranov, 1976, s.52; el-Bustânî, 1969, s.141).

Azerî Türkçesinde “aman” “sabitlik, emniyet, fırsat, merhamet”, yardım, kuvvet, korku, rica, nefret” anlamlarını içerir (Ahundov, 2004, s39.; Ahundov, 2006, s.111; Mezemli, Alhasov, 2000, s.35).

KĠA‟da bu kelimenin kullanımı:

“Gelmezdi menim ağlıma ki, rüĢvet alanmıĢ, Andı, amanı, sen deme uydurma, yalanmıĢ.”

(Sabirane, Evez Memmedov) (Edebiyyat ve Ġncesenet, 1990, s.8).

“Namerd macal tapsa, vermez, amanı, Merde canım gurban, görünmez hanı?!”

(M.Ġsmayıl) (Edebiyyat ve Ġncesenet, 1990, s.8).

“El dağılıb, aman Allah, neyleyim, Men bu derdi kime açım, söyleyim?!”

(Ehmed Vedili) (Edebiyyat ve Ġncesenet, 1990, s.4).

“Feryad goparıram, aman, goymayın, Hakkı öldürürler, ona kıymayın.”

(Behtiyar Vahabzade) (Ulduz, 1989, s.53).

Arapça (ķadâ‟) “baht, kısmet” anlamlarında kullanılır (Enîs, 1972, s.743; el- ‛Âyid, 1988, s.994). Azerî Türkçesinde ise “gada” sözü “dert, bela, afet” anlamlarını içerir. Azerî Türkçesinde bu kelime “gada” kökünden olan “geza” sözü de “kaza” anlamında kullanılmaktadır (Ahundov, 2004, s.364; Ahundov, 2006, s.14).

KĠA‟da bu kelimenin kullanımı:

“Fikret Sadığın uĢaglıg illeri ganlı-gadalı müharibeye tesadüf edir. (Cabir Novruz)” (Ulduz, 1981, s.33).

“Onun gada-belası mene gelsin-deyib ağlayırdı.” (Azerbaycan Gadını, 1983, s.13).

“Onu da hesaba alırdıg ki, get olunan her kilometr yol, gada-beladan uzaglaĢmagdır.” (Azerbaycan, 1989, s.10).

Arapça (ķaśd) “hedef, maksat, gayret, niyet” anlamlarında kullanılır (Cubrân, 1967, s.1180; Luis, 1969, s.632; Enîs, 1972, s.744; Baranov, 1976, s.641; el-Bustânî, 1969, s.802). Azerî Türkçesinde “gesd” “maksat, niyet” anlamlarını içerir. Fiil olarak ”gesd etmek (göz önüne almak, onun hakkında düĢünmek, birisini öldürmek istemek)” Ģeklinde kullanılmaktadır (Ahundov, 2004, s.389; Ahundov, 2006, s.122; Mezemli, Alhasov, 2000, s.50).

KĠA‟da bu kelimenin kullanımı: “Kimin ki, durmayır keder gesdine, Bilmir soyug nedi, Gar ne, isti ne.”

(Ġslam Sadıg) (Ulduz, 1985, s.52).

“Bir Türk tarihçisinin yazdığına göre, ġah Abbas bu gesd evezinde Bakılılara böyük mükafatlar vermiĢdi.” (Azerbaycan, 1987, s.181).

“Mustafa Kamal PaĢa Herbi reislere serencamına o, gösteriyor ki, imperiolistler Ermenistan, Gürcüstan ve Azerbaycan`a müstegillik vermekle Türkiye`ni bolĢeviklerden ayırmag gesdi güdürler.” (Azerbaycan, 1989, s.148).

“Gerib sabahacan özünü Tiflise yetirmirse ġahsenem özüne gesd eleyecek.” (Azerbaycan Gadını, 1992, s.20).

“Dünya Ģöhretli ġuĢa Ģeherinde hemin vasitelerle gesdler düzeldirler.” (Azerbaycan, 1989, s.1).

“ġehsi maragı”, “Ģehsi menafe” kimi anlayıĢlar eybecerleĢdirib, egoizm tezahürü sayılıb, adamların öz adı, zeruri ehtiyatlarını dillerine getirmeleri ictimai, ümumi menafelere sui-gesd kimi geleme verilib.” (Kend Heyatı, 1990, s.11).

Arapça (ķayd) “pıranga, bağlılık, sınır, Ģart” anlamlarındadır (Cubrân, 1967, s.1312; Enîs, 1972, s.772; Baranov, 1976, s.; el-Bustânî, 1969, s.822). Azerî Türkçesinde “geyd” “kısa bir Ģekilde yazmak” anlamındadır. Fiil olarak “geyd etmek” (hatırlamak için kısaca yazmak), “geyd etdirmek” (yazdırmak), “geydine galmag” (birisi için rahatsız olmak) anlamında kullanılmaktadır (Ahundov, 2004, s.383; Ahundov, 2006, s.91; Abdullayev, Orucov, ġirvani, 1966, s.107).

KĠA‟da bu kelimenin kullanımı:

“Geyd etmek lazımdır ki, bu labaratoriya Respublikada yuhu nevrozunun tedgigi ile meĢğul olan yegane laboratoriyadır.” (Elm, 1990, s.1).

“Son vahtlar resmi, “boğazdan yuharı” geyd olunan bayramlar öz ehemiyyetini itirdikce halgımızı tarihi, adet-enenesi ile bağlı olan el Ģenlik daha ürekden bayram edilir.” (Azerbaycan Gadını, 1992, s.4). “Bedii prosesde yaradıcılıg ittifagının rolunu geyd etmekle yanaĢı demiĢler ki, kinemotografçılar ittifagı Azerbaycanın kinemotografiya heyatında daha feal iĢtirak ede bilerdi.” (Edebiyyat ve Ġncesenet, 1990, s.1).

“ġeki Ģöbesinin sedri Ehmediyye Cebrayılov ve mesul katib BeĢaret Yusibov degig geydler aparırdılar.” (Azerbaycan, 1989, s.1).

Arapça (ķıymeh) “değer, kıyamet” anlamındadır (Cubrân, 1967, s.1214; Luis, 1969, s.;664; Enîs, 1972, s.774; Baranov, 1976, s.155; el-Bustânî, 1969, s.823). Azerî Türkçesinde “giymet” “fiyat, değer” anlamlarını içerir. Fiil olarak “giymetden salmag (itibarını zedelemek)” anlamında kullanılır (Ahundov, 2004, s.400; Ahundov, 2006, s.166-167).

KĠA‟da bu kelimenin kullanımı:

“Defelerle beynelhalg sergilerin iĢtirakçısı olan Behram Emioğlu Cenubi Azerbaycanın görkemli ressamdır ve onun muzeyimize bu hediyyesi

doğrudan da medeni heyatımızın unudulmaz hadisesi kimi giymetlendirilmeye layigdir.” (Edebiyyat ve Ġncesenet, 1989, s.1).

“Evvelen, inhisarçı müessesielerin-aeroflotun, deniz yolunun, energetika sistemlerinin ve baĢkalarının mallarından ve hidmetlerinden savayı bütün halg istehsalakı malları ve hidmetler üçün bazar giymetleri goyulur.” (Seher, 1990, s.2).

“Geyd olunmuĢdur ki, nehayet hemin meclislerde hemçinin Dağlıg Garabağda ve onun etrafında baĢ vermiĢ hadiselere geti ve obyektiv giymet verilecekdir.” (Azerbaycan Gencleri, 1989, s.1).

Arapça (ğalîž) “büyük, kalın, ĢiĢman” anlamlarında kullanılır (el-Bustânî, 1969, s.557; Baranov, 1976, s569; Cubrân, 1967, s.1086). Azerî Türkçesinde “geliz” “sıvı olmayan, anlaĢılması zor olan” anlamları içerir (Ahundov, 2004, s.387; Ahundov, 2006, s.109-110).

KĠA‟da bu kelimenin kullanımı:

“DüĢer çok yanlara. Çok ünvanlara, Hissiz üreklere, geliz ganlara.”

(Famil Mehdi) (Ulduz, 1986, s.11).

Arapça (ğıyâbî) “birisinin herhangi bir yerde olmaması, bulunmaması” anlamlarında kullanılmaktadır (el-‛Âyid, 1988, s.908; Luis, 1969, s.563; Baranov, 1976, s.739). Azerî Türkçesinde “giyâbî” “bir iĢle ilgisi olan bir Ģahsın orada bulunmaması” anlamındadır (Ahundov, 2004, s.400; Ahundov, 2006, s.164).

KĠA‟da bu kelimenin kullanımı:

“Bu yay iĢlerini universitetin tarih fakultesine (giyabi Ģöbeye) verecekdi.” (Azerbaycan, 1990, s.58).

“Ona göre de her defe bu barede fikirleĢende Nazim Hikmetle senin bir giyabi söhbetin baĢlanır.” (Ulduz, 1989, s.84).

“Nece deyim, bele ne teher “yüksek ehlaglı” bir kiĢi olmag lazımdır ki, yanından keçen genirsiz bir gözele boylanmayıb özünü giyabi lezzet hissinden mehrum ede bilesen!” (Genclik, 1989, s.10).

Arapça (ĥaķîr) “adi, zavallı, nefrete layık olan insan” anlamlarında kullanılır (Luis, 1969, s.145; Enîs, 1972, s.186; Baranov, 1976, s.186; el-Bustânî, 1969, s.377). Azerî Türkçesinde “hegir” “fakir, çaresiz, beceriksiz, aciz, hiç bir iĢ yapmayan” anlamlarını içerir (Ahundov, 2004, s.265; Ahundov, 2006, s.356; Abdullayev, Orucov, ġirvani, 1966, s.716; Mezemli, Alhasov, 2000, s.120).

KĠA‟da bu kelimenin kullanımı:

“Evvela, zemani ki, bendeyi-hegirlerin müfessel fermayiĢine sebr ve hövsele ile gulag verdim, lazım gelmezmi ki, sizde bir-iki degige sebrü hövsele ile menim erzime etinad edesiniz” (Celil Memmedguluzade) (Azerbaycan, 1987, s.91).

“Cesaret edirem Siz professor hezretlerini hegirin menziline devet edem. (Celil Memmedguluzade)” (Azerbaycan, 1987, s.80).

Arapça (hevâ) “hava, rüzgar, iĢveli, hayel, korkak” anlamlarında kullanılmaktadır (Cubrân, 1967, s.1577; Luis, 1969, s.879; Enîs, 1972, s.1012; Baranov, 1976, s.1100; el-Bustânî, 1969, s.1127). Azerî Türkçesinde “hava” “hava, Ģarkı” anlamlarında kullanılır. Fiil olarak bu kelime “hava almag (dolaĢmak, dinlemek), hava garalmag(akĢam olmak), hava iĢıglanmak (seher açılmak), hava sınmag (havanın sıcaklanması)” Ģeklinde kullanılır. Müzik alanında “musigi havası” yani “melodi” Ģeklinde kullanımı vardır (Ahundov, 2004, s.261; Ahundov, 2006, s.334).

KĠA‟da bu kelimenin kullanımı:

“Onlar bele sert hava Ģeraitine, aclığa, susuzluğa dözümlü olan yeni nesil yetiĢdirdiler.” (Kend Heyatı, 1990, s.34).

“Sonra da gurudub tendire atar, külünü havaya sovurarlar.” (Genclik, 1989, s.33).

“Yalnız havalarını gurag keçirdiyi tek–tek illerde istehsal 14.215 mni tondan aĢağı düĢüb.” (Kend Heyatı, 1990, s.26).

Arapça (heyecân) “karıĢıklık, karmaĢıklık, azgınlık, Ģiddet” v.b. anlamlarda kullanılır (Luis, 1969, s.879-881; Enîs, 1972, s.1013; Baranov, 1976, s.112). Azerî Türkçesinde “heyecan” “endiĢe, rahatsız olmak, telaĢa kapılmak” Ģeklinde kullanılmaktadır (Ahundov, 2004, s.270; Ahundov, 2006, s.381-382).

KĠA‟da bu kelimenin kullanımı:

“Heyecan sighalının sesine verdiĢ etmiĢ adamlar bu defe de ona ehemiyyet vermediler.” (Ulduz, 1983, s.46).

“Her ikimiz doğma Azerbaycan halgının taleyi üçün narahatlıg, seksekeli gelbimiz heyecanlı teĢviĢle döyünürdü.” (Azerbaycan Gadını, 1992, s.20). “Ağ halatlı yaĢlı bir gadının heyacanla dediyi sözleri eĢidende heyret adamları bürüdü.” (Azerbaycan Gadını, 1985, s.21).

Arapça (iķtidâr) “iķtedere” fiilinin mastarıdır ve “güç, kuvvet, yetenek, durum” anlamları vardır (el-‛Âyid, 1988, s.970; Baranov, 1976, s.624; Enîs, 1972, s.718). “Ġktidar” sözü Azerî Türkçesinde “itibar, yetki, kuvvet ve güç” anlamlarında kullanılmaktadır (Ahundov, 2004, s.299; Ahundov, 2006, s.523; Abdullayev, Orucov, ġirvani, 1966, s.233; Mezemli, Alhasov, 2000, s.49).

“Getdi Ģenimiz, etibarımız; Varmı rütbemiz, igtidarımız?”

(M.E.Sabir) ( Ahundov, 2006, s.523). Arapça (iħtiyâr) “seçmek” anlamındadır (Cubrân, 1967, s.57; Luis, 1969, s.201; Enîs, 1972, s.263; Baranov, 1976, s.305; el-Bustânî, 1969, s.32). Azerî Türkçesinde “ihtiyar” “irade, hak, yetki, izin” anlamlarını içerir. Bu kelimeye Arapçadan farklı olarak “güç, kuvvet” Ģeklinde ve Arapçada olduğu gibi “yaĢlı insan” anlamında da Azerî Türkçesinde rastlamaktayız. Fill olarak “ihtiyar almag

(izin almak), “ihtiyar vermek” (izin vermek), “ihtiyar etmek” (seçmek), “ihtiyar iĢletmek” (emir vermek, buyruk vermek), “ihtiyar getmek” (kendi hukuku elinden alınmak), ihtiyarına burakmak” (vermek), emrinde olmak Ģeklinde kullanılmaktadır (Ahundov, 2004, s.296; Ahundov, 2006, s.511-512; Abdullayev, Orucov, ġirvani, 1966, s.262).

KĠA‟da bu kelimenin kullanımı:

“BüzüĢüb yumağa dönmüĢ, gözlerinden heyatın nuru, Ģövgi çekilmiĢ bu yaĢlı anaların, ihtiyar ataların üzüne bahmag olmur.” (Azerbaycan Gadını, 1990, s.32).

“Her defe Nailenin iĢlerine baharken geyri-ihtiyari “Garabağın gözelleri adlanan silsile pannolar özünde ayag sahlayıram.” (Azerbaycan Gadını, 1990, s.36).

“Men onun gözlerinin gayğılı ifadesine, zerif barmaglarına baha-baha geyri- ihtiyari eserlerinin adları barede düĢünürdüm.” (Azerbaycan Gadını, 1990, s.36).

Arapça (kâtib) “yazar, âlim” anlamında kullanılmaktadır (Cubrân, 1967, s.1016; Enîs, 1972, s.78; Baranov, 1976, s.866; el-Bustânî, 1969, s.824;). Azerî Türkçesinde “kâtib” “bir idarede, kuruluĢta veya bir Ģahsın yanında çalıĢan sekreter, bir toplantının, durumun protokolunu yazan kimse, herhangi bir kuruluĢun idareçisi” anlamlarında kullanılmaktadır (Ahundov, 2004, s.327; Ahundov, 2006, s.649; Abdullayev, Orucov, ġirvani, 1966, s.275; Mezemli, Alhasov, 2000, s.67).

KĠA‟da bu kelimenin kullanımı:

“BaĢ katibin sözlerinin ne geder semimi olduğunu demek çetindi.” (Kavran, 1989, s.89).

“Gürcüstanın ideoloji katibinin çıhıĢı yahĢı tesir bağıĢlamadı.” (Azerbaycan, 1990, s.48).

“ġeki Ģöbesinin sedri Ehmediyye Cebrayılov ve meesul katib BeĢaret Yusibov degig geydler aparırdılar.” (Azerbaycan, 1989, s.1).

Arapça (keyf) “haz, lezzet, zevk, memnunluk, bolluk, ruhsal durum ve narkotik” anlamlarında kullanılır (Luis, 1969, s.705; Enîs, 1972, s.814; Baranov, 1976, s.707). Azerî Türkçesinde “keyf” “ruhi ve sıhhat yönünden durum, vakit geçirme, arzu, heves, istek, temayül, gönül” anlamlarını içerir. Fiil olarak bu söz “kef çekmek (neĢelenmek), kef vermek (neĢelendirmek), kefde olmag (neĢelenmek), kefden düĢmek (neĢesi kaçmak), kefe bakmag (vaktini neĢe ile geçirmek), kefe batmag (keyf içinde olmak), kefi aladağda olmag (neĢe içinde olmak), kefi durulmag (neĢelenmek), kefi galhmag (neĢelenmek), kefi gelmek (aniden neĢelenmek), kefi kök olmag (neĢeli olmag (neĢeli olmak), kefi olmamag (morali yerinde olmamak), kefi özünde olmamag (kendini iyi hissetmemek), kefi pozulmag (morali bozulmak), kefi yerinde olmag (normal durumda olmak), kefi yuharı olmag (neĢeli olmak), kef(in)den goymag (elemek) (neĢeden mahrum etmek), kefine burahmag (kendi baĢına bırakmak), kefine deymek (kalbini kırmak), kefine soğan doğramag (neĢesini kaçırmak), kefine yatmag (gelmek) hoĢuna gelmek), kefini açmag (efkarını dağıtmak), kefini garıĢtırmag (moralini bozmak), kefini kök elemek (etmek) (neĢelendirmek)” Ģeklinde kullanımları vardır (Ahundov, 2004, s.328; Ahundov, 2006, s.658-660; Abdullayev, Orucov, ġirvani, 1966, s.277).

KĠA‟da bu kelimenin kullanımı:

“GıĢlağda da deysin gerek, Goyun guzu arandadı. IĢin gücün çoh hele GıĢın keyfi durandadır.” (Elekber Salahzade) (Azerbaycan, 1985, s.114).

“Gabil hanede ve ya ifaçı bezi keyflerden, baĢları humarlandıran meclislerden uzag olmalıdır.” (Kend Heyatı, 1990, s.41).

“Melum oldu ki, Viktor bugün partiyaya dahil olub, ona göre keyfi yuharıdır.” (Azerbaycan, 1981, s.58).

“Ümimiyyetle Novruz bayramında menim keyfim hemiĢe çağ olur, amma bu il lap giyametdir.” (Ulduz, 1987, s.9).

Arapça (laŧîfeh) “incelik, zerafet, fıkra” anlamlarında kullanılmaktadır (el-‛Âyid, 1988, s.1088; Enîs, 1972, s.826). Azerî Türkçesinde “letife” sözü “insanları güldüren, neĢelendiren hoĢ ve güzel söz, nükte ve kısa hikaye, anektod, Ģaka, güldürücü fıkra” anlamlarında kullanılmaktadır. Fiil olarak “letifeleĢmek” (güzelleĢmek, zarıflaĢmak) Ģekinde kullanılır (Ahundov, 2004, s.422; Ahundov, 2006, s.259-260; Abdullayev, Orucov, ġirvani, 1966, s.317).

KĠA‟da bu kelimenin kullanımı:

“Bele bir letifemiz var.” (Genclik, 1989, s.36).

“YahĢi cehetdir ki, Merkezin Ģerleri letife harakteri daĢımır, fikir, meena, düĢündürmek aĢılayır ohuculara.” (Davud Nesib) (Edebiyyat ve Ġncesenet, 1990, s.8).

“Bu letifede böyük bir hegiget var.” (Kavran, 1989, s.52).

“Ona geder irili-hırdalı Molla Nesreddin letifeleri.” (Ulduz, 1989, s.63). Arapça (mağmûn) “aldatılmıĢ, küstürülmüĢ” anlamlarında kullanılmaktadır (Luis, 1969, s.544; Baranov, 1976, s.712; el-Bustânî, 1969, s.981). Azerî Türkçesinde “meğmun” “aldatılmıĢ, mahrum kalmıĢ” anlamlarını içerir. Fiil olarak meğmun etmek (elemek) zarara uğratmak, meğmun olmag (aldatmak), meğmun etmek (elemek) mahrum etmek” Ģeklinde kullanılmaktadır (Ahundov, 2004, s.443; Ahundov, 2006, s.319-320). Örneğin;

“Böyük özünü aldanmıĢ saydığı kimi, Meherrem de özünü meğmun hesab edirdi.” (Mir Celal) (Ahundov, 2006, s.320).

“Senin arvadın vardır, bizim kimi meğmun deyilsen ki.” (S.Rehimov) (Ahundov, 2006, s.320).

Arapça (maħlûķ) “insan, yaratılmıĢ, beden, varlık” anlamlarında kullanılmakdadır (Luis, 1969, s.193; Enîs, 1972, s.252; Baranov, 1976, s.236; el- Bustânî, 1969, s.922). Azerî Türkçesinde “mehlug” “canlı, canlı varlık” anlamlarını içerir (Ahundov, 2004, s.444; Ahundov, 2006, s.342; Abdullayev, Orucov, ġirvani, 1966, s.373).

KĠA‟da bu kelimenin kullanımı:

“Bah, gördün nece yahĢı çıhır, çünki sen ince mehlugsan, indi mene gulag as:” (Ulduz, 1986, s.13).

“Cefer deyir ki, nadanlıg bu! Meymun da mehlugdur deyir, ecdadımızdır.” (Azerbaycan, 1981, s.204).

“Ta gedimden deyirler ki, insan sirli mehlugdur.” (Azerbaycan, 1981, s.99).

Arapça (menzil) “insanın yaĢadığı yer, ev” anlamlarında kullanılmaktadır (el- ‛Âyid, 1988, s.1187; Baranov, 1976, s.796; Enîs, 1972, s.323). Azerî Türkçesinde

“menzil” “daire, bir kimsenin yaĢadığı yer, oda, mekan, ev” anlamlarını içerir. Fiil

olarak “menzil etmek (bir yerde kalmak), menzil kesmek (gereken yere varmak, ulaĢmak) Ģeklinde kullanılmaktadır (Ahundov, 2004, s.447; Ahundov, 2006, s.342; Abdullayev, Orucov, ġirvani, 1966, s.355).

KĠA‟da bu kelimenin kullanımı:

“Bu nece dostlugdur: bir neçe ildir Vagif`in ailesine teze menzil verilib, amma men.... men hele gapısını döymemiĢem.” (Ulduz, 1989, s.84).

“Her ikisinin yaĢadığı menzilin nömresi 13 olub.” (Lukonin ve Vagif Ġbrahim) (Ulduz, 1989, s.81).

“Birce faktı yadımıza salag: Her üç aileden birinin menzile ehtiyacı var.” (Ulduz, 1989, s.68).

“Ġki otagdan ibaret menzil apteki hatırladır.” (Azerbaycan Gadını, 1991, s.23).

Arapça (maślaĥah) “insanın kendisi için, milleti için kazanılmıĢ fayda, menfaat” anlamlarında kullanılmakdadır (Cubrân, 1967, s.1389; Luis, 1969, s.432; Enîs, 1972, s.522; el-Bustânî, 1969, s.965). Azerî Türkçesinde “meslehet” “hareket tarzıyla ilgili teklif, emir, buyruk, tavsiye” anlamlarını içerir. Fiil olarak “meslehet bilmek” (olmasını, yapılmasını müvafik bilmek, tavsiye etmek, istemek) , meslehet etmek (elemek) , meslehet görmek, meslehetleĢmek (hareket tarzı, yapılacak bir iĢle igili olarak birine akıl danıĢmak, konuĢmak, fikrine muracaat etmek), meĢveret

etmek, (fikir mübadilesi etmek), meslehet vermek (görmek) (nasıl hareket edilmesi, yapılması konusunda birisine yol göstermek) Ģeklinde kullanılmaktadır (Ahundov, 2004, s.449; Ahundov, 2006, s.351; Abdullayev, Orucov, ġirvani, 1966, 366; Mezemli, Alhasov, 2000, s.94).

KĠA‟da bu kelimenin kullanımı:

“Mekteb yoldaĢları ona meslehet bildiler ki, özü dahil iĢler idaresi reisinin yanına getsin, atasından bir heber bilsin.” (Azerbaycan Gencleri, 1989, s.3). “Ne geder az görüĢsek meslehetdir.” (Ulduz, 1987, s.11).

“Gerek neyin bahasına olursa olsun “P” ile görüĢem, bir meslehet versin.” (Ulduz, 1987, s.13).

“Sadıg kenar adama meslehet, verirmiĢ kimi, çoh vaht özüne meslehet eleyirdi.” (Azerbaycan, 1989, s.78).

“Onun meslehetine gulag asıb heyat yolumu geleme aldım.” (Seher, 1990, s.4).

“Bildirdi ki, ceza verseler, yuharı yazacag, Ģikayete gedecek meslehet görmediler.” (Azerbaycan, 1989, s.160).

Arapça (meĢğaleh) “iĢ, amel, ders, uğrası” anlamlarında kullanılmaktadır (el- ‛Âyid, 1988, s.693; Luis, 1969, s.394.; el-Bustânî, 1969, s.958-958). Azerî Türkçesinde “meĢğele” “bir Ģeyi bir yere toplanarak öğrenme, öğrenmekle meĢğul olmak, vakit geçirme, bir Ģeyle uğraĢma, uğraĢı” anlamlarını içerir (Ahundov, 2004, s.450; Ahundov, 2006, s.354-355; Abdullayev, Orucov, ġirvani, 1966, s.383; Mezemli, Alhasov, 2000, s.145).

KĠA‟da bu kelimenin kullanımı:

“Riyaziyyat derneyinin meĢğalelerinden birini Sovet riyaziyyatçıları Böyük Veten Müharibesinde mövzusuna hesr edirem.” (Fizika ve Riyaziyyat Tedrisi, 1985, s.3).

“Elave meĢğelelerin keçirilmesi geri galmanı leğv etmek üçün esas vasitelerden biridir. Bu zaman ferdi ve kollektiv formada keçirilen meĢğelelerden istifade edirem.” (Fizika ve Riyaziyyat Tedrisi, 1985, s.4).

Arapça (mu‛aŧŧal) “kullanılmayan, iĢsiz, kapalı” anlamlarında kullanılmaktadır (Luis, 1969, s.513; Enîs, 1972, s.615; Baranov, 1976, s.669; el- Bustânî, 1969, s.978). Azerî Türkçesinde “meettel” “beklemek, hayran olmak, iĢsiz olmak” anlamlarını içerir. Fiil olarak “meettel etmek” (elemek) intizarda bırakmak, meettel galmag (hayret etmek) Ģeklinde kullanılmaktadır (Ahundov, 2004, s.443; Ahundov, 2006, s.318).

KĠA‟da bu kelimenin kullanımı:

“GalmıĢam mat-meettel, heç bilmirem neyleyim.” (Azerbaycan, 1987, s.23). “Allahın iĢine lap meettel galmıĢam.” (Azerbaycan, 1987, s.27).

“Hestenin bu cür hallar keçirmesine “mat-meettel” galdı.” (Azerbaycan, 1987, s.182).

Arapça (munâsebeh) “uygunluk, yakınlık, akrabalık, alaka” anlamlarında kullanılmaktadır (el-‛Âyid, 1988, s.745; Baranov, 1976, s.798.) Azerî Türkçesinde “münasibet” “iki Ģey arasındaki uygunluk, nisbet karĢılıklı iliĢki, yakınlık”

anlamlarını içermektedir. Fiil olarak “münasib olmag (uygun olmak), muvafık gelmek, yakıĢmak, yerinde olmak) Ģeklinde kullanılmaktadır (Ahundov, 2004, s.469; Ahundov, 2006, s.422-423; Abdullayev, Orucov, ġirvani, 1966, s.418).

KĠA‟da bu kelimenin kullanımı:

“Ne baĢgaları kimi hidmet göstermeye çalıĢmıĢdı, ne münasibet yaratmağa.” (Edebiyyat ve Ġncesenet, 1990, s.8).

“Gürcü dostlarımızı ermenilerle olan hazırki münasibetimiz maraglandırdı.” (Edebiyyat ve Ġncesenet, 1990, s.7).

“Bunlardan baĢga Z.Bünyadovun ve Eliyarovun tarihimize, N. Açıggözün Türkiye-Azerbaycan igtisadi münasibetlerine dair vb. megaleler de aktuladır, ehemiyyetlidir.” (Odlar Yurdu, 1990, s.8).

“ABġ`da tarih ve tarihçiler haggında, monografiyanın müellifi yazır ki, A.Nevins baĢlanğıc merhelesinde meĢhur amerikanlıların tercümeyi halına dair münasibetler seriyası keçmiĢdir.” (Edebiyyat ve Ġncesenet, 1990, s.3). Arapça (murekkeb) “herhangi bir Ģeyin bir bölümü, oluĢturulmuĢ” anlamlarında kullanılmaktadır (Luis, 1969, s.676; Enîs, 1972, s.319; Baranov, 1976, s.311; el-Bustânî, 1969, s.939). Azerî Türkçesinde “mürekkeb” “birkaç bilimden, unsurdan ibaret olan, meydana gelen, teĢkil edilmiĢ, kendini onuĢturan parçalarına, unsurlarına, alakalarına, iliĢkilerine göre çok çeĢitli olan, çok yönlü, çeĢitli , bazan da zıt özellikleri, yönleri kendinde birleĢtiren yapsına, Ģekline, biçimine göre zor anlaĢılan, muammalı, anlaĢılması, kavranılması, yerine getirilmesi yönünden zorluk çıkaran, zor, yazı yazmada kullanılan renkli sıvı” gibi anlamları içerir (Ahundov, 2004, s.469; Ahundov, 2006, s.426; Abdullayev, Orucov, ġirvani, 1966, s.424).

KĠA‟da bu kelimenin kullanımı:

“Mürekkeb meseleler olan müharibe ve sülh meselelerinin hellinde bele uzag görenlik ve müdriklik örnekleri tarihde azdır.” (Kavran, 1989, s.57).

“Medeni-maarif ocaglarının estetik informasiyaların tebliğinde rolu kimi mürekkeb ictimai-estetik meselelerin hellini teleb edir.” (Medeni Maarif ĠĢi, 1981, s.3).

“Trotski, Zinovyev ve Kamnev arasında münasibetler mürekkeb idi.” (Kavran, 1989, s.78).

Arapça (nuŧķ) “düĢüncelerini sözlerle ifade etmek yeteneği, konuĢma tarzı” anlamlarında kullanılır (Cubrân, 1967, s.1510; Enîs, 1972, s.939; Baranov, 1976, s.1032; el-Bustânî, 1969, s.1073). Azerî Türkçesinde “nitg” “konuĢma, telaffuz, söz, kelam” anlamlarını içerir. Fiil olarak “nitgden düĢmek (galmag) konuĢmamak, susmak, dili tutulmak, nitge gelmek (konuĢmaya baĢlamak), nitgi açılmak (konuĢmaya baĢlamak), nitgi tutulmak (bağlanmag, batmak, kesilmek, gurulmak,

çekilmek) konuĢamamak, dili tutulmak, konuĢma yeteneyini kaybetmek, nitk irad etmek, (nutuk atmak), nitg söylemek (konuĢma yapmak, fikirini beyan etmek)” Ģeklinde kullanılmaktadır (Ahundov, 2004, s.485; Ahundov, 2006, s.494-495; Abdullayev, Orucov, ġirvani, 1966, s.481-482; Mezemli, Alhasov, 2000, s.77).

KĠA‟da bu kelimenin kullanımı:

“Çok teessüf ki, ne geydler, ne de nitg hazırlamak Lenine gismet olmadı.” (Kavran, 1989, s.89).

“Matem merasiminde ilk olarag Ebdülvahab Yurdsever nitg söylemiĢdir.” (Memmed Emin Resulzadenin defninde) (GurtuluĢ, 1992, s.37).

“ġagirdlerin nitgi pis inkiĢaf etdirilir, onlar dilin gayda ve ganunlarından hebersizdirler.” (Ulduz, 1989, s.74).

“Onun “sen bilirsenmi indi felyeton yazılmır?” sözlerinden nitgim gurudu.” (Genclik, 1989, s.35).

Arapça (śaĥneh) “resim, toplantı, görüntü, manzara, dıĢ görünüĢ, yüz ifadesi” anlamında kullanılır (Luis, 1969, s.417; Enîs, 1972, s.510; Baranov, 1976, s.438; el- Bustânî, 1969, s.692). Azerî Türkçesinde “sehne” “izleyicilerin kolayca görebilmesi için genellikle yerden belli bir ölçüde yüksek yapılan, oyun, müzik gibi her türlü gösteri yapmaya uygun yer, tiyatro, tiyatro faaliyyeti, hayatta tesadüf edilen bir olay, hadise” anlamlarında kullanılmaktadır. Fiil olarak “sehneleĢdirmek (herhangi bir edebi eseri sahneye koymak veya filme almak için uygun hale getirmek) Ģeklinde kullanılır (Ahundov, 2004, s.562; Ahundov, 2006, s.75; Abdullayev, Orucov, ġirvani, 1966, s.563).

KĠA‟da bu kelimenin kullanımı:

“Ġndi deyesen, maraglı bir sehnenin Ģahidi olacağıg.” (Azerbaycan, 1985, s.124).

“Aktyor oyunu sehnede ümumi ansambl yaradır ve tamaĢanı yahĢı gavramağa kömeklik gösterir.” (Edebiyyat ve Ġncesenet, 1990, s.5).

“Solo çalğımdan sonra orta yaĢlı bir kiĢi sehnede meni tebrik edib dedi.” (Kend Heyatı, 1990, s.41).

“Rejisor tamaĢanın, esas hadiselerini, onun ifa manevrasını “Adamın adamından fergli olarag, sehnenin yuharı hissesininde gurmuĢ, realist sepgili bir tamaĢa hazırlamıĢdır.” (Edebiyyat ve Ġncesenet, 1990, s.5).

“Ġndi halg daha müteĢekkil ve nizamla mübarize sehnesine gedem goymuĢdur.” (Edebiyyat ve Ġncesenet, 1981, s.6).

Arapça (talŧîf) “azaltmak, hiddetini gidermek, ağrısını, Ģiddetini azaltmak” anlamlarında kullanılmaktadır (el-‛Âyid, 1988, s.1087; Enîs, 1972, s.826). Azerî Türkçesinde “teltif” “baĢarılı, güzel hizmetleri karĢılığında verilen mükafat, madalya, kıymetli Ģey vb.” anlamlarını içerir. Fiil olarak “teltif etmek (madalya, ünvan vs. vermek) Ģeklinde kullanılmaktadır (Ahundov, 2004, s.629; Ahundov, 2006, s.306; Abdullayev, Orucov, ġirvani, 1966, s.611; Mezemli, Alhasov, 2000, s.70).

KĠA‟da bu kelimenin kullanımı:

“Müharibe illerinde ġeref niĢan, ordeni ve “Gafgazın müdafiesine göre” medalı ile teltif olunub.” (Azerbaycan Gadını, 1992, s.59).

“Mehz buna görede partiya ve hökumetimiz onun emek fealiyyetini ve güsursuz iĢini nezere alarag onu “Ģeref niĢanı”ordeni, V.Ġ.Lenin yubliley