• Sonuç bulunamadı

Kays Aylân ve Sosyokültürel Hayatı

I. BİRİNCİ BÖLÜM: İSLÂM ÖNCESİ DÖNEMDE KAYS AYLÂN

3. Kays Aylân ve Sosyokültürel Hayatı

Arap toplumu Bedevî (Göçebe) ve Hadarî (Şehirli) diye ikiye ayrılır. Bedevîler şehirleri hapishane olarak gördüklerinden göçebeliği sürdürmüşlerdir.416 Halkın hâkim vasfı göçebelikti. Yaz kış çoluk çocuk göç ederlerdi. Bedevî hayatta sosyal birim fert değil toplumdu. Çöldeki zorlu hayattan ve tehlikelerden korunmak kan bağı sayesinde oluşan kabileler yoluyla sağlanmaktaydı. Kabileler geçimlerini davarlardan veya yağmacılıktan sağlıyordu. Yer yer bu çöl insanları ticaret ve ziraatle de ilgiliydiler.417 Kur’an'da Bedevîlere dair “Bedevîlerin küfür ve nifakları her yönde ileridir. Allah'ın peygambere indirdiği sınırı bilmemek onlara daha lâyıktır. Allah yolunda sarf ettiklerini angarya sayanlar ve başınıza belâ gelmesini bekleyenler vardır.”418 şeklinde ayet vardır.

Hadarîler ise çölde yaşamak yerine şehirler inşa ettiler. Bunların en önemlisi Hicaz’daki Mekke şehridir. Hicaz ve Mekke, Orta Arabistan diye geçmektedir. Hz. Muhammed dönemine kadar burada bir devlet kurulmamıştır.419 Bunun yerine Mala adı verilen basit bir kabile meclisiyle şehirler yönetilmiştir. Kabile reisleri ve şeyhler yönetici konumundaydı ancak hâkim ailelerin oligarşisi yönetimde pay sahibiydi.420 Lammens’e göre Mekke idaresi, zengin iş adamları derneğinin yönettiği bir tüccar

415 Cevâd Ali, IV, 227.

416 Algül, I, 92-105; Helvacıoğlu, s. 8.

417 Lewis, s. 26; Musevî, s. 16; Öğmüş, s. 55; Helvacıoğlu, s. 8. 418 Tevbe 9/97-98.

419 Çağatay, s. 67; Mâ’rûf, s. 29. 420 Lewis, s. 29.

cumhuriyeti şeklinde ifade edilmiştir. Bu batı tarzında cumhuriyet müessesi değildir. Kureyş yakın bir zamanda göçebeliği bırakmıştı. Azami bir hareket serbestliği ve asgari bir toplum hâkimiyeti kurmuştu. Mala meclisi yönetimi sağlamakta ve bu meclis üyeleri servet ve mevkileri yüksek muteber aile reislerinden meydana geliyordu. Özellikle de tacirlerden oluşan bir sınıftı. Mekke burjuvasının ticari tecrübe ve zihniyeti ile sınıf mensuplarıyla iş birliği, teşkilatlanma ve kendini kontrol vasfı ile yönetim sağlanmaktaydı.421 Mekke’deki sosyal hayat böyleydi.

Genel olarak câhiliye’de hürler, köleler, mevali şeklinde üç sosyal sınıf mevcuttu. Hürler pek çok hakka sahipti ancak aralarında ekonomik düzeyde belirleyici farklar olabiliyordu. Köleler ise esir edilmiş kimselerdi. Pazarlarda satılıp alınır, eşya gibi kullanılırdılar. Mevali ise; orta sınıf olup köle ve cariyelerden azat edilen kimselere mevali denilmekteydi. Esaretten kurtulmalarına rağmen hürlerle aynı haklara sahip değillerdi.422

Arap toplumda câhiliye döneminde çok farklı adetler mevcuttu. “Mev'ûde” denilen bir gelenekle kız çocukları diri diri gömerlerdi.423 Namus ve ırza leke gelmesinden ve yoksulluk endişesiyle kız çocuklarını öldürürlerdi. Teym kabilesinden Kays b. Asım bu adeti devam ettirenlerdendi. Ferezdak adlı meşhur şairin dedesi üç deve karşılığında 300'den fazla kız çocuğunu kurtarmıştı.424 Hz. Ömer’in dedesi Zeyd b. Amr b. Nüfeyl kızları diri diri gömme adetine ilk karşı çıkandı. Biri kızını gömmek istediğinde onu alıp kendisi beslerdi. Hz. İbrahim’in dinini yaşayan ve yaşatanlardandı.425 Kur’an'da bu “Bilgisizlikleri yüzünden beyinsizce çocukları öldürenler ve Allah'ın kendilerine verdiği rızkı Allah'a iftira ederek haram kılanlar gerçekten onlar hüsrana uğramışlardır”426 şeklinde anlatılmaktadır. Câhiliye’de kadının durumu son derece kötüydü. Hiçbir itibarı yoktu. Miras alamazdı. Erkek istediği kadar kadınla evlenebilirdi.427 Câhiliye döneminde içki, fuhuş, kumar çok yaygındı. Puta tapmak ve fal okları çekmek oldukça yaygındı. Aksine Hanîfliğe

421 Lewis, s. 34. 422 Sırma, I, 394; Helvacıoğlu, s. 7. 423 Sırma, I, 394. 424 Algül, I, 92-105. 425 Numânî, I-II, 101. 426 En'âm 6/130. 427 Sırma, I, 394.

mensup tevhid inancını sürdürenler de mevcuttu.428 Bu durum tüm Araplarda olduğu gibi Kays Aylân kabileleri için de aynıydı. Arap adet gelenek görenekleri tüm Araplarca benimsenmiş, intikam savaşları, kölelik, kadınların statüsü, kızların öldürülmesi gibi durumlar başta Kasy Aylân olmak üzere tüm Araplarca uygulanmaktaydı.

Mekke’nin 400 km kuzeyinde bulunan Yesrib, Medine ismiyle ünlenmiştir.429 Medine’de iki Arap üç Yahudi kabilesi yaşamaktaydı. 430 Yahudiler Bâbil tutsaklığından M.Ö. 6. asırda kurtularak Medine, Vâdilkurâ ve Fedek gibi yerlere yerleşti.431 Başta buraların sahibi Amâlika ve Cürhümlü Arap kabileleriydi. Karma yaşayan Arap ve Yahudi toplulukları zamanla Yahudilerin artması, Arapların azalmasıyla demografik yapı ve dengeler değişti. Bozulan dengeler de Yahudilerin Cürhümlü Arapları kovmasıyla sonuçlandı. Evlerine, hurmalıklarına el koydular. Yesrib’in uzun süre tek sahibi oldular. Ma’rib seddi yıkılınca432 Ezdî Arapları M.S. 2- 3. asırda Hârise başkanlığında Hayber’e geldi ve onun ölümüyle ikiye ayrılıp Evs ve Hazrec olarak Medine’ye yerleştiler. Yahudilerin baskısı altında yaşamaya başladılar. Bu baskı o dereceydi ki Yahudi başkanı433 ileri gidip, evlenen Arap kızlarının ilk gecesini kendisiyle geçirmelerini dahi istemeye başladı. Araplar akrabaları Gassânîlerden yardım istediler. Böylece Gassânîlerin yardımıyla Medine’de üstünlük Araplara geçti.434 İlerleyen zamanda Yahudiler her fırsatta iki Arap kabilesini birbirine düşürüyor, ateşi körüklüyordu. Bu düşmanlık öyle bir dereceye varmıştır ki ki kardeş kabile arasında ficâr savaşları dahi meydana getirmişti.435 Arapların sosyal hayatı savaşlar, çatışmalar ile doluydu. Küçük nedenlerden savaş çıkabilirdi. Böyle bir ortamda yer yer arabulucu rolü üstlenen kabileler oluyordu. Bu da dışarıdan üçüncü bir kabile sayesinde oluyordu. Misal Medine’ye sıklıkla giden Hem Yahudilerle hem de Medineli Araplarla iyi anlaşan Fezâreoğulları Buâs harbinde kavgalı Evs-Hazrec’i

428 Algül, I, 92-105. 429 Çağatay, s. 72.

430 Çağatay, s. 67; Mâ’rûf, s. 29. 431 Çağatay, s. 72.

432 Belazûrî, Futûhu’l-Büldân, s. 20.

433 Bu adamın adı Fayton idi. Bkz. Çağatay, s. 72. 434 Çağatay, s. 72.

barıştırmada etkin rol oynamıştır. Savaş ve barışın olağan kabul edildiği bir ortamda böyle durumlar sıklıkla yaşanmaktaydı.

Tâif şehri, Hicaz’ın üçüncü önemli şehridir. Kentin güneyinde Tabela, doğusunda Devâsir vadisi ve Bahreyn bulunmaktadır. Eski adı Vec’dir.436 Sakîfli birinin İran’dan mühendis getirip şehre surlar inşa ettirmesiyle sur anlamında Tâif adıyla anılır olmuştur.437 Ticari açıdan iki önemli şehirden biridir. Karyeteyn ya da Mekketeyn diye şöhret bulmuştur. Mekke’de Ümeyye oğulları ile Sakîf’in dostluğu vardı. Tâif’e Tecim438 şehri de denir. Tâif sözlere konu olmuş, “Öteden beri kışı Mekke’de ya da Cidde’de, ilkbaharı Medine’de, yazı ise Tâif’te geçirmek gerektiği söylenir.” Verimli arazilerinden dolayı üzüm ve zeytinyağı yetiştirilen havaşı yumuşak bir yer olduğundan Hevâzinlilerin övünç kaynağı bir şehirdi.439 Sakîf ve Âmiroğulları Hevâzin’den iki büyük kabiledir. Âmiroğulları göçebeliği tercih edince Tâif Sakîf’e kalmıştır.440 Tâif’te Sakîf dışında Yahudiler ve diğer Arap kabilelerine mensup mevlalar da yaşamaktaydı.441 Ancak şehri inşa edip bayındır hale getiren Sakîf’tir. Aylân kabilelerinin kurup yeşillendirdiği bir şehirdir. Bu açıdan dikkate değerdir. Bu şehri kurup, kale haline getiren Sakîf câhiliye döneminde Lât adını verdikleri bir putu Taîf’e dikmişlerdir. Taîf’in adı bu putla anılır olmuştur. İslâmla beraber bu put Muğire b. Şu’be tarafından yıkılmıştır.442

Dil ve edebî hayat Araplarda sosyal hayatın bir parçasıydı. Edebiyat Araplarda olduğu kadar hiçbir millette bu kadar takdir ve tezahüre sahip olmamıştır. Arapların bedevî hadarî fark etmeksizin her türlü bölgede şiir kültürü yaygındır. Yazıdan çok şifaî yolla şiir kültürünü yaşatmışlardır. Bu hususta Hitti, “Nasıl Grek’ler meydana getirdikleri mimarî ve heykellerle iftihar ederse Araplar da kasideleriyle İbranîler de insanın iç duygularını en ince ifade eden ilahîleriyle (mezmurlar) öğünürler” diye bu durumu ifade etmiştir.

436 Çağatay, s. 73.

437 Hamîdullah, İslâm Peygamberi, s. 404

438 Yani üretim yapan, zanaat yeri ve dışarı ürün gönderen yerdir. 439 Vakıdî, s. 804-805; Hamîdullah, İslâm Peygamberi, s. 403 440 Hamîdullah, İslâm Peygamberi, s. 403

441 Hamîdullah, İslâm Peygamberi, s. 404 442 Vakıdî, s. 804-805; Çağatay, s. 74.

Arap dili yapısı gereği Arapların da ifadesiyle meşru sihr- sihr-i helal bir dildir. Arap dilini bu sebeple şiirdeki vezn ve kafiye ile musikilerinde ve hitabelerindeki kullanımlar dinleyenlere nüfuz etmiş, etkilemiştir. Arapça bir vecizede “İnsanın güzelliği onun belagatında443 toplanmıştır” demişler. Bundandır ki dili güzel kullanmak Araplar da övülen meziyettir. Bir atasözünde “Akıl üç şey üzere oturur; Frenklerin beyni, Çinlilerin eli, Arapların dili üzeredir.” diye özetlemiştir. Câhiliyede “belagat, ata binme ve okçuluk insan-ı kâmil olmanın üç temel vasfı” sayılmıştır. Arapça ise yapısı gereği veciz, nafiz ve nükteli bir dildir. Müslümanlar, Kur’an-ı Kerim’in icaz ve terkiplerle dolu bir kitap olması hasebiyle dinlerinin hak dini olduğu hususunda en kuvvetli delil olarak veciz ve belagatını ileri sürmüşlerdir. Bu İslâm’ın muvaffak ve muzaffer olmasının zaferi sayılmıştır.444