• Sonuç bulunamadı

AVUSTURYA (HABSBURG) HÂKİMİYETİ

SEKELLERİN SİYASİ TARİHİ

D. AVUSTURYA (HABSBURG) HÂKİMİYETİ

Macaristan üzerinde Alman nüfuzu Aziz Stephen döneminden itibaren varolmasına rağmen zirveye II. Janoş döneminde erişti. Alman imparatoru Charles- Quint’in kızkardeşiyle evlenen II. Janoş, Devleti Alman idaresinin kuklası haline getirdi. Kötü idareden rahatsız olan halk buna tepki olarak Alman Katolikliğine karşı Protestanlığa rağbet etti. Almanlar kendilerini Katolikliğin yegâne savunucusu olarak gördüklerinden Protestanlara karşı aklahayale gelmez zulümlere girişiyorlardı385

. Ülkelerindeki Alman nüfuzunun hergeçen gün arttığını gören Macar Milliyet- çileri Alman nüfuzuna karşı Osmanlıdan yana hareket ettiler. Kuşkusuz bu tercihin en önemli sebepleri arasında mezhep farkından dolayı Almanlardan gördükleri baskı ve zulüme karşı adil386

ve hür bir otoritenin özlemi vardı. Bu sebeple Macar milliyet-

384

Aynı yer.

385

Komisyon, Osmanlı Ansiklopedisi, c. 2, s. 234.

386

Bu dönemde Erdel’in içine düştüğü bu durumu yansıtan zamanın bir türküsü bu yıkımı şöyle anla- tıyor;

Zengin Erdel Şehirleri, Yokoldu hoş mahabetleri, Kopartıldı hep süsleri, İçindeki Yıldızları. Yaşlılar sakınılmadı, Çocukları da doğrandı,

çileri başından beri Alman tahakkümü ve tesirine karşı tek çare olarak adil ve hoşgö- rülü Osmanlı idaresini görüyorlardı387

.

Asırlarca Osmanlı desteğini Avusturya zulmüne karşı bir kalkan olarak kulla- nan Erdel beyleri zaman zaman bu fikirden uzaklaşsalar da kudretli Osmanlı ordula- rının harp meydanlarında kazandığı zaferler sonucu Osmanlıdan ayrılmaya muvaffak olamadılar. II. Viyana kuşatmasını takip eden yenilgiler Osmanlı Devletinin Erdel üzerindeki hâkimiyetini de sona erdirdi. 1699 yılında imza edilen Karlofça anlaşma- sıyla Macaristanın son müstakil parçası olan Erdel Prensliği de Osmanlı hâkimiye- tinden çıkarak Avusturya elinde tarihe karıştı388

.

Asırlarca Osmanlı idaresinde hür ve bolluk içinde yaşayan Sekel ve Macarlar, Avusturya hayranlığı yapan Erdel prensleri yüzünden telafisi olmayan durumlarla karşı karşıya kaldılar. Evvela Erdel Prensliğini ortadan kaldırılarak burayı Avustur- ya’nın bir parçası haline getirdiler389. Sonrasında Katolikliğin benimsetilmesi ama-

cıyla yapılan zorlama ve şiddet, Ordu bakımı ve beslenmesi için alınan yeni vergiler halkı dilenecek kadar fakirleştirdi. Bilhassa Sekeller, bu durumdan en fazla muzdarip olan kesim oldu390. Erdel’in o eski, bereketli ve refah dolu çağlarından geriye mez- hep seçimine zorlanan, fakirlik ve yoksulluk içinde kıvranan harap düşmüş bir mem- leketin çaresiz insanları kaldı391

.

Ordu mensubu kişilerin halka zulüm ve işkence etmesi, soygunculuk ve gasp Sekelleri iyice bezdirdi. Bu dönemlerde Osmanlı-Avusturya arasında çıkan harplere ellerindeki balta, kürek, tırpan vs. gibi çiftçilik aletleriyle gönderilen aç ve sefil hal-

Henüz buluğda gençleri, Bakireler kirletildi. Cellat gibi davrandılar, Acımayıp doğradılar, Geri kalan bütün sağlar,

Sürgünlere yollandılar. Beder, Türkiye’ye Seyahat, s. 43.

387

Komisyon, Osmanlı Ansiklopedisi, c. 2, s. 234.

388

Beder, Türkiye’ye Seyahat, s. 42.

389

Eckhart, Macaristan Tarihi, s. 141.

390

Ehrenthal, Szekely Origins, s. 245-246.

391

deki köylüler kendilerini bu hale getiren zalim Almanların yanında savaşıp zafer ka- zanmaktansa Osmanlı askerlerinin safına geçip ölmeyi yeğledikleri çok oldu.

Sekeller’in Avusturya askerlerince gasp edilmesi 1687 yılında zirveye ulaş- tı392. Bu dönemde er’den general’e kadar her rütbeden asker zalimane davranışlarla

halkı soyuyor, türlü iftiralarla malını mülkünü müsadere ediyordu. General Antonio Carafa Debrecen şehrini o kadar soymuştuki bunu Alman idarecileri bile utançla kar- şılar hale gelmişlerdi. Carafa, pek çok defa Servetlerine konmak için asilleri ve bourgeoisları suikast şuçu bahanesiyle idam ediyor ve mallarına el koyuyordu393

. Bu kötü gidiş’e bir ümit olarak görülen Ferenc Rákóczi ölümü bekleyen, umutsuz ve kaybedecek şeyi bulunmayan Sekeller ve Macarlar için kurtarıcı olarak görülüyordu. Denilebilirki; her Sekel ve Macar, Osmanlı dönemindeki huzur, refah ve bolluğu, rüyasında bile göremiyordu. 1705 yılında Banlık394

makamına gelen Ferenc Rákóczi, Habsburgları Erdel’den çıkarmak ve müstakil bir ülke kurmak eme- lindeydi. Bu emelini gerçekleştirmeye teşebbüs eden Ferenc Rákóczi, Fransızlarla ittifak halindeydi. Fakat Fransızların batıda yenilmesi onu Erdel’de oldukça müşkül bir duruma düşürdü. Erdel’in her köşesinden Ferenc Rákóczi’nin emrinde savaşmaya gelen halk’ın büyük çoğunluğu askerlikten anlamayan, sadece hürriyetine kavuşmak arzusuyla herhangi bir görev almaya gönüllü köylülerdi. İçlerinde tam manasıyla asker sayılabilecek çok az kişi vardı. Daha önce İmparatorluk ordusunda vazife gör- müş Simon Fargach ve Janos Battyan gibi birkaç general bazı birlikleri idare ederek küçük başarılar elde etsede umumi bir zaferden çok uzak olan Ferenc Rákóczi, mut- lak suretle Osmanlı ordusunun gücüne ihtiyaç duyuyordu. Bu sebeple Osmanlı devle-

392

Macaristan’dan geçen lejyoner birliğinin bir askeri 1686 sonbaharında gördüklerini aynen şöyle anlatıyor; Budin’den beri yol boyu göz alabildiğine ne bir şehir, ne bir köy, ne bir çiftlik var… Hiçbir

şey, hem de hiçbir şey. Birkaç viran köy ya da viran kilise… Bir köy ya da şehir gibi bir şey varsa da, o da bomboş. Boydan boya geçtik, bir köpek bile havlamadı, bir horoz bile ötmedi. Beder, Türkiye’ye Seyahat, s. 43.

393

Eckhart, Macaristan Tarihi, s. 142.

394

Avusturya İmparatorluğu Erdel’i işgal edince burayı bir zaman birnevi Valik makamına benzer Banlık ile idare yoluna gitti. Banlık Göktürkçe Baga, Bulgar ve Avar dilinde Bağan olan Ban, askeri- idari bir unvan olup Sancak bey’i makamıyla eşdeğerdir. Bulgarlar, Macarlar, Avusturyalılar ve Hır- vatlar tarafından kullanılan bu unvan, Avrupa literatürüne Avarlar vesilesiyle yerleşmiştir. Donuk,

tinin de desteğini almıştı. Ferenc Rákóczi giriştiği harbin kaybedilmesiyle Erdel top- raklarını terk etmeye mecbur kaldı. Avusturya imparatoru I. Jozsef(1705-1711) ‘in çıkarmış olduğu genel af ve vaadettiği din hürriyetine rağmen Rákóczi, müttefiki olan Fransaya sığındı. Burada ümitsiz ve çaresiz ölümü beklerken Osmanlı padişahı- nın resmi daveti üzerine395

Türkiye’ye gelmiş ve Tekirdağ’a yerleşerek ölümüne ka- dar da burada yaşamını sürdürmüştür396

.