• Sonuç bulunamadı

Avrupa’da Karikatür Krizleri

Avrupa’da İslamofobi; okullarda başörtüsünün yasaklanması, Müslümanların kamu kuruluşlarında, sokakta, işyerinde vb. nefret suçlarına uğraması, mülteci göçü, aşırı sağ partilerin yükselişi vb. konularla gündeme gelmektedir. Hatta kendini modern tapınak şövalyelerinin başı olarak ilan eden bir şizofren, yetmiş masum genci tek tek öldürmüş ve sembolik bir ceza almıştır. Ancak bütün bunlardan öte, İslamofobi kavramı en çok karikatür krizleri ile gündeme gelmiştir. Bu krizlerde hakarete uğrayan da imajı zedelenenler de yapılan katliamlar yüzünden kitlesel bir nefreti üzerine çekenler de yine Müslümanlar olmuştur.

Lean’e göre (2012, s.294-296), Avrupa’daki İslamofobi, Birleşik Devletler’deki veya başka yerlerdeki İslamofobi’ye benzememektedir. Aynı düzeyde etkili olsa da “çeşnisi” farklıdır. Kıtadaki birkaç ülkede İslam ve Müslüman korkusu, ırkçı devlet politikalarının yaygın şekilde kurumlaşmasına yol açmıştır. Müslüman karşıtı duygular toplumun sadece belirli kesimlerini etkileyen bir duygu değildir. O, devlet tarafından desteklenen bir uygulamadır ve amacı Avrupa’ya göçmen nüfusların gelmesiyle şekillenen çok kültürlülük anlatılarını silmeyi ve beyaz Hristiyan Avrupa’nın altın çağını yeniden tesis etmeyi amaçlamaktadır. Buna örnek olarak İngiltere, Fransa, Belçika, Hollanda, Norveç vd. ülkelerde minare, ezan, cami ve örtü yasaklarını gösterilebilir. Yine manidar bir şekilde aynı gün içerisinde iki ayrı yerde yaptığı katliamlarda masum 77 genci öldüren ve 150 kişiyi yaralayan Norveçli aşırı sağcı Breivik’in

yalnızca 21 yıl hapis cezasına çarptırılması ancak Üniversitede eğitim alması başta olmak üzere birçok talebinin yerine getirilmesi de buna örnek olarak verilebilir.

İslamofobi’nin kavram olarak yaygınlaşması Salman Rüşdi kriziyle başlar. Serdar’a göre (2001, s.231-232) Öteki’nin (İslam’ın) kendine ait evreni, onun kutsal görüşleri tamamen ortadan kaldırılarak postmodern rüzgârın merhametine bırakılmak istenir. Bu hedefe ulaşmak için postmodern kurgu kutsal alana doğru bir miktar daha sıçrama yapmalıdır. Salman Rüşdi’nin Şeytan Ayetleri kitabı işte bu sıçramanın örneklerinden biridir. Oryantalizmin tüm dönüştürülmüş imgelerinin üstünde ve Müslümanlar tarafından suçlanan küfrün ve Hz. Muhammed’in alaya alınmasının altında beş senedir üstünde titizce çalışılmış daha derinlikli bir anlam gizlenmiştir. Hz. Muhammed’in hayatının alaya alınmasıyla birlikte roman, İslam’ı kutsal alanından ve doğasından ayırmayı amaçlamakta, Müslümanı Müslüman yapan kişiliği ondan ayırmaya ve tek kaynağı onların kimliği olan tarihi, sekülerleştirmeye çalışmaktadır. Bu indirgemeci tavrıyla Şeytan Ayetleri, Baudrillard’ın taklidini kurgusal bir formda işlemektedir. Rüşdi, İslam tarihini ve Müslüman kimliğini Batılı okuyucunun zihninde varoluş dışı bırakarak İslam’ı daha çok adam öldürmeye yatkın, avcı bir teoloji ve sekülerizm konumuna yerleştirir. Salman Rüşdi olayından bir süre sonra 2005 yılında Danimarka’da yayın yapan Jyllands- Posten isimli gazetenin Hz. Muhammed'i tasvir eden farklı karikatür yayınlaması önce Danimarka’da yaşayan Müslümanların daha sonra da olayın duyulmasının ardından tüm dünyada tepkilere neden olmuştur. Gazete bu girişimin sebebinin İslam eleştirileri ve otosansür tartışmalarına katkı sağlamak olduğunu açıklamıştı. Danimarka'da bulunan Müslüman organizasyonları, İslami ülkelere ve Danimarka hükumetine dilekçe göndererek tasvirlere itiraz etti ve gazeteye karşı 2006 yılı Ocak ayında düşecek olan davayı açtılar. Danimarka hükümetinin, Müslüman ülkelerin temsilcileriyle görüşmeyi reddetmesi ve açılmış olan davaya müdahil olmamasından sonra, birkaç Danimarkalı imam 2005'in sonlarına doğru, durum hakkında farkındalık yaratmak için Orta Doğu'yu ziyaret etti. Bu ziyaretin ardından Ortadoğu ülkelerinde başta Danimarka konsoloslukları olmak üzere Avrupalı ülkelere ait çeşitli kurum ve kuruluşlara saldırılar düzenlenmiş boykot kampanyaları başlatılmıştır. İslam İşbirliği Teşkilatı ve Arap Birliği’nin diplomatik kanallardan Danimarka hükümetini duyarlığa davet etmesi sonuçsuz kalmış, Danimarka hükümeti konuyu “düşünce ve ifade özgürlüğü” çerçevesinde değerlendirmekte kararlı davranmıştır.

Danimarka’daki karikatür krizinden beş yıl sonra Charlie Hebdo dergisi Charia (Şeriat) Hebdo adında bir karikatür dizisi yayımlamaya başlamış, dergi binasına Molotof kokteyli atılması ve derginin internet sitesinin hacklenmesine rağmen çizimlerin sayısı artmaya devam etmiştir. Özellikle 2011 yılında Hz. Muhammed’i çöldeki sapık bir bedevi olarak anlatan

“Muhammed” filmi ve film hakkında yayımlanan pornografik karikatürler yayımlamasının ardından dergi Fransa’daki Müslümanlar tarafından mahkemeye verilmiş ancak açılan davayı mahkeme kabul etmemiştir. Daha sonra yaşanan katliam olayı dünyada geniş bir yankı uyandırmış “acaba bu olay Avrupa’nın 11 Eylül’ü olur mu?” sorusunu akıllara getirmiştir. Batı Medyasında olduğu gibi Türk Medyasında da yaşanan bu katliamdan sonra katliamın “ama” denilmeden kınanması gerektiğini ve Müslümanların özür dilemesi gerektiğine yönelik yayınlarda bulundu. Olaydan sonra katliama kınayan karikatürler çizilmiştir. Olaya dünya kamuoyunun ve ülkemizde yayımlanan mizah dergilerinin verdiği tepkilerin kıyaslanması bakımından bu iki karikatür aşağıda sunulmaktadır.

Görsel 2.1. Latuff, 2015

Görsel 2.2. Uykusuz, 2015-3, s.2

Görüldüğü gibi, katliamın Brezilyalı Carlos Latuff gibi Avrupa başta olmak üzere Müslümanlara yönelik şiddeti körükleyebilme ihtimalinin farkında olan ve bunu dile getiren karikatüristler olduğu gibi Türkiye’de Görsel 2.2.’de doğrudan dini değerleri aşağılamak için

bir fırsat gören yaklaşımlar da olmuştur. Bu karikatürün Uykusuz dergisinin gündem sayfasında yer alması da dergi editörünün onayıyla gündem karikatürü olarak belirlenmesi bakımından dikkat çekicidir.

Charlie Hebdo olayının ülkemizdeki yansımalarını; dergideki karikatürleri kınayan ve Batı’nın düşünce özgürlüğü konusunda iki yüzlü olduğunu savunanlar, Olayı düşünce özgürlüğüne saldırı olarak nitelendirenler, İslam dininin teröre müsamaha göstermeyeceğini savunarak “Gerçek İslam Bu Değil” düşüncesini öne sürenler ve “Gerçek İslam’ın tam olarak bu olduğunu” 39 savunanlar olarak özetleyebiliriz.

2.7. Batılılaşma ve Türkiye’de İslamofobi