• Sonuç bulunamadı

BÖLÜM 4: İŞGALE GİDEN SÜREÇTE BUHARA EMİRLİĞİ

4.2. Askerî Durum

Buhara Emirliği’nin askerî yapılanması ortaçağ İslam devletlerinin bir kopyasıydı. Nakdî ve nakil imkânlarının zayıflığı nedeniyle eyaletlerden toplanan vergi yerinde değerlendirilerek geri dönüşüm sağlanmıştır. Özellikle, toplanan vergi eyalet yöneticilerine kalıyor, onlar da bunun karşılığında diğer idari işlerin yürütülmesinin yanı sıra asker yetiştirilmesi konusunda yükümlü kılınıyorlardı. Asker toplamaktan sorumlu en küçük devlet görevlisi köylüler tarafından seçilen ve o köyün yerlisi olan

aksakal, en büyüğü ise vali konumundaki hâkimdi.

Ayrıca kabile beyleri de asker toplama konusunda önemliydiler. Çünkü nöker denilen askerler aslında o beyin kabilesinin üyeleriydiler. Barış zamanlarında, bu kuvvetlerin çoğu kabile liderlerinin mülklerinde yaşamaktaydılar. Ancak onlar barış zamanlarında askerî işlerle, mesela askerî eğitim/talim, uğraşmazlardı. Bu askerlerin geçim

kaynakları köylülerden alınan vergilerdi. Savaş zamanlarında beylerin komutasında emirin ordusuna katılırlardı (Suhareva, 1966: 273–275).

Aslında eyalet askerlerini iki ana kısım altında toplamak mümkündür. Bunlardan birincisi üst paragrafta bahsettiğimiz nökerler, diğeri ise kara-çerik denilen sıradan halkın oluşturduğu askerî gruptur.

Nökerlere göre kara-çerik grubunun sayısı daha fazladır. Bu sınıf asker sadece savaş zamanlarında toplanır. Kara-çerik olarak o bölgenin veya kabilenin bütün yetişkin halkı askere alınır. Onların askere kabul edilmeleri için at getirme şartı yoktur. Silah getirmeleri ise bazen zorunlu tutulmaktadır. Kara-çerik, aslında yedek (takviye) kuvvetlerdir. Onların asıl görevleri savaş esnasında çok farklı işleri yapmaktı ve sadece olağanüstü durumlarda savaşa katılırlardı. Buna en güzel örnek 1821–1825 yılları arasında meydana gelen Hitay-Kıpçak isyanı sırasında Hive hanının taarruzlarına karşı zaman zaman kara-çeriklerin askere alınmasıdır.

Ne var ki, halkın asker olarak görevlendirilmesi devlet için çok ağır yük anlamına geliyordu. Çünkü üreten grup oldukları için onların askere alınması iktisadi yapıyı etkiliyordu ve sonuçta tarımsal faaliyetler durduğu için kıtlık/açlık tehlikesi baş gösteriyordu. (İvanov, 1937: 42).

Eyalet askerleri yaklaşık 20.000 süvari ve 4.000 piyade askerinden oluşmaktaydı. Burnes’ün “il-çeri” olarak isimlendirdiği kara-çeriklerin sayısı ise 10.000’i Ceyhun’un güneyindeki eyaletlerden olmak üzere toplam yaklaşık 50.000 kişiydi (Burnes, c: II, 1992: 371). Türkmenlerin orduya çağrılmaları ile bu sayı arttırılabilmekteydi. Ayrıca kırk bir parça top da orduya önemli bir güç sağlamaktaydı.

Buhara hükümdarının ordusunu oluşturan ve savaş zamanında kendilerine bir yer gösterilerek toplanmaları istenen eyalet askerlerinin yanı sıra başkent ve yakın çevresinde bulunan on iki bin daimi asker de vardı (İvanov, 1958: 130; Barthold, 1963: 282). Bu ordunun temel görevi emirin şahsi muhafazasını sağlamaktı. Onların iaşesi de devlet hazinesi açısından önemli bir yük teşkil ediyordu. Özellikle Hive, Hokand ve Şehrisebz ile yapılan ve başarısızlıkla sonuçlanan savaşlar onların aylık

100–300 tenge arasında değişen maaşlarının ödenmesinde hazineyi sıkıntıya sokuyordu.

Emirin temel askerî gücü kendi kabilesi Mangıtlardan oluşmaktaydı. Bunun yanı sıra Hıtay-Kıpçak, Kırgız, Uşruk (Üç-Uruk), Arap, Nayman, Burkut ve Saray kabileleri de askerî güce önemli katkı sağlamaktaydılar. Mangıtlar da dâhil olmak üzere bu kabileler Buhara emirine bir yandan askerî açıdan önemli bir güç sağlarken bir yandan da dönem dönem onun merkezileşme politikalarına şiddetle direniyorlardı. Aynı zamanda devletin üst yönetici sınıfını da oluşturan bu kabilelerin ileri gelenleri hükümdarın hareket kabiliyetini zayıflatıyorlardı. Hatta yukarıda da bahsettiğimiz üzere baş vezir konumundaki koşbegi Muhammed Hekim Biy, Buhara emirini sözde yönetici konumuna da düşürebiliyordu. Ayrıca askerler her türlü disiplinden yoksundu. Bu askerler Özbek kabilelerinden toplandığından ötürü onlar merkezî hükümetten daha çok kendi beylerine tabi oluyorlardı ve bu beyler de sıklıkla daha çok kendi çıkarlarını ön planda tutuyorlardı.

Emir Nasrullah kabile beylerinin gücünü kırmak, onlara olan bağımlılığını mümkün olduğunca azaltmak ve merkezî yönetimi güçlendirmek için düzenli ordu kurma projesi başlatmıştır. Bu konuda onun en önemli yardımcısı İranlı Abdussamed olmuştur.

Zeki Velidî Togan’ın kaynak olarak kullandığı ve “Rusların o zamanki ciddi, siyasi ve edebi mecmuası” olarak nitelediği Moskvitianin’in 1842 Şubat sayısındaki bir yazıda Abdussamed’in İran veliahdı Abbas Mirza aracılığı ile İngilizler tarafından Buhara’ya gönderildiği ifade edilse de (Togan, 1981: 217), diğer pek çok kaynakta onun Buhara’ya gelişi farklı anlatılır ve hatta Howorth örneğinde olduğu gibi İngilizlere karşı müthiş bir kin beslediği de belirtilir.

Buna göre Abdussamed, İran’ın Tebriz şehrinde doğmuştur. İran ordusunda görevliyken bir cinayet işlemiş, bu nedenle ölüme mahkûm edilmiştir. Fakat cezalandırılmaktan kurtularak Hindistan’a kaçmış ve burada bir müddet yaşamıştır. Ancak burada da emrine girdiği kişiyi katledince, ikinci kez ölüme mahkûm edilmiştir. Yeniden kaçmayı başaran Abdussamed buradan Kabil’e giderek Dost Muhammed’in hizmetine girmiştir. Burada da Afgan hükümdarının oğluyla arasının

açılması üzerine bir kez daha idam cezasına çarptırılmıştır. Buradan da kaçmayı başararak bu sefer Buhara’ya gitmiş ve Reis’in dostluğunu kazanabilmiştir. Onun aracılığıyla Nasrullah’a düzenli bir ordunun kurulması fikrini sunarak emirliğin etkili bir siması olmuştur (Sobolef, 1876: 24).

Abdussamed’in çalışmaları neticesinde çok kısa bir süre içerisinde Buhara, serbazî olarak adlandırılan ve sayıları birkaç yüzü bulan düzenli birliklere sahip olmuştur. Yeni kurulan kuvvet (askerî birlik) üniformalı, silahlanmış, talimli, disiplinli ve ulemanın nüfuzundan uzaklaştırılmış bir yapıdaydı. Bu birlik temel olarak İranlılar, Afganlar, Tacikler ve Rus savaş esirlerinden oluşmaktaydı (İvanov, 1958: 140). Bu kuvvet ateşli silahlarla eğitilmiş ve bizzat emire bağlı idiler. Bundan başka Nasrullah topçu sınıfını da güçlendirmek için çalışmalarda bulunmuş ve bunun için de Türkmen Rahim Berdi’yi görevlendirmiştir. Abdussamed ile Rahim Berdi, Emir Nasrullah’ın özellikle 1837 yılından sonraki en gözde devlet adamları olmuşlardır.

Serbazîler ilk oluşturulduğunda sayıları yaklaşık 300’dü. 1840 yılında Hokand ile yapılan savaşta Peşager Kalesi kuşatmasında başarılı bir sınav vermeleri üzerine, Emir Nasrullah onların sayısını kısa sürede (1841 sonbaharında) bine çıkarmış, ayrıca 11 top ile 2 havan topu yaptırmıştır (Howorth, 1880: 793). 1842’de emirlikte bulunan Khanikoff ise düzenli asker sayısını 500 olarak verir ve bunların 450 tanesinin İranlı olduğunu belirtir (Khanikoff, 1845: 87). Kaynaklarda onların sayısına dair en yüksek rakam 2.000’dir (Geiss, 2003: 129).

Emir Nasrullah serbazîleri Şehrisebz ve Hokand gibi düşmanlarına karşı kullanmasının yanı sıra, bu askerlere güvenerek emirlik içinde Özbek askerî seçkinlerine ve en yüksek devlet görevlilerine karşı harekâta da başlamıştır. Bu çerçevede onları ya öldürmüş ya da sürgüne göndermiştir (Semenov, 1954: 4).

Emir Nasrullah’ın ordunun modernleştirilmesi ve merkezileştirilmesi yönündeki bütün bu girişimleri, ne var ki, oldukça yetersiz kalmıştır. Çünkü bu yeni ordu Rusya ile boy ölçüşebilme açısından hem sayıca oldukça azdı, hem de askerî teknoloji olarak çok gerideydi. Bunun yanı sıra merkezî otoriteyi güçlendirme ve düzenli birlikleri etkin kılma uğruna eyalet askerlerinin ihmal edilmesi başka bir açıdan emirliğin askerî gücünü zayıflattı. Bu birlikler zaten disiplin ve silah gücü açısından

yetersizdiler. Serbazîlerin ön plana çıkarılmasından sonra eyalet askerleri hepten ihmal edilmiş, hatta tehlike oluşturmasının önünü almak için bir kısmı da öldürülmüştür.

Askerî gücün yetersizliğini en canlı olarak Rusların 1865 yılında ileri harekâta başlayıp Buhara Emirliği sınırlarını tehdit etmeye başladığında açıkça görmekteyiz. Buhara Emirliği ile Rusya arasındaki ilk sıcak temas 1865 yılının Eylül ayında Çırçık Irmağı kenarında oldu ve bunu diğer savaşlar takip etti. Ancak bütün savaşlar istisnasız Rusya’nın mutlak zaferiyle sonuçlanmıştır. Buhara ordusu hiçbir savaşta ciddi bir direnç gösterememiş ve sonunda 1868 yılında Buhara Emirliği ile Rusya arasında bir barış antlaşması imzalanmıştır.