• Sonuç bulunamadı

2.4. ASGARİ ÜCRETİN BELİRLENMESİ VE VERGİLENDİRİLMESİ

2.4.1. Asgari Ücret Kavramı

Asgari ücret kavramının tanımlanması, ülkelerin iktisadi, sosyal ve kültürel yapılarındaki farklılıklara bağlı olarak değişiklik gösterebilmekte, hatta aynı ülkede asgari ücret kavramının zaman içerisinde değiştiği görülebilmektedir (Kutal, 1969: 3). Bu durum, kavramsal olarak asgari ücretin soyut ilkelere bağlı olmasından kaynaklanmaktadır. Tanımda geçen işçinin zorunlu ihtiyaçları zamansal ve mekânsal olarak değişmektedir. Ayrıca söz konusu zorunlu ihtiyaçların sadece işçinin kendisine mi ait olduğu, yoksa kendisi ile birlikte bakmakla yükümlü olduğu ailesinin ihtiyaçlarını da mı kapsadığı konusu kavramın tanımını etkileyen bir başka unsurdur. Dolayısıyla asgari ücretin tüm ülkeler için ortak net bir tanımını yapmak mümkün değildir. Ancak asgari ücretin unsurları genel hatları ile ele alındığında öne çıkan dört unsur bulunmaktadır (Kutal, 1969: 4).

İlk olarak, işçinin başkasına tabi olarak ücret karşılığında emeğini sarf etmesi ve elde ettiği ücretle geçimini sağlayabilmesi gereklidir. İkincisi, işçinin ve ailesinin zorunlu ihtiyaçlarını karşılaması gereklidir. Burada belirtilen zorunlu ihtiyaçlar sadece fizyolojik ihtiyaçlardan ibaret değildir. Bunun yanı sıra sosyal ve kültürel ihtiyaçlar da toplumsal bir varlık olan insanın, insan onuruna yakışır düzeyde hayatını idame ettirmesinde başat rol oynar.

Maslow’un ihtiyaçlar hiyerarşisinde ilk iki basamakta yer alan beslenme, barınma, sağlık ve güvenlik ihtiyaçlarının karşılanması yeterli değildir. Bunların yanı sıra bir gruba ait olma, sosyalleşme, kendini gerçekleştirme ve saygı görme gibi bireyin, kişiliğini tamamlaması ve yaşamından haz alması için oldukça önemli olan ihtiyaçlarının da tatmin edilmesi gereklidir.

İnsan onuruna yakışır düzeyde bir hayat standardına ulaşabilmek ancak bu şekilde mümkündür.

Asgari ücretin üçüncü özelliği, diğer ücret türlerinden farklı olmasıdır. Farklı ücret sistemlerinde geçerli olan, işçinin performansına bağlı olarak değişiklik gösteren ücret düzeyleri, asgari ücrete uygulanamaz. Asgari ücretin esası, işçinin ve ailesinin zorunlu

158

ihtiyaçlarını karşılamaya yetecek ücretin alt sınırını oluşturmasıdır. Zaman, parça, verimlilik, iş değerlendirmesi gibi ücret tespitinde esas olan faktörler, asgari ücret tespitinde dikkate alınmaz (Kutal, 1969: 5). Son olarak asgari ücrette, kamu gücü vasıtasıyla bir zorlayıcılık söz konusudur. Tespit edilen asgari ücretin altında ödeme yapılması, işçi bunu kabul etse bile, hukuka aykırıdır. İşveren, yasa ya da toplu pazarlık yolu ile belirlenen asgari ücret düzeyinin aşağısında ücret ödemesi yapamaz. Bu durum, asgari ücretin varoluş sebebi ile doğrudan ilişkilidir; asgari ücret işçinin emeğinin sömürülmesi tehdidi karşısında kamu otoritesi tarafından ücretlere alt sınır belirlenmesi yoluyla işçinin korunması hedefini gerçekleştirmek üzere ortaya çıkmıştır. Dolayısıyla işçinin rızası olup olmadığına bakılmaksızın işverenin, belirlenen asgari ücretten düşük ödememe yapamaması asgari ücretin özündeki amaca uygunluk kriterini sağlaması bakımından önemlidir.

Kutal (1969), asgari ücreti, “bir yandan işçiye insan hüviyeti sebebiyle sosyal bakımdan uygun asgari bir yaşam seviyesi sağlamaya elverişli olan, öte yandan da işverenleri daha düşük ücret ödemekten men eden, mecburi karaktere sahip bir ücret” olarak tanımlamaktadır (1969: 6). Burada öne çıkan iki önemli unsurdan birincisi alt gelir grubundaki kimselerin korunması, ikincisi ise ücretlerin alt sınırına devlet tarafından yapılan müdahaledir. Çünkü işçi ile işveren arasındaki güç dengesizliği, işçinin emeğinin sömürülmesi riskini barındırmaktadır.

Talas’a göre (1983) asgari ücret, “işçiye ailesi ile birlikte yaşadığı toplumda kabul olunabilen bir hayat seviyesi sağlayan ücret”tir. Talas’ın bu tanımı, asgari ücretin sadece işçi kriteri ile sınırlandırılmaması, ailesini de kapsamasına dikkat çekmesi açısından önemlidir.

Asgari ücretin birincil amacı işçiye sosyal bakımdan onurlu bir yaşam düzeyi sağlamasıdır.

Yoksulluğu azaltmak, işçilerin çalışma şartlarını iyileştirmek, cinsiyete dayalı, bölgesel, sektörel vb. ücret farklılıklarını ortadan kaldırmak, ani ücret düşmelerine karşı işçiyi korumak, haksız rekabetin önlenmesi, gelir dağılımının sağlanması gibi nedenler, asgari

159

ücretin diğer hedefleri arasında sayılabilir. Dikkat edilirse saydığımız hedefler temel olarak sosyal içerikli politikalarla ilintilidir. Devlet, sosyal devlet olmanın gereği olarak işçiyi ve bakmakla yükümlü olduğu ailesinin refahını gözetmekle mükelleftir.

Asgari ücret, işverenler arasında haksız rekabetin önlenmesinde önemli bir araçtır.

Maliyetleri aşağı çekmek için ücretleri düşüren işveren, rakipleri karşısında avantajlı duruma geçerken, işçilerin insan onuruna yakışır düzeyin altında ücret almasına neden olarak sosyal adaleti de olumsuz etkileyebilmektedir. Asgari ücretin öncelikli amaçları, işçilerin çalışma koşullarının iyileştirilmesi, ekonomik büyümeye katkı sağlaması ve milli gelirin daha adil dağılımının sağlanmasıdır (Gerek, 1999: 11).

Uluslararası Çalışma Örgütü’ne (International Labour Organisation - ILO) göre asgari ücretin amaçları, en düşük ücret ödenen en korunmasız işçileri korumak, yoksulluğu azaltmak, ücret/gelir eşitsizliklerini azaltmak ve ücret pazarlığına bir temel oluşturmaktır (ILO, 2016: 4). Asgari ücret makroekonomi politika aracı olarak da kullanılır. İşgücü piyasaları ya da yatırımları teşvik etmek gibi ekonomik kalkınma aracı olarak da kullanılır.

Ricardo, ücretlerin asgari yaşam seviyesinin üzerine çıkmasının, işçi nüfusunun artması ve emek arzının çoğalmasına yol açacağını öne sürmüştür. Emek arzı arttığında ise ücretlerin tekrar eski düzeyine düşeceğini belirtmiştir. Ricardo’ya göre ücretler tam rekabet piyasasına sunulmalı ve devlet müdahalesi ile “baltalanmamalıdır” (Kutal, 1969: 18).

Neoliberal iktisatçıların asgari ücrete yaklaşımları klasik iktisadın izlerini taşır. Bu görüşe göre ücret düzeylerine dışarıdan yapılan bir müdahale piyasanın doğal işleyişini bozar ve olumsuz etkiler yaratır. Örneğin ücretlerin en alt düzeyine devlet tarafından bir sınır getirilmesinin, görünürde iyileştirmelere neden olsa da esasında işsizliği artıracağı tezi öne sürülmüştür.

Sosyalistler asgari ücretin işçinin ancak tekrar çalışabilmesine yetecek düzeyde olduğunu ve bu düzeyin işçinin ürettiği meta ile karşılaştırıldığında çok düşük kaldığını

160

düşünmektedirler. Aradaki fark ise sermaye sahiplerinin işçilerin yarattıkları değerin büyük bir kısmını kar payı şeklinde kendilerine ayırması, yani artı değer yolu ile işçinin emeğini sömürmesi ile açıklanmaktadır. Bu bağlamda daima asgari yaşam düzeyinde ücret alan işçilerin kaderlerini değiştirmelerinin mümkün olmadığı sonucuna varmışlardır.

Marx ve Engels, klasik iktisatçıların öne sürdüğü ücretlerin daima asgari yaşam düzeyine ineceği tezlerini ortaya koymaktan ziyade, bu sistemin yapısal dinamiklerini ortadan kaldırmaya yönelik girişimlerin önemine dikkat çekmişlerdir. Marx, işçilerin asgari ücret düzeyinde bir ücrete mecbur olduklarını kabul etmekle birlikte, bu durumun nedeninin işçinin yarattığı değere el koyan kapitalist düzene içkin olduğunu vurgulamaktadır. İşçinin değerinin, geçimini sağlamak için gerekli olan malların değerinden ibaret olduğu eleştirisinde bulunan bu yaklaşım, asgari ücret düzenlemelerinin gerekli olduğunu öne sürmektedir (Korkmaz, 2003: 11). Ancak bu gereklilik sadece kapitalist düzen varsayımı için geçerlidir, Marx’ın son kertede sınıfsız toplum ve özel mülkiyetin olmadığı komünist sistemde herkesin üretime yetenekleri doğrultusunda katkıda bulunup ihtiyaçları oranında pay aldığı düzende asgari ücret de söz konusu olmayacaktır. Nitekim Gotha Programı’nın Eleştirisi’nde Marx, işçilere adil bir ücret sistemi istemeleri yerine devrimci bir “Kahrolsun ücret sistemi!” sloganını salık vermektedir.

4857 sayılı İş Kanunu’nun “Asgari Ücret” başlıklı 39.maddesinde “İş sözleşmesi ile çalışan ve bu Kanunun kapsamında olan veya olmayan her türlü işçinin ekonomik ve sosyal durumlarının düzenlenmesi için Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığınca Asgari Ücret Tespit Komisyonu aracılığı ile ücretlerin asgari sınırları en geç iki yılda bir belirlenir”

hükmüne yer verilmiştir. Hükümde görüldüğü üzere İş Kanunu’nda asgari ücretin, tanımı yapılmamıştır. 2003 tarihli ve 4857 sayılı İş Kanunu’nun genel gerekçesi; “çalışma hayatını yakından etkileyen ekonomik, sosyal ve siyasal koşullar, Türkiye Cumhuriyetinin iş hukuku alanındaki yetmiş yıla yaklaşan birikimi, uygulamada karşılaşılan sorunlar, esnekleşme

161

gereksinimi, Avrupa Birliği ve Uluslararası Çalışma Örgütü normlarına uyum sağlama zorunluluğu mevcut İş Kanununda bazı değişiklikler yapılması yerine yeni bir iş yasasının hazırlanmasını zorunlu kılmıştır” şeklinde ifade edilmiştir.

İş Kanunu’nda asgari ücret başlıklı 39.maddenin gerekçesi ise şu şekilde belirilmiştir;

“İşçilerin insan onuruna yaraşır asgari koşullarda bir yaşam sürdürebilmesi için devlet tarafından tespit edilmesi öngörülen asgari ücret kurumundan, bir kısım işçilerin yararlandırılıp, bir kısmının yararlandırılmaması, Anayasamızda temellerini bulan sosyal devlet ilkesine aykırı bir olgu olarak karşımıza çıkmaktadır. Bu sakıncayı gidermek amacı ile de tüm işçilerin, bu güvenceden yararlanabileceği bir düzenleme getirilmiştir. Bunun dışında, asgari ücretin süresi ve tespiti usulüne ilişkin mevcut düzenleme aynen korunmuştur (4857 Sayılı İş Kanunu Ve Gerekçesi).”

Asgari ücret, 01.08.2004 tarihli Resmi Gazete’de yayınlanan Asgari Ücret Yönetmeliği’nde şu şekilde tanımlanmıştır: “İşçilere normal bir çalışma günü karşılığı ödenen ve işçinin gıda, konut, giyim, sağlık, ulaşım ve kültür gibi zorunlu ihtiyaçlarını günün fiyatları üzerinden asgari düzeyde karşılamaya yetecek ücret.” Asgari ücret, yapılan işin türüne ya da işçinin yetkinlik düzeyine bakılmaksızın, çalışanların zorunlu ihtiyaçlarını karşılamayı amaçlayan, bu sınırın altında ücret ödenmesine hukuki ve cezai yaptırım öngören ücrettir (Kutal, 2007: 57).