• Sonuç bulunamadı

Uzun süren çalõşmalar beynin ayrõ bölümlerinin birbirinden bağõmsõz olmadõğõnõ ve tam tersine birbirlerinin çalõşmalarõna katkõda bulunduklarõnõ ortaya çõkarmõştõr. Damasio, hislerin soyut olmadõğõnõ ve beyinde hislere ait sinirsel dokularõn var olduğunu savunur (2006, s.16).

1948 yõlõnda New England’da Phienas Gage’in başõna gelenler diğer vakalar bir yana, nörobilim alanõnda da önemli bir buluşa yol açmõştõr. Demiryolu şirketinde çalõşan 25 yaşõndaki Gage, işçiler arasõnda fiziksel yönden ve işine konsantre olabilme açõsõndan en iyi eleman olarak görülmektedir. Gage, bir anlõk dikkatsizlik sonucu meydana gelen patlamada sol yanağõndan giren ve beyninin ön kõsmõndan geçerek kafasõndan çõkan bir demirle yaralanõr. Gage, böyle ağõr bir kaza geçirmesine rağmen, olayõn üzerinden bir saat geçmiş olmasõna rağmen konuşabilir ve yaşadõklarõnõ anlatabilecek kadar bilinci yerindedir. Sol gözü dõşõnda hiçbir organõnda hasar kalmaz, ancak karakteri tamamen değişir. Eskiden ne kadar kibar ve düzenli ise, kazadan sonra son derece kaba ve düzensiz bir insan hâline gelir (Damasio, 2006, s.24, 27).

Gage’in yaşadõğõ, beyinde akõl yürütme görevini üstlenen bölgelerin varlõğõnõ göstermesi bakõmõndan önemlidir. Beyinde meydana gelen hasar, akõl ve dil öğelerinde herhangi bir değişikliğe yol açmazken karar verme durumunda daha önce edindiği bilgilerin hiçbir etkisi kalmaz.

Gage’in ön beyin bölgesinde meydana gelen hasar, fizyolog David Ferrier tarafõndan “zihinsel yozlaşma” olarak tarif edilir. Bugün kanõtlanmõş olan düşünce, tek bir görme ve hareket merkezinin olmadõğõdõr. “Birbiriyle bağlantõlõ birkaç beyin biriminden oluşmuş sistemler vardõr” (Damasio, 2006, s.33, 34).

Gage’den başka hastalarda görülen benzer davranõşlar incelendiğinde, aynõ sonuca varõlmõş ve bu bölgenin zedelenmesiyle karar verme ve geleceğini planlama yetisinin kaybolduğu görülmüştür. Beynindeki zedelenme Gage’in akõlcõ karar verme yeteneklerini olumsuz etkileyen “düz” duygusal tepkiler vermesine yol açar. IQ ve EQ arasõndaki işbirliğinin bozulmasõ Elliot’un “sağduyu” sunu kaybetmesine sebep olur.

Damasio, Gage vakasõnõn altõnõ çizdiği mesajõ, “sosyal kurallarõ izlemek, etiğe uygun davranõşlarda bulunmak ve kendi yaşamõ için avantajlõ kararlar almak hem kurallarõn ve stratejilerin bilinmesini hem de belirli beyin sistemlerinin bütünlüğünü gerektirmektedir” olarak açõklar (2006, s.36).

Akõl zekâsõ algõlama sürecindeyken duygusal zihin anõnda harekete geçebilecek durumdadõr, ancak acil bir durum sõrasõnda olaylarõ analiz edecek zamanõ yoktur. Burada akõl ve duygu zekâsõnõ birleştiren ruhsal zekâ, olaylarõn ve duygularõn analizini yaparak neyin bizim için tehlikeli veya faydalõ olacağõ konusunda karar vermemizi sağlar. Duygu zekasõnõn plansõz yaptõğõ bir hareketin analizini yaparak dengeyi sağlar. Yaşanan olumsuz bir olayõn ardõndan kurduğumuz cümlelerle olayõn üzerinde durmadõğõmõzõ söylememize rağmen yüz ifadelerimiz içe dönük, sönük bir hal alõyorsa akõlcõ zihnimiz mantõkla yaklaşõyor, duygusal zihnimiz ise fevri ve mantõksõz hareket ediyor demektir. “Duygu zihnin işleyişine katkõda bulunurken zihin de duygularõ tanõmlar, yönlendirir” (Goleman, 2006, s. 36).

Akõl zekâsõ ile duygusal zekânõn birbirinden bağõmsõz ama birbiriyle bağlantõlõ olduğunun bir başka kanõtõ da zamanla bu zekâlarõn gelişim sürecinde farklõlõk göstermesidir. Duygusal yönden daha zeki olanlar, akõl zekâsõnda düşüş

yaşayabilirler. Lewis Terman’õn yaptõğõ bir çalõşma, IQ seviyesi 140 üzerinde olan çocuklarõn ilerleyen yaşlarõnda gözlemlenmesini içerir. Başarõlõ olanlar çoğunlukta olmasõna rağmen, IQ sonuçlarõnõn her şeyi ifade etmediği ve bir ömür boyu aynõ seviyede kalmasõnõn garanti olmadõğõ görülmüştür (Epstein, 1998, s. 16, 17).

Parker ve diğerleri, liseden yeni mezun olup üniversiteye başlamõş birinci sõnõf öğrencileri üzerinde yaptõklarõ araştõrmada duygusal zekâ ve yõl sonu başarõ puanõ arasõndaki ilişkiyi incelerler. Okul başarõsõnõ etkileyen okula tüm gün devam etme, aile durumu, okulun merkeze uzaklõğõ, ekonomik şartlar ve cinsiyet gibi sebepler dikkate alõnõr. Yõl sonu not ortalamasõ %80 olanlarõn duygusal zekâlarõnõn yüksek çõktõğõ, not ortalamasõ %59 veya daha aşağõ olan öğrencilerin ise duygusal zekâ puanlarõnõn düşük olduğu sonucuna varõlõr (Parker ve diğerleri, s.169).

Bilim adamlarõ her ne kadar EQ kavramõnõn beynimizde nasõl oluştuğu ve bilincimizi nasõl yönlendirdiği konusunda kesin bir yargõya varamamõş olsalar da bir gerçeğin altõnõ çizmeliyiz ki nesneleri bir bilinç düzeyinde algõlõyor ve kavrõyoruz. Bir de bu nesneler üzerimizde bir etki bõrakõyor. Yani onu beğeniyoruz, aşõrõ sevgiyle karşõlõyoruz, ona tepki duyuyoruz, üzülüyoruz veya ağlõyoruz. Az veya çok mutlaka her nesne ile ilgili olarak bilinç düzeyinde olsun veya olmasõn az veya çok bir tepki gösteriyoruz. Gece karanlõkta yürürken uzaktan geçen bir karaltõ sõradan alelade bir görüntü olsa bile bizi korkutabiliyor, az veya çok ona tepki gösterebiliyoruz. Bu bilinç düzeyinde tam ve sağlõklõ bir algõ olmadõğõ hâlde duygumuzu harekete geçirebiliyor. O halde IQ ile EQ arasõndaki ilişki birbirini tetiklemeleri açõsõndan dõştan içe bir süreç oluşturmaktadõr. EQ, genellikle IQ’nun algõladõğõ nesnelerin içimizdeki derin algõlama ve tepkilerine bağlõdõr. IQ, EQ’yu zaman zaman yanõltabilmektedir. İleri düzeydeki sayrõlar, hayal görmeler ve benzeri durumlarõn tamamõ bu iki algõlama sisteminin arasõndaki sağlõklõ ilişkinin tam oluşmamasõndan kaynaklanmaktadõr.

IQ, fizik konumlarõna ve perspektife göre algõlar; ancak perspektif durumu her zaman geçerli değildir. Örneğin; çayõn içindeki kaşõğõ kõrõk görebiliriz. EQ ise

duygularõmõza göre değerlendirir ve duygularõmõz da bizi yanõltabilir. Bir olay karşõsõnda hüzün, mutluluk, neşe ve öfke gibi duygulara kapõlabiliriz.

Bizim burada özellikle üzerinde duracağõmõz temel noktalardan biri elbette edebiyat eğitiminde çoğu soyut olan kavramlarõn tam ve eksiksiz algõlanmasõ, yani üst bilinç ve alt bilinç düzeyinde kavranmasõ, ardõndan bunun duygularõmõz üzerinde yarattõğõ etkinin de sağlõklõ bir zeminde oluşmasõdõr.

Edebiyat içinde her üst ve alt bilinç düzeyinde kavranan varlõklar, kavramlar ve değerler aynõ zamanda duygu dünyamõzda da bir etki ve iz bõrakõrlar. Bu etki veya iz;

a. Çok silik olabilir.

b. Yerli yerinde tam olabilir.

c. Hatalõ ve yanlõş duygusal yönlendiricilerle yönlendirilmiş olabilir. (Melodramik yapõlar, içe kapanmalar, intihara kadar giden duygusal derinlikler)

d. Ya da IQ verileri ile EQ verileri birbirleri ile bir stratejik plan ve hedef çerçevesinde birleşerek kişinin başarõlõ olmasõnda çok nitelikli bir noktaya gidebilir.

Bizim üzerinde durduğumuz nokta budur. Edebiyat eğitiminde öyle bir eğitim öğretim planõ hazõrlanabilmelidir ki öğrenci bilinç düzeyinde bilgileri tam ve eksiksiz olarak algõlayabilsin, daha sonra öğrencilerin duygu dünyasõnda olumlu duygularõ harekete geçirebilelim ve EQ dediğimiz duygu zekasõnõ sağlõklõ geliştirebilelim. Daha sonra her ikisini birleştirebilme becerisini kazandõrabilelim. İşte üzerinde duracağõmõz temel sorun budur.

Duygu zekâsõ ile akõl zekasõnõ birbiri ile karşõlaştõrdõğõmõz zaman görürüz ki IQ sadece bilinçli olma hâli, bu hâl içinde varlõklarõ, kavramlarõ, olaylarõ, nesneleri tam ve eksiksiz kavrama durumudur. Bunu sağlayabilmek için öncelikle beş

duyumuzu tam ve eksiksiz kullanmamõz gerekir. Bu zaman zaman sadece bir duyumuzu, bazen ikisini, bazen de hepsini kullanmamõzdõr.

Böylece algõladõğõmõz bilgi beynimizde depolanõr. Eğer sağlõklõ olarak depolanmõşsa biz istediğimiz yerde ve istediğimiz zamanda belleğimizden çõkararak, yeni bilgilerle karşõlaştõrarak mental yapõmõzõ oluşturur. Bir hedef belirlediğimizde öncelikle onu düşünce düzeyinde bilincimize yerleştirmemiz, mümkün olduğunca çok çağrõştõrõcõ ile ilişkilendirmemiz gerekir. Bunun sonucu olarak hatõrlama kolaylaşõr.

Oysa duygu zekâsõ bunlardan tamamen farklõdõr. Dõşarõdan gelen duyumlarla gücünü bilemediğimiz, hâlen bilimsel olarak ölçemediğimiz bir akõşkanlõkta davranõşlarõmõzõ etkiler ve yönlendirir. Hatta birçok kere kontrol dõşõna çõkar. Duygularõmõzõn bu gücü sadece kontrol dõşõnda olmasõ veya akõşkanlõğõnda değildir. Bilinçaltõmõza yakõn noktalara yerleşir ve bizi istem dõşõ yönlendirmelere sürükler. Bu noktada duygularõmõzõ doğru değerlendirerek hareket etmemiz gerekir. Öfkelenmek olağan bir duygudur, ancak bunu dõşa vurmamak bizim elimizdedir.

Bilim adamlarõ IQ ile EQ’nun birbirini olumlu bir tamamlama sürecine girecek biçimde eğitilebileceğini kabul etmektedirler. Özellikle ne yaptõğõnõ bilen insanõn ileriye doğru plan yapabilme becerisine de sahip olmasõ hâlinde duygularõ ile bilgileri birleştirip önünde durulmaz bir güç kazanabileceğini kabul etmektedirler. Örneğin; Jack London’õn “Martin Eden” romanõnda Martin, aldõğõ bir kararla önüne bir hedef koyup kendisini her alanda yetiştirmeye başlar. Duygusal olarak aldõğõ bu kararõ edindiği bilgilerle birleştirip tamamen farklõ bir insan olur (London, 1995).

Öğrencilerin ruh dünyasõna yönelik çalõşmalarõn önemli bir kõsmõ edebiyat dersleri içinde gerçekleşmektedir. Öyleyse bizim yapacağõmõz çalõşmalar sadece açõklama ve anlama düzeyinde değil aynõ zamanda duygu düzeyinde bir eğitim sürecinin oluşmasõnõ sağlamaktõr. Duygularõnõ kendi kontrolü altõna alabilen bir öğrencinin başarõ düzeyinin çok olumlu bir biçimde gelişeceği gerçeğinden yola

çõkarak iyi bir edebiyat öğretmeninin öğrencilerin her düzeydeki duygularõnõ ortaya çõkarõcõ, bunu düzeltici, geliştirici ve akõl zekâsõ ile birleştirici yöntemler geliştirmesi gerekir.

Benzer Belgeler