• Sonuç bulunamadı

Arap Edebiyatında İnşâ

1.2. İnşânın Tarihî Gelişimi

1.2.1. Arap Edebiyatında İnşâ

1.2.1. Arap Edebiyatı 1.2.1. Arap Edebiyatı

1.2.1. Arap Edebiyatında İnşânda İnşânda İnşânda İnşâ

İnşâ ile ilgili metinler, İslâm devletlerinin bürokratik yapı kazanmasıyla birlikte farklı devletlerde farklı isimlerle karşılanan

dîvân kâtipliği

makamının işleriyle ilgili olarak ortaya çıkmıştır. Bundan dolayı bir taraftan

kuramsal metinler

hazırlanırken bir taraftan da yazıldıkları devletlerin bürokratik yapısı hakkında bilgiler içeren

kurumsal metinler

hazırlanmıştır (Durmuş, İ. 2000: 335).

Cahiliye Döneminde nesir, hayatın önemli bir parçasıydı ve daha çok hitâbette kullanılmaktaydı. Şiir ve fasîh olarak kullanılan dil ise nazmın gücünün de farkında olan Arapların (Furat, 1996: 96) Cahiliye Döneminden kalan önemli iki unsur olarak bilinmektedir. Yaygınlık kazanmış bir yazıları olmamasına rağmen Arapların gelenekleri teşekkül etmiş bir nazım ve nesir sanatına sahip olmaları, bu iki unsura sahip olmalarından kaynaklanmaktadır5.

Sözlü kültür ve edebiyat ürünleri, aynen hitâbette olduğu gibi İslâmiyetten sonra içerik açısından önemli değişime uğramıştır. İslâm’la beraber bu ürünler, insanların yeni dine davet edilmelerinde önemli birer araç olarak kullanılmıştır.

İslâm tarihinde ilk resmî mektup örnekleri, yeni bir devletin de kurulmasının etkisiyle Hz. Muhammed’in İslâm’a davet/tebliğ mektuplarıdır. Bu mektupların üslûp ve

4Çalışılmış olan Nâbî’nin Münşeât’ı, İslâmî Dönem Arap ve Fars Edebiyatlarından derin izler taşımaktadır.

Bundan dolayı “İnşânın Tarihî Gelişimi” başlığında, sadece İslâmî Döneme ait söz konusu edebiyatlardaki inşânın tarihî gelişiminden bahsedilmiştir.

5 Metinlerin yazılı olmaması, Cahiliye Dönemi Arap Edebiyatının gelişim dönemlerini takip etmeyi

zorlaştırmaktadır. Edebî çalışmaları teşvik eden gelenekler ve adeta bir edebî muhit özelliği arz eden panayırlarla ilgili yapılan her çalışmanın özellikle Cahiliye Dönemi Arap Edebiyatının gelişimi hakkında bilgi sahibi olmayı beraberinde getireceği önemli bir gerçektir. Ayrıca Kur’ân’dan ve diğer İslâmî/dinî ürünlerden etkilenen hitâbet sanatının, inşânın ortaya çıkışına zemin hazırladığı unutulmamalıdır (Gültekin, 2007: 4-6).

yapısı, inşânın ilk ve en eski kurallarını içermektedir. İlk mektuplar, oldukça sade ve sanatlı söyleyişlerden uzak iken son zamanlarda inşâ edilen mektuplar, daha süslü ve sanatlı olmanın yanında tekrarlardan uzak, kelimelerin özel olarak seçildiği metinler haline gelmişlerdir.

Sözlü ürünlerin yazılı hale getirilme çabası, kitâbet ve kâtipliğin önemini arttırmıştır. Hz. Ebubekir’in hitâbet ve inşâsı, peygamberin öğretilerini, mektuplarını ve sözlerini takip etmiştir. Hz. Ömer zamanında devletin idarî, askerî ve malî faaliyetlerinin yürütüldüğü yer olan

Dîvân

’ın kurulmasıyla inşâ, kurumsal bir kimliğe bürünmüştür.

Dîvân

’ın varlığı, kitâbet çalışmalarının “yeni bir meslek grubunun işi” formatına sokulduğunu göstermektedir. Ayrıca bu durum, “kâtipler” sınıfının doğuşuna/doğacağına işaret etmektedir.

İslâmî dönemin ilk mektuplarında seci, istiâre gibi bediî sanatlara yer verilmemiştir. Hz. Osman zamanında mektuplar şiirle süslenmiştir. Hz. Ali zamanında ise mektuplarda seci ile beraber şiir, ayet ve hadislere bolca yer verilmiştir. Tabiî bu durum, mektupların daha da uzamasına sebep olmuştur. Dört Halife dönemi mektuplarının en göze çarpan yönü, estetiğin önceki döneme göre daha fazla ön plana çıkmış olmasıdır (Gültekin, 2007: 5-8).

Sonuçta Hz. Muhammed, İslâmî dönemin yazışma kurallarının bir pratiğini oluşturmuştur. Bu pratik; Roma, Bizans ve eski İran yazışma kuralları, yöntem ve teknikleri; İslâm, Arap ve Fars devletlerinde gelişen yeni bir pratik ile birleşerek inşâ sanatının kurumsallaşmasına sebep olmuştur (Gültekin, 2007: 36).

Emevîler devrinin (661-750) nesri; hitâbet, inşâ, vaaz, dinî kıssa ve tarih ile dinî ilimlerin çeşitli dallarının temel malzemesi olarak gelişmiştir. Arap Edebiyatının birçok ürününde olduğu gibi bu dönem nesri, örnek olarak Kur’ân ve hadis dilini sürdürmüştür (Furat, 1996: 167).

Emevîler döneminde yazışmaların doğru yapılabilmesi için uyulması gereken kuralları belirten ve Abdülhamîd b. Yahyâ el-Kâtib (ölüm 132/750) tarafından yazılmış

Risâle ile’l-Küttâb

’ın olması, kitâbetin İslâmiyet’ten sonraki tarihî süreçte kat ettiği mesafenin anlaşılması bakımından önemli bir kaynaktır6. Bu eser, Hz. Muhammed’den beri oluşan İslâmî resmî yazı geleneğinin aslında Bizans, Yunan ve Fars mektup yazma geleneğinden izler taşıdığını ya da bu geleneklerden etkilendiğini gösteren önemli bir eserdir. Ancak zamanla inşâ, faydalandığı yabancı unsurları aşmış, kendi başına müstakil bir tür olarak gelişmiştir (Gültekin, 2007: 8).

Esas olarak inşâ resmî yazışmaların nasıl yapılacağını konu edinmektedir. Bu sebeple devlet kurumları içinde bu görevi yapacak bir makamın ihdas edilmesiyle beraber inşâ, bu makamın ihtiyaçlarını karşılamaya yönelik olarak gelişmiştir (Durmuş, İ. 2000: 335). Muaviye tarafından

Dîvânü’r-Resâil

7 adıyla bir kurumun oluşturulması, ülke topraklarının

genişlemesi gibi sebeplerden dolayı bu dönemin mektupları, zamanla daha sanatlı bir hale gelmiştir. Dört Halife devrindeki mektuplar, konuşma diline yakın iken bu dönem ürünleri, artık birçok sanatın icrâ edildiği mektuplar haline gelmiştir. Böylece ilk zamanlarda pek de muteber olmayan bir uğraş olan mektup, Emevîler döneminde kendine göre belli kuralları olan seviyeli bir tür haline gelmiştir (Gültekin, 2007: 8-11).

Abbâsîlerin ilk iki asrında yazılan münşeât mecmûaları hakkında fazla bilgi yoktur. Bu dönemden günümüze ulaşan eserler daha çok

edebü’l-kâtib

8 türündedir. Bunun yanında X. yüzyıldan itibaren inşâ sahasında dikkat çekici ilerlemeler kaydedilmiştir (Durmuş, İ. 2000: 335).

Abbâsîler (750-1258) döneminde kitâbet (yazı yazma) sanatı, İran kültürünün etkisinde kalmıştır. Bürokratik düzenin belli bir olgunlaşmaya gelmesinden sonra kitâbet, artık dîvânlardaki resmî yazışmalarda kullanılan bir uğraş olmaktan çıkmış; kitap yazma,

6Bu eser, kâtiplerin başvuru kaynaklarından biridir. Abdullah b. Mukaffâ’nın eseri de kâtiplerin faydalandığı

eserlerin başında gelmektedir (Durmuş, İ. 2000: 335).

7Dîvânü’r-Resâil, Emevîlerde Muaviye zamanında devletin resmî yazışmalarını yapmak üzere oluşturulmuş

devlet dairesidir.

8 Edebü’l-kâtib türündeki eserler, kâtiplerin uymaları gereken kuralları ihtiva eden eserlerdir. Buna göre

divan kâtibinin öncelikle dili, fıkhı ve bürokrasideki hiyerarşik yapıyı çok iyi bilmesi gerekmektedir. Bunun yanında bu türdeki eserler, kâtibin vazifesini hakkıyla yerine getirebilmesi için yazı ve yazı malzemelerine dair ayrıntılardan kâtibin ahlâkî özelliklerine kadar birçok konu hakkında bilgiler ihtiva etmektedir (Durmuş, İ. 2000: 336).

tercüme yapma, husûsî mektup, tevkî’ât ve makâmelere9 kadar birçok alanda tercih edilmiştir. Diğer yandan

Dîvânü’r-Resâil

’de çalışmanın toplumsal saygınlığı daha da artmış, adeta ayrıcalıklı bir sınıf (kâtipler) ortaya çıkmıştır (Gültekin, 2007: 12).

Araplar, fetihlerle birlikte topraklarını genişletmiştir. Fetihlerin neticesinde Farslarla komşu olmuşlar ve onlarla sosyal, kültürel ve ticarî ilişkiler geliştirmişlerdir. İran’la olan kültürel münasebetlerinde Fars Edebiyatından etkilenmişlerdir. Sonuçta önceden kısa olan Arapça nesir, ağır bir üslûp kullanılarak daha uzun hale getirilmiştir (Batislam, 2009: 78). Arapça kitâbetin gelişmesinde Abbâsîlerin İranlılardan aldığı

tevkî’ât

10 türü oldukça fazla etkili olmuştur.

Abbâsîler döneminde inşâ edebiyatının önde gelen müellifleri, özellikle Büveyhîlerin hizmetindeki

Dîvânü’r-Resâil

’de çalışan kâtipler arasından çıkmıştır. Nitekim, Ebû İshâk es-Sâbî’nin

Münşeât

ve

Resâ’il

başlıklı üç ayrı mecmûası, bu dönemin eserleri olarak günümüze kadar ulaşmıştır (Durmuş, İ. 2000: 335)11.

Abbâsîler döneminde Ebu’l-Yüsr İbrâhim b. Muhammed el-Müdebbir tarafından yazılmış olan

Risâletü’l-Azrâ

kitâbetin üslûbunu ve diğer özelliklerini göstermesi bakımından önemlidir. Ayrıca Abbâsîlerin son döneminde Ebü’l-Fazl İbnü’l-Amîd ve Sâhib b. Abbâd’ın bu sanatta oluşturdukları ekol, bu sanatın klâsik şekline ulaşmasını sağlamıştır12. Belâgat ve fesâhatin de etkisiyle nesirdeki büyük gelişmeler, mektupların zaman-mekânla ilişkili olarak ileri seviyede bir olgunluk ve güzelliğe ulaşmasına, böylece kitâbet sanatının da estetik olarak zirveye çıkmasına sebep olmuştur (Gültekin, 2007: 13- 14).

9 Kabile toplantısı manasına gelen makâme, edebî bir tür olarak Emevîler ve Abbâsîler dönemindeki

halifelerin, dindar kimselerin ağzından dinî hikâyeler dinlemek için yaptıkları toplantıları ifade ediyordu. Bu türün gelişmesi, Abbâsîlerin son dönemine denk gelir (Furat, 1996: 289).

10Tevkî’ât, devlet dairelerine sunulan yazı ve dilekçelerin derkenarında yer alan ve o metnin muhtevasını

özetleyen sanatkârâne yazılardır. Bu metinler zamanla o kadar çok ve önemli bir hale gelmiştir ki, sadece bu türle ilgili işleri yapmak üzere Dîvânü’t-Tevkî denilen bir birim oluşturulmuştur (Gültekin, 2007: 14).

11 Bu metinler, eyalet memurları ve makamlarına yönelik olarak hazırlanmış metinler olup rica, uyarı ve

tekdir konularında yazılmış risaleleri içermektedir (Durmuş, İ. 2000: 335).

XI. ve XII. asırlarda Arapçanın yanında Farsçayı da resmî dil olarak kullanan devletler ortaya çıkmıştır. Bunun neticesinde Arapça ve Farsça resmî mektupların derlendiği mecmûalar oluşmaya başlamıştır13.

Fâtımîlerin (909-1171) ortaya çıkışıyla da özellikle istiâre, seci ve diğer sanatların yoğun kullanımıyla kitâbet, anlaşılmaz bir hal almış ve muhataba hitap şekillerine dayanan

teressül üslûbu

yaygınlaşmıştır. Eyyûbîler (1171-1348), Fâtımîlerin

Dîvân-ı İnşâ

olarak

değiştirdikleri

Dîvân-ı Resâ’il

’i, tekrar eski ismiyle adlandırmıştır. (Gültekin, 2007: 14- 15).

Fâtımîler ve Eyyûbîler döneminde birçok münşeât mecmûası yazılmıştır. Bu dönemin eserlerinden olan Ebü’l-Kâsım İbnü’s-Sayrafî’nin bazı edebî risâleleri de içeren

el-Efdaliyyât

adlı eseri önemlidir (Durmuş, İ. 2000: 336). Ayrıca Ebû Abdurrahîm el-

Lahmî el-Kâdı el-Fâdıl’ın (ölüm 596/1199) oluşturduğu üslûp,

Fâdılî Üslûbu

14 olarak

kendisinden sonraki dönemi etkilemiştir (Gültekin, 2007: 15).

Memlükler (1250-1517), Arap nesrinin gelişmesi için çalışmalar yapmışlar,

Dîvân-ı

İnşâ

’ya önem vermiştir.

Sır kâtibi

kavramını sultanın bütün sırlarına vakıf olması hasebiyle bu Dîvân’ın başındaki kişi için kullanmış olan Memlükler, Dîvân’ın daha da gelişmesine katkıda bulunmuşlardır. Birçok çalışanı edip olan ve sürekli kendini yenileyen ve gelişen

İnşâ Dîvânı

’ndaki çalışmalar, nesrin de gelişmesine sebep olmuştur.

Bu dönemde

Eyyûbî

olarak isimlendirilen

FâdılîÜslûbu

takip edilmiştir. Bu üslûbun takipçilerinden Muhyiddin Abdullah b. Abdüzzahhir (ölüm 692/1292), Mısır’daki yazışmalarda uygulanacak kuralları ve ıstılahları tespit etmiş, devlet görevlileri arasında kullanılan rütbe ve lakapların yerinde kullanılması gerektiğine özel ehemmiyet göstermiştir.

13 Bu mecmûalar arsında Cürcân Emîri Kâbûs b. Veşmgîr’in mektuplarını içeren Kemâlü’l-Belâğa adlı

mecmûa ile Hârizmşahlar sarayında görev yapmış Reşidüddîn Vatvât’ın Arapça ve Farsça mektuplarını içeren mecmûalar zikredilebilir (Durmuş, İ. 2000: 336).

14Fâdılî Üslûbunda, hayâlî tasvirlerin yapıldığı şiirsel anlamlara baş vurulur. Seci, tıbak, telmih, tevriye ve

Bu dönemde nesir, şiirin önüne geçmiş, konuyla ilgili ansiklopedik eserler yazılmıştır. Nesirde ustalaşmış şahıslar, edebî olarak kendilerini ispatlamaya çalışmıştır. Bu yüzden bediî sanatlar sıkça kullanılmış ve böylece aşırı derecede sanatlı metinler ortaya çıkmıştır. Bu kadar gelişen kitâbet, doğal olarak hitâbetin gerilemesine sebep olmuştur (Gültekin, 2007: 16-17)15.

Arap Edebiyatı inşâ metinleri arasında

şürût

veya

sicillât

türü metinler de zikredilebilir. Bu metinler, kazâ makamı ya da adeta bir noter görevi de gören kadılar tarafından hazırlanmıştır. Olayların şahitleri ortadan kalktığı zaman verilen kararların doğruluğunu göstermek amacıyla hazırlanan şürût metinleri; fıkıh, inşâ, gelenekler ve devletin resmî işlemleri ile yakından ilişkilidir. Zamanla bu metinleri inceleyen

“ilmü’ş-

şürût”

adında yeni bir disiplin ortaya çıkmıştır (Durmuş, İ. 2000: 336).

Benzer Belgeler