• Sonuç bulunamadı

ARAP ALEVİLİĞİN AKTARILMASI VE SÜRDÜRÜLMESİ

4. BÖLÜM: ARAP ALEVİLİK VE KADIN

4.3. ARAP ALEVİLİĞİN AKTARILMASI VE SÜRDÜRÜLMESİ

4.3.ARAP ALEVİLİĞİN AKTARILMASI VE SÜRDÜRÜLMESİ AŞAMASINDA

Tilmizin dini bayramlarda “yola giriĢ ritüelleri”ni öğrenmesi cemaatteki diğer erkeklerin Ģahitliğinde ve “sırrı kimseye söylemeyeceğine dair yeminler” eĢliğinde gerçekleĢir. Bu Ģahitlerden sırrı yeni öğrenen kiĢiye kefil olmaları da beklenir.22Cemaat önderliğini sürdüren Ģeyhlerin yanında “nakiyb” ve “necib” olarak bilinen yardımcılar yer almaktadır. ġeyhlik

“mertebesi”ne ulaĢmanın temel koĢulu da erkek olmaktır. Ġkinci koĢul ise, kan bağıdır. Dini önderlik Ģeyhlik soyundan gelen genellikle “nakiyb” olarak dini bayramlara katılan erkeklere aktarılır. Bu aktarılma usta-çırak iliĢkisi bağlamında kurulur. Dini bayramlara katılan nakiyb, ritüelleri gözlemler ve belirli bir süreden sonra Ģeyhlik “yetkinliğine” ulaĢtığında önderlik etmeye baĢlar. Kadınlar dini önderliğin dıĢındadırlar. ġeyh ailesindeki kadınlar, kadınlara öğretilen birkaç duayı öğretme, cenazelerde Kur‟an okuma, cenazeyi yıkama gibi görevler üstlenebilirler.

Arap Alevi toplumunda kadının temel “görevleri”, Arap Alevilik geleneğini sürdürmede teĢvik edici roller üstlenmektir. Bu rollerden biri, baĢta iyi bir evlilik yapıp Arap Alevilik geleneğini sürdürecek çocuklar doğurarak erkeğin soyunun devamlılığını sağlamaktır.Bu roller, çocukların dini bayramlarını gerçekleĢtirmek için sorumluluk alma ve kendisinden beklenildiği gibi bu sorumluluklar dıĢına çıkacak sorgulamalardan kaçınması Ģeklinde devam etmektedir. Toplumsal cinsiyet rolleri bağlamında ele alınabilecek bu “beklentiler” ataerkilliği inĢa eden zeminin sağlamlaĢmasıyla sonuçlanabilmektedir.

Sırrın dıĢında tutulan kadın, erkeklerin kendi aralarında gerçekleĢtirdikleri tüm ritüeller için

“erkek çocuk üreten” bir makine olma rolünü benimsemek zorundadır. Özbek, “Nusayri Etnik Kimliğinin Simgesel OluĢumu” (2006) adlı çalıĢmasında bu durumu zahir-batın zıtlığı üzerinden ele almaya çalıĢmıĢtır. Sırra vakıf olan erkeğin toplumda “tam” olarak ve bunun tam tersi biçiminde kadını “yetkin” görmeyenlerin yorumuyla kadının “yarım” olarak tanımlanması zahiri ve Bâtıni bilginin zıtlığıyla “tamamlayacılık” ilkesine dayandırılabilmektedir. Kadın

“görünen” anlamın temsilidir ve ibadet yerinin temizlenmesi, yemeklerin yapılması gibi

“dünyevi” görevlerin sorumlusudur. Erkek ise Bâtıni anlamın taĢıyıcısı “temizlenen yerde namaz ibadetini gerçekleĢtirmeye yetkin olan “erkek tanrının kutsal temsilcisidir.” Toplumsal olarak cinsiyetlendirilmiĢ bu tanımlamalar, dini ritüellerde sembolik olarak kendini devam ettirir.

22 Ömer Uluçay Arap Aleviliği Nusayrilik adlı kitabında “Nusayri Mezhebine GiriĢ Töreni” baĢlığıyla ritüellerin gerçekleĢtirilme aĢamasına sırasıyla yer vermiĢtir. (Uluçay, 2010: 131-132).

Bilgi erkeğin yetkinliği olarak gösterilirken, bakım emeği “kadının rolleri” çerçevesinde ele alınır. Fakat “kutsal” kabul edilen yiyeceklerin hazırlanması, adağın kesilmesi gibi durumlarda kadınlar yine bu “Bâtıni anlamı barındıran” ritüellerin dıĢına itilmektedir. Arap Alevi toplumunun dini bayramlarında iĢ bölümü gerçekleĢtirilse de bu iĢ bölümü genellikle cinsiyetlendirilmiĢtir. Bayramın en temel aĢaması olan adağın kesilmesi görevi erkeklere aittir.

Adağı kesecek erkeğin abdest almıĢ, toplum tarafından “iyi tanınan-temiz”, kötü alıĢkanlıkları olmayan, örneğin sigara içmeyen biri olmasına dikkat edilir. Dini bayramın en kutsal yiyeceği olan “hrisi” yapımı da erkeğe ait bir görevdir.

Kadınlar bayramda misafirlere ikram edilecek diğer yiyecekleri yapmada görev alırken, “hrisi”

yapımında görev aldıkları oldukça nadir görünen bir durumdur. Bu durum, erkeğin sembolik olarak “kutsala yakınlığı” ile iliĢkilendirilebilir. Dini bayramlarda erkeğin namaz kılma ayinlerinde kullanılan yiyecekler erkekler tarafından hazırlanmaktadır. “Tıyb, nakfi, reyhan”

gibi dua okunarak özel olarak hazırlanan yiyecek içecek ve semboller erkekler aracılığıyla oluĢturulan “erkeklik” simgeleridir. Özbek, bu sembolik kullanımların, batını yansıtan erkekle özdeĢleĢtirildiğini vurgulamıĢtır (Özbek, 2006: 36 - 37, 48 - 49, 63 - 64).

Tıyb, bir tür ceviz olarak iç meyve ve dıĢ kabuk Ģeklinde batın ve zahirin temsilidir. Bu cevizin meyvesi erkeği temsil ederken, tamamlayıcılık vurgusuyla dıĢ kabuk “görüneni” yani kadını simgeler (Özbek, 2006: 36 - 40). Erkek görünenin ardındaki “asıl” anlamın oluĢumunda,

“kadının elinin değmediği” kutsal meyvenin kendisidir. Kadın ise iç anlama ulaĢmak için

“kırılıp atılabilecek” bir dıĢ kabuktan ibarettir. Reyhan, cenaze ve dini bayramlarda kullanılan bir diğer sembolik bitkidir. Reyhan dini ritüellerde yine erkek-kadın, tam-yarım, batın-zahir ikilikleri çerçevesinde ele alınabilecek özelliklerle cinsiyetlendirilmiĢ bir bitkidir (Özbek, 2006:

48). Bu bitki, dualar okunurken kullanılır ve dini bayramlarda kullanılan bitki meyvesi yenmeyen “erkek” bitkidir. Bu erkek bitki, meyvesi yenen “hembelens” adlı diĢi reyhandan farklıdır.

Sembolik olarak ibadetin gerçekleĢeceği alana bile giremeyen “diĢi bitki” kadınların Bâtıni bilgiden uzaklığını temsil eder. DiĢi bitkinin kokusu bile ibadet alanından uzak tutulmalıdır.

“DiĢinin kokusu”ndan arınma durumu, cinsellik ve doğurganlıkla özdeĢleĢtirilen diĢi meyvenin

“kirletici-yasak” olma algısıyla yeniden kurgulanabilmektedir. 23 Bu arınma durumu, dini ritüellerde “nakfi” denen üzüm Ģerbetinin hazırlanması ve paylaĢılması aĢamalarını da içerir.

23 “Meyvesi yenmeyenin dıĢarıda bırakılmasının nedeni, diĢil (kadın) ile kurulan iliĢkidir. Yani, kadının doğurganlık özelliğinden kaynaklı kadınsı kokunun içeri sokulmamasıdır” (Özbek, 2006: 48).

Dini kardeĢliği ve erkekler arasındaki “Bâtınilik bağı”nı oluĢturan bu Ģerbet, yalnızca erkekler tarafından hazırlanıp tüketilebilir.

Nakfinin içilmesi bir yandan “Allah‟ın bilgisi ve nuruna ya da cennette içilen manevi suya” iĢaret eder. Ayrıca kanı temsil etmesi üzerinden „inançsal kan kardeĢliğine‟ de gönderme yaptığını söyleyebiliriz. […] Buradan hareketle de nakfiden içen herkesin bâtında ve zâhirde kardeĢ olduğu ya da olacağı dile getirilmiĢ olur ki, bu da, kadınların ve ötekilerin bilgisi dıĢında gerçekleĢen bir durumdur (Özbek, 2006: 66).

Bilgiden, Allah‟ın nurundan ve “kardeĢlik ritüellerinden” bu yöntemlerle mahrum bırakılabilen kadın, erkekler arası kurulan “kan bağının” da dıĢına itilebilmektedir. Namazı öğrenmeyen ve ritüeller hakkında bilgi sahibi olmayan insanlar, Nusayri kimliğine “layık” görülmezler.

Dolayısıyla, kadınlar “Nusayri” olarak kabul görmeyen, “yarım” bir kimlikle, yaĢamlarını sürdürebilmektedir. Erkekler, kan bağı kurarak din kardeĢi olurken, “erkek kardeĢlik” ataerkinin yapılanmasındaki eril iĢbirlikçiliği simgeleyebilmektedir. Dini sırların kadınlara aktarılmaması konusunda fikir birliğine gitme, kadının ikincilleĢtirilmesi ve dinden dıĢlanmasını

“normalleĢtirme” gibi durumlardan rahatsızlık duymama durumu zamanla toplumsal ön kabuller olarak normlara dönüĢmüĢtür.

Günümüzde “erkekler arası iĢbirliği” yoluyla dini bilgilere eriĢen erkek, ibadetini bir görev ya da sorumluluk olarak görmemekte, ibadetini gerçekleĢtirmeyi keyfi bir durum haline getirebilmektedir. Ergenlik çağına gelen erkeğe sorulmadan onun için dini ritüellerin aĢamaların takip edilmesi olağan bir hal almıĢtır. Dini ibadete dâhil olmak isteyen kadının bu talebi “sırrı öğretme” anlamında görmezden gelinir, erkeklerin ibadetlerini gerçekleĢtirmeleri ya da gerçekleĢtirmemeleri aĢamalarındaki “hür iradeleri” kadınlar için geçerli değildir. Bu durumdan kaynaklanan kadınların kutsalın dıĢına itilme durumu, adağın kesilme ritüellerindeki kadının rolünü de etkilemiĢtir.

Kadınlar pek çok yerde, kesilen adağa yaklaĢmazlar ve kesilecek hayvanın da “erkeğin kutsallığı”na atıfta bulunacak “erkek hayvan” olması gerekir. Arap Alevilikte “diĢi hayvan”

kesilmez ve diĢi etinin yenmesi “haramdır.” DiĢi hayvanların doğurganlığından kaynaklanan bu durum bir tür “kirlilik” olarak kabul görebilmektedir. Bu “kirlilik” diĢi hayvanların “adet olma”

durumuyla iliĢkilendirilir. DiĢi hayvanın etinin yenmesi kutsallıktan uzaklaĢma, statü kaybı, aĢağılanma olarak görülebilmektedir.“[B]u yasağa sıkıca uyulması; yaptırımın aslında bireylerin bu ikiliği içselleĢtirdiği […], dolayısıyla da diĢi hayvanın etinin yenmesinin bir tür düĢme ve

alçalmayı ifade ettiği düĢünülebilir. BaĢka bir deyiĢle, Bâtıni bilginin kadına verilmesi neyse, diĢi hayvanın etinin yenmesi de odur” (Özbek, 2006: 50).

Toplumda bu eril inĢayı benimseyen ve savunan kadınlar da mevcuttur. Bu kadınlar, kadınların ve diĢi hayvanların regl olma durumunu biyolojik bir döngü olarak görmek yerine, pek çok dinde ve mezhepte olduğu gibi “kirlilik” olarak görebilmektedir. Bunu benimsemeyen ve adet olmanın, çocuk doğurmanın “kirlilik olmadığını savunan” kadınlar “toplumdan dıĢlanma ve baskı görme” korkusuyla “manevi olarak belirlenen” katı kurallara uyma gerekliliklerini belirtebilmektedir. Bu kadınlar genellikle sırrın kadınlara aktarılmaması konusunda bilgi sahibi olmadıklarını ve bunun “öğrenilmiĢ” bir Ģey olduğunu konuĢmalarında vurgulamaktadırlar.