• Sonuç bulunamadı

1. CUMHURİYETİN KURULUŞUNDAN ÖNCEKİ YAŞANAN KÜLTÜREL

1.3. Osmanlı’daki Kültürel Değişimlerin Sanat Ortamına Yansıması

3.1.2. Sosyo-Kültürel Ortam

3.1.2.1. Arabesk Müziğe Yöneliş

1980’li yıllar, bir yandan yeni liberal siyasalarla “özgürlük” çağrılarının yapıldığı diğer yandan askeri iktidarın sivilliğe karşı tutumları bağlamında “çelişkili” bir

1

Begüm Akkoyunlu, “1980’li Yılların Türk Sanatından Bir Kesit: İstanbul Sanat Bayramı ve Yeni Eğilimler Sergileri”, Sanat ve Sosyoloji, (İstanbul: Bağlam Yayınları, 2005) 178.

2

dönemdir. Aynı zamanda bireysel zevklerin “yüksek kültür” anlayışını aşarak kendine ifade ve temsiliyet alanı bulduğu yıllardır. Bu çerçevede daha önceleri ortaya çıkan arabesk müzik, ancak 80’li yıllarla birlikte, hızlı göç dalgaları, müzik endüstrisindeki yönelişler, iktidara eklemlenme ve kendi içindeki çeşitliliğiyle seçkinciliğe alternatif bir seçenek olarak gündeme gelmiştir.

Büyük kentler, özellikle sanayinin yoğun olduğu İstanbul, kırdan göç edecek kesim için her zaman bir çekim merkezi olmuştur. Ancak 1950’lerde sanayileşme hamlesiyle başlayan hızlı göç dalgası, 1980’lerde artan bir biçimde kentin çeperinde yeni yaşam alanlarının oluşmasına zemin hazırlamıştır. Kent merkezlerinin dışında, bazıları “kaçak” bir biçimde inşa edilen ancak seçim zamanları imar affına uğrayan bu bölgelerde yaşayan insanlar, kentte işçileşme süreçlerine katılırken, bireysel içsel çatışmalar “uyumsuzluk”, “arada kalmışlık” gibi kültürel aidiyet sorununu gündeme taşımıştır. Dolayısıyla yalnızca bir müzik türü olarak algılanamayacak kadar katmanlı yapısıyla arabesk, gecekondulara göçen nüfusun toptan bir yaşam kültürüne işaret etmekteydi. Bir süre gecekondu mahallerindeki minibüslerde dinlendiği için “minibüs müziği” olarak nitelenen arabesk, ezikliği, dışlanmışlığı, yoksulluğu, yoksunluğu, taşrayla kent arasında kalmışlığın ve bir dönem isyanın simgesi haline gelmiştir.

Popüler kültürün bir parçası olan arabesk müzik, 1970’li ve 1980’li yıllarda farklı dinamiklerden beslenmiştir. Bu göstergelerden bazıları şunlardır: 70’lerde esen muhalefet rüzgârıyla şarkı sözlerindeki isyankar çıkışlar, 80’lerde başkaldırıdan çok kenti sahiplenmeye doğru evrilmiş, dinleyici kitlesi ilk başlarda gecekondulu “göçmen”lerken sonraları ANAP’ın üyelerine kadar genişlemiş, müzik endüstrisindeki değişimler sonucu arabesk artık talep edilen hale gelmiştir. M. Özbek’in de belirttiği gibi, 1970’li yıllarda, büyük kentlerde seçimlerin sonucunu belirleyen gecekondulu seçmenler CHP’yi desteklerken 1983 seçimlerinde yeni muhafazakâr ANAP’a oy vermişlerdir. “Böylece, arabeske yüklenen ‘zevksiz’, ‘bozulmuş’, ‘yoz’ gibi yananlamların yanı sıra, 80’lerden sonra bir de ‘sağcı’

nitelemesi eklenmiştir.”1 S. Hall, popüler alanın ‘hem direnme hem de bir boyun eğme’ biçimi olduğunu ifade eden çözümlemesi, Türkiye’de arabeskin geçirdiği evrimler çerçevesinde de geçerlidir. Şöyle ki; arabesk müzik dinlemeyi seven ANAP üyeleri, dönemin siyasi-ideolojik bağlamı içinde, bu müziği kendi hegemonik projeleri için yeniden kurgulamışlardır.

Arabesk müzik yapan ilk müzisyenlerden Orhan Gencebay kentli, orta sınıf ve dışlanmış bir hayat sürmemesine rağmen taşralı, yoksul ve “öteki” insanlar için müzik yapmaktaydı. Oysa 80’lerin başlarında müzik sektörü içine giren Ferdi Tayfur ve Müslüm Gürses köken olarak müzik yaptıkları toplumsal sınıfa daha yakın geçmişe sahip oldukları görülmektedir. Bu bağlamda, bu müziğin 70’lerden 80’lere geçerken yaşadığı değişimlerden biri de, 80’lerle birlikte arabesk müzik yapanlarla dinleyici kitlesinin benzer sınıfsal kökenden gelmeleri olmuştur. Ayrıca gurbetçilikten ev sahipliğine geçiş, “fırsatlar” dönemi olan 80’lere özgü tüketim kültürü, çeşitlilik ve argo deyimlerin şarkı sözlerinde2 kullanımı arabeskin değişen parametreleri arasında yer alır. Arabeskin müzikal bağlamda oluşturmaya çalıştığı sentez N. Gürbilek’in de belirttiği üzere, sentetik bir dil oluşmasına neden olmuştur. “Çünkü organik bir bileşim oluşturamayacak kadar farklı tarihsel ve kültürel perspektife ait olan Arap müziği, Mısır müziği, Türk müziği, pop müzik, taverna

1

Meral Özbek, Popüler Kültür ve Orhan Gencebay Arabeski. (İstanbul: İletişim Yayınları, 1994) 22.

2

Bazen sevgi çalar Ümit verir gönlüme Bazen hasret çalar Keder verir ömrüme Bu bir hayat biçimidir Bu bir özgür düşüncedir ... Sevdanın yolu Dertlerin sonu Mutluluk dolu Arabesk Hasretlere sevgilere Ümitlere arabesk Sevda çeken gönüllere Sevenlere arabesk Fakirlere zenginlere Entellere arabesk Gizli sevda çekenlere Mahkûmlara arabesk

İbrahim Tatlıses’in seslendirdiği “Arabesk” isimli şarkının sözleri www.tatlises.org’dan alınmıştır. 03 Ocak 2007, saat, 17:22.

müziği, türkü ya da marş gibi türlerden yapılan alıntılar, arabeskin ‘arada kalmışlığına’ işaret etmektedir.”1 Müziğin toplumsal yaşama ya da toplumsal yaşamın müzik üretimine etkilerinin bu noktada açıkça görüldüğü söylenebilir. Kent- taşra farklılığı, doğu-batı ikilemi, gecekondu yaşamı vb. etmenler, sazla synthesizerın ya da Arapça ve Türkçe’nin yan yana gelip arabesk müzikle kendine ifade alanı bulabilmektedir.

Bu dönemde yükselen toplumsal sınıf 80’lerin topluma vaatettiği olanaklardan yararlanmak için mutlaka “yüksek kültür”den olmak gerekmediği görüşüne sahipti. N. Gürbilek’in de ifade ettiği gibi, “çekinmeden taşralı olduğunu söyleyebilen, İbrahim Tatlıses’i utanıp sıkılmadan dinleyen ve kurumsuzluğun rahatlığını yaşayan bu kesim ANAP’ta kristalize olmuştu.”2 Kısacası modern değerleri benimsemiş görünmek için bastırılan yaşam biçimi ve kültür anlayışı yerini 80’lerle birlikte, sadece gecekonduluların kente “uyumsuzluk” sürecinde yaşadığı ikilemlerin değil aynı zamanda kentli orta sınıfın “taşralı” yüzünün de ortaya çıkmasına neden olduğu söylenebilir. 80’lerle birlikte, “Oh oh Emine” ya da “Seni Sevmeyen Ölsün” gibi şarkılarla arabesk müzik “şenlenmiş”3

ve genel olarak sadece gecekonduda yaşayanlara hitap etmekle kalmayıp, aynı zamanda, orta sınıf-kentli düğünlerine ya da siyasi partilerin seçim müzikleri arasına da girmiştir.

C. Kozanoğlu’nun belirttiği gibi 80’lerde arabesk müzikal anlamda, pop müzikten daha fazla etkilenmiş, bu esnekliği ve genişleyen dinleyici yelpazesiyle değişen döneme “uyum” sağlamıştır. “Arabesk makyajlı haliyle bir yandan pop müziğin en eski dinleyicilerine seslenebiliyor, diğer yandan da kentlerin, ‘yeterince modernleşmemiş’ dış kuşak mahallelerinin sesi olma özelliğini sürdürüyordu. Müzik

1 Gürbilek, 2001: 24. 2 Gürbilek, 2001: 19. 3 Özbek 117.

piyasasındaki satış göstergeleri de arabeskin popun gerisinde değil, hatta biraz önünde olduğuna işaret etmekteydi.”1

1970’lerde arabesk, muhalif öğeleri (şarkı sözlerinin içeriği, tüketici profili ve toplumsal eleştirileri vb.) içermekteydi. Birçok sosyo-kültürel faklılık olmasına rağmen ABD’de “1968 kuşağı” sanatçılarının eleştirel tutumları Türkiye’deki arabesk müzikle karşılaştırılabilir. Toplumsal muhalefet bağlamında bir direnme biçimi olarak gelişen altkültürler2, (“Çiçek Çocukları” ya da “Punk”lar gibi arabesk de) siyasetçilerin hegemonik projelerine eklemlenip, bu durumu içselleştirebilirler. Arabesk müzik yapanlar, içinde yaşadıkları toplumun simgeleriyle, varolan düzene karşı cephe almışlar ancak değişen siyasal ortamın da etkisiyle “çatışma” durumu “kapsama / içerme”ye evrilmiş, eleştirel simgeler, piyasanın pazara sunduğu yeni metalar olarak tüketim kültürünün bir parçası haline gelmiştir. Dolayısıyla N. Gürbilek’in çıkarımına da dayanarak, “80’lerin arabesk yıldızı, vicdanın ve adaletin sesi Orhan Gencebay değil, sokağın kendisini temsil eden, ‘özgürce çığıran’, fırsatları değerlendiren, sesi yabancı topraklarda kendine güvenmeyi öğrenmiş, dili bozabilen ve yabancılara kafa tutabilen İbrahim Tatlıses olmuştur.”3

Sonuç olarak, arabesk müzik yıllardır müzik endüstrisi içinde yer almakla birlikte çeşitli tartışmaları da toplumun gündemine taşımıştır. Arabesk kimileri için kabullenilmesi dahi mümkün olmayan ve “yozlaşmayı”, “taşrayı”, “kültürsüzlüğü” ifade eden bir müzik türüdür. Dolayısıyla, kenti “istila eden” kitle sadece müzikal alanda yaptığı tahribatla kalmamış sosyo-kültürel değerlere de zarar vermiştir. Diğer yandan, arabeskin modernleşme sürecinde bir geçiş / köprü aşaması olduğu ve salt müzik alanında yapılacak bir tanımlama ile yetinilmeyeceği, daha derin sosyo- kültürel ve ekonomik analizlerin yapılması gerektiği görüşünü savunanlar vardır. Bu

1

Can Kozanoğlu, Pop Çağı Ateşi. (İstanbul: İletişim Yayınları, 1995) 148.

2

“Bu kavram, toplumun üst tabakalarınca benimsenen resmi kültürden farklı bir işçi-halk kültürü anlamına gelmektedir”. Murat Belge, Tarihten Güncelliğe. (İstanbul: İletişim Yayınları, 1997) 353.

3

çerçevede, Türkiye’nin modernleşme süreci ve kültür tarihi bağlamında M. Belge’nin de belirttiği üzere karmaşık müzik geçmişimize bir de arabesk eklenmiştir. “Batı müziğinin hızlı temposunu kullanan, ama sözleri ve genel havasıyla da doğulu olan arabesk, Türkiye’nin yüzyılı aşkın yaşadığı kargaşalığı özetliyor.”1

Benzer Belgeler