• Sonuç bulunamadı

Araştırma, Aralık 2017-Mart 2018 tarihleri arasında Denizli ilinde belirlenen örneklem çerçevesinde ve üç aylık bir süre zarfı içerisinde orta sınıf(lar) özelinde toplam 250 kişilik bir katılımla gerçekleştirilmiştir. Bu bakımdan araştırma bu dönemle sınırlı olup araştırmanın sonuçları bu örneklemin temsil ettiği evren olan Denizli iline genellenebilir. Yani araştırma sonuçları farklı sosyo-kültürel ve etnik özelliklere sahip bölgeler için genellenemez.

Uygulamada karşılaşılan ilk güçlük aslında anket tekniğinin kendisinden kaynaklı olmuştur. Katılımcıların demografik ve kültürel tüketim alışkanlıklarını ölçmeye dair uygulanan ankette, katılımcılar kendi beğenilerinden çok “kendilerinden beklenilen cevapları” vermeye çalışmışlarıdır. Özellikle bu durum orta sınıf(lar) söz konusu

olduğunda kendini daha çok belli etmiştir. Bu durum Bourdieu’nün de ifade ettiği gibi, orta sınıfların kendi doğasından değil ama toplumsal hiyerarşide bulundukları konumun bir özelliği olarak karşımıza çıkmaktadır. Çünkü orta sınıf(lar) egemen fraksiyonların egemen beğenilerini, yani kültürel ayırt edici nesneleri, kurumları, eylemleri hatta bedensel hareketleri (jestler, mimikler, yemek yeme tarzı hatta burunun nasıl silindiği vb. dahil) gayet iyi bilirler. Fakat yine Bourdieu’nün ifade ettiği gibi ayırt edici nesneleri bilmekle onlara sahip olmak aynı şey değildir. Yine aynı şekilde, onlara sahip olmakla onları nerede, nasıl ve hangi ortamlarda kullanılacağını ve bu şekilde ayırt edici değerini göstereceğini bilmekte aynı şey değildir. Çünkü ayırt edici bir nesne, Bourdieu’nün “Ayrım” kitabının ismine yönelik yapılan bir eleştiriden duyduğu üzüntüyü belirterek konuya açıklık getirdiği gibi, kültürel olarak ayırt edilme ayırt edici olan o nesnenin, kurumun veya eylemlerin başkaları tarafından “ayırt edici” olarak görülmesiyle bağlantılıdır. Bir nesneye, kuruma veya eyleme “ayırt edici” değerini veren asıl durum budur. Özellikle orta sınıf(lar)a mensup olan üyelerin genelde “kendilerinden beklenilen cevapları” vermelerinin arka planında yatan sebeplerden bir diğeri ise kanımca, yine Bourdieu’nün “Vekâlet ve Siyasal Fetişizm”38 adlı makalesi üzerinde epeyce durduğu “temsiliyet” konusuyla da ilgilidir. Bu durum sadece üniversiteyi temsilen değil aynı

zamanda birçok başka kurumları temsilen saha araştırmasına çıkan araştırmacılar için kolaylıkla gözden kaçırılabilecek bir durum olarak karşımıza çıkabilir. Ama Bourdieu’nün yine aynı makalesinde ifade ettiği gibi “bir kişinin veya kurumun diğer bir kişiye vekâlet vasıtasıyla salahiyet vermesi ve tam yetkili temsilci konumuna geçmesi üzerinde düşünülmeyi hak eden bir konu olarak karşımıza çıkar” (Bourdieu, 2014a: 233). Bu durum Çeğin ve Ünsaldı’nın “Bourdieu’nün Şerhleri Üzerinden “Temsiliyet Simyası” makalesinde dikkatleri çektikleri üzere “sizi karı-koca ilan ediyorum” ifadesindeki söz konusu olan edimsel güç, devletin evlendirme memurunda vücuda gelmiş iktidarın “yetkin” biçimde “dillendirilmesinin” yarattığı bir etkidir. Yani gayrı-resmi sayılan cinsel münasebetin, evlilik akdinden bir saniye sonra gerçekleşmesi halinde meşru konuma sokan güçlü bir etkidir (2014: 94).

Bu duruma konumuz açısından Bourdieu’nün de “Distinction”da epeyce vurguladığı üzere toplumsal hiyerarşideki konumlarını, statülerini, mesleklerini ve aslında her şeylerini eğitim kurumlarına borçlu olan ve eğitim kurumlarının tasdikli, onaylı ve toplumsal konumlarını, statülerini güvence altına alan orta sınıf(lar) üzerinden

batığımızda, üniversiteyi veya herhangi bir kurumu temsilen geldiğini belirten bir araştırmacıya (burada temsil edilen kurumun statüsü (itibarı), araştırmanın uygulandığı alanlardaki sınıflarda, sınıf fraksiyonlarında veya daha küçük gruplarda ne anlam ifade ettiği önemlidir) kaba bir tabirle de olsa “altta kalmama amacıyla” bazı kültürel düzeyi ölçecek olan sorulara şaibeli cevapların gelmesi yaşanılan asıl güçlüklerden birini oluşturmuştur. (Anket uygulamasında isim-soy isim, TC kimlik no, alınmamıştır ve araştırmanın sadece bilimsel amaçlı kullanılacağı, gizli tutulacağı belirtilerek ve herhangi bir sorunun doğru veya yanlış cevabının olmadığı belirtilmiştir). Burada üniversiteyi, daha doğru ifade edecek olursak eğitim kurumlarını özellikle vurgulamamın nedeni, Bourdieu’cü bir perspektifle eğitim kurumlarının orta sınıf(lar)ın geneli açısından toplumsal hiyerarşide yükselebilmek veya bulunan toplumsal güzergahı devam ettirmek adına önemli bir anlam taşıyor olması ve özellikle çocuklarının geleceğine yatırım yapma adına maddi sermayelerinin büyük bir kısmını bu kurumlara harcıyor olmalarıdır.

Özellikle dikkat edilen noktalardan bir diğeri ise orta sınıfın daha alt gruplarının anket uygulaması sırasında, genellikle ankete katılmak istemeyenlerin sunduğu gerekçeler; “ben senin sorduğu sorulara cevap veremem”, “anketi bana uygulamasan

olmaz mı?”, “bize göre değil” gibi aslında burada bahsettiğimiz konuyu destekleyecek

birçok referans ifadeler olmuştur. Bu durum Irmak Karademir-Hazır’ın Ankara’da orta sınıf(lar)da yapmış olduğu ve “bir grup üst orta sınıf görüşmecinin sosyal ilişki kurdukları kişileri tarif ederken sıkça aynı dili konuşuyor olmalarını bir kriter olarak göstermesi” (Karademir-Hazır, 2014: 236) durumunda olduğu gibi bazı referans ifadeler benzer bir özellik göstermişlerdir. Son olarak eklemek gerekir ki; günümüzde birçok kurum veya şirket (özellikle özel şirketler ve denetim firmalarının çoğalmasıyla) halkın belli başlı bir takım tepkilerini ölçmede, ihtiyaçlarını belirlemede veya denetleme amacıyla anket tekniğini çok sık uygulamaları özellikle esnaf kesimini ve küçük işletme çalışanlarını epeyce bunaltmış görünmektedir. Dolayısıyla bu durum ankete katılım oranlarına da ufakta olsa yansımıştır. Ayrıca bu kısım “uygulamada karşılaşılan güçlükler” olarak okunabileceği gibi araştırmacının saha gözlemleri olarak da okunabilir.

Benzer Belgeler