• Sonuç bulunamadı

3. Dil, Üslup, ġekil ve Ġçerik

3.2. Anlatım Teknikleri

3.2.1. Tasvir Tekniği

Ġkinci olarak ise yazar, “Akbilek” romanında tasvirlere geniĢ yer vermiĢtir. Romanda olayların geçtiği topraklar olan Altay dağları, Markagölü ve çevresi, hem romanın baĢında hem akıĢ sırasında devamlı tasvir edilmiĢtir. Bu topraklara yabancı olmayan yazarımız buraları detaylı bir Ģekilde anlatmıĢtır.

“Öskemen‟in diğer tarafında (öbür ucunda), Buktırma‟nın sağında dünyada meĢhur Altay vardır. Bu Altay‟ın güneĢli yüzünden kıbleye doğru, Ertis‟e doğru akan, gürleyen KürĢim vardır.

Altay, KürĢim yeri eski zamanlardan beri büyük Nayman topraklarıdır. Altay‟la KürĢim‟in kıĢı ayazlı, yazı ise serin, güneĢ açıldığında dört tülik hayvanları çam ağaçlı YaĢlı Altay‟ın, Altay gibi anasının göğsünü severek, imerenerek, hoĢgörüyle otlarlar(yayılıyorlardı). YaĢlı Altay‟ın tam ortasında, avucun içinde, bal tadında ayna gibi suyu, rengi ise gök, sırrı da gök, Ģarap gibi Markagöl vardır. Markagöl‟ün etrafında beyaz köylü Altay yurdu. Altay yurdunun, Altay‟ın yazı, dağın Ģımarığı olan ceylan gibi, diğer yurtlardan yüksek olup, Markagöl‟ün melteminde eğlenerek yaĢıyorlar.

Markagöl‟ün suyu bal gibi. Markagöl‟ün suyunu içip, otunu yiyen sarı karınlı, küçük memeli hayvanların göğsünden süt akıyor, süt değil sanki kut dersin, könek könek akar, siyah saba kımıza taĢar, koyu, soğuk, sarı kımız, köpüklenen ilaç gibi kımız tabak tabak taĢıyor. Bir kâse içmiĢ kimse tam bir hür kızını kucaklamıĢ gibi olur, yüzünden fırtınlar çıkacakmıĢ gibi, ağzı kopuz gibi çalar, sarhoĢ olur, genç gibi olur ata binerek, Altay dağlarını ĢaĢırtarak, dağın taĢını gürleterek, gökpar, yarıĢmalar, tartıĢmalar, güreĢlerde canlanıyorlar.” (T.T.A. 88)

Görüldüğü gibi olay örgüsünün geçeceği yerler uzun bir tasvirle okura anlatılarak olaylar baĢlamadan önce okurun bölgeyi detaylı bir Ģekilde tanımasını ön görmüĢtür.

Tasvir tekniği, edebi metinlerin içerisindeki kiĢi, zaman, mekân gibi unsurları daha canlı ve görünür kılmak için yapılır. Tasvir, herhangi bir Ģeyi olduğu gibi anlatmak, sergilemek demek değildir. Romancılar, tasvir tekniğini kullanırken tasvir edeceği Ģeyin kendi düĢüncesi ile olan bölümünü ön plana çıkarır ve anlattığı Ģeye canlılık verir.

Yazar, romanlarındaki kahramanlarını hemen hemen kendi sanat anlayıĢlarına uygun bir Ģekilde çizerek ete kemiğe büründürür. Tasvir tekniği metni süslerken bir yandan okuyucuya açıklamalarda bulunur. Roman kahramanlarının ruh dünyalarını yansıtması bakımından da önemlidir.

“Esmer, orta boylu, koç burunlu, tilki bıyıklı çukur gözlü yiğidim. YaĢım yirminin yedisinde. Adım Bekbolat. BaĢımda kadifeyle dikilmiĢ siyah süslemeli hayvan derisinden yapılan tımak, üzerimde Rus giysisine benzeyen ceket ve pantolon var. Gri fes deriye siyah alaca karıĢık gümüĢle süslemeli kemer, ayağımda eski yamuk ayakkabım vardır. Kemerimde ise deriden yapılmıĢ saçaklı kını var boynuz kollu keskin bıçağım ve önde davul bağlamak için uzun deri bağım, benim sanatsız yiğit olmadığımın delilidir belki.” (T.T.A. 94)

“Ben kısa burunlu, badem gözlü, küçük kulaklı, yamuk kabaklı, dik saçlı, kırıĢık alınlı, kumral yiğidim. YaĢım otuz beĢte. Babam Toybazar kendim MukaĢ olalı, ağzım aĢa, ayağım ata değmedi. Akıl gireli sürekli baĢkasının kapısındaydım. Hiç değeri olmayan, karma, sert, kötü Tölevbay adamın kuzusuna çobanlık yaptım. Halk yaylada, çayır ve bayırda kımız içip kızarak, sarhoĢ olup yattıklarında, ben eĢikte oturup kırılmıĢ sarı tabakla savmal içerek, Ģalvarım ter olup, Ģekpenim sallanarak, yırtılmıĢ.” (T.T.A. 98)

Yazarımız tasvir tekniğinin imkânlarını kullanarak okuyucuya yaĢanacak olan olayları yaptığı tasvir aracılığı ile hissettirir. Yazarımız Akbilek‘in kaçırılmadan önce yaptığı Ģu tasvir ile kötü bir Ģeyler olacağını bize hissettirmektedir:

“Dağ yamaçlarından yavaĢ yavaĢ ahırlarına hayvanlar da geldiler. Çoluk çocuk gürültü patırtı, köleler bağırıyorlar, hayvanlar meleyip, ağlayıp, köpekler havlıyorlar. Köy toz duman, nehir de gürültülü akmaktadır. Kırmızı akĢam. Hayvanlarını yerleĢtirip, çayını kaynatıp halk da evlerine girdiler. GüneĢ batmadan, her Ģey iyi gözüktüğü vakitte, demin söylediğimiz derin vadiden inden çıkmıĢ kurt gibi coĢarak geliyor dört atlı. Onun biri az önceki

söylediğimiz, senin gördüğün alaca atlıydı. Artık üçü: Ģapkası var, tüfeği var, kılıcı var, mavi Ģekpenli kabadayı, horozlanan bir türlü garip adamdı. O dört atlı vadiden çıkıp, aĢağıya inerken çok hızlı sürdüler. Sürürken at kiĢnedi, gemi kütür kütür çiğnedi. DiĢledi ve yavaĢça mağara gibi yerde yerleĢen bir köye geliverdiler hemen.” (T.T.A. 90)

“ÜrkmüĢ köyü takip eden, iki atı yedeğine alıp, hoplayıp zıplayıp, her Ģeye kulağıyla takip edip, rengi kötü, aklında gizli kötü Ģeyler olan birisi geziniyor. Köyden acı ses geldiğinde Ģu adam bir kalkıyor bir yürüyor ve dayanamadan köye doğru yaklaĢtı. YaklaĢmaĢtı, altındaki atı inleyip, tökezledi. Ayağını üzengiden yavaĢça çekerek, sessizce, yumuĢak otu acımasızca basıp, yere indi. Atını arkaya doğru sertçe tutup, ince zincirle çok sağlam bir Ģekilde sıkarak, üç atı bağladı ve ahıra giren kurt gibi, ağır adımla ilerledi. KararmıĢ ve kara bulut kapsayan köyün köpekleri de uluyor. BeĢ altı adım atladı mı yok mu, çimeni sesi gibi hıĢırtıyı kulağı duymuĢ gibi oldu. Bir kere adım atmıĢtı ayağının altından kararan çukur gözüktü, çukurun dibinde bir Ģey ağarmıĢ gibi, hareket etti:

“Ağabicim!”-dedi birisi hıçkırarak fısıldayarak. “Akbilek misin?” – dedi o adam biliyormuĢ gibi.

“Benim, kurtar beni, ağam!” – diye çukurun giriĢine doğru geldi.

“Kurtaracağım. Eğil. Biraz bekle” – dedi ve kazak yiğit yavaĢça giderek kayboldu.

Ġki elini önüne uzatarak Akbilek dondu kaldı.” (T.T.A. 91)

Roman okurunun olayların geçeceği yerlerin önceden tasvir edilmesinden dolayı romanın içerisinde yabancılık çekmesini engeller; çünkü olaylar iç mekânda değil çetin dıĢ mekânda baĢlar, devam eder ve biter. Romanın ana kahramanı Akbilek, romanın içinde zor coğrafya Ģartları ile mücadele eder. Bu sebeple yazar-anlatıcının, kahramanın nelerle mücadele ettiğini göstermek için fiziki Ģartları çok iyi tasvir ederek okuru inandırması gerekmektedir. Böylece roman hem daha inandırıcı hem de daha sürükleyici bir hal alır. Yazarımızın tasvirlerinde kimi zaman bir mağara kimi zaman ise bir hayvan tasvirinin en ince ayrıntısını görürüz. Yazar, insanoğlunun bugüne kadar

doğanın ayrılmaz bir parçası olduğunu ve bu yüzden romanlarında doğayı anlatmayı özellikle seçtiği görülmektedir.

Romanın yaklaĢık beĢ sayfası Altay dağlarının tasviriyle baĢlar. Yapılan tasvirde matematiksel bir yol izlenir. Altay dağlarından Maralgölü‘nden Akbilek‘in köyüne uzanan bir tasvir izlenmiĢtir.

Ayrıca tasvir, okuyucuyu romanda verilmek istenen manevi heyecana götüren bir aracıdır.

Yazarın romandaki tasvirleri çok yönlüdür. Diğer bir değiĢle romanda sadece çevre ve tabiat tasviri yapılmamıĢ, yeri geldikçe insanların, hayvanların, olayların, mekânların detaylı betimlemelerine de değinilmiĢtir:

“Gece karanlık. Akbilek korkar. Tepesinden toplu olarak yabani ördekler geçti.Akbilek titriyor. Çayırı kıpırdatarak serçe uçarsa da, orman içini çekip gürlese de, seslenirse de, dağ baykuĢu ses çıkarsa da, Akbilek etrafından düĢman kovuyormuĢ gibi ürküp, korkup çekindi. Yatmak isterse de, uyku gelmiyor bir türlü.Oturmak isterse de korkuyor.Yürümek istese karanlık gecede yolu kaybederim diye korkuyor, bir Ģey olursa…diye de korkuyor. Tüm derdi: Buralardan gitmektir.” (T.T.A. 125)

“Biraz sonra derin olmayan yere geldi.Ġki tarafı, yuvarlak yuvarlak çakıl taĢlarıyla doluydu.AkıĢı taĢların üzerinden akıyor.Paçasını dizden yukarı çekerek, eteğini de toparlayıp, ayakkabılarını eline alıp, yumuĢak tabanını sivri taĢlara değdirip suyun diğer tarafına geçti.” (T.T.A. 126)

3.2.2. Diyalog Tekniği

Diyalog tekniği de Kazak edebiyatında özelliklede yazarımız tarafından sıkça kullanılan bir tekniktir. Roman okuyucusunun dikkatinin romandaki olay üzerinde yoğunlaĢmasını sağlayan bu teknik anlatıma canlılık verir. Ġki veya daha fazla kiĢi arasında meydana gelen konuĢma diye tanımlayabileceğimiz bir tekniktir. Yazarın romanlarında sıklıkla kullanılır. Bu teknik, romandaki dünyayı samimi ve gerçekçi kılmakla beraber roman kahramanlarının sosyal durumlarını, iç dünyalarını da ortaya koyması bakımından dikkat çekicidir.

Örneğin romanın Ģu kısmındaki diyalog tekniği okuyucunun heyecan seviyesini en üste çıkarma amacı gütmüĢtür:

“Atlı, atlı!” – dermiĢ gibi, korkup ürken halk içini çeken fırtına gibi dondu kaldı ve tekrar devam ederek, sesli, gürültüyle bağırmaya baĢladılar. O gelen KazaklarmıĢ.

“Nedir?”

“BaybiĢeyi vurmuĢlar. Akbilek‟i götürmüĢler.” “Eyvah! Bekbolat‟ı da götürdüler.”

“Damadı mı?” “E!”

“O nerede rastlamıĢ?...”

“Bu taraftan kuĢ alıp gelmez mi? Bağıran kadının sesi çıktıktan sonra, kovduğumuzda...

“YaĢıyor mu, ölmüĢ mü?”

“ġimdi yaĢıyor, kim bilir belki...”

Bekbolat‟ı yakın bir köye götürerek, yarasını bağlayıp, yoldaĢları da kafalarına göre kaçmıĢlar. Bunlardan biri de buymuĢ.” (T.T.A. 116)

“Kırmızı avuçları, koç boynuzla nakıĢlanan, çoktandır eskimiĢ, yırtılmıĢ beyaz örtüsüne yüzünü elini silerken:

“Ters çevrilip yattığını nasıl anlarız! Atını ne yapacaksın?”- diye sert konuĢtu. MukaĢ baĢını kaldırmadan:

“Öğlene kadar bırakıver!” dedi.

Altınay eĢine ok gibi gözüyle bir baktı ve: “Kalkıp, sıcak suyunu içer misin?” -dedi. MukaĢ:

“Hayır”- diye baĢını örttü. Bununla konuĢma bitti.” (T.T.A.111) 3.2.3. Ġç Çözümleme Tekniği

Roman kahramanlarının ruh hallerini yansıtmanın yollarından birisi olan iç çözümleme tekniği, Kazak edebiyatı romanlarında sıkça karĢımıza çıkan bir baĢka yöntemdir. Yazarlar, eserlerinde yer alan kiĢilerin iç dünyalarını okuyucuya göstermek istedikleri zaman bu tekniğe baĢvurur. Ġç çözümlemede anlatıcı, okurun ve kahramanın arasına girerek kahramanın ne hissettiğini, neler düĢündüğünü aktarır. Zihninden geçenler anlatıcı tarafından romana iĢlenir. Örneğin Akbilek‘in siyah bıyıklı adama teslim olmasını anlatıcı Ģöyle anlatır:

“Canın tatlı olması mıdır, korktuğundan mıdır, savunmasız olduğundan mıdır yoksa ilk eteğini açan adam onun için sıcak mı gözüktü belli değil ama siyah bıyıklı “öp” derse, Akbilek de onun yanağına dudağını götürür, “gül” derse de gülümseyip, “konuĢ” derse Rusça bildiğini söyleyip “liubliu tebe”diye onun dediklerini yaptı durdu.” (T.T.A. 120)

“Akbilek‟in canını cinin oyuncağı gibi bozup giden sıkıĢan göğsü, çileli günleri Rus‟un bindiği atların ayağıyla beraber uzaklaĢıp gidiyordu.Sesler uzaklaĢınca “Allah, Allah…” diyen dualar göğsünden koparılacakmıĢ gibi ağzından isteksiz çıkıyordu. Göç eden Rus‟un bıraktığı yerde aç kalan köpek gibi dolaĢıp Akbilek tek baĢına kalsa da, tek kaldığına piĢman olmadı. Rus‟un kurĢunuyla ölmektense eskimiĢ sahipsiz dağda dolaĢıp ölmeyi iyi gördü. Rusların sesi kaybolana kadar: “Kurtardığın gerçek midir, Yaradan?” dermiĢ gibi gidenlerin arkasından toprak serpti, silueti silindikten sonra : “Üh!” diye nefes alıp etrafa göz gezdirdi.” (T.T.A. 123)

Akbilek‘in aklından geçenler yazarın aktarıcısı konumunda olan anlatıcı vasıtasıyla aktarılırken kahramanın iç dünyasında gizli kalmıĢ durumlar da okuyucuya açıkça verilir. Akbilek‘in Rus askerler hakkında neler düĢündüğünü anlatıcının iç çözümleme yöntemi ile anlarız.

3.2.4.Mektup Tekniği

Bu romanda sıkça karĢılaĢılan tekniklerden birisi mektup tekniğidir. Mektup tekniği ile romanda okurlar, kahramanların düĢünce ve duyguları hakkında detaylı bir düĢünceye sahip olurlar. Üstelik olayın kahramanlar üzerinde yaptığı etkiyi daha açık bir Ģekilde görürler. Akbilek ile Bekbolat arasındaki Ģu mektuplar kahramanların iç dünyasına ayna tutmaktadır:

―Sonraki gün Akbala‟dan mektup aldım.Uzun cümleler yazmıĢ.Beni çoktandır beğendiğini söylemiĢ.

“Artık bu mektubu benim gönlüm o kadar sende tutkulu olduğu için yazıyorum. Sizi kendimin bir parçam kadar görürüm, seviyorum. Sizsiz hayat güzel değil. Cevap bekliyorum” –demiĢ” (T.T.A. 280)

““Kapay‟ın mektup yazdığı ve aĢık olduğu Maryam adlı kızı Külan‟a: “Akbala bana mektup yazdı.” diye övünmüĢ. Ben yazmadığımı, yazmayacağımı ispatladım.Kapay benim sırdaĢ dostumdur.O Maryam‟ı

alacağım derdi.Kapay‟la onun çıktığını Külan da görmüĢtü. Ben: “O dedikodudur, bizim aramıza engel olmak için düĢündüğü bir plandır, kadınlar kıskanç olurlar. Bana inanmazsan benim ona yazdığım mektuba bak, sor.” dedim. Yine de inanamadı.Külan yalana dolana hemen güvenen sıradan kızların biriymiĢ gibi Ģüphe ortaya çıktı.” (T.T.A. 295)

Yazar, romanda mektup tekniğine baĢvurarak romanın yapısına samimiyet kazandırır. YaĢanılan olay, durum, Akbilek‘in ve Bekbolat‘ın iç dünyalarını kendi ağızlarından dile getirirler.

3.2.5. Özetleme Tekniği

Belirli bir kahraman veya konu hakkında okuyucuyu bilgilendirmek için bilgilerin kısa biçimde anlatılmasıdır. Böylece yazar okuyucuyu romandan uzaklaĢtırmadan zamandan tasarruf yapması demektir. Akbilek romanında yazar özetleme tekniğini daha çok kahramanların ilk söz edeceği zaman o kahramanlar hakkında verdiği özet bilgiler ile hem zamandan tasarruf eder hem de okuyucuyu odak noktasından uzaklaĢtırmaz:

―Bekbolat

Esmer, orta boylu, koç burunlu, tilki bıyıklı çukur gözlü yiğidim. YaĢım yirminin yedisinde. Adım Bekbolat. BaĢımda kadifeyle dikilmiĢ siyah süslemeli hayvan derisinden yapılan tımak, üzerimde Rus giysisine benzeyen ceket ve pantolon var. Gri fes deriye siyah alaca karıĢık gümüĢle süslemeli kemer, ayağımda eski yamuk ayakkabım vardır. Kemerimde ise deriden yapılmıĢ saçaklı kını var boynuz kollu keskin bıçağım ve önde davul bağlamak için uzun deri bağım, benim sanatsız yiğit olmadığımın delilidir belki.” (T.T.A. 94)

“Subay

Malımı mülkümü yağmaladılar, yakınımı öldürdüler, kızımı elde ettiler diye bizi yaramaz birisi görüp Kazaklar suçluyorlar.Dünyada nelerin olup bittiğinden habersiz, köyünden adım bile atmayan, av gibi yayılan Kazak, bizim böyle duruma düĢtüğümüzü nereden bilsinler?” (T.T.A. 95)

“MukaĢ

“Ben kısa burunlu, badem gözlü, küçük kulaklı, yamuk kabaklı, dik saçlı, kırıĢık alınlı, kumral yiğidim. YaĢım otuz beĢte. Babam Toybazar kendim MukaĢ olalı, ağzım aĢa, ayağım ata değmedi. Akıl gireli sürekli baĢkasının kapısındaydım. Hiç değeri olmayan, karma, sert, kötü Tölevbay adamın kuzusuna çobanlık yaptım.” (T.T.A. 98)

Edebi bir eserde kullanılacak olan dilin, çok yönlü özellikler taĢıdığı görülür. Edebi metinlerde kullanılan dil sadece bir bilgiyi aktarma amaçlı değil, aynı zamanda yazarın iç dünyasını, duygu derinliğini yansıtma özelliğine de sahiptir. Mustafa Karabulut, edebi dilin önemini Ģöyle ifade eder: Bu itibarla edebi dil yalnız bir beyanda bulunmaz, aynı zamanda okuyucuyu da etkiler, ikna eder ve onda değiĢiklikler meydana getirir (Karabulut, 2014: s.40).

3.2.6. Ġç Monologlar

Romanda kullanılan bir diğer teknik çeĢidi iç monologdur. Kahramanların zaman zaman kendileriyle muhasebe yapmalarına, sorular sorup cevap aramalarına, vicdan muhasebelerine, piĢmanlıklarına ve diğer pek çok duygularına bu teknik sayesinde Ģahitlik ederiz.

“Bey” olsa olsun ona ne? Bunun aradığı Rus‟un beyi midir? Kıyafet, yemek verirmiĢ. Onlara ihtiyaç duyup buraya kadar geldiği hali budur! ĠĢi kadınlar yapmazmıĢ. O zaman kim yapacak? Bekbolat‟la evlenirse, Akbilek köle mi olacak? Kendisi de çalıĢırdı, iĢçi kadın da alırdı, eĢi kavga etmezse dövmezse kadın nereye gider? Kadın ne yapabilir? (Akbilek‟i Ruslar kaçırdığı zaman düĢündükleri)

Eyvah, ben Kazak mıyım? Kazak isem kendi kanıma neden kin tuttum? Diğerlerini boĢ ver de “ağabeycim” diye yalvaran, elini veren Akbilek‟in bileğini göğe uzatarak, sinirine dokunup Ruslara mı verdim? Ağabeyi olmazsa, bu kızın ne suçu vardır?.. O zaman ben öleceğimi bilmeyen bir aptalım. Yoksa böyle duruma sokarak, bu kadar ağlatarak, sızlatarak kargıĢını alıp, sevimsiz olduğumda nereye sığınırım, nasıl yaĢarım diye düĢünüyorum. Bunların hepsini yaptıran benim olduğumu

öğrenirlerse, bilmezler mi, beni yaĢatmazlar… Bırak, ben cinnet geçirmiĢim. Beni Ģeytan dürtmüĢtür… Fakat artık iĢi halletsek olur mu acaba? Olmaz. Gerçeği söylersem bile ortalık karıĢır. Halkın benden baĢka düĢmanı, haram sütünü emmiĢ, haram oğlu olamaz… (MukaĢ‟ın Akbilek‟i Ruslar‟a vermesinin piĢmanlığı) (T.T.A. 106-107)

“Oh, Yaradan! Rus‟a güven yokmuĢ! O günden itibaren karı koca oluyordu Ģimdi gideceği anda öldürürüm dediği sadece kendini düĢünme değil mi, nasıl vicdansızlık, nasıl katillik! Rus dediğin sadece kendim için yaĢarım derlermiĢ. Diğerlerini de insan gibi görmüyormuĢ! Acımak diye bir Ģey olsaydı…” gibi düĢünceler hemen aklına gelir ve hemen bir çıkıĢ yolu aramaya baĢladı. (T.T.A. 123)

Romanda Mektuplar

―Akbilek‖ romanında kaçırılma, kendi isteği ile Ģehre göç etme, okumak için baĢka ülkelere gitme gibi pek çok sebeplerden dolayı insanlar birbirleriyle ayrılık yaĢar. Romandaki kahramanların birbirlerinden haberdar olmaları için mektup yöntemi fazlasıyla iĢlenmiĢtir. AĢk mektubuna, günün siyasi konularını içeren mektuplara örnekler bulabiliriz. Bunlar, kimi zaman çok uzun kimi zaman birkaç satır yazılmıĢ mektuplardır.

“Ğızetlev, o hürmetlev ğasıdan körgüvĢi mağĢukım* Akbilekcan‟a çoktan çok egzuv selamımızı gönülden yolladık. *Bağdıdına bizden hal hatır sorarsanız, alkamday selle sağ sağlam diye bilin, kayın ağamız Tölegen‟in yardımı sayesinde yaram iyileĢti. Bugünlerde at binecek, kuĢ alacak kadar iyi olduk.

O bağdında siz o tarafta kafirinelinden sağ sağlam olduğunuzu duyarak, Ģükrettik...

Kaderde yazmıĢ ilan deril panadan deril bakya rakılat eden Ģefkatli anamızın imanı selamet olsun. Kazaya razı, belaya sabır edin.

ĠĢbu Akbergen dostumun size baĢsağlığı dileyip, sağlam olduklarınızı öğrenmek için gönderiyorum, herneĢik olsun, bizim gönlümüzde baĢka niyet yoktur. Sizin de gönlünüze baĢka bir Ģey almamanızı diliyorum. Az

günlük kaygı derde sabır edin. Nasıl olsa hayırı vardır. Orada siz, burada biz sağlıklı olalım.

Daima kalem tebiretici biraderiniz Bekbolat diye bilirsiniz.” (T.T.A. 223)

* Bekbolat Akbilek‟e mektup yazmıĢ: “Milletin dediği bu dedikodu doğru mu? Doğru ise, tamamen vazgeçeyim, yoksa…” diye sormuĢtu. (T.T.A. 260)

* Üç günden sonra bir çoçukla mektup göndermiĢ:

“Akbilek Hanım! Vaktiniz varsa saat altıda Mars bahçesine gelmenizi rica ederim. Cevabını bu çocuktan gönderirsiniz. BaltaĢ.” -demiĢ. *“Sonraki gün Akbala‟dan mektup aldım. Uzun cümleler yazmıĢ. Beni çoktandır beğendiğini söylemiĢ.

“Artık bu mektubu benim gönlüm o kadar sende tutkulu olduğu için yazıyorum. Sizi kendimin bir parçam kadar görürüm, seviyorum. Sizsiz hayat güzel değil. Cevap bekliyorum” -demiĢ. (T.T.A. 280)

* Sonraki gün BaltaĢ‟tan yine mektup aldım. Mektuptaki sözü: “Seninle görüĢüp konuĢacak büyük iĢim vardır. Bu sizin gelecek hayatınız için de önemli iĢtir. Nasıl olsa bir kere buluĢmamızı isterim.” demiĢ. (T.T.A. 282)

Benzer Belgeler