• Sonuç bulunamadı

Anayasada federal-bölgesel düzenlemenin dışında kalan ve bir bölgeye dahil olmayan eyaletlere de geniş bir idari ve mali özerklik tanınmıştır.

Madde (122):

2) Bir bölgeye dâhil olmayan eyaletlere işlerini yönetebilmeleri için adem-i merkeziyet ilkesine uygun olarak geniş idari ve mali yetkiler verilmiştir. Bu husus yasayla düzenlenmektedir.

3) Eyalet konseyince seçilen eyalet Valisi, konsey tarafından kendisine verilen sorumlulukları yerine getiren, eyaletin en yüksek icrai başkanıdır.

5) Eyalet konseyi, hiçbir bakanlığın veya bir bakanlık dışında herhangi bir tarafın hâkimiyetine veya gözetimine tabi değildir ve kendi bağımsız maliyesine sahiptir.

Madde (123):

Federal hükümetin yetkilerini eyaletlere devretmesine veya tersi duruma her iki tarafın da onayı ile izin verilmektedir. Bu husus yasayla düzenlenmektedir.

Adem-i merkeziyetin ve federalizmin sınırları teorik olarak bu kadar geniş tutulurken, bu sistemin ayrıntıları ve nasıl uygulanacağı anayasada belirsiz bırakılmıştır. Kürt federal bölgesi ile ilgili hiçbir şüpheye yol açmayacak ayrıntılar hariç, diğer federal bölgelerin nasıl kurulacağını düzenlemek yeni meclise, bir başka ifadeyle Şii Arap ağırlıklı bir meclisin basit çoğunlukla alacağı kararlara bırakılmıştır. Anayasal düzene açıklık getirecek bu tür ayrıntıların da anayasanın bir parçası olarak görülmesi ve bu hayati ayrıntıların kanunla değil anayasa maddeleri ile düzenlenmesi gerekirdi. Bu ayrıntıların mecliste basit çoğunlukla değil, anayasa değişiklikleri için gereken çoğunluk ve prosedürle düzenlenmesinin yolu açılmalı veya ek maddelerle anayasaya dâhil edilmesinin yolları aranmalıdır.

Yeni anayasada sadece eksiklikler değil, tarafların memnuniyetsizliklerini arttıran ihtilaflı meseleler de bulunmaktadır. Özellikle sürgün yıllarını İran’da geçirmiş ve İran’la yakın ilişkileri olan Şii Arap grupların, çoğunlukta oldukları güneydeki dokuz eyalette federal bölge kurma planlarını dillendirerek anayasa taslağına buna yönelik maddeler koydurmaları endişe verici olarak görülmektedir. Sünni Arapları temsil eden partiler, bu durumun Irak’ı parçalayacağını ve kendilerinin merkezî Irak’ta, petrol yoksunu, şiddet yüklü, istikrarsız ve fakir bir devletçiğe hapsolunacaklarını düşünmektedirler. Petrol gelirlerinin paylaşılması meselesi Sünni Arapların endişelerini arttıran ikinci husustur. Sünni Araplar, anayasa taslağında belirsizlikler içeren ilgili maddelerin kendilerini petrolden mahrum bırakmak için yazıldığını öne sürmektedirler.

‘Anayasa ile belirlenen

sistem geniş bir

adem-i merkeziyet ve

gevşek bir federasyon

modelidir.’

Madde (111):

Petrol ve gaz tüm bölgeler ve eyaletlerde bulunan bütün Irak halkının malıdır.

Madde (112):

1) Federal Hükümet mevcut yataklardan çıkarılan petrol ve gazı, üretici bölgelerin ve eyaletlerin hükümetleriyle işbirliği içinde, gelirlerin tüm ülkedeki demografik dağılıma uygun olarak adilce dağıtılması koşuluyla yönetecektir. Eski rejim tarafından veya daha sonra adil olmayan şekilde mahrum bırakılmış (etkilenmiş) bölgelere, ülkenin farklı kısımlarında dengeli kalkınmayı temin edecek tarzda, belirli bir zaman için bir kota belirlenmelidir. Bu husus yasayla düzenlenecektir.

2) Federal hükümet ve üretici bölgelerin ve eyaletlerin hükümetleri beraberce, pazar ilkelerinin en modern tekniklerine ve yatırımı teşvike dayanan, Irak halkına en büyük yararı sağlamak için petrol ve gazdan sağlanan serveti geliştirecek gerekli stratejik politikaları belirleyeceklerdir.

Bu bağlamda Kerkük meselesi de en sıcak gündem maddelerinden biri olacaktır. Kerkük’ün Kürt Federal Bölgesinin sınırları içine dâhil edilip edilmemesi konusunda sadece Türkiye’nin değil, Sünni ve Şii ayrımı olmaksızın bütün Arapların da hassas oldukları unutulmamalıdır. Bu bakımdan bütün beklentilerin aksine Geçici İdari Yasa’nın 53. maddesinde yer alan Kerkük’ün herhangi bir bölgeye katılamayacağı ifadesine anayasada yer verilmemesi hayal kırıklığı yaratmıştır. 58. maddede ayrıntılandırılan normalleşme sürecinin, Kerkük’ün belirtilen süre sonunda Kürt federal bölgesine dahil edilmesini kolaylaştıracak şekilde uygulanışı ise endişeleri arttırmaktadır.

Madde (140):

2) Irak Devletinin Geçici İdari Yasasının 58. maddesinde yer alan yürütme organının sahip olduğu sorumluluklar uzatılmıştır ve (bu anayasaya uygun olarak seçilen) yürütme organı için (normalleşme, nüfus sayımı, Kerkük ve diğer ihtilaflı bölgelerde halkın iradesini tespit etmek için yapılacak oylama ile sonlanacak süreç tamamlanana kadar) 31.12.2007’den daha geç olmayacak bir sürede devam edecektir.

Yeni anayasa, hem Arap dünyasının ‘en modern’ anayasası olarak, hem de iç savaşı ve parçalanmayı kolaylaştırıcı bir metin olarak okunabilir. Irak’ın geleceğini belirleyecek olan anayasada göze çarpan bu temel hususlar üzerinde uzlaşılamaması, olumsuz senaryoların gerçekleşme ihtimalini arttıracaktır.

Etnik-sekter ayrımları derinleştiren yeni anayasada buna zemin hazırlayacak hükümler mevcut bulunmaktadır.

‘Anayasada

federal-bölgesel düzenlemenin

dışında kalan ve bir

bölgeye dahil olmayan

eyaletlere de geniş bir

idari ve mali özerklik

tanınmıştır.’

D. EKONOMİ: Petrol, Altyapı ve Ticaret

Irak son 20 yılına üç savaş ve ambargo sığdırmış, kişi başına düşen gayri safi milli hasılası bir dönem 200 dolara kadar gerilemiş, dünyanın borç oranı en yüksek olan ülkelerinden birisidir. Irak ekonomisi büyük oranda kayıt dışıdır.

Ancak petrol ihracatı rakamlarına göre tahmini analizler yapmak mümkündür.

Bugünkü verilerle petrol dışı GSH’nın 10 milyar dolar civarında, petrol gelirlerinin ise petrol dışı gelirlerin iki katı civarında olduğu tahmin edilmektedir.

Irak’ta günlük ekonomik hayatın en önemli sorunu enerjidir. İşgal sonrasında, Saddam Hüseyin dönemi elektrik dağıtım oranının bile tutturulamamış olması Amerika’nın büyük altyapı projelerini önceleyip, günlük yaşam ihtiyaçlarını göz ardı etmesinden kaynaklanmaktadır. Savaş öncesi günlük 4,500 megavattan fazla elektrik üreten Irak, savaş sonrası dönemde günlük 4,100 megavatı geçememiştir. Bu düşüşe ağır dağıtım sorunları da eklenince elektrik sıkıntısı en üst düzeye çıkmıştır. Irak’ın günlük enerji talebi 7–8000 megavattır.

Irak’ta yeniden yapılanma sürecinin ekonomik altyapısı planlanan düzeye Amerika’nın “yanlış yeniden yapılanma ve kalkınma stratejisinden” dolayı ulaşamamıştır. Petrol fiyatlarının zirve yaptığı 2003 ve 2004 seneleri Irak ekonomisi için toparlanma adına adımların atılamadığı kayıp yıllar olarak geçmiştir. Savaş Sonrası Acil Yardım Kurumu tarafından yönetilen ekonomik altyapı faaliyetleri 2004 ve 2005 seneleri için hedeflerinin çok gerisinde kalmışlardır.

Irak’ın kişi başına düşen gayri safi milli hâsılası ±770 ila 1051 ABD doları civarındadır.24 112 milyar varillik petrol rezervi olmasına rağmen, ülkenin son 30 yılında devam eden istikrarsızlık ve savaşlar, Irak’ın 1980’lerde (savaş halindeyken bile) ±3,600 dolar olan kişi başına gelirinin eriyip 1990’larda ±200 dolara düşmesine neden oldu. Irak dünyanın en fazla dış borca sahip ülkelerinden biri olarak, yeniden yapılanma sürecine, Saddam Hüseyin iktidarının ve Amerikan işgalinin maliyetlerinin oluşturduğu ağır ekonomik yük ile girmektedir.

Irak ekonomisi, tıpkı geçmişinde olduğu gibi, bugün de iktisadî kalkınmasını petrol gelirleriyle gerçekleştiren bir ülkedir. Dünyanın üçüncü büyük petrol rezervlerine sahip olan Irak, acil eylem planı dahilinde günlük petrol üretimi istikrarını yakalamaya çalışmaktadır. 2002 senesinde, savaş öncesi son iki yılda 2,5 mvg (günlük-milyon varil) olan petrol üretimi, 2 mvg düzeyinin altına geriledi. Bu düzeyi 2005 senesinde de koruyan petrol üretiminin 1,5 mv kadarı ihraç edilmektedir. Ekonominin diğer ayaklarını oluşturan sanayi sektörü

24 IMF’in 2003 hesaplamalarına göre kişi başına düşen GSMH 770 dolar civarında idi. 2005 senesinde Dünya Bankası’nın iki ayrı raporunun Temmuz ayı verileri 940 doları gösterirken, Ağustos ayında yapılan başka bir çalışma kişi başına düşen GSMH’yi 1051 dolar olarak tahmin etmektedir.

rekabet gücünü kaybetmiş durumdadır. Ambargonun ağırlığı ile kötü yönetimin birleşmesi ülke içi sanayi üretimini durma noktasına getirmiştir. Tarım sektörü ise, petrol-karşılığı-gıda-programı baskısı altında gıda fiyatlarını, dolayısıyla sektörü, baskı altında tutmuş ve bu sıkıntılar 1999 ve 2000 senesinde yaşanan kuraklıkla birleşerek daha ağır bir hal almıştır.

Irak GSH’sinin %70’i, bütçenin de %98’i petrol gelirlerinden elde edilmektedir.

Ulaşılan son kişi başı GSMH Irak’ın 25 yıl önceki düzeyinin sadece 1⁄4’üdür.

%10 civarında bir nüfusun günlük 1 doların altında gelirle yaşadığı tahmin edilen Irak’ta, işsiz sayısı, 2004 senesi için toplam işgücünün %30’una denk gelen, 2 milyon kişi olarak açıklandı. Bu rakama oldukça az işçilik ücretlerinin oluşturduğu sorunlar eklendiğinde, toplam işgücünün yarıya yakınının işsizlik girdabında bulunduğu anlaşılmaktadır.25

Irak ekonomisinin Saddam Hüseyin döneminden kalan bir başka sıkıntısı da bütçe analizleridir. Aynı şekilde finansal muamelelerin de neredeyse tam anlamıyla nakit üzerinden döndüğü Irak’ta, nakit harici ödeme sistemleri oldukça ilkel ve verimsizdir.

1990 UNDP İnsani Gelişim Endeksi’nde Irak 50. sıradaydı. Bugün sıralamada 76 basamak daha geride bulunmaktadır. Son dönem Irak’ta yaşanan makroekonomik değişim ve gelişmelere GSH nazarından göz atmak gerekirse, 2004 senesi içerisinde gayri-safi hâsılanın %50’ye varan bir artış gösterdiği görülecektir. 2003 senesinden bu yana petrol üretiminin %74 artmasından kaynaklanan bu artış GSH rakamları açısından bir ilerleme olarak okunsa da, petrol üretiminin 2004’de ulaştığı düzey hala işgal öncesi düzeyden geridedir.

2004 senesinde reel GSH’da yaşanan büyüme (2003’e göre) petrol üretiminin altyapısındaki iyileştirme çalışmalarının mesafe kaydetmesinden ve petrol fiyatlarının (Irak fiyatlarına göre) tavan yapmasındandır. EPCA (Savaş Sonrası Acil Yardım Programı) tahmininin (%7) çok ötesinde çıkan enflasyon rakamı 2004 senesi için %31,7 olarak gerçekleşti.26 2004’ün bu manzarasından yola çıkarak 2005 bütçesi için yapılan tahminler de petrol gelirleri ve fiyatları üstünden yapılmıştır.

2005 senesi için EPCA Irak petrol satış fiyatı ortalamasının 26 dolar olacağını tahmin etmekteydi.27 Petrol ihracatının da günlük 1,8 mvg’ye çıkacağı tahmin edilmekteydi. Petrol gelirleri 2005’in ilk beş ayında program dâhilinde gerçekleşti. Mayıs ayı sonrası düşük petrol ihracat hacmini ise petrol fiyatlarındaki yükseklik (2005 tahmini fiyatının üstüne çıkarak 36,4 dolardan) tazmin etmiş oldu. 2005’in ilk beş ayında petrol ihracat hacmi 2004 senesi ile aynı düzeyde, 1,4 mvg (program hedefinin oldukça altında bir düzeyde) olarak gerçekleşti. Irak petrolünde bu dönemde yaşanan fiyat artışı genel petrol fiyat artışından oldukça aşağıda kaldı.

25 Uluslar Arası Kalkınma Organizasyonu, Uluslar Arası Finans İşbirliği, Çok-Taraflı Yatırım Garanti Ajansı ve Dünya Bankası 2005 Irak İnşası Ortak Girişimi Raporu.

26 Tüketici fiyatlarına Kuzey Irak bölgesi verileri dâhil değildir.

27 Bu tahmin Dünya Enerji Organizasyonu’nun Eylül 2004 projeksiyonuna dayanmaktadır

Bu ise doğal olarak Irak petrolünün dünya petrol ortalama fiyatı karşısında rölatif olarak derin fiyat farkı pozisyonunda kalmasını sağladı.28 Oysa Dünya Enerji Organizasyonu’nun, Brent, Batı Teksas ve Dubai petrollerini baz alarak ortaya çıkardığı mukayeseli petrol fiyatları 2004 senesinde varil başına 6,4 dolar, Nisan-Mayıs 2005 arasında da 8,6 dolar artıştan evvel aynı senenin ilk çeyreğinde 13,4 dolar yükseliş göstermişti. Bütçe sorunlarının aksine 2004 senesi içerisinde Irak Merkez Bankası’nın harici rezervlerinin genişlemesinden de anlaşılacağı üzere, para rezervleri hızla artmış ve EPCA projeksiyonlarını yakalamıştır. 2004 senesi içerisinde para arzı rezervinde yaşanan artış

%117’dir. Irak Merkez Bankası 2004 senesi boyunca ve 2005’in başlarında döviz hareketliliğini büyük ölçüde sabit tutarak, günlük 25 milyon dolar civarında satış gerçekleştirdi. Yeniden yapılanma ve iktisadî altyapının inşası için gerekli olan ithalattan dolayı 2004 ve 2005 senelerinin ödemeler dengesinde oldukça büyük cari işlemler açığı bulunmaktadır. Ortaya çıkan cari açığın finansmanı, dış kaynaklardan sağlanmıştır.29

Irak’ın borçları konusunda oldukça spekülatif veriler bulunmaktadır. 21 Kasım 2004’te Paris Kulübü, borçların %80 kadarını üç aşamalı bir program dâhilinde düşüreceğini açıkladı.30 Bu planın ne kadarının hayata geçebileceğinin tartışmalı olduğunu belirtmekte fayda var. İlk aşama hayata geçtikten sonra Irak’ın borcu 78 milyar dolara düşmektedir. Bunun diğer bir anlamı Irak’ın borcunun GSH’sinin üç katı olduğudur. Paris Kulübü ile yapılan anlaşma tam anlamıyla hayata geçse bile, Irak borcunun Paris Kulübü içinde olan ülkelere ödenmesi erteleme sonrasında 2011’de başlayacak ve 2038’de bitecektir.

İşgal öncesi Irak’ın dış ticareti ambargo rejimine rağmen devam etmiştir. 1997 ile Mart 2003 arasında sadece Rusya ile yaptığı dış ticaretin 7,7 milyar doları bulduğu Irak, ambargo yönetimi altında ticari faaliyetlerini sürdürmeye çalışmıştır. Irak’ın bir diğer dış ticaret partneri Fransa’dır. İşgal öncesi dönemde Irak piyasasında oldukça büyük bir dilimin sahibi olan Fransa, endüstri, telekomünikasyon ve elektrik aletleri ürünleri ihraç etmekteydi. BM tarafından ambargo yönetimi uygulanmaya başladıktan sonra Irak ile Ürdün her sene Şubat ayında yenilenen ticari anlaşmayı imzaladılar. Irak Ürdün’den ithal ettiği mallar karşılığında oldukça yüksek oranda indirimle petrolle ödeme yapmaktaydı.

Ambargo uygulanmadan önce, Türkiye Irak’ın önemli ticari partnerlerinden birisiydi. Yıllık 3 milyar dolar civarında seyreden ticaret hacmi, savaşın hemen ardından durma noktasına geldi. Ardından da kayıt dışı ticarete yöneldi. Farklı analizlerin tahminlerine göre Türkiye’nin bu dönemdeki toplam zararı 30 ile 80

28 Aradaki derin fiyat farkı hala vuzuha kavuşturulmuş değildir. Öne sürülen açıklamalar, Irak petrol üretimindeki altyapı yetersizliklerinin sebep olduğu kalite sorunları, yüksek nakliyat ve güvenlikten kaynaklanan risk maliyetleri ve 2005 senesi içinde geçici bir süreliğine de olsa Amerikan rafinerilerinin rekabet etmesi, Irak ve Suudi Arabistan’ın petrol fiyatlarını baskı altına almasıdır.

29 Dış kaynaklar farklılık arz etse de, en temel harici finansman kaynağı Irak Kalkınma Fonu’dur. Bu fonun dışında BM Gıda-Karşılığı-Petrol Fonu’nun açtığı akredite mektuplarıdır.

30 Bugünkü net değerleri üzerinden 1. Aşamada %30 indirim ve bakaya miktardan faiz silinmesi, 2. Aşamada 2005 sonunda %30 miktarında borç silinmesi ve 3. Aşamada IMF incelemesinin ardından %20 borç indirimi kabul edildi.

milyar dolar arasında değişmektedir. Türkiye’nin 70 milyar dolar ihracatının yüzde 87’sini sanayi ürünleri oluşturmaktadır. Türkiye otomotiv, seramik, cam, gıda ürünleri, inşaat malzemeleri, çimento gibi pek çok sanayi alanında Irak’la işbirliğine gidebilir. Ocak-Ekim döneminde tüm ülkeler içinde İtalya’dan sonra en büyük ihracat artışı, Irak’a gerçekleşmiştir. Irak’a yapılan ihracat, Ocak-Ekim 2005 döneminde yüzde 51,2 oranında artarak 2,2 milyar dolar değerine yükselmiş, böylece Irak en fazla ihracat yaptığımız 7. ülke durumuna gelmiştir.

Yeni Irak’ın siyasî geleceği ne olursa olsun Türkiye açısından ekonomik ilişkiler vazgeçilmezdir. Bu coğrafi gerçeklikten kaynaklanan bir zorunluluktur.

‘Türkiye’nin Irak’la olan ekonomik ilişkileri her iki ülke için önemli bir faktördür.

Birinci Körfez Savaşında ABD

Benzer Belgeler