• Sonuç bulunamadı

2.3. Saldırganlığın Nedenleri

2.3.3. Ailenin Rolü

Aile ortamı, bireyin dünyaya geldiği andan itibaren içerisinde yer aldığı, yaşamını devam ettirebilmesi için gerekli bakım ve desteğin ona sunulduğu sosyal bir ortamdır (Kaymak Özmen, 2004; Erdoğdu, 2010). Çocukluğundan itibaren birçok davranışı aile içinde öğrenen bireyin kişiliği de ailesi içindeki yaşantılarıyla gelişmektedir. Aile içinde yaşananlar bireyin benliğinde yer etmekte ve birey, çoğu zaman problemlerinin çözümünde ailesinden öğrendiklerini uygulamaktadır. Saldırgan davranışları da aile içinde öğrenen birey, gerektiğinde bu davranışları kullanabilmektedir. Bir başka ifade ile saldırganlığın ilk gözlenildiği ve öğrenildiği yer ailedir. Bu açıdan çocuğun anne-babası ile arasındaki iletişimin niteliği önemlidir (Şahin, 2007).

Yapılan araştırmalar saldırganlığın, ailenin yapısına ve tutumuna paralel olduğunu göstermektedir. Kuzgun (2000) farklı ebeveyn tutumlarının çocuk yetiştirme tarzlarına etkisini incelediği araştırmada, demokratik ebeveyn tutumlarına göre yetiştirilmiş çocukların, sosyal ilişkilerde daha girişken ve etkin oldukları, ayrıca demokratik aile ortamının, çocukların kendilerini gerçekleştirmelerinde etkili olduğunu bulmuştur. Diğer yandan, daha otoriter olan ebeveynlerin çocuklarının ise kendilerini göstermek ve kabul ettirmek için saldırganlık ve isyan gibi yollara başvurdukları görülmüştür. Bolat Karataş (2002) tarafından yapılan araştırma da ebeveynlerin saldırganlık düzeyleri ile ebeveyn çocuklarını saldırganlık düzeyleri arasında anlamlı bir ilişki olduğu ve ebeveynlerin saldırganlık düzeyleri arttıkça çocukların da saldırganlık düzeylerinin arttığı bulunmuştur. Erdoğdu (2010) tarafından yapılan araştırmaya göre, ilgisiz anne baba tutumlarına sahip çocukların daha çok saldırgan davranışlara sahip olduğu bulunmuştur.

Ebeveynlerin çocuk üzerinde doğrudan ya da dolaylı etkisi bulunmaktadır. Bu nedenle ebeveynlerin çocuklarına yönelik tutumları, çocukların saldırganlığı olumlu ya da olumsuz yollarla ifade etmesinde önemli rol oynamaktadır (Yıldız, 2004).Erdoğdu (2010) tarafından yapılan araştırmada; aile içinde sevgi bağlarının

46

güçlü olduğunu düşünen çocukların saldırganlık eğilimleri, aile içi sevgi bağlarının olmadığını düşünen öğrencilere göre daha düşük olduğu bulunmuştur. Kuşkusuz toplum içinde olumlu davranış özelliklerinin ortaya çıkması aile içinde sağlıklı etkileşim ve iletişimle mümkün olabileceği ifade edilmiştir. Joyson, (2003) bunun bir kanıtı olarak, saldırgan tepkiler genellikle okulöncesi çağdaki çocuklarda daha çok görüldüğünü öne sürmektedir.

Ebeveyn tutumlarını ve ebeveynin çocuk yetiştirme uygulamalarını etkileyebilen faktörler arasında: ebeveynin eğitim düzeyi, yaşı, içinde bulunduğu sosyo-ekonomik ve sosyo-kültürel koşullar, anne babaların ebeveynliğe duygusal, zihinsel ve sosyal açılardan hazır olup olmaması, ebeveyn olmadan önce ki dönemde eşler arası ilişkilerinin kalitesi, doğum sonrasında ebeveynlik rollerinde eşlerin birbirine destekleyip desteklememeleri, ebeveynlik konusunda zihinlerinde daha önceden oluşmuş şemalar ve evlilik ilişkilerinden duydukların tatmin ya da tatminsizlik sayılabilir (Yıldız, 2004). Bu görüşün ışığında; bazı ailelerde; aile içi şiddet yüksek düzeyde görülmektedir. Doğal olarak; bu ailelerde yetişen çocuklarda, akranlar arası şiddete daha fazla rastlanmaktadır. Genellikle bu tür aileler; sosyo- ekonomik düzeyi açısından alt seviyede, anne/baba eğitim seviyesi oldukça düşük, ailede fert sayısı oldukça fazla (Yavuz, 2007), anne ve/veya babada psikiyatrik bozukluk olan ailelerdir. Bu nedenle; uygun ebeveyn eğitiminin yaygınlaşması; hem aile içi şiddeti, hem de okullarda şiddeti azaltacaktır (Karakoç Demirkaya, 2001).

Bireylerin olumlu davranış özelliklerini kazandığı ve geliştirdiği bir ortam olarak değerlendirilen aile ortamı, zaman zaman olumsuz bazı yaşantıların örseleyici sonuçlarının da ortaya çıktığı bir ortama dönüşebilir. Aile içinde ortaya çıkan saldırganlık yaşantılarını, bireye zarar verici ve örseleyici yaşantılar içerisinde değerlendirilebilir (Kaymak Özmen, 2004). Bu davranışlar ailedeki çocuklara bir yaşantı olarak kazandırmış alabilmekte ve çocuğun ileri yaşamında saldırgan davranış sergilemesine neden olmaktadır. Şiddetin her türlüsünün kullanıldığı, çocukların sık sık dövüldüğü, sevgi ve ilginin eksik olduğu ailelerde yetişen çocuklar ileride kendileri de başkalarına rahatlıkla şiddet ve zorbalık uygulayabilirler (Öztürk, 2007).

47

Saldırganlık üzerinde etkili olan ailesel faktörlere ilişkin bir diğer açıklama ise bağlanma kuramcılardan gelmektedir. Bağlanma kuramına göre çocuğun bağlanma figürü ile kurduğu ilişki, ona rahatlık hissi veren ve güvenli bir üs niteliğinde değilse, bu durum çocukta öfke kaygı duygularının uyandırılmasına kaynaklık eder. Bağlanma figürünün ulaşılabilir ve duyarlı olmaması, çocuğun sık sık öfke duygusu deneyimini kazanmasına sebebiyet verir. Ebeveynin bu tarz davranışlarına tekrar tekrar maruz kalan çocuk, böylece daha fazla öfke ve kaygı duygusunu prova eder ve bu sebeple ilişkilerine yönelik zihinsel modeller geliştirir (Çelik, 2006).

Dayak ebeveyn tarafından çocuğu eğitmenin bir aracı olarak küçük yaşlardan itibaren kullanılmaktadır. En ufak hata karşısında şiddete başvurmak, disipline etme bahanesiyle çocuğu dövmek anne babaların sıklıkla uyguladıkları yöntemdir. Kızgınlığını, öfkesini karşısındakine şiddet uygulayarak dindirmeye çalışmak ancak kişinin kendi boşalımını ve rahatlamasını sağlar. Yoksa çocuğun eğitimine ve disipline edilmesine katkısı yoktur. Dayak yiyen çocuk yaptığı hatanın karşılığını ödemiş demektir. Artık olay hakkında düşünme ve öz eleştiri yapmasına gerek kalmamıştır. Oysa eğitim ve terbiye etmenin temeli çocuğun kendi hatalarını fark etmesi ve bunları düzeltme yönünde düşünce oluşmasını sağlamaktır. Dayak atmak çocuğa bu fırsatı tanımamak demektir. Dayağı ve şiddeti sorunların çözümünde araç olarak kullanmaya kalkan aileler çocuklarına da şiddet uygulamayı öğretmiş olurlar. Çocuk tüm anlaşmazlık ve sorunları şiddet uygulayarak çözmeye kalkar. Yaşıtları ile sağlıklı ilişkiler geliştiremez (Öztürk, 2007).

Aile içi şiddetin önlenmesi: Aile içi şiddeti önlemek aynı anda yasal, sosyal, ekonomik ve kişisel gibi birden çok etmene müdahale etmeyi gerektirir. Örneğin, bireysel seviyede karşılaşılan risk etmenleri dikkate alınırken, aynı zamanda ilişkisel düzeyde de girişimlerde bulunulmalı, sağlıklı aile ortamları oluşturabilmek adına çalışıp sorunlu ailelere ise profesyonel yardımın kolaylıkla götürülebilmesi için girişimlerde bulunulmalıdır. Toplum ve topluluk düzeyinde ise kamusal alanlar olan okullara, işyerlerine ya da yakın çevreye yönelinmeli, cinsiyetler arasındaki

48

farklılıklar ve bunlardan doğabilecek olumsuz durumlar üzerinde durulmalı, aile içi şiddete sebep olabilecek kültürel, sosyal ve ekonomik etmenleri değiştirebilme amacıyla harekete geçilmeli, (Page ve İnce, 2008 ) özelliklede ana-baba eğitimine önem verilmeli, bu konuda aile eğitim kurslarının sayısı arttırılmalıdır.