• Sonuç bulunamadı

Ebû Gudde’nin kişiliği açısından önemli olan hususlardan biri de onun ahlâkıdır. O, sahip olduğu ahlâkla kendisini tanıyan ve görenlerin dikkatini çekmiş ve takdirini kazanmıştır.

Halep’in değişik liselerinde 11 yıl süreyle İslâm terbiyesi dersleri veren Ebû Gudde, ahlâk ve terbiye sahasında biri telif üçü tahkik olmak üzere 4 adet eser kaleme almıştır.

Uzun boylu, sık sakallı, güler yüzlü ve zarif görünümlü biri olan Ebû Gudde, yumuşak huylu, ağır başlı, ince kalpli, samimi ve duygusal bir mizaca sahiptir. Dürüst, güvenilir, cömert, sabırlı, bağışlayıcı, düşünceli, dengeli, çok konuşmayan dinî ve ahlâki değerlere son derece bağlı biri olarak tanınmaktadır. Ziyaret etmeyi, âlim biyografileri okumayı ve yüzmeyi sevdiği, insanların kusurlarını araştırmak ve onlara yük olmaktan hoşlanmadığı, yiyip içmeye önem vermediği bilinmektedir989.

Onun ahlâkı açısından önem arzeden bazı yönleri kendisini yakından tanıyanlar tarafından şöyle anlatılmaktadır:

Öncelikle o, ibadetine düşkün biriydi. Sürekli abdestli olmaya gayret eder, namazı ilk vaktinde ve cemaatle kılmaya özen gösterir, sıkça hac ve umre yapar, her gün mutlaka Kur’ân okur, çokça zikreder, teheccüd ve kuşluk namazlarını ihmal etmez ve sünnetleri yerine getirmeye itina gösterirdi990.

İyi bir aile reisi olan Ebû Gudde, hanımına, çocuklarına ve torunlarına iyi davranır, onlar tarafından sevilir ve saygı duyulurdu991.

Genel olarak âlimlere özel olarak da hocalarına karşı son derece saygılı, öğrencilerine karşı da şefkatli davranırdı. Allah’tan hocalarına karşı saygıyı kendisine

987 Karâfî, a.g.e. (muhakkikin notu), s. 269. 988 Boyacılar, a.g.i.a.

989 Reşîd, a.g.e. (Mustafa ez-Zerkâ’nın yazısı), s. 20; 163-164; İbn Hacer, a.g.e. (nâşirin girişi), I, 36-40, 60- 62; Zâhid, a.g.i.a, Memdûh, a.g.e., s. 15-21; Kutlay, a.g.m.; Yıldırım, a.g.m., s. 201; Beyler, “Abdülfettâh Ebû Gudde” HTD, İstanbul 2003, sy. 1, s. 221.

990 Reşîd, a.g.e., s. 163-164; İbn Hacer, a.g.e. (nâşirin girişi), I, 37. 991

135 nasip etmesini dileyen Ebû Gudde992, Ebû Muhammed Rizkullah et-Temîmî’nin (ö. 488/1095) şu sözünü sıkça tekrar ederdi:

“Bizden istifade edip de bizi rahmetle yâd etmemeniz size yakışmaz”993.

Vefat eden hocalarını hayırla yâd eder, her fırsatta onlara rahmet okur ve dua ederdi994. Hatta bağışlanmayı isterken önce hocalarını, sonra kendisini daha sonra da ana babasını anardı995.

Hayatta olan hocalarına hürmette kusur etmezdi. 75 yaşlarında iken bile hocası Mustafa ez-Zerkâ’nın elini öpüyor, ceketini tutma ve terliklerini düzeltme hususunda onunla çekişiyordu996.

Onun hocalarına olan saygısını Muhammed Avvâme;

“Öğrencisi olarak 37 yıl süreyle kendisinin yanında bulundum, hocalarına onun kadar saygılı başka bir âlim görmedim” diye anlatmaktadır997.

Öğrencilerine değer verir ve isteklerini geri çevirmezdi. Onların başarılı olması için elinden geleni esirgemez, oğullarından önce öğrencileri için dua ederdi998. Onların kendi karşısında eğik durmamalarını ve ilmi konularda hiç çekinmeden kendisiyle tartışmaya girmelerini isterdi999.

İnsanlara da iyi davranırdı1000. Gönül kırmamaya çalışır, başkalarına yük olmayı sevmezdi. İnsanlar arasında yapıcı ve birleştirici olmaya gayret eder, yıkıcı ve ihtilafı körükleyici söz ve davranışlara itibar etmezdi1001. Nefsi için intikam alma peşine düşmez, muhalifleri için bile dua ederdi1002.

Özellikle öğrencilere ilgi gösterir ve onları ilme teşvik edici iltifatlarda bulunurdu. Pakistan’a gittiğinde Karaçi’deki Dâru’l-ulûm’u ziyaret eden Ebû Gudde, burada Arapça öğrenimi gören henüz küçük yaştaki Muhammed Takî el-Osmânî’nin Arapça konuşma yapması üzerine kurumun ziyaretçi defterine “Kendisini Allah için sevdiğim kardeşim Muhammed

992 Karâfî, a.g.e., s. 214 dn. 993 Hâşimî, a.g.e., 167. 994 Katırcî, a.g.m., II, 20.

995 Meselâ bkz. Nu’mânî, Ebû Hanîfe (muhakkikin notu), s. 156. 996 Katırcî, a.g.m., II, 20.

997 Reşîd, a.g.e. (Muhammed Avvâme’nin yazısı), s. 131. 998 Kutlay, a.g.m.

999 Hâşimî, a.g.e., s. 164-165. 1000 Hâşimî, a.g.e., s. 168.

1001 Reşîd, a.g.e., s. 164; Kutlay, a.g.m. 1002

136

Takî el-Osmânî’nin Arapça olarak yaptığı konuşmasındaki fesâhati, Arapların kendi dillerindeki eksiklerini göstermiştir” diye yazmış, oradan ayrılırken Osmânî’ye: “Bir elma olsaydın, seni yerdim” diye

sevgisini ifade etmiş ve ondan sonra kendisine “Hind ve Pakistan elması” diye hitap etmiş hatta

bazı eserlerinde kendisinden bu şekilde söz etmiştir1003.

Müslümanların dertleriyle dertlenir, elinden geldikçe yardımcı olmaya çalışırdı. Nice gecelerini müslümanların halini düşünerek ve buna üzülerek uykusuz geçirmiştir. Hatta bir defasında kendisini ziyarete gelen birinin, yaşadığı İslâm ülkesinde müslümanların çektiği sıkıntıları anlatması üzerine o gece saatlerce uyuyamamış sabaha doğru bir süre uyuyup kalktığında, kulağından rahatsızlandığını görmüş, bundan sonra da artık o kulağı ile bir daha işitememiştir1004.

Onun ahlâkında dikkat çeken hususlardan biri de mütevazı kişiliğidir. Kendisini tanıtırken unvanlarını öne çıkarmamış, sadece ismini söylemekle yetinmiş1005, eserlerini de

“ilmin hizmetkârı” imzasıyla yayınlamıştır1006.

Kendisi adına düzenlenen bir merasimde hocası Mustafa ez-Zerkâ’nın kendisi hakkındaki övücü ifadelerini:

“Değerli hocam, kendi saf, temiz ve aydınlatıcı özünde var olan özellikleri bana nispet etmiş, kendisine bakıp muhatabı veya dostu yahut hizmetçisinin bu vasıflara haiz olduğunu düşünmüştür. Bunlar, Allah Teâlâ’nın kendisine bahşettiği faziletten bana serptiği damlalardır” şeklinde mütevazı ve yumuşak bir

üslupla karşılık vermiştir1007.

Fakat aynı mecliste dostlarından şair Ziyâuddîn es-Sâbûnî’nin kendisini Ebû Hanîfe’ye benzetmesi üzerine mahcubiyet duyarak ağlamış ve üslubunu sertleştirerek, Ebû Hanife’nin yanında bir kum tanesi veya toprak parçası kadar bile olamayacağını belirtmiş, kendisinden bahsedilirken böyle bir dilin kullanılmasından rahatsızlık duyarak bu gibi sözleri dinlemesinin ve kabul etmesinin mümkün olmadığını söylemiş, bundan dolayı mecliste bulunanlardan özür dilemiştir1008.

Öğrencilerinden istifade etmekten çekinmeyip eserlerinde onların görüş ve katkılarını bizzat kendi ifadeleriyle ve isimlerini vererek aktardıktan sonra teşekkür

1003 Reşîd, a.g.e. (Muhammed Takî el-Osmânî’nin yazısı), s. 64-65. Eserlerinde kendisinden bu şekilde söz ettiğinin misâli için bkz. Keşmîrî, a.g.e., s. 76 dn.

1004 Reşîd, a.g.e., s. 164; İbn Hacer, a.g.e. (nâşirin girişi), I, 37. 1005 Katırcî, a.g.m., II, 21-22.

1006 Misaller için bkz. Leknevî, er-Raf'u ve't-tekmîl (muhakkikin girişi), s. 17; Karâfî, a.g.e. (muhakkikin girişi), s. 29; Alî el-Kârî, Fethu bâbi’l-inâye (muhakkikin girişi), s. 28.

1007 İsneyniyye, XI, 636. 1008

137 etmesi1009, arkadaşları ve öğrencileriyle gittiği gezilerde yemeğin hazırlanmasına katkıda bulunması1010, oğlu hatta torunu yaşındaki öğrencilerinin bile elini öpmelerine razı

olmaması1011 onun tevazuunu gösteren davranışlarındandır.

Ebû Gudde aynı zamanda vefalı bir kimseydi. Gördüğü iyiliği unutmaz, mümkünse karşılık verme yoluna giderdi. Zehebî’nin el-Mûkiza fî ilmi mustalahi’l-hadîs isimli eserinin tahkiki için Paris’te ikamet eden Muhammed Hamidullah’tan eserin yazmasının fotokopisini istemesi üzerine Hamidullah, eseri bizzat yazıya geçirip karşılaştırmasını yaparak kendisine göndermiş, bunun üzerine Ebû Gudde eseri yayınladığında kendisine teşekkür etmiştir1012. Fakat bununla yetinmeyen Ebû Gudde, yaklaşık 12 yıl sonra Paris’e yolu düştüğünde orada oturduğunu bildiği Hamidullah’ın evini uzun uğraştan sonra bulup bizzat teşekkür edebilmek için ziyaretine gitmiştir. Fakat 73 yaşında, hasta ve görme duyusu zayıflamış olan Ebû Gudde, kulakları ağır işiten Muhammed Hamidullah’la iletişim problemi yaşadığından ancak işaret diliyle teşekkür edebilmiştir1013.

Hep daha iyisini ve daha güzelini arayan bir yapısı vardı. Müslümanların ahlâk, ticaret, sanat ve ilimde yükselmelerini ve hep en önde olmalarını arzu ederdi1014.

Ayrıca o ince ruhlu ve gözü yaşlı biriydi. Kur’ân okurken, İslâm’ın yüceliğinden bahsedildiğinde, selef-i sâlihînin ve pek sevdiği hocalarının sözü geçtiğinde, müslümanların maruz kaldığı zulüm ve haksızlıkları duyduğunda ve birileri tarafından övüldüğünde ağlardı1015.

Zamanının kıymetini iyi bilir, boşa harcamamaya son derece dikkat ederdi. Bütün vaktini okumak, okutmak, eser yazmak, insanlara faydalı olmak veya ibadet etmekle geçirirdi1016.

Ebû Gudde aynı zamanda düzenli, disiplinli ve zevk sahibi bir kimseydi. Sabah evden çıkmadan o gün yapacaklarını not ederdi1017. Yayınlayacağı kitapların tashihlerini

1009 Reşîd, a.g.e. (Muhammed Avvâme’nin yazısı), s. 133, 163. Misaller için bkz. Leknevî, a.g.e., s. 206-207 dn.; Keşmîrî, a.g.e.,(muhakkikin notu), s. 370, 371, Tânevî, a.g.e. (muhakkikin girişi), s. 6, 100-108 dn. 1010 Hâşimî, a.g.e., s. 118.

1011 Hâşimî, a.g.e., s 167

1012 Zehebî, Mûkıza (muhakkikin girişi), s. 12. 1013 Katırcî, a.g.m., II, 21.

1014 İbn Hacer, a.g.e. (nâşirin girişi), I, 36.

1015 İbn Hacer, a.g.e. (nâşirin girişi), I, 37; Memdûh, a.g.e., s. 15; Hâşimî, a.g.e., s. 163. 1016 İbn Hacer, a.g.e. (nâşirin girişi), I, 38.

1017

138 bizzat kendisi yapar, sayfa düzeni ve harflerin puntosuna varıncaya kadar her şeyiyle ilgilenir, matbaa hatalarını asgariye indirmek için büyük çaba harcardı1018.

Giyim ve kuşamındaki zarâfet, yeme ve içmesindeki kibarlık, yürüme, konuşma ve davranışlarındaki nezâket, el yazısındaki güzellik görenlerin dikkatini çekerdi. Üzerinde taşıdığı kokunun kabından, yazdığı kaleme varıncaya kadar kullandığı eşyalarda ve verdiği hediyelerde onun incelik ve zevkini görmek mümkündü. Kütüphanesindeki kitapların ve kapısındaki ayakkabıların dağınık durması onu rahatsız ederdi1019. O, İslâm’ı ince bir zevk ve estetik olarak görürdü1020.

Kendisini yakından tanıyanların şu ifadeleri Ebû Gudde’nin ahlâkî yapısının çevresi tarafından nasıl algılandığını gözler önüne sermektedir:

Ebû Gudde’nin ahlâkî yapısıyla ilgili olarak hocası Mustafa ez-Zerkâ: “Ben kendisini tanıdığım uzun yıllardan beri onun takva, terbiye, ilim ahlâkı, dostluğa sadakati, üstünlüğü, dürüstlüğü, emaneti vb. bakımlardan kendisinin hiçbir eksiğini görmediğime şahitlik ederim”1021 derken, talebesi

Hasan Katırcî: “Kesinlikle abartmıyorum, sanki kendisinden edep damlıyordu”1022 demiştir. Ahmed

Sakr ise: “Ahlâka ‘cesede bürün!’ denilse, Ebû Gudde olurdu” diyecek kadar ona övgü

yağdırmıştır1023.

Vefat haberinin oluşturduğu yankılardan söz ettiğimiz yerde ve tezimizin Hakkındaki Çalışmalar ile Hakkında Söylenenler kısmında da görüleceği üzere Hindistan-Pakistan’dan Türkiye’ye kadar dünyanın birçok ülkesinde çok sayıda insanın kendisini içten sevip saygı duymasında onun sahip olduğu ahlâkî meziyetlerin büyük etkisi olmalıdır.

Benzer Belgeler