• Sonuç bulunamadı

2. TEFSĠR ÇEġĠTLERĠ

3.2.5. Ahkâm Tefsiri

121

El-Hererî, bu ayetin Ehl- i kitabı eleştirmek üzere indirilmiş olmakla beraber hükmünün genel olduğunu belirtmiş, kendisinde bilgi olup da insanlara açıklamayan herkesi kapsadığını bildirmiştir. Bu ayetin günümüzde Ehl- i kitaptan daha çok Müslümanların durumunu anlattığını vurgulamıştır. Hem de yeminle bu ayetin hükmünün tam da günümüz Müslümanlarına mutabık olduğunu söylemiştir. Bu ayet Ehl-i Kitaptan ziyade Kur‟an‟ın hükümlerini yaşamayan ve insanlara anlatmayan Müslümanları kınamaktadır. Bu günün Müslümanları Kur‟an‟ın lafzını okuyup gayet güzel hat yazılarıyla yazdıkları halde, çarşıda, sokakta, sevinç meclislerinde ve cenaze merasimlerinde en güzel sesleriyle okudukları halde, onun hükümlerini anlamayı ve onunla amel etmeyi terk ettiler.

Müslümanlar Kur‟an‟ı çok iyi okuyup nesilden nesile aktarmış olmalarına rağmen onun mesajını insanlara yeterince ve doğru olarak iletemedikleri için sadece maddî olarak korumaları çok fazla bir fayda ifade etmemiştir. Hatta Müslümanlar bile Kur‟an‟dan sapmışlar, dinlerini korumanın eldeki kor ateşi tutmaktan daha zor bir duruma geldiğini, hilekârlığın ve hakikatten sapkınlığın ortaya çıktığını, emaneti koruma anlayışının kalktığını kendileri dahi itiraf etmişlerdir.530

122

“Ahkâmu‟l-Kur‟an”ı bu alanda yazılan önemli tefsirlerdendir. 533 Bu tefsirler diğer tefsirlere nazaran daha çok ağırlıklı olarak fıkhî konulara ağırlık verdikleri için bu isimle anılmışlardır. Diğer rivayet ve dirayet tefsirlerinde de elbette ki ahkâm ayetlerinin tefsirinde fıkhî konulara değinilmiştir. Ancak ağırlık merkezini diğer yönleri oluşturmuştur.

El-Hererî, Hadâik tefsirinde ahkâm ayetlerini yorumlarken fıkhî konulara temas etmiştir. Sadece bir mezhebe bağlı kalarak değil, bir konu hakkındaki muhtelif görüşleri sıralamıştır. Bazı sûrelerin sonunda o sûrede geçen ahkâm ayetlerinden çıkarılan fıkhî hükümleri sûrenin sonunda “tetimme” ya da “fasıl” başlıkları altında özetlemiştir. Meselâ Bakara Sûresinin sonunda “tetimme” başlığı altında bu sûrede geçen ana fıkhî hükümleri on beş olarak belirtmiş ve her birini saymıştır.534

Âl- i İmrân Sûresinde, iki yerde fıkhî konulara temas etmiştir. Bunların birincisinde El-Hererî, haccın farz olduğunu bildiren “Orada apaçık deliller, (ayrıca) İbrahim'in makamı vardır. Oraya giren emniyette olur. Yoluna gücü yetenlerin o evi haccetmesi, Allah'ın insanlar üzerinde bir hakkıdır. Kim inkâr ederse bilmelidir ki, Allah bütün âlemlerden müstağnîdir.” 535 ayetinin tefsirinde fıkhî konulara temas ederek haccın farz olması için ne gibi şartların bulunması lazım geldiğini belli bir mezhebe bağlı kalmadan izah etmiştir. O, "ظؾٌبث كٍؼزر َبىؽأ غؼث ووم ٟف ًظف"“ Hac İbadetiyle İlgili Bazı Fıkhî Hükümleri Hatırlatma Faslı” başlığı altında öncelikle haccın farz olması için, İslam, buluğ, akıl, hürriyet ve hacca güç yetirebilme şartlarının bulunması gerektiği üzerinde durmuştur. Sonra güç yetirebilme şartının iki türlü olduğunu bildirmiştir. Bu konuda İmam Malik, İmam Şafiî ve İmam Âzam‟ın içtihat ve görüşlerini aktarmıştır.

El-Hererî, haccın farz olmasının şartlarından binek ve yeterli miktarda azık olması konularını da fıkıh kitaplarında anlatıldığı şekilde aktardıktan sonra kendi görüşünü de günümüz şartları doğrultusunda şöyle açıklamıştır:

Bütün bu anlatılan şartlar eski zamanlara aittir. Günümüz şartlarına göre, haccın farz olmasının şartlarından biri pasaport alabilmek, uçak, gemi ve benzeri araçlar için bilet temin etmek, kendi devletinin ve hacca gideceği devletin kendisinden istediği şeylere ve

533 Cerrahoğlu, Tefsir Tarihi, s. 471.

534 el-Hererî, Hadâik , c. IV, s. 161.

535 Âl-i İmrân, 3/97.

123

resmi evraka sahip olmak gibi şartlara sahip olması gerekir. Bu şartlara sahip olmayanlara hac farz değildir. 536

El-Hererî‟nin Âl- i İmrân Sûresinde üzerinde durduğu ikinci fıkhî konu “muâmelât”

konularından “ribâ” yani fâiz konusuyla ilgilidir. “Ey iman edenler! Kat kat arttırılmış olarak faiz yemeyin. Allah'tan sakının ki kurtuluşa eresiniz.” 537 ayetinin tefsirinde müfessir, öncelikle ayete geçen “Kat kat artırılmış fâiz” den maksadın cahiliye Araplarının adet haline getirdikleri fâize işaret için getirildiğini söylemiştir. Umumî bir hükmü kayıtlamak ve alanını daraltmak için gelmemiştir. Çünkü fâizin he r çeşidi İslam‟da haram ve yasaktır.

El-Hererî daha sonra “kat kat fâiz”den maksadın günümüz ekonomik dünyasında aşırı fâiz ya da fahiş fâiz olarak adlandırılan fâiz çeşidi olduğunu söylemiştir. Bu durum, önce belirli bir vakitte belli miktardaki paranın belli bir fâiz oranı karşılığında borç olarak verilmesi, sonra borcu ödeme günü gelince, borçlunun ödeyememesi durumunda ödemeyi tekrar belli bir fâiz karşılığında ileri bir tarihe ertelemek şeklinde meydana gelir. Öyle durumlar olur ki biriken fâiz anaparanın kat kat üzerine çıkar. Bu muamele fıkıhta “ er-ribe‟n-nesîe” olarak isimlendirilir.

El-Hererî, bu izahtan sonra ribânın (fâiz) iki çeşit olduğunu bildirmiştir. Bunlardan biri, veresiye fâizi olarak bilinen ve biraz önce tanımını yaptığımız “er-Ribâ en-Nesîe” dir.

Bu fâiz türünün haramlığı bu ayetle sabittir. Fâizin diğer türü de peşin olarak yapılan muamelelerde tek taraftan meydana gelen karşılıksız fazlalık manasına olan “er-Ribe‟l-Fadl”dır. Meselâ, on dirhem gümüşün on bir ya da dokuz dirhem gümüş karşılığında peşin olarak satışı bir “er-Ribe‟l-Fadl”dır. Yine bir ölçek kaliteli hurmayı bir buçuk ölçek kalitesiz hurma ile peşin olarak mübadele etmekte bir “er-Ribe‟l-Fadl”dır. Bu tür peşin alış verişlerdeki fâiz yasağının Kur‟an‟ın yasaklamasına girmediğini, bu tür fâizin sünnetle yasaklandığını bildirmiştir.538El-Hererî bu fıkhî izahlardan sonra günümüz insanının fâize karşı tutumuna da şöyle değinmiştir.

Bazı insanlar şunu söylüyorlar: Günümüzde İslam hukukunun uygulandığı güçlü bir İslam devleti bulunmamaktadır. Bütün ekonomik faaliyetler yabacı sermayenin elinde olması sebebiyle fâizden kaçınma imkânı yoktur. Bu durum İslam‟daki zaruret ilkesine girmez mi?

536 el-Hererî, Hadâik , c. V, s. 24, 2526.

537 Âl-i İmrân, 3/130.

538 el-Hererî, Hadâik , c. V, s. 116-117.

124

Aksi halde Müslümanların ekonomik olarak güçlü olmaları mümkün değildir.” Bu sorunun cevabı şudur: “İslam‟da haramlar iki kısımdır. Bunlardan biri, bizatihi haram olan şeylerdir. Bunlar ancak çok zaruret ve zorunluluk halinde mubah olur. Kendiliğinden ölmüş hayvan eti yemek ve alkollü içki içmek gibi. Günümüzde uygulanan “Riba-i Nesîe”

de bu kabildendir. Müslüman bir kişi borç para almaya çok muhtaç olur da bu parayı etrafındaki insanlardan bulamazsa, fâiz karşılığı kredi alırsa bu durumda günah ve manevi sorumluluk fâiz karşılığı para alan kimse üzerinedir. Parayı borç olarak veren kimse üzerine değildir.539

Görüldüğü gibi el-Hererî, günümüzdeki kredi işlemlerini zaruret ilkesi çerçevesinde değerlendirmektedir. Bunun manevi vebalini de krediyi alana yüklemektedir.

İslam‟daki haramların diğer bir kısmı da “haram ligayrihi” yani haramlığı kendinden kaynaklanmayıp harici sebeplerle olan haramlardır. El-Hererî, bu kısım haramlara da “Riba-ı Fadl”ı örnek olarak vermektedir. Bu tür faiz muamelesinin de zaruret ve ihtiyaç halinde mubah olabileceğini belirtmektedir.540

Müellif fâiz konusunda son söz olarak şunu belirtmektedir: “Müslüman kendi haline bakacak, fâizli bir kredi muamelesine ihtiyacı var mı, yok mu? Eğer kendisini ihtiyaç dâhilinde görürse bunu zaruret kapsamına alarak faizli kredi muamelesi yapmasında herhangi bir mahzur kalmaz. Bu durum zaruret ve ıztırar halinde içki içmek gibidir. Eğer böyle bir zaruret hali yoksa fâizli kredi helal olmaz.” 541