• Sonuç bulunamadı

I. BÖLÜM

1.5 Ahilik Kavramı:

Ahiliğin bütün yönleriyle anlaşılabilmesi ve nasıl bir toplumsal işlev gördüğünün ortaya konulabilmesi için, öncelikle “ahi” kavramının, kökenini ve tarihsel süreç içinde yüklendiği derin anlamları irdelemek gerekmektedir (Uçma, 2011: 22). Bu kuruluş XIII. asırdan XVIII. asıra kadar “Ahilik”, o zamandan 1900’lerin başına kadar da “Gedik” yani lonca teşkilatı şeklinde, Osmanlı toplumunun sosyal, ekonomik ve kültürel alanlardaki oluşumları düzenlemiştir

(Çağatay, 1989: 43). Ahilik kelimesinin, çeşitli anlamları vardır. Bunlar sözlük, terim ve teşkilat olarak sınıflandırılabilir (G. Demir, 2000: 321).

Sözlük olarak Ahilik: Ahi sözcüğünün kökeni konusunda birbiri ile taban

tabana zıt iki yaklaşım mevcuttur. İlk yaklaşıma göre “ahi” sözcüğünün kökeni Türkçedir ve “akı” sözcüğünün Anadolu’ya has söyleniş şeklinden ortaya çıkmıştır. Kelimenin Türkçe’den geldiğini iddia eden araştırmacılar, Ahi kelimesindeki “k” harfinin “h” şeklinde söylenmesi ile meydana geldiğini belirtmişlerdir. Nitekim Anadolu'da “k” harfinin “h” ve “ğ” olarak söylendiği bilinen bir husustur. Örneğin, “okumak”, “bakmak” yerine “okumah”, “bahmah” veya “okumağ”, “bakmağ” denildiği bilinmektedir. Böylece Ahi kelimesi “cömert”, “eli açık” manalarını ihtiva eden “akı” sözcüğünün “h” sesi ile söylenmesinden doğmuş ve terim haline gelmiştir (Erken, 2002: 21).

Ahi kelimesinin Arapça “kardeşim” manasına gelen bir kavram olduğu (G. Demir, 2000: 322) ve Arapçası “ihvan (kardeşler)”, “uhuvvet (kardeşlik)”, manalarına gelip, batı dillerinde “fraternite” (Ortaylı, 2013: 93) dendiği görüşünü savunanlar, “erkek kardeş” anlamında “ah” sözcüğünün sonuna eklenen ve sahiplik anlamı taşıyan “ye” zamirinin bir araya gelmesinden ortaya çıkan bir kelime olduğu ve bu şekliyle “kardeşim” anlamına geldiğini (Erken, 2002: 22) ileri sürerler.

Dönemin şartlarına bakıldığında kelimenin, doğal karşılanacak olan Arapça kökenliliği, Ahiliğin bir Türk kurumu ve Türkler tarafından gerçekleştirilmiş orijinal bir sentez olduğu gerçeğine bir zarar veremeyeceği gibi, Türkçe akı’dan gelmiş olması da, birçok esasını İslam dininden, daha ziyade İslam tasavvufundan ve fütüvvet geleneğinden aldığı gerçeğini de ortadan kaldırmaz. Çünkü bir kurum ve kuruluş, tarihsel, sosyo-ekonomik işlevleriyle, toplumun gereksinimlerini karşılayıp karşılamamasına göre değer kazanır. Kökenin yerli ya da yabancı oluşu önemini azaltmaz. Ayrıca, kökeni yerli bile olsa, toplumun yapısına uyum sağlayamayan ve değişme ve gelişmelere ayak uyduramayan kurum ve kuruluşlar yeterince yararlı olamayacağı gibi, varlığını da uzun süre devam ettiremezler. Dışarıdan alınmış olmakla birlikte, toplumda kök salan, toplumun kültürel örgüsüne uyum gösteren, değişme ve gelişmelere ayak uyduran kurum ve kuruluşlar ise, yabancı olmaktan çıkıp o toplumun malı haline gelir (Uçma, 2011: 31).

Terim anlamında Ahilik ise: “XIII. yüzyılda Anadolu’da, Balkanlar’da, ve Kırım’da Türkler tarafından kurulan esnaf, sanatkâr ve üretici (sanayi) birlikleri ile bu birliklerin uyguladıkları ahlaki, siyasi, iktisadi, felsefi duygu ve prensipler” (G. Demir, 2000:323) anlamına gelir. M. Bayram; Ahiliği, Türkiye Selçukluları döneminde vücuda gelmiş, bir çeşit Türk fütüvvetçilik hareketi olarak nitelemektedir (Bayram, 1991:5). Köksal’a göre Ahilik (Köksal, 2006: 52); Anadolu Türk esnaf ve zanaatkârlarının, kendi yaşam tarzına ve dünyayı algılayış şekline uygun bulmaları sebebiyle benimsemiş oldukları, Ahi Evran liderliğinde Anadolu’da, Balkan coğrafyasında, Ortadoğu ve Kafkaslara dek uzanan sivil bir teşkilatın ismidir. Şimşek (M. Şimşek, 2002: 17) ; Ahiliği, yine benzer bir tanımlama ile 13. yüzyılda Anadolu coğrafyasında ortaya çıkıp, belirli kurallar ile faaliyetlerini sürdürmüş olan esnaf ve sanatkârlar teşkilatı olarak tanımlamaktadır

Teşkilat olarak, Türk fütüvvet hareketi denilebilecek Ahilik, daha önce açıklanmaya çalışıldığı gibi, hem siyasi hemde dini amaçlarla Abbasi Halifesi en- Nasır li-Dinillah’ın organize bir teşkilat haline getirdiği Fütüvvet Teşkilatına paralel olarak kurulmuş bir esnaf ve zanaatkâr teşkilatıdır. Bu teşkilat; Türk kültürünün, Ortaçağ İslam fütüvvet anlayışının değerlerinden kaynağını alması ve Anadolu Selçuklu Devleti döneminde Anadolu coğrafyasının kendine has; sosyal, kültürel, siyasi ve ekonomik, şartlarının etkisiyle kurulmuş ve etki alanını genişletmiştir (Bayram, 1991:129). Ahi Teşkilatı, 1200’lü yıllardan 1900’lü yıllara kadar, Anadolu şehir ve kasabalarından, en ücra köylerine kadar, esnaf ve sanatkârlar grubunun çırak, kalfa ve usta yetiştiren ve Anadolu esnaf ve zanaatkârının bütün faaliyetlerini düzenleyen ve denetleyen bir örgüt olmuştur Çağatay, 1989:1-6).

Bununla beraber Ahilik, Anadolu'da birlik ve beraberliği, ekonomik refahı, toplumsal düzeni inşa ve muhafaza eden ve teşkilatlanma şekliyle halkın maddî ve manevî taleplerini karşılayan bir “sivil toplum” organizasyonudur (G. Demir, 2000: 323). Ahlâkî, kültürel ve ticari hayata dair prensipleriyle, Anadolu Türk toplumunu destekleyen ve Anadolu’nun her köşesinde faaliyet gösteren bir örgüt yapısına sahiptir. Nitekim XIV. asrın başında birçok Anadolu şehrini gezmiş olan Afrikalı Müslüman seyyah İbn-i Battuta, gezdiği yerlerin yüzde doksanında da Ahilerle karşılaşmıştır. Ünlü seyyah, “ahîyânü’l-fityân" (yiğit kardeşler) adını verdiği bu

zümrelerin gezdiği şehir ve köylerdeki zâviyelerini görmüştür. Eserinde; “Ahiler, Anadolu ülkesinde oturan Türkmen kavimlerinin her vilâyet, belde ve karyesinde mevcuttur. Yabancıları ağırlama, yedirme ve içirmede, eşkıyaları tenkil ve imhada, zâlimlere yardım eden şirretleri katl ve ifnâda bunların dünyada benzerleri yoktur. ” ifadelerini kullanmıştır (Şeker, 2011: 23).

Tarihte önemli işlevler yüklenmiş, çağımıza da çeşitli unsurları ile etki eden Ahilik gibi bir örgütlenmenin, etimolojik olarak kaynağını nereden aldığının belirlenmesi bilimsel açıdan önem taşımaktadır. Ahilik kurumuna adını vermiş olan “Ahi” kelimesi de bu açıdan araştırılmış ve iki farklı kaynaktan gelmiş olabileceği anlaşılmıştır. Bu durum doğal karşılanmalıdır. Çünkü sosyal bilimlerde tek bir doğruya ulaşılması temel amaç olmakla birlikte, bazı durumlarda mümkün olamamaktadır. Burada dikkat edilmesi gereken husus, bilim insanın, ideolojik görüşünü destekleyecek yaklaşımlardan ve tarihi olguları zorlamaktan sakınmasıdır.

Ahiliğin, terim ve teşkilat anlamlarına yönelik yaklaşımlar ise, genellikle fazla farklılık göstermemektedir. Esnaf ve zanaatkârlar birliği oldukları, İslami kural ve kaidelerden beslendikleri, özgün Türk Kültürü’nü de özümseyerek “İslam akideleri” ile harmanladıkları ve yüzyıllara ulaşan güçlü bir örgütlenme sergiledikleri hususunda görüş birliği olduğu söylenebilir.