• Sonuç bulunamadı

C. ARAŞTIRMA KONUSU İLE İLGİLİ TEMEL TERİMLER

II. BÖLÜM / EFSANE VE HALK HİKÂYELERİNDE VELÎLER

3. AHÎ EVRAN

Horasan erenlerinden biri olan Ahî Evran Anadolu’ya yerleştikten sonra Kırşehir’de Ahilik teşkilatını kurmuştur. XIV. Yüzyıldan kalan cami ve türbesi ile Ahî Evran, Kırşehir ilimizde medfun bulunmaktadır. Her yıl Kırşehir’de Ahî Evran adına kurduğu Ahîlik teşkilatıyla ilgili onun adına tertip edilen toplantılar, bu ulu kişiyi ve kurduğu teşkilatı binlerce kişiye anlatmaktadır. Fütüvvetnâme adında bir kitap hazırlamış ve bu eser Ahîlik teşkilatının temelleri hakkında bilgi vermiştir. Ünlü Türk bilgini, iktisatçı, sanatkâr ve Ahî Teşkilatı’nın kurucusu Ahî Evran, Azerbaycan’ın Hoy şehrinde doğmuş, 1172-1262 yılları arasında yaşamıştır. Ahî Evran’in asıl adı “Nasirüddin Ebü’l Hakayık Mahmud B. Ahmed’dir. Ahî Evran, ilk eğitimini doğum yeri olan Azerbaycan’ın Hoy şehrinde aldıktan sonra, Horasan’a giderek ünlü âlimlerden Fahreddin Râzî’den Fen Bilimlerini, Felsefe ve Kur’ân-ı Kerim tefsirlerini öğrenmiştir. Ahî Evran gençliğinde Hoca Ahmet Yesevî’nin talebelerinden aldığı ilk tasavvuf terbiyesiyle yetişmiş ve olgunlaşmıştır. Anadolunun vatanlaşmasında ve Osmanlı devleti’nin kuruluşunda büyük rol oynayan, bu sebeple Türk-İslâm tarihinin önemli şahsiyetlerinden olan Ahî Evran, ahlak, sanat ve konukseverliğin uyumlu bir birleşimi olan Ahîlik Teşkilatı’nı kurmuş ev bu teşkilatı son derece saygın bir kurum hâline getirmiştir. Bu sivil toplum kuruluşu, yüzyıllar boyunca bütün esnaf ev sanatkârlara yön vermiş, onların işleyişini düzenlemiştir. Ahî Evran, eşi Fatma Ana’nın kurduğu dünyanın ilk kadın teşkilatı olan “Bacıyân-ı Rûm” teşkilatını, bugünkü adıyla Anadolu Kadınlar Birliği’ni de himâye etmiş ve her iki teşkilatın da büyümesi için çaba sarf etmiştir. Ahî Evran, kendi mesleği olan dericilik dalından başka, otuziki çeşit mesleğin gelişmesine öncülük etmiştir. Ahî Evran’ın Anadolu’da kurduğu Ahîlik Teşkilatı, ahlak, akıl, bilim ve çalışma olmak üzere dört temel esas üzerine kurulmuştur. Ahî Evran, bir hac yolculuğu esnasında (tahminen 1204’te), evliyâdan Şeyh Evhadüddin Kirmâni ile tanışmış ve ondan ders almış, tefsir, hadîs, fıkıh, kelâm ve tıp alanında derin bir âlim, tasavvuf yolunda yüksek makam sahibi bir velî olmuştur. Bağdat’ın İslâm dünyasının büyük sanat ve ilim merkezi olması, Ahî Evran’ın çok yönlü yetişmesinde etkili olmuştur. Bu dönemlerde İbn-i Sinâ, Sühreverdi el-Maktul ve Fahrettin Râzî’nin eserlerinden istifade etmiş, Abbasi Halifesi nasır Lidinillah’ın kurduğu fütüvvet teşkilatını da tanımıştır (Kuzu, 2015: 193).

3.1. Hayvanlar Üzerinde Cerayan Eden Kerâmet Motifi

Prof. Dr. Saim Sakaoğlu tarafından hazırlanan “101 Anadolu Efsanesi” adlı kitapta tespit edilen bir efsanede Ahî Evran Hazretleri kerâmet göstererek hayvanlarla konuşuyor. Efsanede bu kısım şöyle anlatılmaktadır: “Ahî Evren, Horasan’dan gelen pek çokları gibi velî bir zâttır. Onun da etrafında kendisi gibi velî olan dostları, uzaktan ziyaretine gelen ahbapları vardır. Böylece Gülşehri velîlerin zaman zaman bir araya gelip görüştükleri bir yerdir. Bir gün Âhî Evren bir dere kenarında velîlerden biri ile sohbet etmektedir. Fakat dereden de durmadan kurbağa sesleri etrafa yayılmakta, konuşulanları anlamakta güçlük yaratmaktadır. Bu seslerden rahatsız olan Ahî Evren bir ara dereye döner ve kurbağalara hitaben der ki:

“ Ya siz ötmenizi kesin, biz konuşalım veya biz konuşmamızı keselim, siz ötün!”

Tabiî konuşma kesilmez ve dostlar arasında uzun müddet devam eder. Ya kurbağaların ötmesi derseniz, Kırşehirliler şu cevabı verirler:

“ O günden sonra o derede bir daha kurbağa sesi duyulmamıştır (Sakaoğlu, 1976: 211-212). Bu efsanede Ahî Evran’in bir kerâmetini görmekteyiz.

4.AHMED KUSEYRÎ

Ahmed Kuseyrî Hazretleri’nin doğum tarihi bilinmemekle birlikte ölüm tarihi, 1549 (H.956) ‘dur. Kendisi aslen Suriye Selçukluları’ndan olup, soyu Ashâb-ı Kiram’dan peygamber efendimizin amcası Hazreti Abbas’a dayandığı rivâyet edilmektedir. Babası Şeyh Abdurrahman 1464 yılında Hatay’a yerleşmiş, Ahmed Kuseyrî Hazretleri de burada dünyaya gelmiştir. İlim ehlî, tasavvuf erbâbı ve insanlara rehberlik eden bir aileye mensuptur. Dedesi Şeyh Süleyman ve babası Şeyh Abdurrahman Şafiî mezhebinden ve Halveti tarîkatındandır. Şeyh Dâvud ve Şeyh Ali adında iki amcası vardır. Her ikisi de âlim ve fazıl kimselerdir (Şârânî, 1992: 254-255). Ahmed Kuseyrî, ilk temel din bilgilerini ve Kur’ân-ı Kerim okumayı baba- sından öğrenmiştir. Daha sonra amcası Şeyh Dâvud’tan arabi, akâid, fıkıh ve tefsir eğitimi almış, bu tahsili sırasında büyük İslâm âlimlerinden İmam Gâzâlî ve Muhyiddîn Arabî’nin eserlerini incelemiştir. Tasavvuf ilmini ise diğer amcası Şeyh Ali’den aldığı dersler sonucunda öğrenmiştir. Babası, 1520 yılında talebeleri huzurunda kendisine Halveti tarîkatından icâzet verip, hırkasını giydirmiştir. Bu icâzetin verilmesinden beş yıl sonra babası vefat etmiştir. Ahmed Kuseyrî Hazretleri,

babasının vefatından sonra onun irşâdını kendisi devam ettirmiştir. Sohbet ve derslerinden pek çok kişi istifade etmiştir. Halep’te Zekeriyya (a.s.) câmii’nde verdiği vaazlar ve hutbeleri büyük bir alâka ile dinlenmiştir. 1545 yılında, Halep’te Ferhat Paşa ile görüşmüştür. Ferhat Paşa, onun ilimde ve yaşayışta üstünlüğüne şâhit olarak Kuseyrî Hazretleri’ne hürmet ve ikramda bulunmuştur. Kendisine, Osmanlı Devleti adına bir ferman takdim edip müsellimlik vermiştir. Şeyh Ahmed Kuseyrî Hazretleri, bir süre sonra Halep’ten köyüne dönmüş ve Hatay’da “Ehl-î Sünnet” itikadını yayarak zararlı akımların ve kötü alışkanlıkların kaldırılması için mücadeleler verip üstün hizmetler yapmıştır (Şârânî, 1992: 255-256).

Kuseyrî Hazretleri, Kanuni Sultan Süleyman Han tarafından İstanbul’a davet edilip, padişahın meşhur dîvân sohbetlerinde de yer almıştır. Padişah tarafından kendisine rütbe ve nişanlar verilmiştir. Osmanlı Devleti döneminde yaşadığı Hatay bölgesinin en yetkililerinden ve özelliklede Kuseyr mıntıkasının sorumlularından olmuştur. Kendisine zeamet olarak, şimdiki Fenk Köyü, Harbiye’deki Kızlar değir- meni ve çiftlikler verilmiştir. Dergâhı Garîplerin, yolcuların, fakir ve misâfirlerin sığındığı bir yerdir. Talebelerine son derece şevkatli davranmış, Osmanlı Devleti’ne sadâkati ve hizmeti ile çok takdir toplamıştır. Türbesindeki Osmanlı ocağı, sorguç ve tuğ tarihi bir hatıra olarak durmaktadır. Ahmed Kuseyrî Hazretleri Hatay’da pek çok talebe yetiştirmiş, insanların İslâmiyet’i öğrenmesine, İslâm ahlâkının yayılmasına hizmet etmiştir. Ayrıca yollar, medreseler, mescitler ve camiler yaptırmıştır. Altınözü civarındaki Kuseyr çayı üzerinde hâlen faal hâlde bulunan köprü onun yaptırdığı bir hayır eseridir (Sılay, 1989: 45).

4.1. Vahşî ve Yabanî Hayvanları İtaate Alma

Antakya ilçesi Şenköy beldesinde türbesi bulunan Ahmed Kuseyrî’ye ait efsaneye göre Ahmed Kuseyrî Hazretleri bir gün köye dönmek ister. Ancak hava sisli ve yağışlıdır. Bu yüzden amcası gitmesine razı olmaz. Fakat o gitmekte ısrar edince, amcası geçeceği Kuseyr dağında yırtıcı hayvanlar bulunduğundan çok dikkatli olması gerektiği konusunda yeğenini uyarır. Ahmed Kuseyrî yola çıktıktan sonra amcasının içi bir türlü rahat etmez ve yeğenin peşine düşüp gizlice takip eder. Bir ara ağaçlık bir vâdide onu gözden kaybeder. Sonra bakar ki, yeğeni bir kurdun sırtına binmiş neşeyle köyüne doğru yol almakta. Arkasından hayretle bakakalır. Amcası, onun bu hâlini Ahmed Kuseyrî’nin babası Şeyh Abdurrahman’a anlatıp: “Ona öğretecek ilmim

kalmadı, başka bir hocaya gitsin” diyerek onun üstünlüğünü, daha küçük yaşta kemâle erip, kerâmet sahibi olduğunu ifade etmiştir (Şârânî, 1992:256-257).