• Sonuç bulunamadı

II. BÖLÜM

3.1. Başkan George Bush Dönemi: ABD İle Afganistan Arasındaki İlişkiler

3.1.1. ABD’nin Afganistan Operasyonu

ABD hükümeti olayın üzerinden bir ay bile geçmemişken 7 Ekim 2001 günü saldırıya geçmiştir. 6 Ekim günü Bush, radyoda verdiği röportajda Suudi asıllı Usame Bin Ladin’in verilmesi gerektiğin aksi halde Afganistan’a operasyon düzenleyeceklerini açıklamıştı. Bir gün sonra ABD, Afganista’a saldırdı (Yavuz, 2006: 97).

Başkan Bush konuşmasının ardından Pentagon hemen saldırıya geçmiş ve Afganistan’ın başkenti Kabil’e karşı hava saldırısı düzenlemiştir. ABD Savunma Bakanlığı saldırıyı doğrulamıştır. Hava saldırısından sonra Başkan Bush saldırının Amerika Ordusu’nun başlattığı operasyon Taliban ve El Kaide terörist gruplarına olacaktır. Bu saldırı teröristlere olup, bu olaya yardım eden ya da onları koruyup, kollayıp hiçbir devlete açımayacaklarını ve ayrım yapmayacaklarını dile getirmiştir (Dumanlı, 2006: 16).

ABD, 11 Eylül saldırılarını hemen gecesinde Afganistan’a ve Ortadoğu’ya savaş ilan etmiştir. Amerika Birleşik Devletleri operasyon yaptığı sıralarda bazı kritik noktaları hedef olarak Afganistan da bulunan Kandahar şehrini hedef almıştır. Molla Ömer ve Talabat gibi liderlerin bulunduğu yerleri hedef alan operasyonda İngiliz savaş uçakları B-52 ve B-1 bombardıman uçaklarıyla saldırı düzenlemiş olup, terörü yok etmek için birçok envanteri kullanmıştır (Aktaran: Arı, 2004: 717).

Türkiye Cumhurbaşkanı Sezer ise yaptığı basın açıklamasında ABD’nin teröristlere yaptığı mücadelenin doğru ve desteklenmesi gerektiğini ve mücadelenin sivil halkının zarar görmemesini, bu konuda sağduyulu haraket etmesini doğru olacağını açıklamıştır. Yaptığı mücadelenin doğru ve başarılı olduğunu kaydeden Sezer, Türkiye’nin müttefik ve dost olduğu, her zaman yanlarında durulması gerektiğini ifade etmiştir. Bu olayın ardından hemen bir toplantı düzenlenmiş ve ülkenin yakın olması nedeni ile kriz masası oluşturulmuştur (Dumanlı, 2006: 17).

38 İngiliz Başbakan Tony Blair bir basın toplantısı yapmıştır. Mücadelenin sadece teröristlere yani Taliban ve El Kaide gibi örgütlere olacaktır. Askerin gücün sadece teröristlerin belini kırmayı amaçlamıştır. Almanya Başbakanı ise bu olayı tamamıyla desteklediklerini açıklamıştır. ABD ise mücadele ye katılan bütün devletleri yürekten kutlayarak, tam destek verdiklerini beyan etmiştir (Kaynak&Gürses, 2007: 44).

Afganistan’a yapılan mücadelede Başkan Bush mücadelenin son sürat devam edeceğini ve birçok devleti arayarak bilgi vermiştir. Başkan Bush, Rusya Devlet Başkan’ını Putin’i arayıp, bilgi vermiştir. Bush, 9 lideri arayıp, operasyon hakkında bilgi vermiştir (Arı, 2004: 720).

ABD, diğer yönden büyük bir operasyon düzenleyip, Taliban’ın üslerini bombalamaya başlamıştır. Bu olayı terör’e yapılmış operasyon olarak adlandırmıştır. Pakistan Konsolosu Kakazade ise, yapılan saldırıları kınayarak “Cihat” için hazırız demesi ise olayı tam bir çıkmaz havasına koymuştur. Usame Bin Ladin ise çektiği bir videobantta, kendisine ve ülkesine yapılmış olan bu saldırıları İslam’a açılmış bir saldırı olarak ifade etmiştir. ABD ve Batı’yı “rahat yüzü görmeyecekler” diye ABD ve destek veren ülkeleri tehdit etmişti. İngiltere ve Amerika Birleşik Devletleri’nin yaptığı bombardıman sonucu Taliban üsleri çok ağır tahribat almış olup, %90 oranda üsleri tahrip etmiştir. ABD, Taliban’a büyük bir darbe indirmiştir. Usame Bin Ladin ise kaçarak ülkenin dağlarına sığınmış olup, bulunamamıştır (Arı, 2004: 721).

Amerika Birleşik Devletleri terörü açtığı ilk savaştır. Taliban rejmi El Kaide’ye destek veriyor diye onu yıkmak ve daha demokratik bir rejim getirmek istemiştir (Chomsky, 2004: 131).

Süper güç devleti olan ABD’nin yaptğı bu operasyonda ise tüm dünyanın gözü önünde otoritesine ve prestijinin düştüğüne şahit olmuştur. Hem ulusal hem de uluslararası olarak çok ağır tahribatlara sebep olmuştur. Bu olayda Amerika’nın dış politikasında 180 derecelik rotasyona dönüşmüştür (70 :2006،یردان).

Amerika Afganistan’a yaptığı operasyonu üç aşamaya bölmüştür. İlk aşaması savaş uçaklarının akıllı füze fırlatması ve Basra Körfezi ve Hint Okyanusuna konuşlandırdığı Cruise füzelerini atması, Fransız, Amerikan ve İngiliz komandolarının inip Afganistan’ın başkenti Kabil’i ele geçirmesi ve Hint Okyanusu’nda bulunan Afganistan üslerinin B-52 bombardıman uçaklarıyla vurulması harekatını

39 gerçekleştirmiştir. Bu harekatlara süpürme, temizleme ve yıldırma hareketi olarak adlandırmış ve üç aşamada gerçekleştirmiştir (Chomsky, 2004: 133).

11 Eylül terör olayından sonra yapılan hedefler doğrultusunda Umman Denizi’nden kalkan uçaklar bombalandırmaya başlamıştır. ABD burada Tomahawk füzeleri, kullanarak fiili olarak ilk başlangıcını yapmıştır. 7 Ekim tarihinde başlayan operasyon şiddetini arttırarak sürekli olarak artmıştır. İlk günler sadece gece süren bombardıman daha sonraki günler tüm gün devam etmiştir. Amerika bu hava hareketinin asıl hedefinde ise Kuzey İttifakı denilen oluşuma yön vermek ve bu oluşumun yönünü hedefini açmak olduğunu belirtilmektedir.

Başkan Bush yaptığı konuşmada “Usame Bin Ladin’in iade edilmemesi halinde bunun bedelini çok ağır ödeteceğiz” sözlerini ifade etmiştir. 40 ülkenin bu operasyona katıldığını ve bölgenin tamamıyla terör yuvalarından temzilenmesi gerektiğini dile getirmiştir. Başkan Bush’un konuşmasının devamında ise biz savaş isteyen bir toplum değiliz, ancak yapılan hedeflere ulaşamamız gerektiğini ve bunun bir görev olduğunun altını çizmiştir (Chomsky, 2004: 134). Afganistan’a yapılan operasyonda 50 Cruise füzesi, 15 bombardıman uçağı, 25 taarruz uçağının kullanıldığını belirten ABD Savunma Bakanı Donald Rumsfeld bu harekatın temelinde ise terör yuvasının tamamını yok etmek ve ülkede kalıcı bir problem olan terörü tamamen bitirmek olacaktır (Ertan, 2003: 357).

ABD’nin Afganistan’da yaptığı terörü yok etme opresyonlarında birçok ülke destek çıkmıştır. İngiltere, Fransa ve Almanya başbakanları tam destek olurken, bazı ülkeler ise yapılan operasyonu şiddetle kınamıştır. İngiliz Lider Blair ise bu operasyonların tek hedefi Taliban ve El Kaide gibi terör örgütlerinin tamamıyla temizlenmesi ve bu yönde yapılacak olan hareketin sadece askeri kanatlı olacağını ifade etmiştir (Topal, 2005: 241). Afganistan operasyona birçok devlet destek vermiş, Avrupa Birliği dönem başkanı ise yapılan operasyona katılan brçok devlete tam manada destek verdiği ve yapılan operasyonda sivil halkında ölebileceği gibi bunun tüm mesuliyetinin Taliban’ın olduğunu, belirtmiştir. Kofi Annan BM genel kürsüsünde konuşurken Afganistan’a yapılan operasyonun, ABD’nin meşru hakkını kullandığını ve operasyonun yapılmasında bir sakınca görülmediğini, beyan etmiştir. İsrail Başkanı Peres ise, Olayın tamamıyla meşru olduğunu ve Bush çok cesur bir karar verdiğini ifade etmiştir (Chomsky, 2004: 136).

40 Vlademir Putin ise, Afganistan’daki teröristler yapılan müdahalede ise doğru bir yaklaşım olarak desteklerken, Çeçenistan, Pakistan, Hindistan ve Ortadoğu’da olan teröristleri yok etmek gerektiğini belirtirken, teröristlerin adaletin önünde yargılanması gerektiğini savunmuştur. Hindistan’da yaşayan terör olayında olduğunu açıklayan ve burada faaliyet gösteren militanların olduğunu hatırlatan Putin, terör ve terörizme her zaman ABD’nin yanında olacağını ifade etmiştir (Topal, 2005: 243). Çin, Türkiye, Yunanistan, ABD’nin yaptığı operayonu desteklerken Çin ise bu konuda açıklama yapmıştır. Çin’in yaptığı açıklamada BM Güvenlik Konseyi’nde yaptığı kararları destekleyip, terörizmin sonuna kadar bitirilmesi gerektiğini ve yapılan operasyonun meşru müdafa olduğunu, somut bir adım gerektiğini, belirtmiştir (Ertan, 2003: 359).

Taliban yönetimi “İslam’a açılmış bir savaş” olarak nitelendirip, İngiltere ve Amerika’nın yaptığı operasyonun terör olayı olarak adlandırmıştır. Pakistan’da bulunan Radikal İslam grupları saldırıyı kınamış ve Afgan halkına yapılmış bir cinayet, olarak nitelendirmiştir. İran Cumhurbaşkanı ise yapılan operasyonda ise ABD’nin yapacağı operasyonun sivil halka karşı yapmamasını ve adaletli bir şekilde yapması gerektiğini açıklamıştır (Ateş, 2002: 29). Filistin Hükümeti ise yapılan operasyonu ise, Arap ülkelerine yüklenmiş ve bu ülkelerin operasyonları aynı davranışlarla ve aynı tavırlarla birlikte olmalarını dile getiriken, Irak hükümeti olayı şiddetle kınarken bu olay terör olarak nitelendirmiştir. Malezya Hükümeti olayı farklı olarak desteklemediklerini ve katılmadıkların söylemiştir. Muhalefetteki Malezya İslam Partisi (PAS) ruhani liderlerinden biri olan Hadi Avang ise harekatı terör eylemi olarak değerlendirmiştir (Ertan, 2003: 360).

Başkan Bush Afgan halkı, Amerika’nın dostudur ve öyle kalacak açıklaması yapmıştır. Herakatın 4 ve 5 gününde ABD’nin saldırıları arttırdığı ve Pakistan Cumhurbaşkanı Müşerref’in dileklerini kabul ettiğini açıklamıştır. ABD’nin bu isteklerinde Pakistan, sınırları kapatacak, terör örgütüne destek verilmeyecek ve hava sahasının kullanılması gibi birçok madde yer alıyordu. Afganistan ile Pakistan’ın sınırlarının kapatılması demek Pakistan’dan bu bölgeye erzak ve yardımların kapanması denmekti (Ertan, 2003: 360). Amerika’nın yaptığı operasyonda birçok sivil halk mağdur olmutur. Binlerce insan ölmüş ve binlerce insan mülteci durumuna düşmüştür. ABD’nin Vakum denilen bombaları atması kişinin oksijen alıp vermesinde

41 ciğerindeki karbondioksitin vermesi ile çok sayıda insan zehirlenip ölmüştür. İngiltere ise attığı misket bombaları ile sayı giderek artmıştır. Taliban ise yaşamını yitiren insanların binin üzerinde olduğunu açıklamıştır (Topal, 2005: 245).

Yapılan araştırmalarına göre yapılan operasyonda hava saldırısının sadece %10 isabet etmiş ve sayının 3 binin üzerinde kişinin ölmesine sebebiyet verdiği açıklanmıştır (Köroğlu, 2002: 64).

New York gazetesine göre; sayılarının 1000’in, üzerinde olan Afgan liderleri toplanmış ve Taliban’ı devirmeye geldiklerini söylemişlerdir. Bu liderler ABD’nin hava saldırısının durdurması gerektiğini beyan etmiştir. Liderler Taliban rejmini yıkabileceklerini ve bunun durdurulmaması halinde kitlesel göç ve kitlesel kıyımlara yol açabileceğini savunmuşlardır (Köroğlu, 2002: 65).

General Rashid ve ABD birlikleri 19 Ekim günü birleştirmiş ve kara hareketi için çalışmalar başlamıştır. Taliban ve ABD, İngiliz donanması ilk kez Kandahar yakınlarında çarpışmış, ABD ve İngiltere donanması bir helikopter ve iki askerin kaybedilmesi sonucu ilk resmi kaybını vermişlerdir (Köroğlu, 2002: 66).

Kuzey İttifakı bu operasyonda 200 mil uzaklıktaki Mezar-ı Şerif’e dönerek haraket etmeye başlamıştır. Taliban’ın bu bölgeden çekilmesi için 1 gün süre veren ABD ise bu yerlere doğru hava hareketi yapmaya devam etmiştir. Türkiye bu bölgede yaşanan olaylara karşı soyut kalmamıştır. Türkiye Afganistan’a asker göndermeye başlayarak somut bir adım atmıştır. Bu olay Amerika yetkilileri tarafından son derece olumlu karşılanmıştır (Aral, 1999: 17).

9 Kasım 2001’de Kuzey İttifakı güçlerinin ilk ele geçirdiği yer Mezar-ı Şerif olurken; bu ele geçirmenin sonrasında Taliban güçleri geri çekilmeye başlamıştır. Kuzeyden Kâbil’e giden ana yolu denetleyen stratejik bir noktada bulunan Pul-i Khumri de alınınca, İttifak sözcüsü Ashraf Nadim, “Kuzeyden Kabil’in kapısına dayandık, her an saldırabiliriz” demiştir. Sırasıyla Takhar ve Badgis eyaletlerini de ele geçiren Kuzey İttifakı güçleri Herat’a doğru ilerlemiş; Taliban Güçleri 12 Kasım’da da Kabil’i kaybetmiş ve böylece Afganistan’ın yüzde 70’ine yaklaşık bölümü Kuzey İttifakına bırakılmıştır (Köroğlu, 2002: 67).

Afganisan’ın başkenti alındıktan sonra Kuzey İttifakı bölgeye hakim olmuştur. Uluslararası barış gücünün hemen devreye girmesini ve göreve başlamasını isteyen ABD ve İngiltere olmuştur. Bu teklif Kuzey İttifakı tarafından olumlu

42 karşılanmamıştır. Bu bölgede uluslararası barış gücünü yani hiçbir devletin askerini görmek istemediklerini açıklamışlardır. Kuzey ittifakının bütün tepkilerine rağmen ABD, Kabil’e girmiş ve bölgede oluşacak olan ılımlı bir Taliban üyelerinin de olacağı bir hükümeti redetmiştir. İsmail Khan ise Kuzey İttifakı olarak yapılan her müdahaleye karşı ayakta kalacağız ve bölgeye gelecek olan barış gücüne kesinlikle karşı olduklarını altını çizmiştir (Aral, 1999: 18).

ABD hedeflerinin içinde bu bölgeyi yani Kabil’in tarafsız olacağını ve bu bölgenin güvenliğini sağlaması için Bangladeş, Endonezya ve Türkiye’ye gibi devletlere bırakılmasını isteyen devletler olmuştur. ABD ise bu hedefi bozmak için Kuzey İttifakı ile anlaşma yapmış, Rusya’nın dile getirdiği gibi Kabil’i bu ittifaka bırakmıştır. Bu sebeple İran ve Rusya ise bu hedefte ABD’ye karşı muhalefet için Kabil’e temsilci göndermiştir (Aral, 1999: 19).

Kuzey İttifakı liderleri ABD’nin Ankara’da yapacağı toplantıya karşı çıkmıştır. Toplantıyı engelleyen Kuzey İttifakı ile ABD’nin arası açılmış ve ABD bu olaydan sonra Kuzey İttifakı ile diplomasi savaşı başlatmıştır. Bu oluşumda Tacikistan, Hindistan, Rusya ve İran oluşumludur. İttifakta Savunma Bakanı olan Muhammed Fehim Fransa’ya ve Dış ilişkiler Bakanı Dr. Abdullah ise Tahran’a bulunmuşlardır. Hindistan Kuzey İttifakı devleti tarafından tanıdığını resmen açıklamıştır. Bu yoldan çıkarım yapılarak, İran, Hindistan, Rusya ve Fransa’ya karşı ABD, Pakistan ve İngiltere’nin arasında bir nevi güç gövde gösteririsi olduğu göstermiştir (Paksüt, 2002: 88).

ABD Savunma Bakanı Rumsfeld ise Taliban’ı görülmesi halinde vurulması gerektiğini emrini vermiştir. Ladin ise Tora Bora dağlarında düşündükleri için bu bölgeye saldırısını arttırmıştır. Taliban’ın güçleri ise Kunduz’da yapılan saldırıları karşı koymaya devam etmiştir. Kuzey İttifakı ise Taliban’ın 3 gün içerisinde teslim olmasını istemiştir. ABD Savunma Bakanı ise Taliban ve El Kaide gibi örgütün birçok yerde bozguna uğratıldığını ve savaş esiri olarak da kimsenin alınmadığını beyan etmiştir (Paksüt, 2002: 89).

Kuzey İttifakı ise yapılan birçok katliama neden olmuştur. Teslim olmayan Taliban üyelerini kurşuna dizmiş, iç çatışmalara sebep olmuş ve birçok ABD karşıtı kişileri öldürmüştür. Taliban ve üyelerine çok zor zamanlar yaşatmıştır (Paksüt, 2002: 90).

43 Kuzey İttifakı, Kunduz bölgesini Taliban çekildikten sonra ele geçirmişlerdir. Alınan bölgeden sonra binlerce Taliban üyesi ve askeri teslim olduğunu açıklanmıştır. Bu bölgeyi alan Kuzey İttifakı liderleri arasında rakabet başlamıştır. 20’ye yakın El Kaide örgütü liderinin 6 kişisinin öldürüldüğü vurgulanmıştır (Ereker, 2004: 2).

Taliban Afganistan’ın %90’nına hakimdir. Bu yerlerde kamp sistemini oluşturan Taliban, aralık ayının ilk günlerinde ise elinde son olarak kaldığı Kandahar’ı elden bırakmamak için savunmuştur. ABD hava saldırıları, Kuzey İttifak’ın karadan operasyon düzenlemesi ve müttefik güçlerinin yoğun saldırılarına dayanamayıp, 7 Aralık 2001 günü Taliban ve Molla Ömer kenti daha fazla savunamayıp, Kuzey İttifakına teslim etmişlerdir. Böylelikle son kenti de kaybeden Taliban’ın fiilen Afganistan’da geçerliliği kalmamıştır (Ereker, 2004: 4).

3.1.2. ABD’nin Afganistan Operasyonu: Kuvvet Kullanma mı? Meşru

Benzer Belgeler