• Sonuç bulunamadı

Adaların Silahlandırılması Sorunu

Yunanistan Lozan ve Paris Antlaşması gereğince, bu antlaşmalarda belirtilen adaları silahlandıramayacaktır. Ancak Yunanistan Montrö Antlaşmasını öne sürerek adaları silahlandırabileceğini söylemektedir. Oysa Montrö Antlaşması sadece Boğazları ve iki Boğaz önü adasını kapsamaktadır. Yunanistan'ın bu adaları silahlandırmasının asıl nedeni Ege Denizini kontrol etmek ve Türkiye'ye tehdidini açıkça göstermektir40.

Yunanistan Limni ve Semadirek Adalarının yanında 12 Ada Bölgesindeki adaları da silahlandırmış ve Türkiye'nin Paris Barış Antlaşmasında taraf olmaması nedeniyle uygulamaya karışamayacağını, Birleşmiş Milletler Antlaşmasının 5nci

39 Fahir Armaoğlu, a.g.e., s. 839. 40 Necip Torumtay, a.g.e., s. 108.

maddesine göre de her ülkenin kendi topraklarını savunmak için gerekli tedbirleri almasına izin verildiğini, bu nedenle de 12 adayı silahlandırabileceğini belirtmiştir. Adaların silahlandırılması iki ülkenin birbirine duyduğu güvensizliği göstermektedir. Yunanistan Türkiye'nin adaları ele geçirmek istediğini düşünerek buraları yetersiz de olsa silahlandırmaktadır. Ayrıca Türkiye'nin 1975 yılında kurduğu Ege ordusu ise Atina’yı telaşlandıran diğer bir etmendir. Türkiye ise adaların silahlandırılarak, Ege'nin bir Yunan gölü haline dönüştürülmek istendiğini savunmaktadır41.

Yunanistan adaların silahlandırılması ile ilgili Türkiye Dışişleri Bakanı Tevfik Rüştü Aras’ın 31 Temmuz 1936 da TBMM de yaptığı konuşmayı kendi tezini doğrulaması bakımından dile getirmektedir. Aras konuşmasında şunları söylemiştir; “1924 Lozan mukavelesi ile gayri askeri hale ifrağ edilmiş olan komşumuz ve dostumuz Yunanistan’a ait Limni ve Samotra adalarına dair olan hüküm de Montreux mukavelesi ile kalkmış oluyor demektir ki bundan da ayrıca memnunuz”42.

Yunanistan adaların silahlandırılması ile ilgili gerekçe olarak 1974’den itibaren Ege’deki Türk tehdidine karşı meşru savunma yaptığı iddiasından da bahsetmektedir. Bu iddia çerçevesinde Türkiye’nin kurmuş olduğu Ege ordusunu eleştirmekte ve kendi topraklarının tehlikede olduğunu söylemektedir. Bu iddianın Türkiye tarafından kabul edilebilmesi mümkün değildir. Çünkü Türkiye’nin kurmuş olduğu Ege ordusu, adaların silahlandırma faaliyetlerinden sonra kurulmuştur. Ayrıca Türkiye topraklarında olan ordunun, Türkiye’nin herhangi bir yerinde konuşlandırılmasını engelleyici bir kısıtlama da bulunmamaktadır. Yunanistan bu durumu uluslararası platforma taşıyarak destek aramaktadır. Buna gerekçe olarak da asıl tehdidin Türkiye'den geleceğini gerekçe göstermektedir. Bu şekilde sözde Türk tehdidinden bahsederek Türkiye’nin güvenliğini tehdit eden faaliyetlerini perde arkasına atmaktadır43.

Türkiye Lozan ve Paris Barış Antlaşmalarını öne sürerek adaların silahlandırılmaması gerektiğini vurgulamakta ve bu konuda sert tepkiler vermektedir.

41 Atilla Eralp, a.g.e., ss. 260–262.

42 Faruk Sönmezoğlu, a.g.e., 2001, ss. 257–258. 43 Ali Kurumahmut, a.g.e., ss. 29–32.

Lozan antlaşmasının 13. maddesine göre Limni, Semadirek, Midilli, Sakız ve Nikarya adaları Yunanistan egemenliğine bırakılmış ve bu adaların silahsızlandırılacağı yükümlülüğü getirilmiştir. Buna ek olarak Lozan'ın 4. maddesinde Semadirek, Limni, İmroz, Bozcaada ve Tavşan adalarının silahsızlandırılacağı söylenmiştir. Bunun yanında 1936 Montreux Boğazlar sözleşmesinin başında bu sözleşmenin Lozan’da imzalanan sözleşmenin yerine geçeceğini bildirmektedir. Öte yandan Lozan’ın 15nci maddesinde yer alan 12 ada ve Meis Adası Paris Barış Antlaşmasıyla Yunanistan’a devredilmiştir44.

Limni ve Semadirek Adaları ile Oniki adayı birbirine karıştırmamak gerekir. Buna göre birinci kategorideki adalar hakkındaki tüm önceki antlaşmaları Montreux Boğazlar Sözleşmesi ortadan kaldırmıştır. Oniki ada ile ilgili ise Türkiye Paris Barış Antlaşmasında taraf ülke olmadığı için alınan kararlar onu bağlamaz. Koşulların değişmiş olduğu da düşünülürse adaların silahsızlandırılmasına ilişkin hükümlerin artık tarihe karıştığı sonucuna varılabilir45.

Montreux Boğazlar Sözleşmesi Gökçeada, Boğazlar ve Tavşan adasının silahsızlandırılmış statüsünü sona erdirirken Limni ve Semadirek Adalarının statüsünü değiştirmemiştir. Çünkü Sözleşmede Türkiye'nin ve Karadeniz’e kıyı olan devletlerin güvenliğini koruyacak biçimde bir karar alınmıştır46.

Kardak gibi krizler nedeniyle Yunanistan güvenlik sorunlarını gerekçe göstererek adaların silahlandırılmasını meşru hale getirmeye ve uluslararası sistemde kendini bu ve benzeri krizleri öne sürerek haklı çıkarmaya çalışmaktadır.

C. BATI TRAKYA TÜRKLERİ SORUNU

Kardak Krizi ile doğrudan ilişkili olmamakla beraber, krizin sonrasında geçmişte yaşanan sorunları gündeme getirerek iki devletin kendisine manevra alanı

44 Theodoros Katsoufros, a.g.e., ss. 77–78 45 A.g.e., s. 78

yaratabileceği düşüncesi ile bu sorundan kısaca bahsedilmesi uygun görüldüğünden, kısa bilgi mahiyetinde Türkiye ve Yunanistan arasındaki Batı Trakya Türkleri sorunundan bahsedilecektir.

Batı Trakya Türkleri Sevr Antlaşması ile azınlık haklarına kavuşturulmuşlardır. Ancak Sevr antlaşması geçerli olmayınca azınlıklara verilen bu haklar da geçersiz olmuştur. Yeni kurulan Türk Devletindeki azınlıklara bazı haklar verebilmek için müttefik devletler çok çalışmışlardır. İsmet Paşa 1922 de bir açıklama yaparak azınlıkların haklarına kavuşturulmaları için öncelikle dışarıdan kışkırtılmamaları gerektiğini açıklamıştır47.

Lozan Antlaşmasının 37–44ncü maddelerinde Azınlıklardan bahsetmiş ve şu cümleler kullanılmıştır: “Bu kesimdeki hükümlerle, Türkiye'nin Müslüman olmayan azınlıklarına tanınmış olan haklar, Yunanistan'ca da, kendi ülkesinde bulunan Müslüman azınlığa tanınmıştır48”.

Lozan’a göre Türkiye diğer ülkelerin Türk azınlıklarına vermiş olduğu haklardan fazlasını kendi topraklarında yaşayan azınlıklara vermemiştir. Bunun yanında Müslüman azınlıkları azınlık kavramının dışında tutmuştur49.

Lozan Antlaşmasıyla, Yunanistan’ın Batı Trakya kesiminde önemli miktarda Türk asıllı nüfus kalmıştı. Bunların bir kısmı Türkiye’de yaşayan Rum asıllı Türk vatandaşlarıyla karşılıklı olarak değiş tokuş (mübadele) yapılmıştır. Günümüzde Yunan topraklarında yaşayan 150.000 Türk azınlık, Türk topraklarında ise tahminen 5.000–10.000 civarında da Rum azınlık bulunmaktadır. Yunanlıların şikayetleri daha çok geçmişe yöneliktir. Geçmişte bu azınlıktan fazla vergi alındığını, azınlığa karşı şiddet uygulandığını iddia etmektedirler. Türkiye ise kendi azınlıklarına misilleme olarak şiddet yapıldığını, Türk azınlığın sayısını azaltmak için her türlü yolun denendiğini söylemektedir. Atina, bu meselenin bir iç mesele

47 Baskın Oran, Türk-Yunan İlişkilerinde Batı Trakya Sorunu, Bilgi yay., Ankara, 1991, s. 37. 48 Lozan Antlaşmasında geçen azınlıklar hakkındaki maddeler için bkz. Hulusi Kılıç, Cumhuriyet Döneminde Türkiye ile Yunanistan Arasında İmzalanan İkili Anlaşmalar, Önemli Belgeler Ve Bildiriler, Denizcilik Havacılık Genel Müdürlüğü yay., Ankara, 2000, s. 23-29.

olduğunu söylemekte ve Ankara ile görüşmekten kaçınmaktadır. Yunanistan'ın Batı Trakya’daki politikası, Ege'de sürdürdüğü politika ile paralellik göstermektedir. Her iki sorunda da, görüşmelerden kaçınmakta ve görüşmelerin egemenliğinden taviz vermesiyle sonuçlanacağından çekinmektedir50.

1961 sonrasında Yunanistan'da yapılan nüfus sayımları, Müslüman-Türk azınlığının Yunanistan’daki azınlıkların en önemlisi olduğunu ortaya çıkarmıştır. Bu azınlık 1967’den sonra Yunan hükümetinin kendilerine ayrımcılık yaptığını iddia etmişlerdir. Yunanistan bu azınlığa karşı yapılan ayrımcılık hareketlerini dönem dönem arttırmış ve uluslararası antlaşmalarda da belirtildiği şekliyle azınlık haklarını hiçe saymıştır. Bunun yanı sıra Yunanistan Anayasasında vatandaşlara verilen haklardan bu azınlıkları mahrum bırakmıştır. Bu mahrumiyet esnafa yapılan para cezaları, ehliyet vermeme, toprak alım satımı gibi konularda kendini göstermiştir. Zaman zaman polis ve jandarma ile arttırılan bu baskıların sebebi kritik bölgelerde yaşayan azınlık grubunun göçe zorlanmasıdır51.

Kardak Krizi sonrasında, ilerleyen yıllarda krizin tekrar gündeme gelmesi sonucunda, Yunanistan’ın diplomatik alandaki girişimlerine karşılık Türk tarafının, Yunanistan’ın hassas olduğu Batı Trakya’daki Türk’lerin azınlık hakları konusunu uluslararası platforma taşıma konusunda girişimlerde bulunarak Yunanistan’ın diplomatik olarak önünü kesmeye çalışabileceği değerlendirilmektedir.