• Sonuç bulunamadı

II. ABDÜLHAMİD HAN’IN HAYATI VE ŞAHSİYETİ

1.3. II Abdülhamid Döneminde Dış Borçlar

Osmanlı devlet adamları, Tanzimat devrine kadar para darlığına ve bütçe açığına rağmen dışarıdan borç almamaya dikkat etmişlerdir. Ancak İngiltere ve Fransa, Osmanlı Devleti‟ni mali açıdan kontrol altına almak istiyorlardı. Bu yüzden baskı yapıyorlardı. Mustafa Reşid Paşa sayesinde bu emmellerine ulaşacaklardı. 1850-1851‟de Mustafa Reşid Paşa, hazinenin zorda olduğunu söyleyerek ilk dış borç

110Armaoğlu, a.g.e., s. 585. 111 Şimşirgil, a.g.e., ss. 198-199. 112 Öztuna, a.g.e., ss. 137-139. 113 Çolak, a.g.e., s. 202.

anlaşmasını imzaladı. Ancak dış borçlanma tehlikeli sonuçlara neden olacaktı. Bunun için Sultan, Abdülmecid‟in eniştesi Fethi Ahmet Paşa ve Damad Mehmed Ali Paşa, padişahı uyardılar. Böylece Abdülmecid bu anlaşmayı onaylamadı. Alelacele yapılan bu anlaşmanın bozulması neticesinde devlet 2.200.000 Osmanlı lirası tazminat ödemek zorunda kaldı. İngiltere ve Fransa‟nın kışkırtmasıyla başlayan Kırım Savaşı (1853-1856) Osmanlı maliyesini sarsmıştı. Osmanlı devlet adamları ve Reşid Paşa, İngiltere ve Fransa‟nın kredi açma konusundaki tekliflerini kabul etmişlerdi. Böylece 24 Ağustos 1854‟te ilk borç anlaşması imzalandı. Bu anlaşmayla ilk dış borçlanma dönemi başladı114

.

Abdülaziz dönemindeki Bosna-Hersek ile Bulgar ayaklanmaları, sonra V. Murad devrindeki Sırbistan ve Karadağ savaşları devam etmekteydi. Ancak mali imkansızlıkların da etkisiyle bunlar bastırılamamıştı115

. Dış borçlanma zamanla alışkanlık haline gelerek 1854‟ten 1874‟e kadar on beş dış borç anlaşması imzalandı. İç ve dış borç taksitleri ödenemez hale gelince de hükümet, bütün ödemeleri durdurdu. Mahmud Nedim Paşa‟nın bu kararı almasında, Rusya‟nın İstanbul elçisi İgnatiyef‟in etkisi olmuştu116

. Abdülaziz dönemindeki dış borçlara Mahmud Nedim Paşa‟nın getirdiği düzenlemeye Avrupa tepki göstermişti117

. Bu baskılar üzerine hükümet, borçlarını ödemek için bir kararname yayınladı. Böyle bir durumda Sultan Abdülaziz‟e darbe yapıldı. Darbecilerin israfı, V. Murad döneminde gittikçe artmaya başladı. Aynı zamanda Rusya‟ya verilecek tazminatla da ülke iflas edecek duruma gelmişti118

. 1875-1878 krizi sadece askeri, siyasi ve diplomatik değil, aynı zamanda mali bir krizdi. Art arda gelen savaşların masrafları, zengin vilayetlerin kaybedilmesi (Tuna Vilayeti) sonucunda, Osmanlı Devleti‟nin maliyesi iyice bozulmuştur119.

II. Abdülhamid Han, şehzadeliğinde çok tutumlu olmasıyla daha tahta çıkmadan servet sahibi olmuştu120

. II. Abdülhamid, amcası Abdülaziz‟in devleti iflas uçurumunun kıyısına kadar getirmesine tanık olmuştur. Bunun için sayı saymayı hep

114 Şimşirgil, a.g.e., ss. 90-91. 115 Küçük, a.g.e., s. 217. 116 Şimşirgil, a.g.e., s. 91. 117 Küçük, a.g.e., s. 217. 118 Şimşirgil, a.g.e., s. 91. 119 Georgeon, a.g.e., s. 163. 120 Öztuna, a.g.e., s. 182.

bilmiş ve akıllıca iş idaresi sayesinde servet sahibi olmayı başarabilmiştir121

. Nan-ı aziz olarak adlandırılan ekmek fiyatları uçmuştur. Bunun için ekonomiden anlayan Jorj Zarifi‟yi saraya davet ederek ondan ders alır. Onun fikirlerine önem verir ve Zarifi, saraya gelince de bekletilmeyip hemen huzuruna çıkartılır122. Sultan önce kaime sorununu çözümlemeye önem verir. 1879‟da çıkartılan bir iradeyle vergilerin 4/5 „i madeni parayla ödenebilecek, geri kalanın ise 1/5‟i kaimeyle ödenecektir. Ancak kaimeler Hazine tarafından 1 liraya 400 kuruş oranıyla kabul edilecektir. Ertesi gün kaimelerin tamamen çökmesiyle, elinde kaimesi olan herkesi zarara uğratır. Böylece bu soruna son noktayı konmasını sağlar. Bir diğer konu ise borç sorunudur123.

Abdülhamid padişah olunca dış borçların çoğunu ödemeye çalışır124

. Sultan başa geçince saray ve devlet dairelerindeki masrafları kontrol altına almıştır. Mâbeynci Mahmud Celaleddin Paşa ile Maliye Nazırı Galip Paşa‟ya masrafları kontrol etmeleri, israf eden memurlara izin vermemeleri ve bu masraflar için çareler aramalarını istemiştir. Bu aldığı önlemler sayesinde hazineden hiç para alınmamıştır125. Bununla ilgili ilginç bir örnek ise Selanikli jandarma Mersin Çavuş‟un iddiasıdır. Çavuş, Rumeli lehçesiyle Hamidof‟un fena adam olduğunu ve ülkeyi Moskof‟a sattığını Yaldız Sarayı‟ndan her gün para istediğini ve para vermeyenleri görevinden aldığını söyler. Ancak olay böyle değildir. Olay bütçenin yetersiz olmasından ileri gelmektedir. Bunun için her ay maaş verilmez. Sadece Ramazan ve Kurban bayramlarında herkese bir maaş verilir. Bütün bunların nedeni ise, sultanın ülkeyi borçlandırmak istememesidir126. Ancak şehzadeliğinden günümüze kadar Abdülhamid‟e “Pinti Hamid” lakabı takılmıştır. Halk arasında bu lakabı yaymışlardır. Onun tasarruf çabası bile, dışlama sebebi olmuştur. Ancak bu isnadın tamamen yalan olduğu söylenebilir. Tutumlu ve idaresini bilen birisi olduğu için “Pinti Hamid” denilirdi. Sultan parayı gereç olarak değil de araç olarak

121 Georgeon, a.g.e., s. 39. 122 Talay, a.g.e., ss. 23-24. 123 Georgeon, a.g.e., ss. 164-165. 124

Abdülhamid Han Osmanoğlu , a.g.e., s. 13.

125

Yılmaz, a.g.e., s. 37.

126

değerlendirirdi. İsrafı sevmeyen bir insandı. Konu, halk ve devlet olduğunda hiç düşünmeden parayı harcamıştır127

.

Dış borçlar giderek artmaya başlamıştır128. Bu, devletin maliyesine zarar vermekteydi. İlk alınan borçların yarısından fazlası ödendi. Böylece diğer devletlerin baskıları önlenmeye çalışıldı. II. Abdülhamid‟in tutumlu olması ve faizlerin zamanında ödenmesiyle devletin maliyesi düzelmeye başlamıştır129

. 1881‟de Muharrem Kararnamesi ve Düyûn-ı Umûmiye kuruldu. Böylece borçlar denetim altında ödenmeye başlandı130

. Düyûn idaresi, Osmanlı Devleti‟nin dış borçlarını denetleyen kurumdu. II. Abdülhamid, ülkenin iktisadi yapısını tekrar toparlamaya çalışmıştır. Yatırımlar yaparak ülkenin gelirini artırma yolunu aramıştır. Demiryolu için yapılan yatırımlar önemlidir131

. Abdülhamid alacaklı ülkelerle indirim yapmak için elinden geleni yapardı. Bunun için de sarayda toplantılar düzenlenirdi. Sultan borçları büyük bir oranda indirdi. Bu pazarlıklar sırasında Abdülhamid şöyle demişti: “Biz ülke olarak iflas etmenin bütün sıkıntılarını yaşadık, yaşıyoruz. Fakat

bu şartlarda borcumuzu ödememiz mümkün değil. Dolayısıyla ya makul bir noktada anlaşacağız veya biz borcumuzu ödememeye devam edeceğiz. Şimdiye kadar biz zaten sıkıntılar yaşadık. Ödeme yapamamamız halinde alacaklı ülke olarak sizin vatandaşlarınız da ciddi sıkıntılar yaşayacak. Avrupa piyasalarında genel bir felâket meydana gelebilecek. O yüzden makul bir çözüm bulunmalı.” Sonuç olarak

Abdülhamid Han, borç meselesini çözümlemeyi başarmıştır132

.