• Sonuç bulunamadı

AB Sürecine Kadar Avrupa Kimliği

Belgede Avrupa fikrinin inşası (sayfa 64-74)

Avrupa kimliği her toplumun zihninde farklı şekilde tasavvur eden bir kavramdır. Avrupa’yı tanımlamak çoğu zaman bir bütünün bazı parçalarını görerek tahmin yapmaktan öteye gitmemiştir. Avrupalı olmak bazıları için gurur kaynağı olmuşken bazıları için nefretten öteye gitmemiştir. Tüm bu süreç aslında bir inşadır. Kimin için nasıl algılandığının farklarından çok ortak olarak algılanan bir kimlik inşa edilmiştir.

Avrupa bir kıtadan daha çok doğal sınırları olmayan bir yapılanmayla akıllarda yer etmiştir. Sınırlarının nerede başlayıp nerede bittiği bilinmeyen kozmopolit bir yapılanmadır. Kazanılan Avrupa kimliği sadece Avrupalı olan bir kökene ait değildir. Fakat burada nasıl kazanıldığı da kesin belirlenememiştir. Avrupa toplumu genel olarak nazik bir yaşama bağlı olan ve bu bağlılığını halen sürdürmekte olan bir toplum ise aynı zamanda kimliğin mülkiyetle yakından ilişkili olduğu bir toplumdur da. Avrupa da yurttaşlık uzun zamandan beri mülk sahipliğiyle sınırlıydı (Pagden, 2010: 62). Feodal toplum yapısında da bahsedildiği gibi Avrupa’yı inşa eden yapının mülkiyet kavramıyla derinden ilişkisi bulunmaktadır.

58

Avrupa kimliğinin oluşumunu Jean Claude Thebault üç başlıkta açıklamaktadır. Bunlar, ‘Birincisi; Avrupa hümanizm ve hümanizmin bugünkü Avrupa mirasını oluşturan tüm değerlerinden beslenir. Avrupa kimliği bu yönüyle insanı önceleyen bir dünya görüşü üzerine konumlandırmıştır. İkincisi; Avrupa’nın çeşitliliği olup Topluluk ilk kurulduğunda uyumlu bir sürecin işletildiği düşünülürken bu harmoni çeşitliliğin filizlenmesine imkan sağlayacak ve Avrupa pazarının oluşmasına zemin hazırlayacak gerekli adım haline geldi. Çeşitlilik tam anlamıyla Avrupa’nın zenginliğidir. Sonuç olarak ise, evrensellik bir Avrupa değeri ve zorunluluğudur. Bazı zamanlar Avrupa, yolundan saparak ‘Avrupa Kalesi’ fikrini canlandırmış ve kurucu ilke hatırlanmış ve yeniden diriltilmiştir (Delanty, 2013: 40). Görüldüğü gibi zamanla oluşturulan kimlik tüm etkenlerin sonucunda evrensel geçerliliği bulunan bir yapıya kendini sürüklemiştir.

Diğer taraftan Avrupa’yı kuşkucu olarak tanımlayan isimlerden biri olan Pagden (2010: 70) Avrupa’yı şöyle tanımlamıştır; ‘Avrupa’ adı verilen bir inşanın icat edilip, dil içinde bana dayatıldığının farkındayım; tam olarak ne olduğuna dair çok fazla soru sormadan bu inşayı kabul etmem öneriliyor; bu inşanın gerçekleşmemesini sağlayan güdüler karşısında fazlasıyla kuşkuya kapılıyorum. Bu terimi Avrupa kuşkucusu olarak tanımlamayı tercih ediyorum’’ der. Kuşkucu yaklaşarak tüm açılardan kavramın nasıl tanımlandığını bilmek istemektedir. Bu şekilde Avrupa fikrinin oluşumunu birçok fikirle anlatmanın gerekliliğini vurgulamıştır.

Avrupa kimliği var mıdır sorusuna Serge Bernstein şu yanıtı vermektedir; Avrupa inşası kimlik problemiyle maluldür. Gerçekte ne bir Avrupa devleti vardır, ne de sınırları iyi tanımlanmış bir toprak parçası. Kültürel düzeyde toplumu karakterize eden ortak tanım ve semboller bağlamında birliğin oluştuğunu söylemek ve hissetmek zordur. Bernstein Avrupa kültürel kimliğinin oluşmasının önündeki en büyük engel olarak dillerin çoğulluğunu görür. Sonuç olarak, ulusal kimliğin şekilleniş faktörü olarak tarihin temsili yeti Avrupa düzeyinde mevcut değildir. Avrupa’nın birer parçası olan ülkelerin tarihlerinden bağımsız bir Avrupa tarihi yoktur (Delanty, 2013: 41). Avrupa’yı tanımlamak problemli bir olgudur. Farklı bağlamlarda farklı insanlar, kültürler ve diller gibi birçok değişkeni içinde barındırdığı için basit bir mantıkla bir toprak parçasından bahsetmek hatalı olur. Avrupa’nın inşa sürecinden bahsetmek aslında Avrupa’nın kurgulanmış bir gerçeklik olduğu fikrini anlatmaktadır. Farklı dönemlerde farklı kalıplarla karşımıza çıkmaktadır. Avrupa fikri kendisi her dönemde farklı şekillerde yeniden inşa etmiştir.

59

Avrupa kimliği açısından önemli olan, teritoryal genişlemeden ziyade artan iç homojenlikti. Hristiyan cemaati fikri, krallıkları için meşrulaştırıcı bir mit olmakla kalmadı, aynı zamanda olmaması durumunda dil ve etnik gelenekler açısından ayrışacak grupların kültürel birlikteliği için iyi bir ortam oluşturdu. Merkezi olarak örgütlenmiş ve militan piskoposluk tarafından güçlendirilmiş Avrupa, Müslüman Doğu’ya karşı yeni bir karşı atak geliştirdi. Sonuçta meydana gelen mücadele ideolojisi, Avrupa kimliğinin bütünleştirici bir unsuru oldu. Haçlı seferlerinin en önemli sonucu, daha sonra Avrupa kimliğinin çekirdek unsuru olacak olan, etno-kültürel açıdan homojenleştirici kimliğin oluşumunu şekillendirmesidir (Delanty, 2004: 54-55).

Avrupa kimliğinin kökenleri 16. Yüzyılda Türklere karşı gösterilen dirençte bulunabilir. Bu kolektif birliktelikten öte dışlama ilkelerinden beslenen bir bilinçtir. Aynı zamanda bu kimlik, 1571’deki İnebahtı Savaşından sonra Osmanlı deniz hakimiyetinin ortadan kalkmasıyla varlığını sürdüren bir kimlikti ve sömürgecilik döneminde Avrupa kimliğinin ırkçı nosyonuna da zemin hazırladı. Bu zaman zarfında, Avrupa fikri, yeni kimlik oluşturma mekanizmaları için kültürel bir referans çevresi olarak Hıristiyan dünyası kavramının yerini almaya başladı. Bu dönüşüm ile birlikte Avrupa, artık coğrafi bir alandan daha çok, bir değerler sistemi olarak kendini sunmaya başladı. Ayrıca, Avrupa kelimesinin Hıristiyan Dünyası kavramının yerini alması, Avrupa’nın bütününün Hıristiyan olması açısından önem taşımaktadır (Delanty, 2004: 61). Avrupa kimliğinin oluşumu önceden belirlenmiş bir şey değildir. 13. Yüzyıldan başlayarak Avrupa ve Doğu arasında dikkate değer gelişmeler olduğunu göstermektedir. Burada Avrupa kimliğini sadece İslam karşıtlığı olarak yorumlamakta doğru değildir. Avrupa içinde homojen bir gerilimin sonucu olarak şekillendiğini söyleyebiliriz.

Delanty, Avrupa fikrinin sömürgecilik çağında, Doğu ile karşı karşıya gelmesiyle birlikte kalıcı bir ifade bulduğunu söyler. Bu görüşe dayandırılarak Avrupa kimliği diğer uygarlıklarla karşılaşma sürecinde şekillenmiştir. Avrupa kimliğini var eden de aslında diğer ülkelerle karşılaşması ile sağlanmıştır. Kendi ve öteki ayrımında olduğunda gibi Avrupa ve Doğuyu tanımlayan uygarlığın karşı kutbu gibidir. Delanty, Avrupa fikrinin sömürgecilik çağında, Doğu ile karşı karşıya gelmesiyle birlikte kalıcı bir ifade bulduğunu söyler. Bu görüşe dayandırılarak Avrupa kimliği diğer uygarlıklarla karşılaşma sürecinde şekillenmiştir. Avrupa kimliğini kendinden değil, küresel karşıtlıklar kümesinden almıştır. Kendi ve öteki ayrımını destekleyen söylemde Avrupa ve Doğu, Avrupa tarafından tanımlanan uygarlığa dair değerler sisteminde karşıt kutuplardı (Delanty, 2004: 125).

60

Delanty (2004: 6); Avrupa’yı politik bir futbol oyunu olarak tasvir etmektedir. Bu oyunda top Avrupa’dır. Oyuncular kimlik projeleri ve oyunun oynandığı alanda jeopolitik gerçekliktir. Hiçbir oyuncuyu tamamen kontrol altına alamadığı bir oyundur. Oyunun hakemi ise sosyal gerçekliğin yeniden üretimidir. Oyun eleştirel iç yansımanın gücüne sahip olan ahlaki bir boyuta bağlanabilir. Burada oyunda oluşturulan kimliklendirme aşaması ise iki farklı yapının ötekiliği ile sağlanmaktadır. Burada oluşturulan ötekinin temsilinden ziyade kurgulanan gerçek niteliğidir. Avrupa kimliği kolektif olarak on altıncı yüzyıldan beri var olduğu gözlenirken, kişisel bir Avrupa kimliği on sekizinci yüzyıla kadar mevcut değildir. Aydınlanma ile kişisel Avrupa kimliğinin ortaya çıktığını söyleyebiliriz.

Avrupa’nın eleştirel teorisinin ödevlerinden birisi de, kültürel ve politik çeşitliği ve baskın ideolojinin altında yatan sosyal çevrenin heterojenliğini göstermektir. Bu oluşumu açıklamak için öncelikle fikirlere olan bağlılık açıklanır. Daha sonra gerçekliklerin oluştuğu süreci incelemek ve sembolik isimlerin gücü hususundaki merakları gidermek ve iktidar ilişkisine bağlı olarak yaratılan kimliklerin oluşturduğu karmaşık ağı çözmek gerekmektedir. Baskın fikirler asla münferit bir yönetici tarafından kontrol edilemez. Bundan dolayı, Avrupa fikri sadece baskın bir fikir değil, aynı zamanda, baskın olma noktasında çöken totaliterleştirici bir fikirdir (Delanty, 2004: 10-11).

Avrupa bir kimlik olmanın ötesinde jeopolitik bir gerçekliktir. Jeopolitik varlığı çevresiyle olan yönetim ilişkileriyle sağlanmıştır. Doğal bir sınırlara sahip değildir fakat bir merkez konumundadır. Bu da kabul edilmiş bir merkez konumu atfedilmiştir. Devlet yönetim geleneği anlamında bir Avrupalılık yoktur. Aynı zamanda Avrupa milliyetçiğinden de söz edemeyiz. Bugün icat edilmiş bir gelenek ve yeni resmi kültürün sembol ve sloganlarının üretilmesinden bahsedebiliriz. Avrupalılığın yeni boyutu aslında medyanın bir ürünüdür. Medya ile sunulan yaşam tarzı hayatın tümünü etkilemektedir.

AB artık kendini bir uygarlık projesi olarak tanımlamakta, kendisini dünyanın diğer kısmından, özgün kimliğini referans alarak ayırmaktaydı. Bu düşüncenin temelleri aslında Aydınlanma, Rönesans ve Deformasyonun yaşandığı ve modernizmin doğduğu 15. ve 16. Yüzyıllara dayanmaktaydı. Bu yüzyıllarda Avrupa, kendisinin oluşturmaya başladığı kültürün, doğuya hâkim olmanın ve teknolojiyi kullanmanın özgüvenini sağlamıştır. Kartezyen felsefeyi kullanarak gözlem, deney ve somuta yönelen modern bilim anlayışının doğuşu bu dönemde gerçekleşmiştir. Batı’nın Batılılaşması denen süreci ve bu süreçle birlikte Portekiz, Hollanda ve İspanya gibi deniz gücü olan ülkelerin kolonileşme faaliyetlere

61

başlamışlardır. Ulaştıkları topraklarda kendine özgü kültürlerini evrenselleştirerek uygarlık kavrayışının içini doldurmaya çalışmaları ve bunların sonucunda dünyayı ‘Batı ve diğerleri’ olarak kategorik bir ayrışmaya götürmelerini beraberinde getirmiştir. İşte bu sürecin sonunda oryantalist bir düşünce sistematiği Batı’ya hâkim olmuş, doğunun kaynaklarının bu kaynağı kullanacak zihni kapasiteye sahip olmadığını düşünerek doğulunun elinden alarak Avrupalılar üzerinden insanlığın hizmetine sunmak olarak tanımlanmaktadır. Bu da kültüre bağımlı bir dünya algısı olmasını hızla yerleştirmeye başlatmıştır. Özü itibariyle tamamen dışlayıcı, kategorik ve patolojik bir kimlik algısının doğmasına yol açan bu tarihsel tecrübe günümüz Avrupa kimliğinin de temellerini oluşturmuştur. Kültürel evrim basamakları olarak ifade edilen ve Batı’nın daima diğer toplumlardan en azından bir üst aşamada olduğunu varsayan; tarım toplumundan, sanayi toplumuna, sanayi toplumundan post-endüstriel topluma oradan enformasyon toplumu ve uzay çağına doğru evrilen toplum basamaklarının daima en üstüne kendini yakıştıran kibirli bir yaklaşım benimsemiştir.

62 SONUÇ

Avrupa dünya üzerinde bulunan yedi kıtadan birinin ismidir. Diğer tüm kıtalar gibi toprakları jeolojik kaymalar sonucunda oluşmuştur. Avrupa toprakları verimli yer altı ve yer üstü kaynaklarına sahiptir. Uzun yüzyıllar insanların yaşamadığı bu topraklara ilk gidenler yağmacı barbar topluluklardır. Bu kıtada insanların var olması diğer kıtalara göre daha geç gerçekleşmiştir. Yüzyıllarca farklı toplumlar varlığını sürdürmüştür. Özellikle Roma ve Yunan medeniyetleri bu topraklarda yaşamıştır.

Avrupa medeniyeti kendisini Roma ve Yunan medeniyetlerinin mirasçısı olarak görmektedir. Yapılarını Roma ve Yunan medeniyetlerine dayandırmaktadır. Hukuk sistemi, ekonomileri ve düşünce yapıları bu medeniyetlerden almışlardır. Avrupa fikri antik döneme kadar dayanan bir düşünce yapısı değildir. Zaman içinde oluşmuş ve en net göstergesini ortaçağ düşünce yapısında göstermiştir.

Avrupa fikri mitolojik bir geçmişe sahiptir. Europa’nın tarihi tanrıça Zeus tarafından boğa şekline girerek onu kandırması ve uçarak kaçırmasıyla başlamaktadır. Europa kaçırıldığını farkedince kendisini yere bırakmasını ister bu teklifi reddedilince Europa kendisini yere bırakır ve düştüğü topraklar bugün Avrupa adını almaktadır. Antik dönemde bu hikayeye dayandırılan Avrupa fikri daha sonra şekillenmiştir.

Bu çalışmada Avrupa fikrinin mitolojik geçmişi açıklandıktan sonra Avrupalı düşünürler tarafından nasıl açıklandığına değinilmiştir. Ardından tarihsel süreç içinde Avrupa fikrnin şekillenmesi açıklanmıştır. Toplumsal yapıları etkileyen en önemli değişkenlerden biri olan ekonomik yapının değişimi Avrupa toplumları da etkisi altında bırakmıştır. İnsanlık tarihi boyunca ekonomik yapı da oluşan değişimler yönetimleri etkilemiştir. Tarım toplumundan oluşan değişimler, feodalite ve sanayi devrime uzanan süreçte Avrupa fikrinin nasıl şekillendiğini anlatılmıştır.

Özellikle sanayi devrimi ve sonrasında Avrupa fikri artık kendisinden bir medeniyet olarak söz edebileceğimiz bir anlam kazanmıştır. Tüm dünyayı etkileyen ekonomik, sosyal, ve kültürel bir yapı olarak karşımıza çıkmaktadır. Bu yapıyı Avrupa Birliği ile temellendirmiştir. Avrupa Birliği başlanğıçta ekonomik bir birliktelik iken zamanla ekonomik ve kültürel bir yapıya dönüştür. Bu yapı dünya üzerine yayılarak artık sadece sınırları içinde olan ülkeleri kapsamamaktadır. Dünyanın geri kalan ülkelerini içene alan sınırları net

63

olmayan bir yapıya ulaşmıştır. Bu şekilde medeniyet olarak bize kendisini sunmaktadır. Dünya üzerinde ekonomik olarak eğemenliği sanayi devrimiyle başlamıştır. Sanayi devrimi sonrasında ortaya çıkan ulus-devlet yapılanmasıda Avrupa toprakları üzerinde oluşan yeni devletlerin bir birliktelik oluşturmasını sağlamıştır.

Bir kavramın yerleşmesi için onu oluşturan şey aslında bir ötekinin varlığıdır. Avrupa fikri de bir öteki sayesinde kendini varetmiştir. Kendisi tanımlayabilmesi için diğer toplumlara ihtiyacı vardır. Bu aşamada yapılanması yani bir birlik oluşturmsıyla kendini kabul ettirmiştir. Avrupa fikri bir medeniyet olarak dünyanın geri kalanına ulaşılması gereken amaç olarak sunulmaktadır. İlerlemenin, gelişmenin ulaştığı nokta Avrupa’lı olmaktır. Bunu da sınırların yok olduğu bir birlik ile sağlamıştırlar.

Sonuç olarak Avrupa kendisini bir ötekinin varlığı ile oluşturmuştur. Tarihsel süreç içinde aşamalarla bu gerçekleşmiştir. Özellikle ekonomik değişimler dünya üzerinde de Avrupa’nın etkinliği sağlamıştır. Avrupa fikri de böylece yüzyıllarca varlığını sürdürmeyi sağlamıştır.

64 KAYNAKÇA

Akarsu, Bedia (1996), Felsefe Terimleri Sözlüğü, İstanbul.

Akın, Mahmut Hakkı (2011), Toplumsallaşma Sözlüğü, Çizgi Kitapevi, Konya. Avvâd b. Abdullah (1996), el-Mu’tezile, El-Mu’tık, Riyâd.

Aydın, Mustafa (2011), Güncel Kültürde Temel Kavramlar, Açılım Kitap, İstanbul. Baykara, Tuncer (1992), Osmanlılarda Medeniyet Kavramı ve On dokuzuncu Yüzyıla Dair Araştırmalar, Akademi Kitabevi, İzmir.

Benk, Adnan (1986), Büyük Larousse, Milliyet Gazetecilik, İstanbul. Bloch, Marc (1983), Feodal Toplum, Savaş Yayınları, Ankara.

Bottomore, Tom (2005), Marksist Düşünce Sözlüğü, (Çev: Mete Tunçay), İletişim Yayınları, İstanbul.

Braudel, Fernand (1996), Uygarlıkların Grameri, (Çev: Mehmet Ali Kılıçbay), İmge Kitapevi, Ankara.

Cevizci, Ahmet (1996), Felsefe Sözlüğü, Ankara.

Chılde, Gordon (2009), Tarihte Neler Oldu?, (Çev: Tunçay Mete, Şenel Alaeddin), Kırmızı Yayınları, İstanbul.

Cutler, Allan (1996), “Peter The Venerable and Islam”, Journal of American Oriental Society, 86-2/184-198.

Çelebi, Kınalızâde Ali (Haz: Mustafa Koç)(2007), Ahlâk-ı Alâî, Klasik Yayınları, İstanbul.

Davies, Norman (2011), Avrupa Tarihi, İmge Kitapevi, İstanbul.

Davutoğlu, Ahmet (1997), Medeniyetlerin Ben-idraki, Divan İlmi Araştırmalar Dergisi, Sayı1997-1, İstanbul. Cilt - 2 / Sayı - 3 / 1997 - 1 / ISSN 1300-9648.

Delanty, Gerard (2004), Avrupa’nın İcadı, Adres Yayınları, Ankara.

Dobb, Maurice (1990), Kapitalizmin Dünü ve Bugünü, (Çev: Feyza Kantur), İletişim Yayınları, İstanbul.

Doğan, Mehmet (1996), Büyük Türkçe Sözlük, İstanbul. el-A’raf 7/17; Zuhruf 43/22–24.

el-Bakara 2/71.

Elias, Norbert (2004), Uygarlık süreci (Cilt 1), (Çev:Ender Ateşman), İletişim yayınları, İstanbul.

65

Elias, Norbert (2004), Uygarlık süreci (Cilt 2), (Çev:Erol Özbek), İletişim yayınları, İstanbul.

Eliot, T. S. (2015), The man of letters and the future of Europe, https://www.pro-europa.eu/europe/τ-s-eliot-the-man-of-letters-and-the-future-of-europe/.

Galtung, J. (1985), "On the Dialectic between Crisis and Crisis Perception", S. Musto & C. F. Pinkele, Europe at The Crossroads, 3-29, N. Y.: Praeger.

Goff, Le Jacques (1997), Gençlere Avrupa Tarihi, Yapı Kredi Yayınları, Ankara. Gökdemir, Ayvaz(editör) (1985), Yeni Türk Ansiklopedisi, Birinci Cilt, Ötüken Neşriyat, İstanbul.

Le Bon, Gustave (2016), Kitleler Psikolojisi, (Çev. Hasan Can), Tutku Yayınevi, İstanbul.

Heidegger, M. (1959), An Introduction to Metaphysics, Yale University Press.

Hill, Donald R. (1993), İslamic Science and Engineering, Edinburgh University Press, 9-14.

Huntıngton, P.Samuel (2015), Medeniyet Çatışması ve Dünya Düzeninin Yeniden Kurulması, Okyanus Yayınları, İstanbul.

Husserl, E. (1970), The Crisis of European Sciences and Transcendental Phenomenology, Northwestern University Press.

İbn Kesir, (1981), Tefsir, III, 228, Beyrut.

Kalın, İbrahim (2017), Ben, Öteki ve Ötesi, İnsan Yayınları, İstanbul.

Küçükkalay, Mesut(1997), Endüstri Devrimi ve Ekonomik Sonuçlarının Analizi, Süleyman Demirel Üniversitesi İktisadi ve İdari Bilimler Fakültesi Dergisi, S. 51-68.

Levend, A. Sırrı(editör) (1950), İnönü Ansiklopedisi, Dördüncü Cilt, Milli Eğitim Basımevi, Ankara.

Makdisi, G. (1981), The Rise of Colleges: Institutaions of Learning in Islam and the West, Edinburgh press, Edinburgh.

Mardin, Şerif(1992), Türk Siyasasının Açıklayabilecek Bir Anahtar: Merkez-Çevre İlişkileri, İletişim, İstanbul.

Markos, Kitâb-ı Mukaddes, 3/28-30.

Meriç, Cemil (2013), Kültürden İrfana, İletişim Yayınları, İstanbul. Meriç, Cemil (2016), Umrandan Uygarlığa, İletişim Yayınları, İstanbul.

66

Nasr, S. H.(1985), Batı Felsefeleri ve İslam, çev. Selahaddin Ayaz, İstanbul. Pagden, Anthony (2010), Avrupa Fikri, Ayrıntı Yayınları, İstanbul.

See, Henri (1972), Modern Kapitalizmin Oluşumu, (çev. S. Özmen), İstanbul, s. 37-38. Somerville, James(Baş Editör) (1992), Temel Brıtannıca(Temel Eğitim ve Kültür Ansiklopedisi), Ana Yayıncılık, İstanbul.

Tanilli, Server (1995), Yüzyılların Gerçeği ve Miras (2 Ortaçağ), Cem Yayınevi, İstanbul.

Toynbee, Arnold Joseph (1946), A Study of History, Dell Publishing, New York. Ülgen, Pınar (2010), Ortaçağ Avrupasında Feodal Sisteme Genel Bir Bakış, Mukaddime, Sayı:1, Sayfa 1-17,Mardin.

Valery, Paul (2015), The European, https://www.pro-europa.eu/europe/592/valery- paul-the-european/.

Weber, Max(1985), Protestan Ahlâkı ve Kapitalizmin Rûhu, İstanbul.

Will, Durant(1954), The Story of Civilization I: Our Oriental Heritage, Simon and Schuster, New York.

67 T. C.

SELÇUK ÜNİVERSİTESİ Sosyal Bilimler Enstitüsü Müdürlüğü

ÖZGEÇMİŞ

Adı Soyadı:

Elif Dilara ALTINTAŞ

Doğum Yeri: KONYA

Doğum Tarihi: 30.05.1992

Medeni Durumu: EVLİ

Öğrenim Durumu

Derece: Okulun Adı:

İlköğretim: AYŞE TÜMER İLKOKULU

Ortaöğretim: VALİ NECATİ ÇETİNKAYA ORTAOKULU

Lise: ERBİL KORU LİSESİ

Lisans. SELÇUK ÜNİVERSİTESİ SOSYOLOJİ BÖLÜMÜ

Yüksek Lisans. SELÇUK ÜNİVERSİTESİ SOSYAL BİLİMLER ENSTİTÜSÜ SOSYOLOJİ ANABİLİM DALI

Becerileri: EBRU YAPMAK

İlgi Alanları: EDEBİYAT, SİNEMA SANAT

Tel: 05468323034

E-mail: elifdilarakiyak@gmail.com

Adres: HOCACİHAN MAHALLESİ EVLİYAGİL SOKAK AYDINBEY

KONUTLARI C:2 BLOK NO:7 SELÇUKLU/KONYA İmza:

Belgede Avrupa fikrinin inşası (sayfa 64-74)

Benzer Belgeler