• Sonuç bulunamadı

6.2. Erzincan’da Yapılan Görüşmeler

6.2.1. Ağuiçen Ocağından İsmail Erdoğan Dede

(Doğum Yeri ve Tarihi: Bilecik – Osmaneli, 1947)192

Erzincan Büyük Kadağan köyü sakinlerinden Ağuiçen Ocağı'ndan Mirseyit kolundan seyit İsmail Erdoğan’ım. Eskiden dedelere seyit derlerdi. Halen de çoğu yerde dedelere seyit denir. Seyitler kendilerinin peygamber soyundan olduğuna inanırlar ve Ehlibeytin soyundan olduğuna inanırlar. Müşrikler Hz. Peygamber Muhammed Mustafa'ya sen ebdersin yani erkek çocukları yaşamadığı için soyu kesik dediler. Bu söz Hz. Muhammed'in ağrına gitti ve ondan sonra Kuran-ı Kerim'in Kevser suresi indi. Allah diyor ki Muhammed'e kuşkusuz biz sana Kevser'i verdik, senin soyun oradan yürüyecek. Kevser kızı Fatıma anamızdaki Hz. Ali ve evlatlarıdır işte bu kevser suyu da Fatıma Anamızdan doğan, çocukları Hz. Hasan ve Hz. Hüseyin ve işte bu kevser ırmağı böyle sürekli akar akar Hz. Muhammed'in Ehlibeytim dediği işte bunlardır. Peygamber Allah'a yalvarıyor diyor; Ya Rabbi Ehlibeytimi seveni sende sev, sevmeyenleri de sevme

192

“Ailesi Dersim sürgünü olan İsmail Erdoğan Dede sürgün oldukları Bileciğin Osmaneli ilçesinde dünyaya gelmiştir.”

sevmeyenleri de ıslah et, Ya Rabbi. Biz seyitlerde o kevser suyunun akarıyız. Seyitlik Hz. Muhammed'den kalmıştır bizlere. Çünkü biz Hz. Muhammed'e şöyle salavat getiririz "Bismilahirrahmanrahim Allahümme salli ala seyidine Muhammed ve Ela Ali Muhammed. Seyitlik Cenab-ı Allah'a vekillik yapmak anlamındadır. Çünkü Cenab-ı Allah meleklere diyor ki; varın Adem'e secde edin çünkü Adem'i kendime vekil tayin ettim. İşte seyitler yani dedeler kendilerini bundan böyle Allah'ın emirlerini taliplerine yani kendilerine talipli olanlara sürekli söylerler. Allah’ın sevdiği işleri yapın sevmediklerinden uzak durun. Seyitler her yıl sonbaharda taliplerine giderek görgü ve sorgudan geçirirler. Her Alevi'nin ahiret kardeşi vardır. Hz. Muhammed ile Hz. Ali müsahip oldular. Yol erkan onlardan bize kaldı. Yazın görgü sorgu olmaz. Güzün başlar, yazları herkes çiftiyle tarlasıyla ve çoluk çocuğunun nafakasıyla meşguldür. Çalışmak ibadettir ama helalinden çalışmak. Dede sonbaharda taliplerinin köylerine giderek taliplerine şöyle der. "Ey talipler biz buradan ayrılalıbir yıl oldu bu bir yıl içerisinde durumunuz nicedir. İşte Alevilik'te görgü sorgu burada başlıyor. Her Alevi o kevser suyunun akarı olabilmesi için müsahip kavline girmesi lazım. Yoksa görgü cemlerine de giremez. Görgü kurbanı da yiyemez. Dede müsahiplere bu bir yıl içinde yalan söylediniz mi, dedikodu ettiniz mi, elinizle koymadığınızı aldınız mı, yani hırsızlık yaptınız mı. Gözünüzle görmediğinizi görmüş gibi gördüm dediniz mi, hiç kimseyi incittiniz mi, büyükleri sayarak küçükleri sevdiniz mi? Komşunuzun ve akrabalarınızın haklarına tecavüz ettiniz mi, üzerinde kul hakkı var mı. Kısacası elinize belinize hakim misiniz? El bel dil şudur: Elinle koymadığını alma, yani hırsızlık etme, eşinden başkasına meyl etme. Çünkü Allah'ın emriyle senin eşin. Yani evli olduğun eşin vardır bu gerek erkek gerek kadın olsun. Diline hakim ol; yalan dedikodu iftira atma bunlar çok kötü şeylerdir. Taliplerde se bunlar dinlendikten sonra bu kötü şeylerin hiçbiri bizde mevcut değildir. Dedeler bununla kalmaz komşusunu komşusundan sorar. Eğer komşusundan haklı olarak razı değilse dedeler o müsahip olan talipleri erkan altından (tarık) geçiremez. Ölmeden evvel ölmek lazım. Aynı zamanda ahirette hesaba çekilmeden önce bu dünyada hesaba çekilmek demektir. İşte Hz. Muhammed Cebrail emin, Muhammed'i Tarık altından geçirdi ve adı da Rıdvan biatı oldu. Sonra da Kuran- ın Fatiha suresi indi. Andolsun ki o ağacın altında sana biat ederlerken Allah müminlerinden razı olmuştur. Kalplerinde olanı bilmiş onlara güven duygusu vermiştir. Onları pek yakın bir fetihle ödüllendirmiştir. Rahmetli babam Aziz dede bir köye taliplerini görgü sorguya gidiyor, yıl 1945 o zamanda babamlar Dersim sürgünü olarak

Bilecik- Osmaneli'ne sürgün gidiyorlar. Erzincan'a iş icabı gelmeleri bile yasak tek suçları bugün daha iyi anlıyorum ki Alevi olmaları ve seyit olmamalarıdır. Rahmetli babam da bu yasağa aldırış etmeden gizli yollarda Erzincan'a geliyor. O tehlikeyi göze almasının sebebi Allah'a karşı vekilliğini yerine getirme sorumluluğudur ve öylede yapıyor. Gümüşhane-Kelkit köylerinden Günbatur köyüne taliplerine görgü sorgu için gidiyor. Müsahiplerine yukarıda saydığım şeyleri söylüyor. Bu saydıklarımdan sizde de böyle kötü durumlar varmı? Onlarda diyorlar ki pirim üzerimizde herhangi bir kul hakkı veya kötü bir durum yoktur. Babamda diyor ki biz 1938 senesinden bu yana yedi yıl geçti.(Çünkü biz sürgündeydik gelemedik) Ola ki bu yedi yıl içerisinde olumsuz durumlarınız olmuştur onun için köyü gezip diyeceksiniz ki biz Muhammed Ali'nin yoluna gidiyoruz ölmeden evvel ölmek istiyoruz. Bizden razı olup üzerimizdeki bulunabilecek haklarımızı helal ediyor musunuz? Köy komşuları da o müsahiplerde hakkı olan varsa helal eden eder etmeyen alacağı varsa veya onlardan kötü söz ve küfür işitmişse yahut gücü yettiği için komşusunu ezmişse o komşusu gelir seyide şikayette bulunur. Dede devamlı güçlünün karşısında güçsüzün yanında haklıdan taraftır. Babam müsahipleri köyden helallik almak için gönderiyor tabi müsahipler iki bacı iki mümin kardeş bunlar köyden ev ev gezerek helallik almada olsunlar. Babam oda da beraber oturdukları insanlara köylülerden helallik almaya gider. Bu müsahiplerden biriside köyün muhtarıdır. Babam diyor ki oda da oturanlara siz bu müsahipleri nasıl bilirsiniz. Bayağı bir istihbarat yapıyor. Ordakiler de diyorlar ki muhtar olan müsahibin birisi. Koyun çobanının bir teneke buğday hakkı vardı vermedi dedem bizim köyde yirmi hanede sunni var bu sunnilerden biriside köyün çobanlığını yapıyor. Herkes beşer, onar, yirmişer koyunu çobana teslim ederdik. Çobana da bir teneke buğday verirdik. Çoban hakkı olan buğdayları harman zamanı toplardı. Fakat muhtarın koyunu hak alma zamanına yakın koyunun bir tanesi ölüyor. Muhtar diğer koyunların hakkını veriyor. Ölen koyunun hakkını vermiyor. Çobanda diyorki; ben mi dedim koyunun ölsün, ben koyunun peşinde bir yaz koştum. Bunun hakkınıda vermem lazım diyor. Babam müsahipler köyü gezip geldikten sonra muhtara köyün hepsini gezdiniz helallik aldınız mı? Evet diyorlar. Babam diyor ki o çobanın evine gidip helallik aldınız mı? muhtar o sünninin evine niye gideyim diyor. Aziz dede diyor ki; Kapı komşu hakkı Tanrı hakkıdır. Sen hak demek mecburiyetinde kalacaksın ama çobanın senin üzerinde hakkı var. Bu çobanın hakkını vermedikten sonra ben seni görgü sorgudan geçirerek sana dua edemem. Babamın anlattığına göre muhtar bunu bir gurur meselesi haline getirmiş. Aziz

dede muhtarıda yanına alarak çobanın evine gidiyor. Aziz dede diyor ki biz alevilerde görgü sorgu vardır. Bizim üzerimizde bir kul hakkı olursa bu görgü cemine giremeyiz. Muhtar, çobanın hakkını veriyor. Muhtarla çoban barışıyor. Çoban diyor ki dede buralara her zaman gelin gidin siz pek zamandır yoksunuz böyle müşküller çok oluyor. Dede diyor ki bizim uçan kanadımızı kırdılar bizi sürgün ettiler. Bu gelişim kaçak oldu. Çoban da diyor ki senin gibi kaçağa sürgüne can kurban olsun. İşte böyle adaletli zamanlarmış.