• Sonuç bulunamadı

3. ANA-METİN: BİR YUSUF MASALI

3.2. Bir Yusuf Masalı’nda Metinlerarası İlişkiler

3.2.2. Kişilerde Görülen Dönüşümler

3.2.2.1. Şivekâr

Hüsnü Yusuf masallarında ‘padişah kızı’ ya da ‘genç kız’ olarak geçen başkahramanın Bir Yusuf Masalı’ndaki ismi Şivekâr’dır. Şivekâr, orijinal masalda

başkahraman rolünü sürdürür.

Masallarda ortaya çıkan eksiklik durumunu giderip masal dünyasını tekrar denge durumuna kavuşturmak üzere zorlu göreve atılan başkahramanın başından geçenler bir erginlenme sürecini ifade eder. Bu süreç boyunca masal olayları yalnızca başkahramanın çevresinde gelişir, diğer kişi ve nesneler başkahramanla doğrudan etkileşime girmek şartıyla masaldaki yerlerini alırlar. Hüsnü Yusuf masalının ilk kesitinde de benzer bir yapı görülür; padişah kızı ya da genç kız bir güdülenme yahut saldırganın yarattığı eksiklik dolayısıyla evden ayrılır, başından türlü maceralar geçer, çeşitli hüner, bilgi ya da nesneler elde eder ve sonunda başarıya ulaşır.

Bir Yusuf Masalı’nın “Şivekâr’ın Çıktığıdır” adlı ilk bölümünde, Şivekâr’ın genç bir kız oluşu bakirelik kavramı etrafında vurgulanır. Şivekâr’ın bakireliği aynı zamanda masal dünyasındaki denge durumuna özdeştir. Başlangıç ile sonuç arasındaki döngüyü ifaden bakirelik, varoluşa her daim hazır ve açık olan insanı karşılayacak şekilde, kitap imgesiyle tasvir edilir:

“…

Sorguya açık kim derseniz, odur bakire Kapağı hiç açılmadıysa kitap

Kaş çattırır insana, korku verir Oysa kitap ki yarıya kadar okunmuş Bakiredir

…” (sf.44)

Birçok masal ve halk hikâyesinde olduğu gibi Hüsnü Yusuf masalında da olay örgüsü bir aşk hikâyesi etrafında gelişir. Buna bağlı olarak Şivekâr da sevgilisine kavuşmaya çalışan âşık kahraman rolündedir. Bir Yusuf Masalı’nda ise masaldaki tipik romans yapısı daha geniş bir bağlamla donatılmış, bu bağlamda da Şivekâr’ın âşık rolü insanın varoluşunun temel gerilimlerine dönerek bir kendilik

arayışına giren, modern dünyada birey-toplum ilişkilerini sorgulayan bir anlamla yansıtılmıştır. Masalı geçiş durumuna geçiren Şivekâr’ın Yusuf’u bulma isteği, orijinal masalda bir âşık olma olarak belirtilirken, Bir Yusuf Masalı’nda ise Şivekâr’ın “bilme istemi” ile donanması olarak adlandırılır. Varlığın iki zıt veçhesi olan yavuzluk ile duruluğun Yusuf’un güzelliğinde bir arada bulunması, Şivekâr için bütün dünyayı baştan sona belirsiz kılan bir “varlık sorgusu”na yöneltir.

Klasik âşık rolünden farklı olarak bir kendilik arayışına çıkan Şivekâr, aynı zamanda okurun özdeşlik kurduğu, bir bakıma okuru da kendi arayışına çağıran, arayışına ortak eden karakterdir. Hikâyenin üçüncü bölümü olan “Şivekâr’ın Yolculuğu”dur kısmının başında Şivekâr’ın arayışı betimlenirken, şair yeni (modern) insanla geleneksel insanı bilgi edinme biçimleri açısından mukayese ettikten sonra Şivekâr’ın ‘bizden biri’ olduğunu söyler:

“…

Şivekâr bizden biri Yola çıktı yolu bilmeden

Arıyor bir hedef gözüne kestirmeden Aradığı ne sevgili, ne efendi, ne sultan Özünü harekete geçiren onun

Kanını kaynatan candır düpedüz kendi canı …” (s.78)

Şivekâr, her modern insan gibi “öteki” arayışına bir hedef olmadan başlamıştır. Bununla birlikte aslen bir hedef arayışında olan Şivekâr, onu dünyaya yeniden “fırlatan” “can”ı sayesinde “dünyaya sarkık” duran yeni insanlardan farklı olarak, ‘öteki’ ile kurduğu ilişkideki çarpıklığı aşmak üzere yola koyulmuştur.

“Adına bazen Batı medeniyeti denilen, burjuva hükümdarlığı altında bulunan ortamın ürünü olan yalnızlık duygusu”13, çarpık öznellik algısı sebebiyle sahip

çıkmaya çalıştığı benliğini esasında büsbütün toplumsal şartların tahakkümüne

yalıtmak değil, başkasında bir “ben” bulmak üzere yola çıkmıştır. Bu yolu mümkün kılan ise, benlik imkânlarının tümünün yok olma pahasına yola koyduğu canıdır. Şivekâr, tıpkı modern insanlar gibi yola yalnız “ben”i ile koyulur, fakat bu ben Yusuf’un varlığı haberi ile başkalığa, sınırsız derinliğe bağlanmıştır; çokluk içinde kaybolma, yani modern insanın trajedisi olan yalnızlık korkusuna mağlup olmaz:

“…

Şivekâr korkmadı kaybolmaktan Daldı çokluğa can havliyle Dedi bulsam da Hüsnü Yusuf’u Onun gibi kaybolsam keşke …” (s.80)

Yalnız başına zorlu bir serüvene sürüklenen masal kahramanı, Şivekâr kimliğinde Bir Yusuf Masalı’nın arka planını bütünüyle kuşatmış olan “insan” tanımına dâhil olur. Şivekâr, bir kulun her daim bulunması gereken havf ile reca arasındaki varoluş alanında, “korkunun ve ümidin hakkını” vererek ‘eyyamcı kamu’dan şairane bir çabayla sıyrılmıştır. Bu olumlu vasıflarına rağmen Şivekâr’ın idealize edilmiş bir tür olumlu kahraman tipi olduğu da söylenemez. Şivekâr, bütün arayışı ve yolculuğu boyunca şairin Sebeb-i Telif bölümünde söylediği gibi “adle boyun eğmektedir”; bir ön-belirlenmişliğin içerisinde, zorlu bir erginlenme süreci yaşar. Hüsnü Yusuf’u bulmak uğruna giriştiği pazarlık, yolculuğunun ilk zamanlarında bayağılığa teslim olmuş, dünyaya dönüşmüş insanları ifade eden ‘sahipsiz utanç’ı sahiplenmesiyle sonuçlanır. Arayışını gerçekleştirebilmek, yol kat edebilmek için o güne dek sahip olduğu birikimi harcar, yoldaki bir kuru ekmek parçasını azık edebilecek denli yoksullaşır. Arayıştan vazgeçmeyen Şivekâr’ın, kuru ekmek parçası sayesinde Hüsnü Yusuf’un saklı bulunduğu cinlerin bahçesine varabilmesi de yine hep bir ön-belirlenmişliğin, kaderle mukayyet olmanın sembolik bir ifadesidir. Nitekim Yusuf’a kavuştuktan sonra da Şivekâr’ın sıkıntılı yolculuğu sona ermez; sergilediği onca asalete karşın ahırlarda, kümeslerde yatmak zorunda kalır.

Özetle, Hüsnü Yusuf masalında sevgilisine kavuşmak isteyen âşık figürü, Bir Yusuf Masalı’nda modernlikten kurtulmaya çalışan, ‘eşref-i mahlûkat’14 vasfını

tebellür ettiren bir insan tanımına katkıda bulunur. İsmet Özel şiirinin doğrudan yaşanmışlıklar zemininde kurulduğu15 göz önüne alındığında, Şivekâr karakterinin

arayış ve yolculuğunda şairin yaşam tecrübelerini temsil eden otobiyografik bir yönü olduğu da söylenebilir.