• Sonuç bulunamadı

4. Antik Yunan

4.4. Olduğundan Başka Türlü Olabilen Nesnelerin Olduğundan Başka Türlü Olamayan Nesnelere

4.4.2. Bir Şeyin Amacı Onun Erdemidir

İnsan ruhu, Platon’da, üç kısımdan oluşmaktaydı. Bunlar ruhun akılsal, öfkeli ve hazsal yönleriydi. Aristo’ya göre ise ruh, akılsal ve akılsal olmayan diye ikiye ayrılır. Akıldan yoksun yan da ikiye ayrılır: Bitkisel olan, akıldan hiçbir şekilde pay almaz; arzulayan ya da genel olarak iştah duyan ise aklın sözünü dinlediği ve ona boyun eğdiği zaman, akla bir şekilde katılır. Öğüt verme, her türlü yerme ve teşvik etme de akıldan yoksun yanın bir şekilde akıl tarafından ikna edildiğini belirtmektir.

Eğer buna da akla sahip demek gerekiyorsa akla sahip olan yan da ikili olacaktır: Biri asıl ve kendisi akıl sahibi olan, öteki ise babanın sözünü dinleyen (akıl alan) anlamında. Erdem de bu ayrıma göre belirlenmektedir. Kimileri düşünce erdemleri, kimileri de karakter erdemleridir. Bilgelik, doğru algılama, aklı başındalığa düşünce erdemleri; cömertliğe, ölçülülüğe ise karakter erdemleri denir (Aristoteles, 1988:

1102b30-1103a10).

Düşünce erdemi daha çok eğitimle oluşur ve gelişir. Bu nedenle de deneyim ve zaman gerektirir. Karakter erdemi ise alışkanlıkla edinilir. Adı da bu nedenle küçük bir değişiklikle alışkanlıktan (ethos) gelir. Karakter erdemlerinden hiçbiri, bizde doğa vergisi olarak bulunmaz çünkü doğal olarak bir özelliğe sahip olan hiçbir şey, başka türlü bir alışkanlık edinemez. Doğal olarak aşağı giden taşı, biri onu binlerce kez yukarı doğru atarak alıştırmaya çalışsa bile, taş yukarı doğru gitmeye alışamaz ne de alev aşağı doğru gitmeye alışabilir. Doğal yapısı gereği başka türlü olan hiçbir şey de başka türlü bir alışkanlık edinemez (Aristoteles, 1988: 1103a15-1103a20).

82

Aristoteles birincileri düşünce erdemleri (entelektüel erdemler) olarak nitelendirir. Bu gruba giren başlıca erdemler; bilim (zorunlu ve ezeli-ebedi şeylerin bilgisi), sanat (şeyleri nasıl meydana getirebileceğimizin bilgisi), sezgisel akıl (bilimin kendilerinden hareket ettiği ilkelerin bilgisi), pratik bilgelik (insan hayatının ereklerinin nasıl sağlayacağının bilgisi) ve nihayet felsefi bilgeliktir (sezgisel akıl ve bilimin birliği).

İkinci gruba giren erdemler ise daha farklıdır. Onların bir kısmı para veya mallarla ilgilidir (cömertlik, görkemlilik); bir kısmı onur, şerefle ilgilidir (gururluluk, ruh büyüklüğü, alçak gönüllülük); bir kısmı duygularla ilgilidir (cesaret, ölçülülük);

bir başka grup ise toplumsal ilişkilerle ilgilidir (dostluk, sevgi, adalet) vb. Bunlar daha dar anlamda veya asıl anlamda ahlaki erdemlerdir. Aristoteles bu erdemleri karakter erdemleri olarak da nitelendirir (Arslan, 2007: 251)

Erdem huydur ve bir şeyin amacıdır. Her erdem neyin erdemi ise onun iyi durumda olmasını ve kendi işini iyi gerçekleştirmesini sağlar. Gözün erdemi gözü ve onun işini erdemli kılar çünkü gözün erdemi sayesinde iyi görürüz. Aynı şekilde atın erdemi atı erdemli kılar; iyi koşmasını, binicisini iyi taşımasını ve düşmanların karşısında kaçmamasını sağlar. Bu her şeyde böyleyse insanın erdemi iyi olmasını kendi işini iyi gerçekleştirmesini sağlayan huy olmalıdır. Erdemin doğal yapısının nasıl olduğunu araştırırsak başka bir yoldan da bu tartışma açıklığa kavuşur. Sürekli ve bölünebilir olan her şeyi bölüp daha çoğunu, daha azını ve eşitini alabilir, bunu da ya o şeye göre ya da bize göre yapabiliriz; eşit olan ise aşırılık ile eksikliğin bir ortasıdır. Bir şeyin ortası iki ucundan eşit uzaklıkta olandır ki bu, herkes için bir ve aynı şeydir; bize göre orta ise, ne fazla ne de eksik olandır. Bu ise tek değildir, herkes için aynı değildir (Aristoteles, 1988: 1106a10-1106a35).

Erdem, duru düşünmeye, kendi kendini dizginleyebilmeye, istek dengesine ve araçların sanat değerine dayanır. Bu, ne yalı bir adamın sahip olabileceği bir tanrı vergisidir; ne de tam olarak gelişmiş insandaki yaşantının gerçekleştirilmesidir.

Erdeme götüren bir yol, kılavuz vardır. Onun sayesine dolambaçlı yollara sapmaz, varacağımız yere gecikmeyiz. Bu, “orta yol”dur; aşırılık tanımayan yol (Durant, 2003: 95). Yiğitlik, cüretli olmayla korkak olma arasındaki orta yoldur. Buna paralel

83

olarak cesaret de delilik ile korkaklık arasında bulunmaktadır. Bir insanın korkak, pısırık, her şeyden ürken bir karakteri hoş bir durum olarak değerlendirilmez. Aynı şekilde aşırı derecede cesaretli, delice davranışlarda bulunması da kabul edilemez. O halde erdem, tercihlere ilişkin bir huydur. Akıl tarafından ve aklı başında insanın belirleyeceğiyle belirlenen, bizle ilgili olarak orta olanda bulunma huyudur.

(Aristoteles, 1988: 1106b35)

Aristoteles her duygu ve fiil için bu orta nokta kavramının uygulanabilir olmadığını da bilir. Örneğin korkuda bu mümkündür, ama zina, hırsızlık, adam öldürme gibi eylemlerde bu söz konusu olamaz. Korkmanın ortası cesur olmadır ama zinanın ortası veya hırsızlığın ortası ne olabilir? Bunlar gereğinden az veya çoğu kabul etmeyen kendileri kötü olan şeylerdir. Aynı şekilde adaletin de ortası yoktur çünkü adaletin veya adil olanın kendisi erdemdir (Arslan, 2007: 262).

En iyinin, erdeme sahip olmada bulunduğunu düşünmek ile onun kullanmada bulunduğunu düşünmek, yani onun huyda bulunduğunu düşünmek ile etkinlikte bulunduğunu düşünmek arasında büyük fark vardır. Çünkü bir huy bulunduğu halde hiçbir iyiyi meydana getirmeyebilir. Örneğin uyuyan ya da bir başka şekilde eylemden alıkonanlarda olduğu gibi; oysa etkinlikte bu olanaksızdır çünkü kişi zorunlu olarak eylemde bulunacak ve iyi eylemde bulunacaktır. Nasıl olimpiyatlarda en güzellere ve güçlülere değil, yarışanlara taç giydiriliyorsa (çünkü onların arasından çıkar kazananlar) , aynı şekilde, yaşamdaki iyi ve güzel insanlardan ancak doğru olarak erdemde bulunanlar başarılı olurlar (Aristoteles, 1988: 1098b30-1099a10). Platon erdeme dair izahlarında, onun bir etkinlik olduğuna vurgu yapmamıştır. Aristoteles ise erdemin bir etkinlik olduğuna önemli ölçüde yer vermiştir. Bu anlamda ikisinin aynı düşünmediğini söyleyebiliriz. Nitekim Aristoteles bunu bir başka yerde daha dile getirir: Erdemin hazlar ve acılarla ilgili olarak en iyileri yaptıran, kötülüğün ise tersini yaptıran olduğu (hareket noktası olarak) kabul edilebilir (Aristoteles, 1988: 1104b20-1104b30).

Erdeme sahip olmakla, onu kullanmak arasında önemli ölçüde fark vardır. Bir yargıcı düşünelim. Adalet erdemine sahiptir. Ancak onu eylemlerine geçirememiştir.

84

Böyle bir yargıcın vereceği kararın ne kadar korkutucu bir sonucu olacağını tahmin edebilir miyiz?

Etiğin eyleme yönelik doğası, insanın, belli bir fiziksel-zihinsel gelişim izleyen varlık olması ile doğrudan ilişkilidir. O nedenle, Nikomakhos’a Etik’in yazılmasının nedeni, erdemin ne olduğunu epistemik bir kaygıyla bulup ortaya koymak değil; fakat insanın kendini iyi bir insan olarak gerçekleştirmesini mümkün kılan şeylerin neler olduğudur. İnsan yalnızca doğruyu bilerek iyi olamaz. İyi olan şeyi seçerek ve iyi eylemde bulunarak da iyi olabilir (Erkızan, 2009-2010a: 21).

Aristoteles’in “etkin olma”yı etiğin merkezine yerleştiren anlayışında, bilginin kendisine sahip olmanın öneminin yanı sıra söz konusu bilgileri kullanabilmenin, sahip olduğumuz bilgilerin anlam kazanması –ki bu onların işlerliğe sahip olması demektir- bakımından daha değerli ve önemli olduğu ifade edilebilir (Çankaya, 2009-2010: 105).

Aristoteles Platon’un evrensel ve aşkın “İyi”sini hiçbir biçimde anlamlı ve işe yarar bulmaz çünkü o insana dair hiçbir şey ifade etmez. İnsanı seçime yönelten ve eylemde bulunmasını sağlayan insanın kendisi için iyi olanı gerçekleştirme arzusudur. İnsanın ereği iyi yaşamdır.

Her sanat ve her araştırmanın, her eylem ve tercihin amacı iyidir. Bu nedenle iyi, “her şeyin arzuladığı şey’’ diye yerinde dile getirilir. Yine de amaçlarda kimi farklılıklar var gibi görünüyor çünkü bazı amaçlar etkinliklerin kendileridir, bazı amaçlar da bunlardan ayrı kimi eserlerdir. Amaçları eylemlerinden ayrı eserler olanlarda, eserler doğal olarak etkinliklerden daha iyidirler. Eylemler, sanatlar ve bilimler pek çok olduğu için amaçlar da pek çoktur. Tıbbın amacı sağlık, gemiciliğin gemi, askerliğin utku (zafer), ekonominin zenginliktir (Aristoteles, 1988: 1094a5-1094a10).

Kendisi amaç olan bir tek şey varsa aradığımız bu olur. Daha çok şey varsa bunların arasında en amaç olanı odur. Kendisi için aranan, başka bir şey için aranandan; hiçbir zaman bir başka şey için tercih edilmeyen de hem kendileri için hem de onun için tercih edilenlerden daha amaçtır. Hiçbir zaman bir başka şey için tercih edilmeyip hep kendisi için tercih edilen ise sadece kendisinde amaçtır.

85

Mutluluğun böyle bir şey olduğu düşünülüyor çünkü onu hiçbir zaman başka bir şey için değil, hep kendisi için tercih ediyoruz ama onuru, hazzı, aklı ve her erdemi kendileri için tercih ediyoruz (çünkü hiçbir yere götürmese bile onların her birini yine tercih ederdik). Hem de mutluluk uğruna, onlar aracılığıyla mutlu olacağımızı düşündüğümüz için tercih ediyoruz (Aristoteles, 1988: 1097a20-1097b5).

Mükemmel yaşamın ne olduğu sorusunun, iyi bir yaşamın ne olduğu sorusu ile aynı olduğu ifade edilebilir. Tıpkı Metafizik’te varlık nedir sorusunun töz nedir sorusuyla aynı olduğunun ifade edilmesi gibi (Aristoteles, Metafizik: 1028b5).

Dolayısıyla eudaimonia’nın ne olduğunu sormak, gerçekte, mükemmel yaşamın ne olduğunu sormanın bir başka ifadesidir (Çankaya, 2009-2010: 104).

Acaba bütün davranışlarımızda peşinden koştuğumuz, elde etmeye çalıştığımız, kendisini elde ettiğimizde başka bir şey istemediğimiz, kendinde amaç, kendinde erek olan bu şey nedir? Onun iyi olduğunu söylemek doğrudur ama bu, fazla soyut, fazla biçimsel bir tanımlama değil midir? Onun mutluluk olduğunu söylemekle konuyu biraz daha anlaşılır hale getiremez miyiz?

İnsanın eylem ve etkinliklerinin amacı olan, eudaimonia’nın, özsel nitelikleri şunlardır: Kendine yeter olma, tercihe değer olma, mükemmel ya da tam olma.

Kendine yeter olma ile mükemmel ya da tam olma ilkeleri, mutluluğun bir araç olmadığı, onun kendinde bir amaç taşıdığını göstermektedir. Diğer ilke ise Aristoteles’in ahlak anlayışında, önemli yer edinmiş olan bir kavrama gönderimde bulunur: Tercih.

Tercih, erdemle çok yakın ilişkilidir ve karakterler konusunda eylemlerden daha çok, yargıya varmamızı sağlarlar. Tercih, isteyerek yapılan bir şey gibi görünür ama aynı şey değildir. “İsteyerek yapılan’’ daha kapsamlıdır. İsteyerek eylemde bulunma da çocuklarla hayvanlarda görülür ama tercih görülmezdir. Birden bire yapılanlara da isteyerek yapılanlar diyoruz ama tercihe göre değil. Onun arzu, tutku, isteme ya da bir çeşit sanı olduğunu söyleyenler doğru söylemiyorlar çünkü akıl sahibi olmayanlarda tercih yoktur ama arzu ile tutku ortaktır. Kendine egemen olmayan kişi tercihle değil, arzuyla davranır oysa kendine egemen olan kişi tersine, arzuyla değil, tercihle davranır (Aristoteles, 1988: 1111b-111b15).

86

Tercih, erdemli bir yaşam için kesinlikle gerekli olsa da yeterli değildir. Tam anlamıyla erdemli bir eylem, çok sayıda etkeni gerektirir. İlk olarak, erdemli kişi

“bilerek” ya da “bilgiye sahip olarak” eylemde bulunmalıdır. İkinci olarak, erdemli kişi, eylemleri tercih etmeli ve eylemleri kendileri uğruna tercih etmelidir. Son olarak da kişi, sabit ve değişmeyen bir karakterden dolayı eylemde bulunmalıdır (Mulgan, 2009-2010: 150).

Bir çocuğun ya da delinin davranışı, erdemli olarak görülebilir mi? Onlar, yaptıkları davranışın bilincinde olmadığından, o davranışı bilerek yapmadıklarından ötürü, erdemli olarak görülmezler. Erdemli bir davranış, bilerek, farkında olunarak yapılan davranıştır. Tercih, iradeye de kapı açar. Tercih yapabilme imkânımız yoksa irademiz de işlemez hale gelir. İşlese bile bir kıymeti olamaz. Çünkü o eylemi isteyerek yapmaktan ziyade istemediğimizden dolayı gerçekleştirmiş oluruz. Bu ise davranışımız üzerinde bir zorunluluk durumunun hakim olduğunu gösterir.

Mutluluk kendinde bir amaçtır ve kendisi için istenilir bir şeydir. Mutlu olarak nitelendirilebilecek üç tür yaşam vardır:

1. Hazza dayalı yaşam (Hedeno bion) 2. Politikaya dayalı yaşam (Politikon bion)

3. Theoria yaşamı (Theoretikos Bios) (Çankaya, 2009-2010: 108)

En iyi yaşama aday olan üç tür yaşamdan yalnızca, theoria, en mükemmel yaşam olarak düşünülebilir. Çünkü eudaimonia için gerekli olan tüm kriterler aynı zamanda theoria için de geçerlidir (Çankaya, 2009-2010: 109).

Nikomakhos’a Ethik, eudaimonia hakkında iki farklı anlayışa ilişkin kararsızlığı sergiler. Bu iki anlayış kapsayıcı ve akılsalcı olarak nitelendirilmektedir.

Akılsalcı eudaimonia yaklaşımına göre -ki bu Nikomakhos’a Ethik’in 10. kitabının 7. bölümünde ifadesini bulur- eudaimonia, insanın sahip olduğu en fazla tanrısal olan şeyin aktivitesinde gerçekleşir. Bu ise zaten insanda en fazla tanrısal olan şeyin, yani aklın kendisine en fazla uygun olan mükemmelliğidir (theoretical contemplation).

Kapsayıcı yaklaşıma göre -ki bu Nikomakhos’a Etik - 1178a9’da, Aristoteles

87

tarafından ikincil olarak değerlendirilmiştir- esas olarak yalnızca aklın teorik aktivitelerini içermez. Eudaimonia, bütün insan yaşamını ve eylemlerini kapsar ve o aynı zamanda ahlaksal erdemleri ve pratik bilgeliği de içerir. Kapsayıcı anlayış, eudaimonia kavramını, insan doğasının birleşik bir bütünlük olduğuna gönderimde bulunur. Bu ise akıl, duygu, algı ve eylemin karşılıklı etkileşiminin ruha sahip bedendeki ifadesini içerir (Nagel, 2009-2010: 111).

Aristoteles'in, insanı özü itibariyle akıllı, düşünen bir canlı olarak tanımını aklın iki (veya üç) faaliyeti (theoria=Bilmek, praksis=eylemek, poiesis=yaratmak veya meydana getirmek) arasında konuları itibariye yaptığı ayrımı (theoria, olduğundan başka türlü olması mümkün olmayan zorunlu ve ezeli-ebedi şeyler, praksis ve poiesis olduğundan başka türlü olmaları mümkün olan toplumsal şeylerle ilgilidir) göz önüne alırsak insanın en önemli ve değerli etkinliğini theoria'da bulması dolayısıyla bu etkinliğiyle ilgili erdemleri, yani düşünce erdemlerini diğer erdemlerden daha üstün tutması ve bu erdemlerle ilgili bilgeliği, yani teorik bilgeliği veya felsefi bilgeliği insan hayatının ana ereği olarak görmesi gerektiği görüşüne varırız. Gerçekten de Aristoteles'in bilinçli görüşü, insanın insan olmak bakımından ana ereğinin teorik hayat olduğu yönündedir (Arslan, 2007: 271).

İnsanın formu karmaşık ve etkinlikleri çok çeşitli olduğundan, insan için en iyi ve en yüksek mutluluk en iyi ve en yüksek etkinlikle, insanın insan olarak doğasını en eksiksiz şekilde ifade eden ve gerçekleştiren etkinlikle deneyimlenecektir. Aristoteles'e göre, bu etkinliğin temaşa olduğundan kim kuşku duyabilir? (Jones, 2006: 421) Mutluluk bir imkân veya yeti değil, fiil veya etkinliktir,

“ruhun erdeme uygun etkinliği”dir. O halde onun erdemler içinde onların en yükseğine uygun etkinlik olacağını düşünmeliyiz. “İnsanda bulunan en iyi şey, en değerli şey, en yüce ve en tanrısal şey ne ise mutluluk bu şeyin kendi erdemine uygun etkinliği” olacaktır.